Elegans Logo
Dil Bir Zihnin, Kavrayabileceği En Üstün Düşünce Noktasıdır...

YILMAZ KARAKOYUNLU ANAP İstanbul Milletvekili




“Size başlangıçta Türkiye ile ilgili sorunlardan bahsedecektim. Kilis’te Cumartesi günü Anavatan partisinin kongresini yönettikten sonra Halep’e gittim Halep’te dolaşırken insanların, halkın konuşmasından çok etkilendim. Hepsi mükemmel bir Türkçe konuşuyorlardı, hiç bir kelimede tereddüt etmedim. Osmanlı’dan Türkçe’ye geçmiş olan hiç bir kelimeyi kullanmıyorlardı, ve bende bunun üzerine konuşmamın konusunu değiştirmeye karar verdim.

1955 senesinde lise son sınıfta idim ve liseyi bitirip yüksek okula gidebilmek için sınavlara girmek gerekiyordu. Ancak hangi yüksek okula gideceğim hakkında bir bilgim yoktu. O zamanlar üç tane fakülte imtihanla alıyordu. Bu fakülteler: Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar dalında öğrenim veriyordu, İstanbul Teknik Üniversitesi bu üniversite de mühendislik dallarında ö?renim vermekteydi. Diğeri ise Siyasal bilgilerdi.

Lise diplomamı aldıktan sonra üç ay kadar Tıp Fakültesine devam ettim. Burs ve yer yokluğu nedeniyle üç ayın sonunda tıp fakültesinden ayrılmak zorunda kaldım ve mülkiyeye geçtim. Mülkiyeye bağladığım zaman, o zaman ki asistanımız Arif payaslıoğlu idi. Ben okula başladığımda üç ay geçtiği ve diğer öğrencilerin benden ilerde olduğu için kendisi bana metodolojik bir takdim yapmam gerektiğini ancak bu şekilde sınıfı geçebileceğimi söyledi. Böylece bundan sonra hayatımda karşılaştığım her konuda metodolojik düşünme becerimi kullanmaya bağladım. İnsanların metodolojik olarak düşünmemesi zannedilenin ötesinde bireysel ve toplumsal yaralara yol açabilmektedir. Kişiler genellikle kendi kanaatlerine göre karar verme alışkanlığı içindedir. Bununla ilgili bir anımı anlatmak isterim.


1956 yılıydı ve o sıralarda Ankara’da Ulus diye bir gazete çıkardı. Bu gazetede bir gün Türkiye F klavyeyi seçti diye bir başlık okudum. Gazetedeki bu haberin detayını merak ettiğim için gazeteye gittim ve yetkili insanlarla görüştüm.

Amerika’dan gelen bir ekip daktilo kursları verecekti ve iki klavye çeşidi için teklif getirmişlerdi. Bunlardan bir tanesi F klavye, diğeri ise Q klavye idi. Türkiye ise F klavyeyi seçmişti. Bunun nedeni vardı; çünkü O zamanın Milli E?itim Bakanının kullandığı daktilo F klavyeydi. Bunu bana Virjinya Üniversitesi metodoloji ve psikolojik kursu başkanı Dr. Richard söylemişti. Bende bu olayın üzerine kendisine üniversiteye davet ettim. Arif Payaslıoğlu’na da olayı anlatt?m ve soru cevap şeklinde konuşmamızı gerçekleştireceğimizi kendilerine söyledim. Sayın Arif Payaslıoğlu bu fikrim karşısında çok şaşırmıştı.

Aslında bu olay doğrudan doğruya kişisel egoizme karışmaktaydı. Bu anlattığım olay Türkiye’nin tercih kriterlerinin neler olduğunu göstermektedir. Ne yazık ki bugün içinde kriterler değişmemiştir

Richard “dünyanın geleceğini tayin ederken ; dünyayı ayakta tutan dillerdir “ demişti. Dil bir zihnin kavrayabileceği en üstün dü?ünce noktasıdır. İdrakınızın ermediği yerde yerini ilahi ortak düşünceye bırakır. İlahi dil kaybolmaz. İbranice Tevrat’ın, Latince incil’in, Arapça Kuran’nın dilidir. Bir dil herhangi bir ilahi kitabın dili ise, onun dünya üzerindeki egemenliğini sarsamazsınız.

Dilin kullanımı ve sadeleştirilmesi ile ilgili geçmiş tarihimizden bir örnek vermek isterim.

1908’de II. Meşrutiyet döneminde gazetede çıkan bir haber öylesine adalı bir dille yazılmıştı ki adeta bir kasideyi andırıyordu. Ancak haberin içeriği bir hırsızlık olayıydı. Aynı gün Yakup Kadri’nin bir şiirini okuduğumuzda , Divan şiirinin en edebi meslevi tarzında yazılmış olmasına rağmen son derece anlaşılır ve sade idi. Kabul edersiniz ki bunun tam tersi olması gerekirdi.

İlerleyen yıllarda, 1930’larda Nurallah Ataç dilimizin arılaştırılmasında muhte?em bir şahsiyet idi. Böyle olmasına rağmen Türkçe’mizin ırzına geçiyorsun diye üstüne yürüdüler. Her eleştirisinin sonunda on tane kelime yazardı. örneğin: beste değil ezgi, hakim değil yargıç, lüzum değil gerek gibi... Türkçe’nin sadeleştirilmesinde önüne hep ciddi engeller çıkarılmıştır.

Bütün diller etkileşim içersinde olmalı, bütün diller bir diğerinden yararlanmalı. Kullanılabilir metotlar getirilmeli.

Günlük hayatımızda kendi dilimiz içinde kullandışımız kelimeler arasında bir çok yabancı kelimeler bulunmakta. Vatan, fitil, leylek, zambak, elmas, zümrüt, meclis, arsa, ticaret, muhtar, maymun vb. Arapça’dan. Para, mangır, tohum, şeker, bülbül, sepet, çerçeve, pirinç, sarhoş, pençe, cımbız vb tamamen Farsça’dır. Fidan, tifo, kokoreç, efendi, lüfer, panayır, fiske, mantar, yulaf, kümes, mengene vb. Yunancadır. Kamyon, burs, patron, parti, şantaj, TV, bluz, torpil, buket, kravat, kasket, sekreter, polis, robot, otel vb. Fransız’cadır. Lira, pasta, masa, patent, gardiyan, villa, tornavida, pırlanta, gazete, peçete, jandarma vb. İtalyan’cadır.
Bütün bunların sonucunda; 42 sene evvel Dr. Richard “Çok değil 30 sene sonra dünya kendi içersinde ki değerlerini tek bir alfabeyle konuşacaktır ve yazı kalıcı krakterini papirüs yargılarından çıkaracaktır” demişti.

YILMAZ KARAKOYUNLU: “
I visited Halep recently and was quite impressed by the excellent Turkish spoken by the people there. The way they were mastering the language reminded me of the words of Dr. Richard of Virginia University, Head of Methodology and Psychology Department: “Languages set the future of the world” Language is the highest level of mental activity. Divine language is eternal. Should any language of any holy region, that language prevails. All languages do and should interact with each other. Applicable methods should be devised for a healthy interaction among languages. There are various different borrowed words in the Turkish language: meclis (assembly) and ticaret (trade) are Arabic words; para (money), ?eker (sugar) and sepet (basket) are Persian, kamyon (Truck), parti (party) and bluz (blouse) are French; lira (lira), gazete (newspaper) and pasta (pasta) are Italian words. Dr. Richard also stated that in not more than 30 years, common values shall be expressed in one single alphabet.


MEDYATEXT
Elegans'a mail