Elegans Logo
TÜRK MEDYA HUKUKUNDA SORUMLULUK

Cevat ÖZEL - İstanbul Basın Savcısı

Ö ZEL, konuşmasının başında basın özgürlüğünün uluslararası sözleşmelerdeki ve ülkemiz mevzuatındaki durumunu izah ettikten sonra basın, radyo ve televizyonlarla yapılan yayınlardan dolayı rahatsızlık duyulması halinde başvurulabilecek kanun yollarını anlattı.
"Halen yürürlülükte olan 2709 sayılı anayasamızın 26. maddesi; basın hürriyetini düzenlemektedir. Bu hürriyetlerin basın mesleğinde olanlara bazı haklar sağladığı bir gerçek olmakla birlikte aynı yasanın 13. maddesi temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılabileceğini, 14. maddesi ise temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması gerektiğini hüküm altına almış bulunmaktadır. Anayasanın 17. maddesinin 1. fıkrası herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu, 20. maddesinin 1. fıkrası; herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının bulunduğunu vurgulamaktadır." diyen ÖZEL, hiç kimsenin özel hayatı, ailesi, konutuyla ilgili konularda başkalarının keyfi muamelelerine, şeref ve haysiyetine yönelik saldırılarına maruz bırakılamayacağını, bu tür muamelelere karşı kanun ile korunma hakkına sahip olduğunu, bu hakkın uluslararası sözleşmelerde de hüküm altına alındığını ifade etti.
ÖZEL, basın hürriyetiyle ilgili Anayasa'nın maddelerini açıkladıktan sonra, basın özgürlüğünün diğer bütün özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, uluslararası sözleşmelerle de bu özgürlüğün sınırlandırıldığı konusunda açıklamalarda bulundu. Genelde bu sınırlamalardan sözedilmediğini vurgulayan ÖZEL, 1789 senesinden günümüze kadar gelmiş bir çok uluslararası sözleşmenin ilgili maddelerinde basın hürriyetinin sınırlandırılabileceğinin açıkça söylendiğini belirtti. Bunlara örnek olarak Paris'te 26 Ağustos 1789 tarihinde kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi'nin 4 ve 11. maddelerini, New York'ta 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 12. maddesini, New York'ta 1966 yılında kabul edilen Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 17 ve 19. maddelerini, Roma'da 4.11.1950 tarihinde kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8 ve 10. maddelerini, 1948 yılında Bogota'da kabul edilen Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri Bildirgesi'nin 5. maddesini, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 ve 14. maddelerini gösterdi.
ÖZEL, ülkemizde, bir kişinin kendisi veya ailesiyle ilgili olarak yapılan yayın nedeni ile şeref veya haysiyetinin ihlal edildiği kanaatine varması durumunda; yayını gerçekleştiren aracın mevkute veya gayri mevkute, radyo veya televizyon olmasına, bunlarında devlete ya da özel kişi veya kuruluşlara ait olup olmamasına göre başvurulabilecek yasal yolların değişik olduğunu söyledi. ÖZEL, mevkute denildiği zaman, muayyen zaman aralıklarıyla çıkan yayınları kastettiklerini, bunların dışında kalan roman, hikaye ve benzeri basılı eserlere ise gayri mevkute adını verdiklerini belirtti. Basın, radyo ve televizyonlardan yapılan yayınlardan rahatsızlık hissedilmesi durumunda başvurulabilecek yolları anlatan ÖZEL, ilk etapta yayının Basın Konseyi Yüksek Kurulu'na şikayet edilebileceğini, tekzip hakkının kullanılması için Basın Kanun'unun 19. maddesindeki yolun takip edilebileceğini, Devlete ait radyo ve televizyonlarda tekzip hakkının 2954 sayılı Yasa'nın 27. maddesinde, özel kişi veya kuruluşlara ait radyo ve televizyonlarda ise tekzip hakkının 3984 sayılı Yasa'nın 28. maddesinde düzenlendiğini açıkladı. Yapılan yayının mahiyeti itibari ile, bazen yayından zarar gören kişinin sadece tekzip hakkının kullanılması ile iktifa etmeyebileceğini, yayının hakaret boyutlarına varması durumunda Cumhuriyet Savcılığı'na şikayet dilekçesi verilebileceğini, ayrıca maddi ve manevi tazminat davalarının açılabileceğini ilave etti.
Dünyanın hemen her ülkesinde basın için bazı imkan ve kolaylıkların getirildiğini, bunların kötüye kullanılmasını önlemek için basın özgürlüğünü kısıtlayıcı önlemler alınmak zorunda kalındığını belirten ÖZEL, gazeteciler arasında milletlerarası ilişkiler de dahil olmak üzere basın ahlak yasalarının belirlenmesi amacıyla dünya çapında çalışmaların yapılıp, projelerin hazırlandığını ifade etti. Birleşmiş Milletler'in de bu çalışmalara katılarak bir alt komisyon oluşturduğunu, böylece basın ahlak yasası çalışmalarına hız verildiğine işaret eden ÖZEL, kamuoyunun sesi olma durumunda olan, siyasi iktidarlarla karşı karşıya kalan basın mensuplarının meslek ahlakını koruma çabalarının, ortak bir dayanışmanın ürünü olduğunu, bu dayanışma sonucu bir yandan basının saygınlığı korunmak istenirken diğer yandan da siyasi iktidarın basına müdahalesinin engellenmek istendiğini söyledi. 1916 yılında İsveç'te başlayan bu uygulamaya daha sonra İngiltere, Federal Almanya, Avusturya, İsrail, Güney Kore, Hindistan ve Gana ülkelerinin, basın konseyleri kurarak katıldıklarını belirten ÖZEL, basın konseylerinin ortak özelliğinin, bunların gönüllü kuruluşlar olması olduğunu söyledi.
"Basın meslek ilkelerini medya uygulasa yasaya ihtiyaç yok. Ne tekzip hakkını kullanmanıza, ne savcılığa şikayet etmenize ihtiyaç var, ne de maddi ve manevi tazminat davası açmanıza gerek var." diyen ÖZEL, yayın ilkelerinin tespiti ile ilgili ilk toplantının 1929 yılında Amerika'da yapıldığını, Birinci Pan-Amerikan Basın Konferansı'nda kabul edilen ilkelerin daha sonra UNESCO tarafından yapılan projelerle geliştirildiğini belirterek bu ilkeler arasında; doğruluk, dürüstlük, objektiflik, olayları gizlememe, haberlerin doğruluğunu araştırmak, söylentileri haber diye vermeme, ahlak dışı yollarla özel menfaatler temin etmeme, özel hayata saygı gösterme, yazılmaması kaydı ile verilen bilgileri yazmama, kamu çıkarlarına saygılı olma, toplumun ve insanların sömürülmesine karşı çıkma, şiddet olaylarını kışkırtmama, ırklara, dinlere, dillere, ideolojilere ve her türlü düşünceye saygılı olma, etnik topluluklara ve onların kültür ve geleneklerine saygı gösterme, insan haklarının ve barışın güçlenmesine çalışma, iletişimde tekelci olmama gibi unsurların olduğunu söyledi. Uluslararası Gazeteciler Teşkilatı'nın benimsediği meslek ilkelerinden, Avrupa Topluluğuna üye altı ülkenin gazeteciler sendikası temsilcilerinin 24-25 Kasım 1971 tarihinde Münih'te kabul ettiği ilkelerden, 22 Ekim 1992 tarihinde bizim ülkemizin de aralarında bulunduğu Basın Konsey'ine sahip 8 ülkenin katılımı ile Yeni Delhi'de Dünya Basın Konseyleri Birliği kurulduğundan ve bir ana sözleşme hazırlandığından, 1960 yılında İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ile İstanbul Gazeteciler Sendikası'nın bir komisyon kurarak basın ahlak yasası ilkelerinin tespit edildiğinden ve bu ilkelerin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine 1986 yılında İstanbul'da 9 gazetecinin gayreti ile basın konseyi kurulması çalışmalarına başlanarak basın meslek ilkeleri ile basın konseyi sözleşmesi esaslarının tespit edildiğinden, bu ilkelerin uluslararası sözleşmelerde yer alan ilkelerin hemen hemen aynısı olduğundan ancak uyulmadığından bahseden ÖZEL, "Bunlara uyulsa medya faaliyetini düzenleyen, 5680, 2954, 3984 sayılı yasalardaki müeyyidelere ve diğer yasalardaki düzenlemelere ihtiyaç kalmazdı." dedi.
Medya kelimesinin; basını, radyo ve televizyonları içine alan geniş bir kavram olduğunu, ülkemizde yazılı medya olarak ifade edilebilecek olan basının 5680 sayılı Basın Kanunu ile Devlete ait radyo ve televizyonların 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile, özel radyo ve televizyonların ise 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları hakkında Kanun ile düzenlendiğini, bunun yanlış olduğunu, basının, radyo ve televizyonları konusu aynı olduğuna göre tek bir yasa içerisinde bu iletişim araçlarının faaliyetlerinin düzenlenmesinin daha uygun olduğunu, böylece tekzip hakkının kullanılmasında olduğu gibi aynı müessesenin üç ayrı kanunda değişik şekillerde tanzim edilmesi gibi bir garabetin önüne geçilebileceğini belirtti.
Basında tekzip hakkının kullandırılmamasının karşılığının on milyon liradan başlayan ve günümüze artık cüz'i olarak kabul edilebilecek olan para cezaları iken radyo ve televizyonlarda ekran karartma cezalarının üstelik yargı makamı da olmayan RTÜK tarafından verilmesinin yanlışlığına da ayrıca işaret etti.
5680 sayılı kanunun cevap ve düzeltme hakkını sadece mevkuteler bakımından kabul ettiğini, kitap ve benzeri basılı eserlerde bu hakkın kullanılmasının mümkün olmadığını açıklayan ÖZEL, sorumlu müdür kavramının iyi bilinmesi gerektiğini, mevkutenin idari yerinin tespitinin de önemli olduğunu, tebligatların bu adrese yapılmasının zaruri olduğunu, bu adresin aynı zamanda yetkili Cumhuriyet Savcılığı'nı ve dolayısı ile yetkili mahkemeyi belirlediğini, tekzip talebinin yayını takip eden iki ay içerisinde noter kanalı ile sorumlu müdüre, kabul edilmemesi durumunda talep edenin bulunduğu yer Sulh Ceza Mahkemesine yapılması gerektiğini vurguladı.
Basın Kanunu'nda vatandaşa tekzip kararı alabilmek için bulunduğu yer Sulh Ceza Mahkemesi'ne başvurabilme şeklinde kolaylık getirilmesine mukabil, özel radyo ve televizyonların ulusal nitelikli olanlarında mutlaka Ankara Sulh Ceza Mahkemesi'ne müracaat etme mecburiyeti bulunmasının insanlara büyük külfet ve zorluk getirdiğine işaret eden ÖZEL, ulusal yayın yapan televizyonların tamamına yakın bir kısmının, bölgesel ve yerel radyo ve televizyonların da büyük bir çoğunluğunun İstanbul'da bulunmasını gerekçe göstererek RTÜK'ün Ankara'da değil, İstanbul'da görev yapması gerektiğini ifade etti.
Basın, radyo ve televizyonların işlevlerinin aynı olmasına rağmen üç ayrı yasada düzenleme yapılmasının ortaya koyduğu farklılıklardan birinin de 5680 sayılı Basın Kanunu'nda yayın ilkeleri yer almamasına rağmen, bu ilkelerin, 2954 sayılı Kanun'un 5. maddesinde, 3984 sayılı Kanun'un 4. maddesinde ayrı ayrı sayıldığına değinen ÖZEL, radyo ve televizyonlarla yapılan yayınlardan bu ilkelere aykırı hareket edildiğinin vatandaşlarca belirlenmesi halinde RTÜK'e başvurulabileceğini söyledi.
Son olarak, medya yoluyla hakarete uğrayan insanların şikayetlerin doğrudan Cumhuriyet Savcılıkları' na yapmaları gerektiğini, dava zaman aşımının gündelik mevkutelerde altı ay, gündelik olmayan mevkutelerle diğer basılı eserlerde bir sene, şikayet süresinin ise genelde kaide olarak altı ay olduğunu, yayından sorumlu olanların 5680 sayılı Kanun'un 16. maddesinde, 2954 sayılı Kanun'un 28. maddesinde, Özel Radyo ve Televizyon Yayın Kuruluşlarının Kuruluşlarında Uyması Gerekli Asgari İdari ve Mali Şartlarla Yayın Alanı, Yayın Saat ve Süreleri Hakkında Yönetmelik'in 18. maddesinde yazılı olduğunu belirten ÖZEL, medyanın yayın ilkelerine uyarak, adli olaylarda kendisini önce zabıta, sonra Cumhuriyet Savcısı ve bilahare mahkeme yerine koymaması, suçsuz insanları suçlu diye tanıtmaması ve yargı faaliyetinin inceliklerini bilmeden yargılayıp mahkum etmemesi ve adli makamları etkilememesi dileğinde bulundu.


CEVAT ÖZEL: "LIABILITY IN THE TURKISH PRESS LAW"

Article 26 of the present Constitution of the Republic of Turkey makes a provision about the freedom of press. Not withstanding the rights stated in the said Article, it is also mentioned in Articles 13 and 14 of the Constitution that fundamental rights and freedoms are subject to limitation under certain conditions and that fundamental rights and freedoms should not be abused. Other than the Constitution, there are also some international conventions on the freedom of press to which Turkey is a party. General principles and rules concerning the press were adopted at the Pan-American Press Conference in 1929 and further elaborated in certain UNESCO projects. In addition, procedures to be followed in the case of violation of personal rights by the press are stated in these laws, regulations and conventions.

MEDYATEXT
Elegans'a mail