Elegans Logo
DEVLET YARGININ VE GÜVENLİK GÜÇLERİNİN ÖNÜNÜ AÇMALIDIR.

HÜSAMETTİN CİNDORUK - DTP Genel Başkanı


Sayın Hüsamettin CİNDORUK bu konuşmamızı diyalog halinde yapalım çünkü ben sizlerin değerli fikirlerinizden yararlanmak istiyorum diyerek sözlerine başladı.

Ben satır başlarıyla şunları ifade etmek istiyorum. Gerçekten şu anda ülke çok kritik günler yaşamakta. Bir yandan siz iş adamlarımızı çok yakından ilgilendiren ekonomik kriz ve bizim kapımıza kadar gelip kapımızı hafifçe tıklatan ekonomik sıkıntılar, diğer yandan ülkenin iç meselelerinde bugüne kadar alışık olmadığımız bir takım oluşlar meydana gelmekte. İş hayatımızı da içine alan çok geniş ölçekte hukuk dışı ve yasa dışı faaliyetlerin Türkiye'de gerçekleştiği ve bu gerçekleşme sürecinde en azından devletin bazı ajanlarının, yani devlet bürokratlarının etkili olduğu ortaya çıktı. Batı ülkeleri ve ABD. bu olayları zaman zaman yaşamıştı ; ama ne var ki biz Türkiye olarak bu olguyu yeni yaşamaktayız. Bu olaylar Türkiye'de karamsar bir hava esmesine, devlet fikri etrafında vatandaşların kuşkuya düşmesine neden oldu. Pek çok demokratik ülkede bu yaklaşım ve yakıştırma yapılmasa da Osmanlı geleneğimizden bu yana bizde devletin kutsallığı söz konusudur. Bunun yanı sıra çok tartışılmayan bir devletimiz ve sistemimiz vardı. Ancak bu olaylar hepimizi yeni bir tartışmanın içine sokmuştur. Ben buradaki bağlantıyı şu şekilde kurmak istiyorum. Dünyadaki ekonomik kriz ve Türkiye'deki siyasal kriz nasıl çözülecekti? Dünyadaki ekonomik krizi çözmek bizim gücümüzü aşar. Çünkü milletler arası finans çevrelerinin bile çözemediği bir dönem krizi yaşanıyor.1999 yılına kadar uzayıp uzamayacağına kimse bilemiyor. Ama ortada bir nokta var ki bu kriz bize yanaşmıştır. Bilhassa bu krizi komşumuz Rusya'da patlak vermesi Türkiye için bu krizin özenle takip edilmesini gerektirmektedir. Uzak Doğu'da da bu kriz baş göstermekte ve batı Avrupa'da bu krizin belirtileri ortaya çıkmaktadır. Sanırım ki dünya bu krizin belini bükmeye uğraşıyor.

Burada önemli bir olguya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sanayi devriminin tamamlanmasından sonra ortaya bilgi çağı devriminin gelmesi beklenirken araya başka bir değişim geldi; o da finansın üretimin önüne geçmesi. Finansın milletler arası ölçeklerde, bütün ülkelerde yaygın bir biçimde hem siyaseti, hem de piyasaları, sanayiyi, üretimi denetlediği bir dünya. Bütün bu sebeplerden dolayı krizi çok iyi takip etmelidir. Bugün özellikle sermaye girişimi ve hareketleri için yeni bir tabir kullanılıyor ; uçucu paralar geliyor dünyaya ve uçucu paralar çabuk uçuyor ve bunun sonucunda uçucu giriş ve çıkışlarla zaman zaman zenginleşme dalgalarını zaman zaman yoksullaşma dalgalarını dünya çapında yaşatıyor. Şu ana kadar Türkiye bu krizden beklenen ölçüde bir zarar görmemiştir. Bunun nedeni de iş adamlarımızın ve hükümetimizin aldığı tedbirledir.

Siyasal nitelikte olan diğer kriz için tabir şudur: "Mafya ve devlet ilişkisi" bu krizi de çözmekte çok büyük bir sıkıntı çekeceğimizi pek sanmıyorum. Devletin burada yapacağı iş şudur. Devlet hakim, yargıç değildir. Devlet polis devleti olmamalıdır. Devlet yargının ve güvenlik güçlerinin önünü aşmalıdır. Eğer devleti yönetenler bu işlerin içinde değilse bu organların önü açıldığı zaman hukuk işler yargı işler ve adalet yerini bulur. İyi işleyen bir demokraside faali meçhul cinayet sayısı bizim ülkemizde olduğu gibi binleri bulmaz.

Türkiye tam bu iki ayrı krizin ortasındayken diğer bir problem Suriye meselesi ortaya çıkmıştır. Suriye meselesi uzun yıllardan beri Türkiye'nin takibinde olan bir meseledir. Başka bir deyişle Türkiye için açık bir tenkit oluşturan bir komşumuz. Bu Suriye atağını Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel başlattı. 1 Ekim'de günü yüce Mecliste yaptığı konuşmada açık, kesin ve kararlı bir dille Suriye ile ilişkilerimizin sıcak temasa varacak noktaya geldiğini ifade etti. Bu noktanın altını şunun için çiziyorum ; ülkede cumhurbaşkanlarının konumlarını tarif eden anayasalarımız cumhurbaşkanlarına değişik görev ve yetkiler vermiştir.1924 anayasası bir bakıma tek parti anayasası olduğu için cumhurbaşkanına fiili yetkiler vermiş ancak hukuksal yetkiler vermemiştir. Buna bir örnek verecek olursak: o zaman meclis 1 Kasım'da açılırdı sayın cumhurbaşkanlarımız hem rahmetli Atatürk, hem rahmetli İnönü bir açılış konuşması yaparlardı. Aslında bu konuşmalar direktif niteliğini taşırdı ve muhakkak bir mesele ortaya koyardı. Atatürk'ün 1938 yılına kadar yaptığı konuşmaların tümünde bir reform haberi ya da Türkiye'nin ileriye dönük düşüncelerini dile getirme vardır. Kısacası 24 anayasası cumhurbaşkanlarına fiilen yetkiler vermiştir.1961 anayasası cumhurbaşkanlarının meclisteki bu konuşmalarını kaldırdı. Bunu bilimsel olarak düşündüğümüzde doğrudur. Parlementer sistemlerde cumhurbaşkanlarının meclisle olan ilişkileri en aza indirilmelidir. 82 anayasası Kenan EVREN'e çok büyük yetkiler veren ve konuşma yaparak meclisi açma hakkı tanıyan bir anayasa idi.. Bir çok siyaset bilimci bunu eleştirse de ben buna karşı değilim . Ben konuyu bu noktadan daha farklı bir noktaya çekmek istiyorum. Sayın cumhurbaşkanı son dönemde yarı başkanlığın gereklerini yerine getiren bir cumhurbaşkanlığı süreci başlatmıştır. Karizmasıyla da bunu hepimize kabul ettirmiştir. Biraz hükümetler üstü, biraz da meclis üstü ama dingin, Türkiye'ye sağlıklı hedefler veren bir cumhurbaşkanı ortaya çıkmıştır. Bunun en çarpıcı örneği de bu mesele de ortaya çıkmıştır. İnşallah yanılıyorumdur ama yanılmıyorum sayın cumhurbaşkanı bu konuşmayı yaptığı zaman hükümetin ve meclisin böyle bir kararlılıktan haberi yoktu. Ancak Cumhurbaşkanı bir hedef ve bir direktif ortaya koydu. Bunu halk destekledi, partiler destekledi ve böylece bir uzlaşma kültürü ortaya çıktı.

Bugün Türkiye daha evvel bahsettiğim olayların dışında hedefi belirlenmiş, haklılığı açık bir siyasi hedefle karşı karşıyadır. Bu hadise şunu gösteriyor ki Türkiye'deki demokratik sistemin gözden geçirilmesi ve yeni kurumlara yer verilmesi gerekmektedir.

Biz kurulduğumuz günden bu yana parti olarak bu sistemi savunuyoruz. Yarı başkanlık sistemi korkulacak bir sistem değildir. Parlemento egemenliğinin parlementoya dayalı hükümetin varlığını etkilemeyeceğini söylemekteyiz .Büyük reformlar yapmadan 2000 yılında Türkiye Cumhuriyetinin daha da ilerilere gideceğine inanmıyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm mekanizmalarına işlerlik kazandırmak gerekiyor ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir demokratik otoriteye daha ihtiyacı var. Bu demokratik otorite arkasında halkın desteği olan bir cumhurbaşkanı ile gerçekleşebilir.

Her seçimden bir sonuç alınmalıdır, her seçim ülkeyi sıçratmalıdır ve her seçim yeni çözümleri de beraberinde taşımalıdır. Birbirine benzer seçimler ancak istikrara kavuşmuş ülkelerde yapılabilir. Ancak orada bile Alman seçimlerinde gördüğünüz gibi 16 senelik dayanıklı iktidar bile halk tarafından değiştirilmiştir. Bunun nedeni reformist hareketlerin, dinamiklerin eskiyen güçler ya da eskiyen kurumlar tarafından değil yenileşen bir devlet bünyesi hatta devlet yapısı ve kişiler tarafından yaratılabileceği olgusudur.

O nedenle ben buradaki genç arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum; biz bunu istiyoruz ve söylüyoruz ama bizim ömrümüz buna yetmeyebilir. Türkiye bugün siyaset sınıfının tekeline girmiştir . Parti içi demokrasi işlemediği için partilerin egemenlikleri genel başkanlara ya da ailelere yansımıştır. Bütün bunları kıracak bir cumhurbaşkanı yetkisine ve cumhurbaşkanı seçimine ihtiyacımız vardır. Bu da yetmiyor dört yıl meclis başkanlığı yaptıktan sonra açıkça söyleyebiliyorum meclisler hata yapabilir,meclislerin yaptığı kanunlar gece yarısı önergeleriyle değişir. Bir vergi kanunda bir ay içersinde ne kadar hata çıktığını hep birlikte gördük. Bu nedenle bir cumhuriyet meclisine ihtiyaç vardır. 550 kişilik bir meclis çalışmaz bu kadar çok insanın bir arada olduğu meclisin dinamiği yoktur ancak ver ancak bıkkınlığı vardır. Çünkü bu kadar insana bu kadar milletvekiline mecliste iş yoktur.

1983'ten bu yana anayasa mahkemesinin kanun iptalleri bundan öncekilerin üç mislidir. Bunun sonucunda anayasa mahkemesi cumhuriyet senatosunun yerine geçiyor. Bu doğal karşılanamaz yargının yürütmeyi kontrol etmesi doğaldır ancak yargının bu denli yasamayı yürütmesi son derece yanlıştır. Bu nedenle biz cumhuriyet meclisi kurulmasını şiddetle tavsiye ediyor ve bu konuyu parti olarak takip ediyoruz.

HÜSAMETTİN CİNDORUK: "THE STATE SHOULD CLEAR THE WAY FOR THE JUDICIARY AND THE SECURITY FORCES"
The country is certainly going through a ciritical period. On the one hand there is the economic crisis and on the other there are some unusual developments taking place in the country. We understand now that some of the state bureaucrats have been inkvolved in illegal activities. This has led to a negative perception of the state in the society and aroused heated debate on the issue. After the industrial revolution everbody was expecting the information society to emerge but somewhere inbetween something unexpected happened. Finance superseeded production. Due to the measures taken in Turkey, we have not been hit too seriously from this crisis. As for the political crisis or the so called "Mafia state connectios", I believe finding a solution will not be particularly problematic. The state is not a judge and it certainly should not become a police state. It should clear the way for the judiciary and the security forces. When the way is cleared, the law will start working and justice will prevail. In order to handle these challenges, we needto revise the democratic systemsand establish new institutions. I am not convinced that Turkey will manage to go too far in the new Millennium without comprehensive reforms. In fact Turkey needs another democratic authority and that could be the President and the Presidential system. Such a system will bring a solution to the current problems.

MEDYATEXT
Elegans'a mail