Elegans Logo
TÜRKİYE'Yİ GİZLİ BİR EL YÖNLENDİRİYOR

FİKRİ SAĞLAR - CHP İçel Milletvekili


CHP İçel Milletvekili Sayın Fikri SAĞLAR, TÜGİAD Ankara İdari Koordinatörlüğü'nün ikinci kez konuğu olarak, Türkiye'deki son gelişmeler hakkında yorumlarını aktardı. "Kod Adı Susurluk" isimli kitabıyla, en çok satan kitaplar listelerinde üst sıralara çıkan SAĞLAR, diğer kitabının da çalışmalarını sürdürdüğü müjdesini verdi. Türkiye'nin gündemine oturan pekçok konuda görüşlerini tarihsel gelişim sürecinde ve uluslararası boyutlarda dile getiren Fikri SAĞLAR, şunları söyledi:"3 Kasım'da bir kazayla Türkiye'nin gündemi değişti. O günden bugüne yaklaşık 3 yıl geçti. Ne yapıldı? Türkiye bu dönem içinde neden bu şekilde, konuyla yakından ilgilendi? Çok açık. Türkiye'de her kesim her sınıf yaşantısından mutlu değilse, o mutsuzluğun nedeni, emeklerinin karşılığını tam olarak alamıyorsa, Türkiye'deki bu düzen içerisinde istediklerini gerçekleştiremiyorsa, buna rağmen hala hiçbir şey değişmiyorsa, çağ almış başını başka yöne doğru giderken bizde geri kalmışlık varsa, bunun nedenlerini araştırmak gerekir. Herkes kendine göre birşey söyledi.

Siyasi parti yöneticileri birşeyler söyluyordu, birçok projeler ortaya konuyordu, ama bunlara rağmen yine de istenilen noktaya gelinmiyordu. 3 Kasım'daki kazada otomobilin kamyona çarpışının sonrasında arabanın içinden asfaltın üzerine saçılan bilgiler, belgeler, resimler ve olaylar bu nedenlerin cevabını hep verdi. Türkiye bir düzen içinde. Ama bu düzen bizim anladığımız düşündüğümüz bir düzen değil. Yani demokratik, laik, hukuk ve sosyal nitelikleri olan bir devlet yapısı ve rejim değil. Türkiye'de farklı bir düzen, farklı bir oluşum var. Farklı düzen ısrarla korunuyor ve devam ettiriliyor. Nedir bu?

Özellikle 1950'lerden sonrasına bakmak gerekiyor. Çünkü 1950'lerden, İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Cumhuriyetin temel nitelikleri gerçekten çağa uygun bir devlet yapısını oluşturmak noktasında. O ilkeleri esas almış durumda. 1950'den sonra temel taşlar, temel ilkeler ortaya konmuş olmasına rağmen bir türlü bazı şeyler başarılamadı. O dönemde belki siyasetçilere, belki, siyasi parti programlarına kabahat buluyoruz. Aslında öyle değil. Nedenine şöyle bakmak gerekir. Türkiye'nin bir gizli eli var ve bu gizli el Türkiye'yi istediği gibi yönlendiriyor. 1950'den itibaren Türkiye uluslararası arenada yer alıyor ve özellikle Sovyetler Birliği blokuna karşı olan NATO'ya alınmasıyla birlikte de Türkiye'nin devlet yapısı kendi özlediği ve özendiği şekilde olmuyor, yani değişiyor. Nasıl değişiyor? NATO düşmana karşı üyelerini yönlendirmeye başlıyor ve bu yönlendirmenin içinde çok fasih olan bir şekli var o da bizim hedefimiz komünizm. Dolayısıyla komünizme karşı birleşen ülkelerle silahlı mücadeleyi yapacağız, diyor. Her türlü olanağı var ama asıl önemlisi yerli işbirlikçileriyle mücadele etmektir. Onun için de o mücadelenin gereğini yerine getirmektir.

Bununla buna göre kendinizi hazırlamalısınız. Panama'da CIA'nın denetiminde kurulmuş olan bir anti gerilla okulu var. Orada karşınıza eğitilen subaylar çıkıyor. Bu subaylar Türkiye'de diğer NATO ülkelerinde gladio kontrgerilla diye adlandırdığımız isimlerle Türkiye'dekinin ismi tam olarak belli değil ama cismi, varlığı kesinleşen bazen kayıtlarda Asena bazen Ergenekon diye geçen ama gladio ve İtalya'da ortaya çıkarılan kontrgerilla ve Türkiye'nin 1950'den sonra ilk resmi en büyük yasa dışı örgütü kuruluyor. Bu örgütün kurulma amacı Türkiye'nin bir savaşta cephe olarak kabul edilmesi ve Sovyetler Birliği ile olan yani demirperde olarak kabul edilen ülkelerde Türkiye cephe olarak açılacak ve dolayısıyla Türkiye ilk istila edilecek olan ülke durumunda olacak. Türkiye bu istilaya karşı kendi savunmasını oluşturmak gizli örgütüyle bu savunmayı yapmak. Bu savunmayı yapacak olan da kamu tarafından da bilinmemeli ve aynı zamanda onun işbirlikçilerini de gizlice yakalayabilecek bir konumda olmak diye düşünülüyor ve örgüt bu şekilde kuruluyor.

" Türkiye'deki uyuşturucu ve kara para trafiğine de değinen SAĞLAR, şunları söyledi:
"Türkiye'de 1983 tarihiyle yeni bir dönem başladı. Özal bu farklı döneme yeni bir açıdan bakıyor. Özal 24 Ocak kararlarının devamını sürdürmeye çalışıyor, hepimizin bildiği bir açılımın içine girmeye çalışılıyor. Ama bu arada 60 sente muhtaç olmayan bir Türkiye için de bir döviz kaynağı girdisi gerekiyor. Özal'ın kafasındaki 12 Eylül öncesinde Türkiye'de gelişen anarşi nedeniyle yurdışına Türkiye'den 50 milyar dolara yakın bir servetin kaçırıldığı, bu şervetin bir yolla tekrar Türkiye'ye getirilerek sonuçta ekonomik devrimlerini yapabileceğini düşünüyor. Ama bu yolun ne şekilde olacağına, tamamen hukuk dışı, bir başbakana yakışmayacak şekilde tasarlıyor. Şekerciyan, Serdar Yaşar gibi karapara aklayan mekanizmaları çok iyi bilen insanlarla tarihi bir toplantı yapıyor İsviçre'de. Bu toplantı da yöntemler belirleniyor. Daha sonra o yöntemler Türkiye'de hayali ihracatın gelişmesine arkasından kumarhanelerin açılamasına neden oluyor. Arkasından borsalar kuruluyor. Daha sonra Tansu Çiller altın borsasını kuruyor. Döviz büroları açılıyor ve ekonomik bir açılım adı altında ama ciddi bir biçimde de kara para aklanma yollarının da açık bırakıldığı denetimimin de çok iyi olmadığı yasal anlamda kurulmadığı bir düzen oluşturuluyor. Tabi bu arada başka bir olay daha ortaya çıkıyor. 84'te PKK çıkıyor ve PKK ile birlikte Türkiye ciddi bir anlamda baskı altında kalıyor.

PKK yaptığı mücadeleye kaynak arıyor o kaynak da diğer terörist örgütlerin klasik anlamda kullandıkları kaynak oluyor ki o da uyuşturucu imalatı, üretimi ve satımı. Uyuşturucu imalatı ve satımından elde edilen parayı terör faaliyetleri içersinde kullanmaya başlıyor. Bu anda Türkiye kendine yeni bir sayfa açıyor. Çünkü Türkiye o güne kadar uyuşturucu trafiğinde sadece bir yol. Uyuşturucu üretmiyor, uyuşturucu tüketmiyor. Ama 1983-84'lerden sonra Türkiye bu yolla yani terörle, uyuşturucu üreten bir ülke haline geliyor. Adım adım da terörün şiddetlenmesiyle birlikte uyuşturucu imalatı ve onun getirmiş olduğu kara para miktarı ve hacmi de artıyor. Bu rakamları belki biraz tereddütlü konuşabiliriz ama bu rakamlara ulaşma yollarımı söylemek isterim. Ben bu rakamları iki senedir veriyorum ama bazı uyuşturucu ticaretiyle uğraşanlar (ya bu rakamları söylemeyin, bize rakip çoğaltıyorsunuz) diyorlar. Yüksekova'da 1 kg ham uyuşturucu 15 bin DM. Bu eroine dönüştükten sonra İstanbul'da 400-450 bin DM'ye satılıyor. Söylendiğine göre Almanya'da perakende fiyatı 1 milyon DM'ye yaklaşıyor. Bunlar çok büyük rakamlar. Türkiye geçen yıl sadece 21 ton uyuşturucu yakalamış. Hatırlayacaksınız bundan bir buçuk ay önce Sayın Başbakan Mesut Yılmaz bir açıklama yaptı. Dedi ki (Biz uyuşturucuyla o kadar çok mücadele ediyoruz ki dünyada yakalanan uyuşturucunun % 38'ini, Avrupa'da yakalanan uyuşturucun % 64'ünü biz yakaladık.) Bu doğru. Bir yakalama doğrultusunda Türk polisinin göstermiş olduğu başarıdır, ama Türkiye'deki uyuşturucu hacminin ne kadar fazla olduğunu gösterir. Atilla Aytek bu konuda dünyaca ünlü bir uzman. Ama onların söylediğine göre bile yakalananlar, kaçırılanların % 10 ila 15'ini kapsıyor. Ben %20 diye kabul ediyorum. O zaman kaçırılan 100 ton demektir. 100 ton uyuşturucu da büyük bir rakamdır. Uyuşturucunun üretimi bir başka felaketi getiriyor. o da tüketim. Yeni bir pazar açıyorlar. Son zamanlarda Türkiye'de uyuşturucu kullalan ve bundan ölenlerin sayısı da kamuoyuna yansıyor. Burada bir parantez açarak yeraltı ekonomisiyle kayıtdışı ekonomiyi birbirinden ayırmak lazım. Tabii, sizin gibi ekonomiyle uğraşan insanlara bunu anlatmak biraz zor. Hepimizin bildiği kayıtdışı ekonomi bence masum bir ekonomidir. Masum bir suçtur.

Muhasebeliştiremediğiniz ya da muhasebeleştirmek istemediğiniz bir ekonomidir, bir gelirdir ama sonunda yaptığınız iş legal bir iş. Yeraltı ekonomisinde ise arz talebe göre gelişen hareketlilik ve kullanılan mal meşru olmayan iş, yani uyuşturucu, yani silah, yani insan kaçakçılığı. Malın alım ve satımında bir suçun ortaya çıkması. Dünyadaki yeraltı ekonomisinin hacmi BM raporuna göre 1 trilyon USD. Bunun % 60'ı da uyuşturucuya dayanıyor.

Hatta o raporlar devam ediyor 600 milyar dolarlık uyuşturucu sirkülasyonunu dünyayı yönetmeye talip en büyük örgütü CIA'nin de karışmış olmaması mümkün değil ve denetiminde yapılmaktadır. Peki niye diye sorulduğunda dünya nüfusu kıt kaynaklarıyla geleceğinin çok parlak olmadığı, yani sistemli ve bilinçli olarak yapılması sebep olarak gösteriliyor. Bu iddialar bu raporlarda yeralıyor. Ama baktığımızda çok da mantık dışı değil. Afganistan ekonomisini tamamen uyuşturucu üretimine dayamış. Yılda 2600 ton uyuşturucu ham maddesi üretiliyor ve bunun 260 tonunu da Pakistan, İran ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya sevkediyor. Şimdi bu oluşan kara para dünyada yaşayan 3.5 milyar insanın elde ettiği gelire eşdeğer. Bu sonuçlar 60-70 milyar dolarlık bir kara paranın Türkiye coğrafyasında dolaştığını gösteriyor. Burada kara para hacminin ne kadar büyük olduğu açıkça bellidir. Buna Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde "Arena"programında katıldı. O güne kadar katılmıyordu. (Trilyonlarca kara para ülkemizde dolaşıyor) dedi ve devam etti (Devlet buna müsamaha ediyor, devlet içinde oluşan güçlerle çeteler ve kara para oluşuyor.) 80'lerden sonra bu kara paranın aklanması gündeme geldi. Nasıl aklanacak bu kara para? Bunun en önemli yolu kumarhaneler, ikincisi altın borsaları borsa ve sairi yollar. Türkiye Kara Para ile Mücadele Yasası'nı 1996'da zar zor çıkardı. Burada ilginç bir şey var. Ölüm tehdidi veya öldürme ile elde edilen para kara para olmuyor. Hele de vergisini verirseniz helal para oluyor. Yasal boşluklar var. "

Fikri SAĞLAR Member of Parliament for İçel (CHP) AN INVISIBLE HAND IS RUNNING TURKEY
The agenda of Turkey changed after the accident in Susurluk three years ago. Turkey realized that there is a different 'system' in this country which has gradually emerged from 1950s onwards. Even though the founders of the Republic defined the basic philosophy and set goals, a part of these were not realized after 1950s. The reason is an invisible hand that starts running Turkey after she becomes a member of NATO as the utmost frontier against the Soviet Block and 'communism'. The most important means of combat against the enemy is to work with local collaborators. For that purpose. There is an anti-guerrilla school in panama where officers are trained. Even though the name is still nor clear, counter-guerrilla as also established in Turkey like the Gladio in Italy. In 1983, Özal starts a new era. His aim is draw back the capital of around 50 billion USD which has fled the country during the days of anarchy. However, the means he devises pave the way for money laundering. Meanwhile the PKK starts terror and Turkey needs vast resources which is to some extent provided by drug iraficking and later production. Even though Turkish police confiscates tremendous amounts of drugs, that is still only 15% of the total. Despite current efforts to counteract, there are still legal gaps that needs to be filled up in order to stop these illicit activities.

MEDYATEXT
Elegans'a mail