Elegans Logo

NİHAT AKYOL - Avrupa Birligi nezdindeki T.C. Büyükelçisi
AVRUPA BİRLİĞİ' NİN GENİŞLEME SÜRECİNDE TÜRKİYE' NİN KONUMU



"Aralık 1997 tarihli Lüksemburg Zirvesi'nden bugüne kadar, Türkiye - AB ilişkilerinde çalkantılı bir süreç yaşanmıştır. AB genişleme bünyesinde Türkiye'den bahsetmeden önce, önemli birkaç konuyu burada hatırlamak gerekiyor. "

Yalta Konferansı'ndan 53 yıl sonraki kıtanın bölünmesinden sonra, AB ilk defa, birleşmek için bir şans yakalamıştır. Genişleme elbette ki, topluluk, aday ülkeler ve Türkiye için önemli bir sınav teşkil ediyor. AB Komisyonu tarafindan hazırlanan AGENDA 2000 raporunda yer verilen aday ülkeler ile müzakereleri 3 başlık altında inceleyebiliriz:

1.Ekonomik açıdan: Ekonomik gelişmedeki gerileme (mevcut durum) gerekli olan yeniden yapılanma konusunda, hem AB ülkeleri hem de aday ülkeler açısından güçlükler yaratacaktır. Bu bağlamda genişleme bünyesinde OMAÜ'ye verilmesi öngörülen mali yardımlar konusunda, bazı AB ülkelerinde ciddi tepkiler ve hatta entegrasyon için öngörülen 2006 takviminin uzaması yönünde yaklaşımlar mevcuttur. Federal Almanya Basbakanı, bu genişlemeden doğacak serbest dolaşımın ve ekonomik maliyetlerin değerlendirilmesini yaparken kaygılarını da beraberinde ifade etmiştir. Diğer taraftan Fransa; İspanya, Portekiz ve Yunanistan'ın sözkonusu olduğu yapısal fonlara dikkat çekmiştir. Görüldüğü gibi önümüzdeki günlerde, AB Başkanlığını yürütecek Almanya'yı, bu farklılıklardan kaynaklanan, ciddi bir görev dönemi beklemektedir.
2.Politik açıdan belirsizlikler: Konuyu iki başlık altında inceleyebiliriz :
a.Kıbrıs sorunu: AB ülkelerinin bir çoğu, müzakerelere başlamadan evvel, bu uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği görüşünü paylaşmaktadırlar. Bölünmüş bir ülkenin sorunlarını AB'ye üyelik sürecinde, Birlik' e ithal etmesine sıcak bakılmamaktadır. Fakat, Güney Kıbrıs'in OMAÜ ile birlikte üyeliğe hazırlanması sorunun boyutlarını bir hayli değiştirmektedir.
b.Rusya:Rusya'daki gelişmeler, NATO bünyesindeki genişlemeyi ve bazı aday ülkelerdeki politik belirsizlikleri sertleştirebilecektir.
c.NATO genişlemesi: NATO ve AB'nin genişlemelerinin birbiriyle olan yakın ilişkileri, bu bağlamda NATO bünyesinde öngörülen genişlemeye de yansıyabilecektir (Türkiye'nin veto hakkı).
d.Onay prosedürü: Mali yardımlardaki ve göçmen sayısındaki artışlar onay prosedürünü sıkıntıya sokabilecektir. e.Kurumsal sorunlar: Amsterdam Zirvesi'nde başarısızlıkla sonuçlanan AB kurumsal reformları, genişlemeyi rehin alabilecektir. AB üye ülkelerinde hakim olan görüş; kurumsal reformların aday ülkelerin bünyeye kabulünden önce, sıkıntıya yolaçabilecegi endişesi ile, çözümlenmesi yönündedir.
3. Aday ülkelerden kaynaklanan belirsizlikler:AB Komisyonu tarafindan yapılan çalışmalar ve raporlar; genişlemenin her iki taraf açısından kaçırılmaması gereken tarihsel bir firsat olduğu yönündedir.

AB Komisyonu tarafindan Konsey'e sunulan, aday ülkelere yönelik tavsiye niteliğinde gelişim raporları (Ekim '98 Regular Report, Türkiye de dahil), 1997'deki AGENDA 2000'e göre bir yenilik teşkil etmektedir. Aday ülkelerin adaptasyon çalışmalarında, birinden diğerine göre farklılık gösteren hususlar, Komisyonca takip edilmektedir, elbetteki tüm bu konuların ne şekilde sonuçlanacağını,1999 sonuna doğru görebileceğiz. AB'nin Genişleme Sürecinde Türkiye'nin Konumu

Haklı veya haksız, Aralık '97'deki Lüksemburg Zirvesi'nden sonra, AB Hükümet ve Devlet Başkanları tarafindan alınan karar gereği; Türkiye'nin aday ülke olabilirliği kabul edilirken, aday ülke perspektifi sunulmamıştır. Zirve sonrasında, AB ve Türkiye arasında hükümetler ve medya nezdinde yükselen kriz sonucu, Türk halkının maruz tutuldugu ayrımcılık olarak kamuoyuna yansımıştır.

Son aylarda yapılan ciddi çalışmalar, ilişkilerdeki gelişmeler ve AB Cardiff Zirvesi'nde yapılan görüşmeler sonrasında AB, Türkiye'yi de facto olarak, 12. aday ülke kabul ettiğini ifade etmiştir. Elbetteki bu görüş, ilişkilere faydalı ve cesaret verici bir ivme getirirken, AB bünyesinde oybirliği arzetmediğinden, aday ülke tanımlaması hukuki statüye kavuşturulamamıştır.

Bunun sonucu olarak, AB, Türkiye nezdinde kredibilite kaybına maruz kalmıştır. Bunu telafi etmenin yolu ise, AB'nin bir an önce, Türkiye'ye anlaşmalardan kaynaklanan statüsünü tanıması ve bu yöndeki mali yardım programlarını yürürlüğe (1995'teki mali yardım paketi, halen bloke durumdadır) sokmasından geçmektedir. AB-Türkiye arasındaki oluşan güvensiz politik ortamIn, yeniden güven temeline oturabilmesi için, çalışmaların karşılıklı olarak yapılması gerekmektedir.

Geçen 20 yıl içersinde, Türkiye ekonomik ve endüstriyel alanlarda iç pazarını, globalizasyon çerçevesinde uluslararası pazar ile entegre edebilmeyi başarmıştır. Bu adaptasyon sürecinde Türkiye önümüzdeki 10 yıl içersinde; özelleştirme, enflasyon oranının düşürülmesi, vb… konulardaki çalışmaları öngörmektedir. Özel sektörün dinamizmi, ekonomik ve ticari alanlardaki gelişmelerde önemli bir rol oynamakta ve oynamaya aynı enerji ile devam etmektedir. Bu açıdan, AB ile olan ticari ilişkilerde, 1996'dan itbaren oluşturulan Gümrük Birliği ünyesinde öngörülen AB mali destek programlarının sunulamamasına rağmen, tatmin edici niteliğe ulaşmış olması sevindiricidir.

Türkiye ile AB arasındaki ticari rakamlara göz atacak olursak, 1994'te AB seviyesindeki dış ticaret açığında 17. sırada olan Türkiye, 1995'te 7. sıraya ve 1996'da 2. sıraya yükselmiştir. Başka bir ifadeyle Türkiye, AB'den hiçbir mali yardım almadan, ticari açıkları sayesinde AB ekonomisinin gelişmesine ve işsizlik oranının düşmesine katkıda bulunmuştur. AB Komisyonu tarafindan organize edilen " Genişleme, Ticaret ve Çok Boyutlu Sistem " konulu konferansta; Türkiye'nin yeri ve gücü diğerlerine oranla ön plana çıkmış ve hatta AB GSMH'de % 35, global ticaret hacimlerinde %25 ve özellikle sermaye ihracatında %60'lık bir oranla önemli bir pozisyonda olduğu görülmüştür. AB tarafindan hazırlanan Regular Report (Composite Paper)'u incelediğimiz zaman, şu hususlar gözlemlenmektedir :
- Türkiye'nin adaylığı yönündeki adaylık prosedürü'nü içeren genişleme prosedürüne ait genel çerçeve, Güney Kıbrıs (Malta) ile benzerlik arzederken, durumunun değerlendirilmesi diğer 10 aday ile aynı kriterlere tabi tutulmaktadır.
- Temel olarak, ekonomik gelişmeler ve değerlendirmeler pozitif (enflasyon konusunda rezerv) iken, politik değerlendirmeler negatif nitelik taşımaktadır. Bu yapılırken, Güney-dogu'daki terörizme karşı yapılan mücadeleye yönelik tutumlar özelde değil, Türkiye genelinde ifade edilmekte ve Avrupa Stratejisinde belirtilen bölgesel farklılıkların dengelenmesi hususunda öngördüğü çözümlerdeki yaklaşımları da anlamak pek kolay olmamaktadır. Geleceğe yönelik ifadelerde ise, diğer adaylara oranla önyargılı yorumlar yapılmaktadır.
- Gümrük Birliği (1995) bünyesinde öngörülen mali yardımları dahi vermekten aciz olan AB, Türkiye Stratejisi bünyesinde yeni mali işbirliği paketleri (OMAÜ'nün yanında çok düşük rakamlar) öngörmesini anlayabilmek, gerçekten pek kolay değildir.
- Sonuç ve tavsiye önerilerine bakacak olursak ; AB Konsey'inin 4 Mart 1998 tarihli Türkiye Stratejisi bünyesindeki programlari, GB çerçevesinde derinleştirerek uygulamaya geçireceği yönündedir ki, mevcut durum itibarıyle bunu anlamak da zordur. Demografik olarak büyük, ekonomik açıdan gelişmekte ve bölgesel olarak güçlü olan Türkiye'nin, AB'ye tam üyelik niyetini ve Batı değerlerine olan bağlılığını uzun süre koruyabilmesi için, elbette ki AB'nin diğer aday ülkeleri değerlendirmesinde kullandığı ölçütleri, Türkiye için de aynı eşitlikte kullanmasına bağlıdır. Bu açıdan, Türkiye'nin AB'ye uydu konumunda olamayacak kadar büyük ve kompleks yapısının hatırlanıp, siyasi mekanizmalara uzun süre dahil edilmeden, bu yönde daha fazla yürüyemeyeceğinin gözardı edilmemesi gerekiyor.

Türkiye politik ve ekonomik açıdan yerine getirmesi gereken sorumlulukların bilincinde olarak, bu alanlarda büyük mesafe katetmiştir. AB bu açıdan, diğer aday ülkelerine uyguladığı samimi yaklaşımını, Türkiye açısından da aynı yönde değerlendirmeli ve destek olmalıdır. Türkiye açısından önemli olan siyasi perspektifin açık bir şekilde sunulması zorunluluk arzetmektedir.

SPOT:
- '97 Lüksemburg Zirvesi sonrası Türkiye' nin aday ülke olabilirliği kabul edilmiştir. VEYA
- Cardiff Zirvesi' nden sonra AB, Türkiye' yi 12. aday ülke olarak kabul etti
- GB bünyesinde öngörülen mali yardımları AB vermekten aciz.

RESİM ALTLARI:
- Avrupa Birliği nezdindeki T.C. Büyükelçisi Nihat AKYOL Avrupa Parlamentosu' nda TÜGİAD üyeleri ile birlikte. Hakan HANLI, Hayati KAYA, Sefa ÇOL, Nihat AKYOL, Betül ILGAR. (27 Kasım 1998)
- Avrupa Birliği nezdindeki T.C. Büyükelçisi Nihat AKYOL' un YES FORUM '98 Avrupa Parlamentosu' ndaki konuşması. Marco PEZZINI, Georg KAPSCH, Nihat AKYOL, Wolfgang MAINZ, Josef KREUTER, Jean-François DREVET. (27 Kasım 1998)

NiHAT AKYOL: "TURKEY'S POSITION IN EU'S EXPANSION PROCESS"
The discussions with the EU candidates included in the AGENDA 2000 report prepared by the EU Commision can be examined under three headings:
1- Decline in economic development will create difficulties in the necessary restructuring, as far as both the EU countries and the candidate countries are concerned. 2- The political vagueness stemming from such issues as the Cyprus problem, the developments in Russia, the expanding of NATO, the procedure for approvals, and institutional issues (the majority of the EU members think that internal reforms should be carried out before new members are recruited.)

3- Vagueness stemming from candidate countries: the Commission is following up on the items that exhibit variety as far as the adaptation problems of the candidates are concerned.

After the EU Cardiff summit, the EU expressed that it accepted Turkey, de facto, as the 12th candidate. Since this point of view is not unanimous within the EU, this candidancy has not been legalized. According to the Regular Report prepared by the EU, economic developments and assessments on Turkey are positive; however, the political ones are not. The attitude exhibited towards the fight against terrorism in the Southeast seems to be a subjective one. The EU, which has not even given the financial cooperation plans with Turkey. This is quite difficult for us to understand.

Turkey will keep its intention to enter the EU as a full member and its loyalty to Western values on condition that the EU treats Turkey as it does the other candidates. It must not be ignored that this country cannot persist in its positive attitude for much longer if she is not allowed to participate in the political mechanisms, for she has too large and complex a structure to revolve around the EU as its satellite. Turkey has gone a long way in fulfilling its political and economic responsibilities. Therefore, the EU should support Turkey, and exhibit a warm attitude towards her as it does towards the other candidates.


MEDYATEXT
Elegans'a mail