Elegans Logo

ONUR ÖYMEN - NATO nezdindeki T.C. Büyükelçisi
TÜRKİYE' NİN REKABET GÜCÜNDEN KORKUYORLAR



"NATO soğuk savaşın sona ermesinden sonra, yani yaklaşık 10 yıldan beri bir değişim sürecine girdi. Artık eskiden olduğu gibi, Sovyetler Birliği' ne karşı üye ülkeleri savunan bir örgüt olmaktan çıktı ve NATO'nun sınırları dışında da Avrupa'da güvenliğin ve istikrarın korunmasında etkili rol oynamaya başladı."

Tarihinde, ilk defa NATO, Bosna-Hersek'te görev aldı ve müdahalesi çok etkili oldu. Önce havadan bir silahlı müdahale ve arkasından 30.000 NATO askeri, bölgeye yerleştirilip, havadan denetlemeye başlandı. Aynı şekilde Kosova'da NATO, silah kullanmadan Sırplar' ı durdurup Bosna'daki faciaların yaşanmamasında etkili bir fonksiyon icra etmiştir. NATO yeni bir boyut kazandı ve genişleme yönünde karar aldı. 16 üyeye sahip NATO'ya 3 yeni üye; Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti 1999 yılı itibarıyle katılacak, sonra da genişleme süreci devam edecek ve Bulgaristan ile Romanya'yı da içine alarak coğrafi bir bütünlüğe yönelecektir. Ayrıca, Eski Sovyet Cumhuriyetleri ile çok yakın işbirliği programları var; bilimsel araştırma, askeri eğitim alanlarında vb… Düzenli ve sık yapılan toplantılarla biraraya gelen ve 44 ülkeden oluşan bir komite kurulmuştur. Bu komitede siyasi, güvenlik ve diğer işbirliği alanları değerlendirilmektedir.

NATO'nun genel görünümübu şekilde, ayrıca Rusya ile özel bir anlaşmamız var. Her ay büyükelçiler seviyesinde toplanılıyor. Ukrayna ile de özel ilişkiler sözkonusu. Bu ülkelerin hepsi, NATO'yla çok yakın ilişkiler kurmaya ve üye olmaya çalışıyorlar. Bu genel çerçeve içersinde, NATO üyesi olan Türkiye, stratejik konumu ve veto hakkına sahip olması vecibesiyle, önemli bir rol oynuyor. Bu önemli rolde, sadece tam üye olmamız değil, aynı zamanda ABD'den sonra en büyük orduya sahip olmamız etkili olmaktadır. İttifakın içinde, konvansiyonel silahlarda ABD'den sonra önemli bir yere sahibiz ve hatta bizim Kara Kuvvetlerimizin mevcudu ABD gibidir.

NATO'nun çok esaslı bir teşkilatı, her alanda uzman kadroları, komiteleri var ve bunlar aracılığı ile alımlar yapıyor. Bizim işadamlarımızdan beklentilerimiz, NATO ihalelerine daha fazla katılımlarının sağlanılması, daha fazla rol üstlenmeleridir. Türk işadamları, NATO'nun Türkiye'deki yapısal ihalelerinde önemli bir rol alıyorlar, fakat Türkiye dışındaki diğer NATO ülkelerinde yapılan ihalelere katılma hakkımız da mevcuttur. Bu ihaleler ile ilgili olarak bir bilgilendirme mekanizması kurmamız gerekiyor. Bu sayede yüksek rekabet gücümüzle, başka ülklerde de ihale kazanma şansı açılacaktır. NATO, yapısal programlar için Türkiye'ye 200 milyon $ katkıda bulunmuştur. Yüksek teknoloji alanlarının, Türk firmalarının birhayli yol aldıklarını ve başarı kazandıklarını gözlemliyoruz. Örneğin, Almanya'da savunma alanında fabrika kuran ve merkezi Türkiye'de olan bir Türk firması, Boeing uçaklarının bazı parçalarını üretmektedir. Uluslararası platformda, Türkiye'nin ilişkilerini ve gücünü konu alan ("Türkiye'nin Gücü" - Milliyet yayınları, Ekim 1998) kitabımı, Lüksemburg Zirvesi'nden sonra yaratılan havayı değerlendirmek amacıyla, tüm bu konuları tarihsel süreç içersinde her yönüyle detaylı olarak inceleyerek, Türkiye hakkında yaratılan negatif imajın, ne ölçüde gerçeği yansıtıp yansıtmadığını okuyucuların değerlendirmesine sunmayı amaçladım. Türkiye - AB ilişkilerine gelince, diğer üye ülkelerle kıyasladığımız takdirde gelinen aşamanın bizler için gurur verici, başkaları için dehşet verici nitelikte olduğunu gözlemliyoruz. OECD, GSMH'yi hesaplarken, satın alma gücüne göre hesap yapıyor. Bu hesaplara göre, Türkiye 10 AB ülkesini geride bırakıyor. Türkiye tüm Avrupa'da 6. sırada, üstelik bu hesaplamaya kayıt-dışı ekonomi dahil değildir. Bunu da ilave edersek, daha büyük rakamlar ortaya çıkmaktadır. Türkiye'nin GSMH'si 408 milyar$ 'dir. Buraya OECD tahminlerine göre; % 30-50 kayıt-dışı ekonomi ilave edilirse, 550 - 600 milyar $ gibi bir rakama ulaşılır ki, bu rakam AB'de 5. sırada olan İspanya'yla aynı düzeydir. Kişi başına milli gelire gelince, uluslararası kurumlarda, Türkiye'nin güçlü olduğu istatistikleri bulamazsınız ! Bunları gösteren istatistiklerde ya Türkiye yoktur ya da başka bir ölçüye göre yapılan istatistikte vardır. Bunları aynı kaynaktan değişik belgelere bakarak araştırdıgınız zaman bulabilirsiniz. Kişi başına milli gelir, OECD (satın alma gücüne) rakamına göre 6.180 $'dır, kayıt-dışı ekonomiyi de ilave edersek, 10.000 $'a ulaşırız. OECD ülkeleri içersinde, devletin firmalarına en az yardım sıralamasında, Türkiye sondan ikinci sıradadır. AB, OMAÜ'e 86 - 95 milyon ECUiken Türkiye'ye verilen yardım ise 1.4milyar ECU'dür. Türkiye, tüm bu gelişmeleri hemen hemen yardım almadan kendi başına sağlamiştır. Dış yatırımlarda da TR'nin payı düşüktür. Çin 42 milyar $ direk dış yatırım alırken, 350 milyon $ ile en az Türkiye almaktadır. Devletler firmaların dış yatırımlarını hangi ülkeyi güçlendirmek istiyorlar ise, o ülkeye yönlendiriyorlar ve firmalara herhangi bir sekilde zarara uğrarlarsa, bu zararlarının telafi edileceği yönünde garanti veriyorlar. Örneğin son yıllarda Alman firmalarının ancak % 12'si Türkiye'ye yatırım yapmaktadır.

Bunları inceleyince, Türkiye'nin ne kadar güçlü bir ülke olduğunu daha iyi anlaşılıyor. Bizler yokuş yukarı ve engelli bir yarış yapmaktayız. Başkaları yokuş aşağı ve rüzgarı arkadan alıyorlar. Tüm bunlar moralimizi yükseltmektedir. Mukayeseli bir araşıtrma raporuna göre; "Eger AB çıtayı, Türkiye'nin giremeyecği kadar yukarı koyarsa, hiç kimse giremez!". Bu sebeple, Türkiye 11 aday ülkenin hepsinin önündedir. Bu bağlamda, Polonya'nın, Çek Cumhuriyeti'nin veya Macaristan' ın Türkiye'den ileri sayılması için hiçbir mantıklı gerekçe yoktur. Belki bu ülkelerden biri, herhangi bir noktada bir adım ileri olsa bile, bütün olarak bunlar gerekçe değildir.

AB'de 2 grup var: Eski Alman hükümetinin görüşünü yansıtan Hristiyan Demokratlar' ın yaklaşımı; "Türkiye'yi biz AB'ye alamayız, çünkü AB bir medeniyet projesidir " derken Hollandalı bir grup ise, daha açık konusuyor" Hrıstiyan olmayan ülke, kulübe giremez" diyor. Fakat, AB'nin resmi kurumları bunun resmi görüşleri olmadığını söyleseler dahi, böyle bir kanının yaygın olduğunu biliyoruz. Gerard SCHRÖDER bile, "AB'yi kültürel bir bütünlük olarak gördüklerini ve bizim ise başka bir kültürden geldiğimizi" bizzat ifade etti. Böyle bir düşünce olmasına rağmen, bunlar resmi politikalar haline gelemediğinden birtakım bahaneler ileri sürüyorlar. Örneğin, bir gün insan hakları, diğer gün Kıbrıs sorunu, Yunanistan, Kürt meselesi vs deniliyor. Bunların hepsinin cevabı vardır ve hiçbiri de tutarlı değildir.

Bana sorarsanız esas sebep;işadamlarımızdan,Türkiye'nin rekabet gücünden korkuyorlar. Dostumuz olan AB ülkeleri, korktuklarını bize açıkça söylüyorlar. Türkiye AB'ye girerse, AB'de tüm dengelerin değişeceğinden korkuyorlar çünkü, güçlü bir devlet olarak gireceğiz. Bir Slovakya, bir Litvanya'yı AB'ye almak gibi değil. Iyi yetişmiş, sanayii olan, teknolojisi olan, rekabet gücü kazanmış, alt-yapısı olan, 62 milyonluk bir pazarı olan bir ülke giriyor. Elbetteki bu, AB'deki dengeleri bozacak ve TR bu pastadan büyük payı alacaktır. AB ülkeleri tek pazara geçtikleri zaman, sanayide gelişmiş büyük ülkelerin rekabetine dayanamayıp, 17.000 firma iflas etmiştir. Halbuki, bizde doğru dürüst hiç bir firma iflas etmediği gibi, gittikçe büyüyorlar. Bu da gösteriyor ki; biz şartlara uyabiliyoruz ve rekabet gücümüz de var. Fakat, "korkunun ecele bir faydası yok". Türkiye AB' ye güçlü bir devlet olarak girecek, vaktiyle İngiltere'yi engellemeye çalıştılar. De Gaulle'ün iki kez veto etmesine rağmen, J. Delors zamanında, politikalarını değiştirip aldılar.

Biz Avrupa'ya gireceğiz ve kendimizi buna hazırlamamız gerekiyor. Elbetteki bazı eksikliklerimiz de yok değil fakat, bu arada bunları da tamamlamayı ihmal etmemeliyiz. AB'nin 1. ligine girebilmemiz için, öncelikle devlet gelirlerinin artırılması gerekiyor. Türkiye AB ülkeleri içerisinde, GSMH'ya göre devlet gelirlerinin en düşük olduğu ülkedir. Herkes vergilerini düşürmek istiyor, biz de azaltılmasını istiyoruz ama, diğer taraftan devletin toplam gelirlerinin gerekli alanlarda; eğitimde, sağlıkta, alt-yapıda ve firmaları destekleyebilmesinde kullanabilmesi için, devlet memurlarının ve işçilerin gelirlerinin yükseltilerek refah toplumu haline gelebilmesi ve başarılı olabilmesi için, devlet gelirlerinin artırılması gerekmektedir.

Abdullah ÖCALAN meselesini ise, 2 boyutta değerlendirebiliriz: Birinci boyutu; İtalya, AB nezdinde Türkiye'yi en çok destekleyen ülke ve 1997 Ocak' nda Roma'da yapılan toplantıda, İtalya'nın destegi ile diger adaylarla eşit muamele görme imkanına kavuşmuştuk. İtalya, Türkiye adına AB'de lobicilik yapan bir ülke idi. ÖCALAN' ı İtalya'ya göndererek, AB'deki en yakın destekçimiz olan İtalya'nın desteğini kesmeyi öngördüler, diğer taraftan da NATO'nun ortasına saatli bir mayın yerleştirdiler. Suriye'den Rusya'ya, Rusya'dan İtalya'ya geçmesi elbette ki tesadüfi değildir. İkincisi, bugün bazı ülkeler terörizmi dış politikalarının bir vasıtası olarak kullanıyorlar. Terör örgütleri aracılığıyla, bir ülkeyle dolayli savaş yapıyorlar; doğrudan doğruya savaşacak güçleri yok, bunu yapacak imkanları da yok fakat, terör örgütünü kullanarak çok ucuza baska bir ülkeyi yıpratabiliyorlar, ekonomisine zarar verebiliyorlar ve iç istikrarını bozabiliyorlar… Sorunu tüm bu boyutlar ile iyi değerlendirmemiz gerekiyor.

Son olarak, Türkiye'nin tanıtımın iyi yapılmadığı söyleniliyor. Derdimizi bir anlatabilsek, Türkiye kendini dünyaya bir anlatsa, herşey yoluna girecek sanılıyor. Örnegin Kıbrıs'ta derdimizi bir anlatsak, herkes KKTC' yi tanıyacak, ama 25 yıldır ne Türkiye anlatabildi, ne de Rauf DENKTAŞ anlatabildi !… Şimdi bu mümkün mü ? Türkiye'nin 130 dış temsilciliği bunu yapmıyorsa ne yapıyor?!… Hadi biz anlatamadıysak, DENKTAŞ gibi, konusunu iyi bilen ve halkla ilişkileri kuvvetli bir kişi dahi, CNN'den verdiği mesajlar ile anlatamıyorsa sorun başka. Bir anlatabilsek sanki herkes yarın sabah gidecek, KKTC sefaret mi açacak ? Bir Fransız atasözüne göre : "En sağır insan, bir şey duymak istemeyen insandır ". Yani Türkiye derdini anlatamıyor değil, Türkiye'yi duymak istemiyorlar. Çünkü bizi duydukları takdirde, bize hak vermek durumunda kalacaklar, o zaman da şu anda izledikleri pek çok politikanın yanlış olduğu ortaya çıkacak ve bütün dengeler değişecektir. Şu anda Türkiye'nin AB'ye alınmamasının asıl sebebi, menfaatlerinin böyle gerektirmesidir.

SPOTLAR:
- OECD' ye göre Türkiye satınalma gücünde 10 AB ülkesini geride bırakıyor.
- AB çıtayı Türkiye' nin giremeyeceği kadar yukarı koyarsa, hiçkimse giremez!
- Türkiye 11 adey ülkenin hepsinin önündedir.
- AB, Türkiye' nin rekabet gücünde korkuyor.
- İtalya, AB nezdinde Türkiye' yi en çok destekleyen ülke.

RESİM ALTLARI:
- NATO nezdinde T.C. Büyükelçisi Onur ÖYMEN TÜGİAD üyelerine NATO ile ilgili bilgi verirken.
- NATO nezdinde T.C. Büyükelçisi Onur ÖYMEN, TÜGİAD Brüksel Temsilcisi Av. Hakan HANLI' dan TÜGİAD Teşekkür Plaketini alırken.

ONUR ÖYMEN: "TURKEY' S COMPETITIVE POWER FRIGHTENS THEM"
Contrary to its function in the past, NATO has started to play an active role in protecting European security and stability outside the borders of its member states. For the first time in its history, it accomplished a successful mission in Bosnia-Herzegovina. In the same manner, it performed effectively in Kosova. NATO thus possesses a new dimension now, and it has taken a decision to enlarge itself. Within this general format, Turkey, a member of NATO, holds a significant position due to its strategic. Location and its right of veto.

As far as the relations between Turkey and EU is concerned, we observe that developments are promising. According to OECD' s calculations based on "purchasing power", Turkey is placed above ten EU countries. There are two different opinions in the EU. One is the approach displayed by the Christian Democrats, that reflects the view of the late German government. "We will not admit Turkey in the EU because this is a project of civilization", and the second is the argument taken up by a Dutch group: "This is a Christian club". Although the official EU divisions sat that is not their adopted opinion, it is evident to us that thsi point of view is widespread. My convicition is that they are frightened of our businessmen and of Turkey' s competitive power. A greatly competitive country with industry, technology, infrastructure, and a market with a population of 62 million is about to enter the EU. Obviously, this will upset the equilibrium, for Turkey will get a large share of the pie. We are definetely going to become a member of the EU, and we have to prepare ourselves for it. In order for us to go into EU' s first league, all measures have to be taken to make Turkey an affluent society. The ÖCALAN issue, on the other hand, is two-dimensional: The first entails the following: Italy had lobbied for Turkey wthin the EU, and by sending ÖCALAN to this country, some groups decided to curb Italian support. The second dimension is related to the fact that today some countries are using terrorism as a means to realize their objectives in international politics. By using a terrorist organization, they damage a country' s economy and disturb its internal stability without having to spend as they would in a real war with that particular country. Finally, it is argued that Turkey has not informed the world of its causes properly and successfully. My opinion is that no one wants to hear her out. Because if they do, they will have to admit that we are right. Therefore, the real reason behind Turkey' s not being admitted in the EU is that they think this would be against their present interests.


MEDYATEXT
Elegans'a mail