Elegans Logo

Çoşkun YILMAZ : Hedeflere ulaşmada önemli olan insana yatırım



Kayı İnşaat'ın genç, girişimci ve başarılı ortaklarından Coşkun YILMAZ'la yaptığımız görüşmede devlet ihalelerindeki mevcut durumu, Devlet İhale Yasası'nın boşluklarını, Marmara ve Düzce Depremlerini değerlendirmesini isterken, geleceğe ait projelerinden ve yatırımlarından da bahsettik.

Genç bir işadamı olarak kurucusu olduğunuz ve bugünlere getirdiğiniz firmanızın öyküsünü anlatır mısınız?
Ailemin işi nedeniyle ticaret hayatının içinde büyüdüm, belki de bu yüzden daha üniversitenin son yılında ortağım ve meslektaşım Orhun KARTAL'la beraber Kayı İnşaatı kurmaktan hiç çekinmedik. Tamamen kendi çabamızla kurduğumuz bu şirket bize, tecrübenin yanısıra, müteahhitlik sektöründe yavaş ama, etkin bir yer kazandırmalı diye düşünüyorduk. Dürüst ve güvenilir bir imaja sahip olmayı istedik. Nitekim de bugüne kadar bitirmiş olduğumuz tüm işler bize referans oldu ve hep daha iyilerini üretme, daha güzel ve büyük projelere imza atma imkanını yakaladık. Bizim işimizde sanırım en gurur verici noktalardan biri de, işverenden alınan teşekkürdür. İşte her aldığımız teşekkür bizi motive etti ve en büyük sermayemiz oldu. Tabi gelmiş olduğumuz bu konumda bize emeğiyle, yüreğiyle destek olan insanlar, kadrolar var, onların bu hizmetlerini unutmak mümkün değil. Ayrıca şu anda birlikte çalışma şansını yakaladığımız ekip bizim insana verdiğimiz değerin çok anlamlı bir mükafatı. Bizim işimizde bilinçli insanların yanısıra, kullanılan malzeme ve ekipmanın da kaliteli olmasına dikkat edilmelidir. Bu konuda izlediğimiz politika bize şu anda çok değerli ve her işin altından kalkabilecek bir ekipman listesine sahip olmamıza da neden olmuştur. Özetle bugünlere gelmemizde; şirket olarak üçüncü kişilere verdiğimiz güven ve samimiyet, sahip olduğumuz bilgili ve nitelikli kadro, kaliteli ekipman ve donanım ile hep daha iyiyi arzulamamızdır.

1999 yılı içinde tamamladığınız veya halen devam eden projeleriniz hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
1999 yılı içersinde altına imza attığımız en büyük proje, aynı zamanda ilk yurtdışı deneyimimiz olan Bakü'de Azerbaycan'ın en yüksek binası olarak inşa ettiğimiz 18 katlı binadır. Bakü'nün en lüks ve en pahalı residence tipi konutları, toplam 11 ay gibi inanılması güç bir sürede anahtar teslim olarak bitirilmiştir. Bu projenin haricinde Vehbi Koç Vakfına ait Gebze'de bir okul ile Ortaköy'deki Altaca İlköğretim okulu teslim edilmiştir. Yine Maslak'ta Türk Eğitim Vakfı'na ait bir okulun geçici kabulu yapılmıştır. E-5 üzerinde Topkapı mevkiinde bulunan 50.000 m2 kapalı alana sahip Yeşil Plaza'nın tüm betonarme ve buna bağlı işlerini de 1999 yılı içinde bitirmeyi başardık.
İçinde bulunduğumuz yıl ise, bana göre şirketimiz için bir sıçrama dönemi olmuştur. şu an İstanbul Zincirlikuyu'daki Doğuş Grubu'na ait Garanti Bankası'nın genel müdürlük binası inşaatı tarafımızca yürütülmektedir. Bu binanın toplam uzunluğu 145 m. olacağı gibi, aynı hat üzerindeki en yüksek ikinci bina olacaktır. Bu yüzden en son teknolojik donanıma sahip olmanız gerekir. Bu projenin yanısıra, bu yıl içersinde Pirelli firmasına ait İzmit fabrikasının ek tesisler inşaatını üstlenmiş bulunuyoruz. Sizin de gördüğünüz gibi aynı anda birçok yerde ve değişik coğrafyalarda hizmet verebilecek bir organizasyona sahibiz ve aldığımız projelerin birçoğu anahtar teslimi projelerdir. şu anda bünyemizde 30'a yakın mimar ve mühendis bizimle çalışmaktadır. şantiyelerimizdeki personelimizle birlikte mevcut işin durumuna göre ortalama 1000 çalışanımız oluyor, bu durumu koruyabilmek için de kaliteli imalat yapıyoruz.

Saydığınız tüm projeler özel sektöre ait. Hiç devlet ihalelerine girmeyi düşünmediniz mi?
1992 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bir okul inşaatı işi aldık. Fakat şartlar bizim anlayışımız ve misyonumuz doğrultusunda gelişmedi. Bu hadise bizi şirket olarak yükleneceğimiz projelerde daha seçici olmaya itti ve bu kararımızın şimdi ne kadar doğru bir yaklaşım olduğuna inancım son derece güçlendi. Çünkü devlet ihalelerinde sadece fiyatla ilgileniliyor ama, özel sektör için tek geçerli unsur fiyat değil, fiyatın yanısıra, daha önce bitirilen projelere, referanslara, birlikte çalışacakları insanların şahsiyetine ve dürüstlüğüne de inanmaları gerekiyor. Belki de biz hizmet ve imalat kalitemizden hiç ödün vermediğimiz için özel sektörde kendimize bu kadar güçlü bir yer bulabildik.

Tüm inşaat şirketleri yurtdışına açılıyor. Kayı İnşaat olarak siz bu konuda neler yapmayı planlıyorsunuz?
Daha önce bahsettiğim gibi ilk yurtdışı projemiz Azerbaycan'da oldu ve işverenle ilk görüşmemizden sadece 10 gün sonra sözleşmeyi imzaladık ve 11 ayda teslim ettik. Bu böyle bir proje için rekor sayılabilecek bir zaman dilimidir. Bu projenin ardından bazı ihaleleri takip edebilmek için Bakü'deki ofisimiz halen açıktır. Yurtdışına ilk açılma planımız ise 1996 yılında Türkmenistan'da bir ofis açmak ve buradaki ihaleleri takip etmek üzere yerleşmekle olmuştu ve 3 yıldır Aşkaabat'taki ofisimiz bu konudaki çalışmalarına devam etmektedir. Ancak Rusya krizi Türki Cumhuriyetlere de yansıyınca istediğimiz gibi projelerle karşılaşamadık. Bununla beraber yurtdışındaki bir diğer hedef bölgemiz de Balkan ülkeleri oldu ve bu yıl içersinde aldığımız bir kararla kendimize üs olarak, savaş sonrası yıkılan Kosova'yı belirledik ve savaşın bitmesinden hemen sonra başkent Priştina'ya yerleştik ve orada NATO'nun Priştina Havaalanı'nın yeniden yapılanması projesini aldık ve bitirdik. Sanıyorum ki orada ilk iş alan ve çalışan Türk müteahhiti de Kayı İnşaat oldu.

Bu sıralar çok gündemde, siz bir inşaat mühendisi ve taahhütle uğraşan bir şirket sahibi olarak Marmara ve Düzce depremlerini, Türk müteahhitliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kamuoyu ve bilhassa deprem felaketinden zarar gören vatandaşlarımız müteahhitlere fazlaca yükleniyor. Aslında bu konuda çok da haksızlar diyemeyeceğim. Ama kanımca asıl problem bizi bu duruma getiren, maalesef kangren olmuş sistemdir. Ben bölgeyi orada şantiyem olması sebebiyle de çok yakından inceleme ve gözlemleme şansına sahip oldum. Yıkılan binaların önemli bir oranında, bölgesel zemin farklılığının oluşturduğu sorunların incelenmemesi ve dizayn hatalarının çok yüksek olmasının yattığına inanıyorum. Bölgede müteahhitlik yapanların tümünün hırsız olduğunu sanmıyorum çünkü, böyle insanların ayakta kalmayacaklarını biliyorum. Ayrıca proje bedellerinden öylesine kaçıyoruz ki, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar ucuz proje bedeli olduğunu düşünmüyorum. Sonra da çizilen bu projeyi taşeron kalfalar imal ediyor. Umuyorum ki bu yaşanılan felaket Türkiye'deki sistemi değiştirmek için bize bir ders olur. Bazı yeni ek kanunların gündeme geldiğini izliyoruz ama, bunların uygulamada arzu edilen neticeleri vermesi, sanıyorum önemli bir zaman geçtikten sonra olacaktır. Zira Türkiye'de herşeyi devletten beklemek gibi bir sorun var. Oysa devlet mekanizmaları öylesine hantal ki, mekanizmaları harekete geçirip bazı neticeler elde etmek oldukça zor. şartları biraz bizler de zorlamalıyız.

İnşaat firmaları biraraya gelse ve devlete bazı raporlar vererek herkesin üstüne düşen vazifesini daha somut ve bilimsel hale getirse sizce bir sonuç alınabilir mi?
Aslına bakarsanız bu ve bunun benzeri çalışmalar yıllardır yapılıyor. Her türlü teknik, idari ve akademik öneriler dile getiriliyor ama, sonuç kocaman bir sıfır. Türkiye'deki özel sektörün sahip olduğu hız, enerji ve girişimcilik ruhu bana göre dünyanın çok az ülkesinde mevcut. Aslında sivil kuruluşların sözkonusu çalışmaları ifa etmesi çok kolay ama, devlet o ağır yapısıyla bu tür çalışmalarınızı kısıtlıyor ve siz çaresiz kalıyorsunuz.

Sizce devlet yaşadığı bu depremin ardından ihale sisteminde bir değişikliğe gider mi? Yurtdışı projelere bir yönelme olur mu?
şu anda Türkiye'de 2886 sayılı Devlet İhale Yasası var. Küçük veya orta ölçekli binalar ile okul, hastane gibi yapıların ihalelerinde bu yasa çerçevesinde hareket ediliyor. Bunlarda en düşük teklifi veren işi alır daha sonra da bu fiyata bu işin bitirilmesi beklenir ki, ne mantıken ne de pratikte istenilen kalite ve şartlarda bu iş bu fiyata bitemez. Bence bu prosedür değişmeli.
Bakın yurtdışı projelerde şartnameler ve ihale sistemleri oldukça farklıdır. Büyük projeleri üstlenen Türk ve yabancı firmalar üzerinde o kadar çapraz kontroller var ki, hata yapma payınızı neredeyse imkansız hale getirirler. O nedenle sadece devlet ihalelerinde çalışmış bir şirketin yurtdışında büyük çaplı bir projeyi bitirebilmesi hiç kolay değildir. Çünkü anlayış ve sistemlerde köklü farklılıklar vardır.

İnşaat dışındaki diğer faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Hazır beton üretimi ile ilgileniyoruz. şu anda birisi halihazırda çalışan diğeri ise inşaatı devam eden 2 santralimiz var ve yeni 5 santral için girişimlerimiz sözkonusu. Bunun haricinde elektrik mamülleri ithalatı yapan ve bunların yurtdışı ofislerimiz aracılığı ile ihracatını gerçekleştiren bir şirketimiz daha var.

Mevcut şartları da gözönüne alarak geleceğe dair planlarınız nelerdir?
şu anda yaşanan acı depremlerin ardından sektörün nasıl etkilenebileceğini kestirmek bir hayli güç.
Zamana ihtiyaç var.
Ama içinde bulunduğumuz çalışma alanı bazen çok büyük sıkıntılar yaşayabiliyor. Bundan dolayı sadece bir konuda uzmanlaşmak yerine, değişik projelerde deneyim kazanmayı hedefledik ve sadece okul, işmerkezi veya endüstriyel tesis yapan bir firma olmayı hiç düşünmedik ama, bazen sektörde esen rüzgarlar sizi sürüklüyor.Yurtdışında daha faal ve agresif bir çalışma içinde olmayı hedefliyor, yeterliliklerimiz ölçüsünde daha büyük projeleri takip etmeyi planlıyoruz. Yurtiçinde ise herzamanki gibi bizim kalite, ciddiyet ve çalışma anlayışımıza uygun projeleri tercih edeceğiz. Tabi tüm bu hedeflerimiz için de öncelikle yapmamız gereken, insana yatırımdır. Eğer işi yapabilecek insan kaynağınız yoksa şirket olarak sizi çok zor günler bekliyor demektir. Bu nedenle insan eğitimine ve yetiştirilmesine önem verilmelidir ve biz bunu yapacağız.


COŞKUN YILMAZ: "INVESTMENT IN HUMAN RESOURCES IS CRUCIAL FOR ACCOMPLISHING THE TARGETS SET"

How did you found and develop your company?
Growing up in a business oriented, family, I had no hesitation at founding this company during my last year of university. Our priorities have always been teamwork, client satisfaction, quality equipment and materials and developing our capabilities. These policies have allowed us to assume responsibility for large-scale, demanding projects in divergent geographical areas.

Your projects?
In 1999, three primary schools, the Green Plaza in Topkapı, the Garanti Bank's head office for Doğuş Inc. and an annex for the Pirelli factory in Izmit. Abroad, Bakü, Azerbaijan was a great success. We delivered the finished building 11 months after signing the contract, a record for a project of that magnitude. We moved into Kosova immediately after the war and reconstructed a NATO airport.

As a Turkish contractor, what is your opinion of the devastation in the Marmara earthquake area?
I can't say that the public is unfair in blaming members of our sector but there should be more emphasis on the system which has permitted the construction of buildings with faulty designs and has not insisted on initial ground surveys. I sincerely hope that this disaster will give us the will to change the system. The State Law of Tenders (2886) stipulates that the lowest bidder gets the job. In other countries, specifications and tender systems are much different and cross-checking makes it literally impossible to make mistakes. For years, technical, administrative and academic circles have offered their views to the government with zero results. Government mechanisms are unwieldy and slow. We must learn to push for change ourselves.




MEDYATEXT
Elegans'a mail