Elegans Logo

Muharrem YILMAZ / TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı:
BATI'YA BÜYÜK YOLCULUK



Türkler'in 7. yüzyılda Orta Asya'dan başlayan batıya yolculuğu ikinci bin yılın bitiminde Avrupa Birliği adaylığı ile nihai durağına yaklaşıyor. İki bin yıla yayılan bu uzun yolculuk, bozkır insanlarının Fars, Arap, Helen, Bizans ve nihayet Batı dünyası ile tanıştığı bir büyük sosyo-kültürel serüvendir aynı zamanda.

Türkler'in batıya yönelişini kabaca üç aşamaya ayırırsak, ilkine İslamiyet ve Arap emperyalizmiyle tanışma safhası diyebiliriz. 1071 yılında Malazgirt kapısından Anadolu'ya girişle birlikte başlayan ikinci safhada dünyanın en eski medeniyetlerinin yanısıra, Hristiyan alemi ile yüzyüze gelinir. Üçüncü aşama ise Osmanlı İmparatorluğu'nun kurulması ve Türkler'in Avrupa kıtasına ayak basmasıyla başlayıp önceleri sıcak çatışmalarla, daha sonra yoğun ilişkiler ve etkileşimle bugünlere kadar uzanan dönemdir. Bugün varılan noktaysa, Avrupa'da küçük bir ülke nüfusunu oluşturacak sayıda ve üçüncü neslin yaşadıkları ülkenin dilini Türkçe'den daha iyi konuştuğu bir Türk varlığıdır.

Aynı periyodlar bakımından Avrupa'yı dikkate aldığımızda ise; Roma uygarlığına son veren kavimlerin bu kıtaya yerleşerek Hristiyanlaşmasını, güçlü bir feodal düzenin ortaya çıkışını ve nihayet ortaçağın karanlık kabuğu içinde büyük keşiflerin ve aydınlanmanın tohumlarının atıldığını görürüz. İslamın altın çağını ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş dönemini noktalayacak gelişmeler de zaten Avrupa'da 15. yüzyıldan itibaren çıkar ortaya. Bu savaşçı ve girişimci halklar topluluğu bilim, teknik ve sanatta rönesansı, dinde reformu ve ekonomide denizaşırı kaynakları, bu yüzyıldan itibaren yakalar. Arapların İber Yarımadası'ndan çıkarıldığı, Amerika'nın bulunup, matbaanın icad edildiği 15. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ibre, doğudan batıya dönecektir.

Ancak ibrenin yönü ne olursa olsun doğu ile batının etkileşim ve rekabeti yüzyıllar boyu hiç eksilmeden sürüp gider.

Bugün ise, 3'üncü milenyumun eşiğinde Türkler ve Avrupalılar için tarihin yeni bir sayfası açılıyor.

Asya'nın ortasından Avrupa'ya kadar uzanmış yaklaşık 2000 yıllık bir büyük yolculuktan süzülüp gelen, dünyanın belki de en özgün insan ve kültür mozaiği şimdi Avrupa Birliği'nin güçlü adayıdır.

20. yüzyıl ile birlikte kendi coğrafi sınırları içine sıkışmış bir Hristiyan kulübü görüntüsü çizen Avrupa için de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile entegre olmak, yeni sınırlar ve yeni bir sosyo-kültürel açılım demektir.

THE GREAT JOURNEY TO THE WEST

The Turks, who started their great journey towards the West from Central Asia during the 7th century, are approaching their final destination with their candidacy for the European Union as the second millennium is about to end. This long journey which stretched out over a period of two thousand years, also represents a great socio-cultural adventure whereby the people of the steppes gradually encountered with the Persians, the Arabs the Byzantines, the Greek, and finally the Western World.

We can roughly divide the Turks' journey towards the West into three stages. The first is the period during which they met with the Islamic and Arabic imperialism. The second stage commences in 1071 with their entry into Anatolia through the gates of Malazgirt where they were faced with the Christian world along with the most ancient civilizations of the world. The third stage starts with the foundation of the Ottoman Empire and the moving of the Turks into the continent of Europe. This period, which starts with violent combats and then continues with close relations and interactions, brings us to the present times. Today we have reached a point where there exists a Turkish community in Europe with a population equal to that of a small country, who speak the language of the country they live in better than their native tongue.

A look at Europe during the corresponding periods reveals the Christianisation of the tribes which ended the Roman civilization and their settlement in these lands, the emergence of a strong feudal system and the initial signs of great discoveries and enlightenment within the dark milieu of the Middle Ages. As a matter of fact, the developments that put an end to the golden ages of the Islam and the glorious periods of the Ottoman Empire started to upsurge in Europe as from the 15th century. This community of warriors and venturous individuals initiated the renaissance in science technology and art, the reforms in religion, and the utilization of overseas resources in economy during this century. The direction turned from the East to the West after the final quarter of the 15th century, during which period the Arabs were thrown out of the Iberian Peninsula, the continent of America was discovered and the printing press was invented.

However, regardless of the direction, the interaction and competition between the East and the West has incessantly continued ever since those times.

Today, on the threshold of the third millennium, a new era starts both for the Turks and the Europeans.

The Turks, who probably represent the world's most original mosaic of people and cultures and who have moved from Central Asia to Europe through a long journey lasting 2000 years, now stand as the strongest candidate for the European Union. As for Europe, which somewhat appears like a Christian Club squeezed within its own geographical boundaries during the 20th century, an integration with the Republic of Turkey will mean new boundaries and new-socio-cultural opportunities.


MEDYATEXT
Elegans'a mail