Elegans Logo

Av. HAKAN HANLI AB Uluslararası Hukuk Uzmanı

                       TÜGİAD ve ELEGANS MAGAZİN Brüksel Temsilcisi
AB ve Türkiye İlişkilerinde Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü


Roma Anlaşması ile kurulan AB'de, Maastricht ve Amsterdam Anlaşmaları ile devam eden gelişim / değişim süreci; önemli bir rol üstlenen Hükümetlerarası Konferanslar ile Tek Pazar, Tek Para Birimi, Ortak Güvenlik ve Savunma sistemine geçiş dönemine girmiştir. Elbette ki, bu süreçlerde Ekonomik ve Sosyal aktörler (ECOSOC), Avrupa entegrasyonunu güçlendirme ve derinleştirme olmak üzere iki önemli görev üstlenmektedir.


Avrupa Birliği ile diyalog sürecinde, resmi kurumların yanında, sivil ve istişari nitelik arzeden sivil toplum örgütleri (Avrupa Birliği karar mekanizmalarında danışma prosedürü bünyesinde önemli bir role sahip olan), ECOSOC aracılığı ve Avrupalı ekonomik ve sosyal aktörler ile işbirliği sağlamak suretiyle, hem Avrupa'nın hem de kendi organizasyonlarının gelişimine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Gümrük Birliği uygulamasına geçilirken aktif olarak oluşturulan ve çalışmalarına başlayan Karma istişare Komitesi, Türkiye'nin AB'ye entegrasyon sürecinde tüm sivil toplum aktörleri ile önemli bir rol üstlenmiştir.

AB Helsinki Zirvesi'nde adaylık statümüzün resmi olarak tescil edilmesinden çok önce kurulmuş olan ve kararlılıkla çalışmalarını sürdüren, ortaya çıkan, yeni ve dinamik süreçte ECOSOC bünyesinde yeralıp AB - Türkiye ilişkilerinde önemli bir rol üstlenen sivil toplum örgütlerinin (TOBB, ISO, KOSGEB, TESK, MEKSA, TÜSiAD, TÜGiAD, iKV, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Bankalar Birliği, işçi Sendikaları, işveren Sendikaları, iTKiB, TAM, vs..) ortaklaşa yapmış ve yapacak oldukları calışmalar, özellikle Türkiye'nin tam üyelik sürecini etkileyici ve belirleyici bir özellik arz etmeye devam etmektedir. AB ile Türkiye arasında 1997 Lüksemburg Zirve kararından sonra yaşanan siyasi gerginlik döneminde, AB ve Türkiye ECOSOC üyeleri yılmadan her iki tarafı da duyarlı kılacak çalışmalarda bulunup, ilişkilerdeki devamlılığı sağlamıştır. Böylelikle, daha ileri düzeyde yaşanan sosyal ve ekonomik diyalog; ilişkilerin siyasi boyutunu da etkileyerek, uluslararası platformda daha açık istişarelere yolaçmıştır. Böylece AB ile Türkiye arasındaki işbirliğini nitelik ve nicelik açılarından zenginleştirmeye katkı sağlamayı amaçlamışlardır. AB Komisyonu'nun Türkiye ile istişarelerde (telekomünikasyondan rekabete, güvenlikten bilgi toplumuna, eğitimden adalete kadar otuz farklı alanda) bulunmak amacıyla, hazırlayacağı Katılım Ortaklığı, Türkiye'yi tam üyelik müzakerelerine götürecek süreci eylem planına dönüştürecektir. Türkiye'nin AB'ye hukuki, ekonomik ve sosyal açılardan yakınlaştırılması sürecinde, taraflar arasında gerekli olan uyumun sağlanabilmesi amacıyla, kısa ve orta vadeli öncelikler tespit edilip, gerekli çalışmalar süratli bir şekilde yapılmalıdır.

Türk Hükümeti ile AB Komisyon yetkilileri arasında gerçekleştirilmiş olan toplantılarda da belirmiş olduğu üzere, Katılım Ortaklığı bu yılın sonuna doğru sonuçlandırılacaktır. Bu amaçla, "AB muktesebatının üstlenilmesine yönelik bir "Ulusal Program"ın yıl sonundan önce TBMM'ye sunulup değerlendirilmesi gerekmektedir. Katılım süreci itibariyle, AB muktesebatının analitik incelenmesini konu alan "tarama süreci", "Ulusal Program"ın olduğu gibi, katılım ortaklığının da ayrılmaz bir parçasını oluşturacaktır.

Bu itibarla, 11 Nisan 2000 tarihinde yapılacak olan AB-TR Ortaklık Konseyi toplantısında, bazı resmi kararların alınması, ilişkilerden beklenen gelişmeleri gözlemleyebilmek için gereklilik arzetmektedir. Bu çerçevede atılacak her adımın, taraflarca titiz bir şekilde değerlendirilmesi gereken bir hazırlık dönemi teşkil edeceği ortadadır. Bu hazırlıkların bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
o Siyasi açıdan : Türk Hükümeti ile AB Komisyonu yetkilileri arasında kurulması gereken diyalog ve ziyaretler, özellikle Gunter VERHEUGEN'un Mart ayı başında Türkiye'yi ziyareti, Ortaklık Konseyi'nin 11 Nisan 2000'de toplanması önem arzetmektedir. Avrupa Ortak Savunma ve Güvenlik Yüksek Komiseri J. SOLANA'nın ve AB Komisyon Başkanı R. PRODI'nin Türkiye'yi ziyaretlerinin önemini belirtmeye gerek bile yoktur. o Teknik açıdan: Türkiye'nin gerçekleştirmekte olduğu reformlar ile ekonomik istikrar önlemleri hakkında AB kurumları ile yoğun bir bilgi alış-verişine geçmesinin ilişkilerin gelişmesi ve derinleşmesi süreçlerine olumlu etkileri olacaktır. Bu işbirliklerinin, Başbakanlığa bağlı olarak çalışacak Ekonomik ve Teknik Koordinasyon Komitesi tarafından ve Dışişleri Bakanlığı merkez-koordinasyon ekseninde yürütülmesi kararı alınmıştır. o Mali açıdan: AB Helsinki Zirvesi'nde tam üyeliğe hazırlık için Türkiye'nin uygun mali kaynaklar ile desteklenmesi öngörülmüştür. AB Komisyonu finansmanı MEDA kaynakları ve Avrupa Stratejisi çerçevesinde önerilen iki yönetmelikle finanse etme niyetini belirtmiş olsa bile, burada MEDA kaynakları yetersiz kalacağı gibi, Avrupalı parlamenterlerin tartıştığı ve Komisyon'daki uzmanların bütçe tekniği açısından ileri sürdükleri sebeplerden dolayı, AB'ye üyeliği sözkonusu olan Türkiye'nin bu kapsamdan çıkarılarak, diğer adaylar için olduğu gibi yeni ve özgün bir finansman yöntemi geliştirilmelidir. Bu arada GB bünyesinde öngörülen ve veto ile bloke olan mali yardım yükümlülüklerinin de unutulmaması gerekmektedir. Ayrıca, Avrupa Yatırım Bankası (AYB) tarafından Türkiye'ye verilecek olan kredilerin Birlik tarafından garanti edilmesi bir başka önemli hususu teşkil edecektir. o Katilim açısından: AB Helsinki Zirvesi'nde öngörülen, AB programlarına ve Komite çalışmalarına Türkiye'nin aktif katılımının sağlanması gerekmektedir.

o Ticari açıdan: GB çerçevesinde devam etmekte olan ticaret politikalarımızın uluslararası platformda koordinasyonu gerekmektedir. şöyle ki, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Seattle Konferansı'nda da gözlemlendiği üzere, Türkiye AB'ye karşı girmiş olduğu yükümlülükleri ve ekonomik çıkarları gereği, AB'nin politikalarını desteklemiştir.

IMF ile imzalanan Stand-by anlaşması, bankacılık sektöründeki düzenlemeler, Uluslararası Tahkim'in kabulü, ücret politikaları, sosyal güvenlik, adalet, eğitim, sağlık, tarım, işsizlik, iç ve dış göç, vs.. önemli konular, Karma istişare Komitesi'nin ve bu komitede yer alan sivil toplum örgütlerinin katılma sürecinde üstlenmiş oldukları görevleri ve rolleri açık bir şekilde ortaya koymaktadır. AB'ye tam üyelik sürecinde, Türkiye entegrasyon sürecini sosyal uyum için gerekli koşulları dikkate alarak ve sivil toplum kuruluşları ile başlıca ekonomik ve sosyal aktörlerle destek ve işbirliği şeklinde başlatmak zorundadır. Bunun aksi, bizleri telafisi çok güç sürprizlerle karşı karşıya bırakabilecektir.

HAKAN HANLI: "NGO'S ROLE IN THE EU-TURKEY RELATIONS"
The single market, single currency and Common Security and Defence system have been activated as a result of the Maastricht and Amsterdam Treaties and the Intergovernmental Conferences. In this process, economic and social actors undertake two important tasks: strengthening and deepening Europe's integration.

The work carried out by NGOs shall affect and determinate the accession process of Turkey. Following the political tension created by the decisions of the Luxembourg Summit in 1997, members of ECOSOC worked hard to maintain the relations between Turkey and the EU. They aimed at taking social and economic dialogue to a more advanced level by adding a political aspect to the process and by strengthening cooperation between Turkey and EU both qualitatively and quantitatively.

The EU Commission shall formulate a partnership plan for the negotiations with Turkey which will be used as an action plan for Turkey's full membership negotiations. The meeting of the EU-Partnership Council on the 11th of April 2000 is of great significance for Turkey should take into consideration the social harmonisation conditions in its full membership process; it should also take steps to support and work in cooperation with the main economic and social actors, as well as the NGOs.



MEDYATEXT
Elegans'a mail