Elegans Logo

KOFI ANNAN Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
İnsan Haklarında Küreselleşmenin Gücü



Birleşmiş Milletler Üniversitesi; insanlık tarihinde yeni bir başlangıç teşkil etmesi itibariyle, çok büyük bir önemi haizdir. Bu kurum sadece bilginin paylaşımına vakfedilmiştir. Bilgi; teknoloji veya petrol kadar değerli olmasının yanısıra, küresel kardeşliğin de en iyi geleneksel taahhüdüdür.
Bizler kesin olmayan bir girişime kendimizi angaje etmiş bulunuyoruz. Filozof Karl POPPER'in de dediği gibi ; " Yalnızca yarın öğrenebileceğimiz birşeyi, bugünden tahmin edemeyiz". 20.y.y. tarihi boyunca ortaya konulan tezler, ıskartaya çıkmış ve öngörüler değersiz kalarak, darmadağın olmuştur. ileriye baktığımız zaman izlediğimiz yolu neyin aydınlatacağını veya karartacağını ; neyin avantajlı olup, neyin kriz doğuracağını pek de bilemiyoruz. Sürprizler, hayatın kaçınılmaz gündemi olmayı sürdürmektedir. Her ne kadar zor ve riskli de olsa, geleceğe dikkatli bir şekilde bakmalıyız, bakmak da zorundayız. Dünya insan nüfusunun artışı, enerji tüketimi, ekonomik gelişme, sağlık ve eğitim seviyeleri, teknolojik gelişmeler, vs…gibi trendleri gözönüne alırsak, 10 veya 20 yıl içersinde dünyanın nasıl bir şekil alacağını, en azından tahmin edebiliriz. insanlık uzun vadeli düşünme ve planlamayı bilmezken, bizler ; gelişim için kaçırdığımız fırsatların, muhtemel felaketleri engellemedeki başarısızlığımızın veya daha kötüsü, kendimizi yanlış savaşlara karşı hazırlama korkuları ile geleceğe yönelik projeksiyonlar yapmak zorundayız.

Bu yakın horizonu gözlemlerken, yeni yüzyıldaki kollektif çalışmalarımızı iki trend şekillendirecektir. Birincisi, pek de yeni olmayan "temel insan haklarının refahı", ikincisi ise hepimizin bildiği gezegenimiz üzerinde yaşayan insanların birbirlerini etkilediği "küreselleşme"'dir. Bugün ise ; barış, etki ve özellikle yönlendirici mekanizmaları ile küreselleşme farklıdır. Bu iki trend birbirleriyle yakın ilişkidedir. ikisi de, halklar (devletler) üzerine yoğun bir baskı yapmaktadır. şöyle ki, ulus - devlet yapısındaki dramatik değişimleri harekete geçirerek, devlet anlayışımızı ve ulus egemenliği kavramlarını etkilemektedir.

Küreselleşmenin bir parçası olan bilgi teknolojileri, insanların kader ve refahları hakkında, dünya genelinde, birbirlerinden haberdar olmalarını sağlamaktadır. Açlıktan ölen çocukların imajları, dünyanın diğer ucunda olan ve koltuklarında rahat oturan insanları kaygılandırırken ; bol veya lüks tüketime yönelik zengin ülkelerden gelen imajlar, barakalarda yaşayan fakir insanları endişelendirerek, iki yönlü ilgi ve kaygı trafiği yaratmaktadir.

Haklardaki devrim, kendi açısından, küreselleşmeyi teşvik etmektedir. Burada sadece ticaretin, sermayenin ve yatırımların değil, değerlerin, eşitliğin, hoşgörünün ve özgürlüğün (hatta 1948'de hazırlanan insan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin) evrensel anlamda ancak bugün küreselleştiğini görüyoruz. Açıkça ifade ettiğim gibi ; "Bugün geniş bir şekilde anlaşıldığı üzere, devletler halklarının hem hizmetindedirler hem de bundan sorumludurlar, bunun tersi sözkonusu değildir".

Hükümetlerin ve uluslararası örgütlerin çalışmalarına, Sivil Toplum Örgütlerinin (STO) gitgide artan derinlikte dahil edilmelerinin yolaçtığı sancılar ortadadır. Oysa ki, STO'ların niyeti açıktır. Yapılacak çalışmalar ve alınacak kararlar açısından, başarılı bir kampanya yürütmek ve etkili bir şekilde katılmak suretiyle, herkes için gerekli ve etkili neticelere ulaşabilmek amacıyla örgütlü çalışmalar yapmaktır. Küreselleşme, geri dönülemez bir süreçtir. Hepimiz, aynı küresel ekonomi içersindeki tüketicileriz. Hızlı haberleşme, sermaye - kişi ve malların hareketlerindeki serbest dolaşımı, fiziksel sınırları aşan bir ilişkiler ağı yaratmıştır. Bu süreç, refahımız için yeni seçenekler ve fırsatlar sunmaktadır. Küresel farklılıklarla yakınlaşmamıza vesile teşkil etmektedir. Bütün bunların yanında, bazı belirsizlikleri de beraberinde getirmektedir. Bu süreçte, elbette ki kazananlar olacağı gibi kaybedenler de olacaktır. Ülke içinde ve ülkeler arasında mevcut olan zengin ve fakir arasındaki açığı da gitgide artıracaktır.

Küreselleşme küresel pazarın gereklilikleri ile dünya uluslarının sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını ve potansiyellerini ortaya koyarak ; dünya genelindeki bir bölünmeyi tehdit edecek tehlikeleri minimize etmeye yönelik mücadele ile bizleri karşı karşıya bırakacaktır. Özellikle Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan "izm"'ler; popülizm, milliyetçilik, etnik şovenizm, fanatizm ve terörizm bu sürece oldukça büyük zarar vermektedir.

Böylelikle yeni bir milenyuma, mevcut çalışma programımıza ilave bir ödevle girmiş bulunuyoruz. Yeni milenyumda üstlenmiş olduğumuz bu görevleri başarı ile tamamlayabilmek, konvansiyon ve örgütler arasındaki yoğun ağın işleyişini sağlayabilmek ve test edebilmek için ise ; şu üç hususa itibar etmemiz gerekmektedir:
1. Meşruluk testi : Uluslararası seviyede alınan kararların, ülkeler ve uluslar tarafından dikkate alındıklarının ve/veya günlük hayata geçirilmelerinin temin edilmesi.
2. Uluslararası hükümetlerin yeterlilik ve uyum testi : Uluslararası böyle bir kompleks ve bağlantılı bir çalışma ritmine etkin katılımı sağlayabilecek kapasitenin mevcudiyetinin ve işlerliğinin sağlanması.
3. Meşru ve uyumlu blokların etkinliğinin testi : Etkinliğin sözkonusu olabilmesi için enstrümanların uygun, kararların programlı bir şekilde ve öngörülen hedeflere ulaşılmasını sağlamaya yönelik olması gereklidir.

KOFI ANNAN: "THE POWER OF GLOBALIZATION IN HUMAN RIGHTS"
The United Nations University is not only a new beginning in the history of mankind, but also a milestone in dedication to sharing knowledge which is a gold value asset for commitment to global brotherhood. We have committed ourselves to potentially uncertain initiative, but we know for sure that surprises shall continue to be the unavoidable life agenda.

We feel that since we are in a position to at least predict the world in a decade or two based on our current knowledge, we can at least prepare the appropriate plans to avoid major catastrophic conflicts. Therefore, two trends will shape our collective acivities: one, is the already acknowledged "welfare of fundamental human rights" and two, "globalisation". Both these interrelated trends are exposing states and governments to such major pressure that they even challenge the notions of state and national sovereignty.

Information technologies do not only encourage more globalisation, trade and investments but also revolutionise the perception of poverty and acknowledgment of human rights as defined in the 1948 Universal Declaration of Human Rights. Not only governments and international organisations but also the NGOs play a major role in the further enhancement and deepening of effective globalisation.

The irreversible process of globalisation made us consumers of the very same global economy by creating a network of transboundary relations. There will certainly be losers and winners in this process, and certainly the gap between the poor and the rich will grow.

In order to avoid the negative consequences of globalisation we need to approach the particular post-Cold War "isms" like populism, nationalism, ethnic chauvinism, fanaticism and terrorism very carefully. We now have a new mission in the millennium the success of which depends on three facts. We all need to test ourselves on:
1- Legitimacy: Ensuring national adoption and enforcement of international decisions and commitments.
2- International adequacy and adaptability of governments: Availability of an active and effective participation in the complex international network of activities.
3- Effectiveness of legitimate and harmonised blocks: Availability of appropriate target oriented and well scheduled instruments.


MEDYATEXT
Elegans'a mail