Elegans Logo

NEZİH DEMİRKENT Gazeteciler Cemiyeti Eski Başkanı ve Dünya Gazetesi Sahibi
2000'li yıllarda Siyaset Finans ve Sanayide Medyanın Ağırlığı Olacak



Türk gazeteciliğinin duayenlerinden Nezih DEMİRKENT, iletişimciliğin dünü ve bugününü değerlendirirken, "köşe yazarı gazeteciliği", "magazin gazeteciliği"nin ne anlama gelmesi gerektiğinin tekrar altını çizdi. 4.kuvvet medyanın bugün geldiği yeri olumlu ve olumsuz yönleri ile eleştirip sivil toplum üzerindeki gücünü de tartışma platformuna taşıdı.


Bugünkü anlamıyla iletişimcilik, bizim deyimimizle gazetecilik, toplumun bilgilenmesi yolunda uğraş veren kişiler anlamına geliyor. Her anlamda biz telefon memurlarının, telgrafçıların yaptığı işi yapar, bir yerde olan biteni başka bir yere ulaştırırız. Ama zamanla taşıdıklarımıza yorum getirmeye başladık ve haber adı altında farklı bir yapı oluşturduk. insanlar bundan mutlu oldular; radyo ve televizyonlar çıkmadan önce yazılı basında okuduklarıyla bilgilendiler. O tarihlerde Türkiye'de istanbul dışında hiçbir yerde günlük gazete okunamıyordu. Bu durum 1960'lı yıllardan sonra değişti. Radyo ve tv'lerin ortaya çıkışıyla haber kadar, eğlence de ön plana çıktı. Böyle olunca biraz karmaşık bir yapı oluştu. Aslında bütün dünyada böyle gelişmeler var. Bulvar basını insanları eğlendiriyor, heyecanlandırıyor. Fikir gazeteleri de insanları ilgilendirip bilgilendiriyor. Üzülerek söylemek gerekir, bizde böyle bir ayrım yok. En ciddi gazetelerimiz dahi anormal derecede magazin yayıncılığı yapıyor, spora fazlasıyla yerveriyor. Dünyada hiçbir yerde rastlayamayacağınız "haberde manipülasyon" yapılıyor. Bunun sonucunda da gazeteler okuyucuların tepkilerini alıyor. şu anda nüfusu 70 milyona dayanan Türkiye'de günlük gazetelerin toplam satışı 3,5 milyon civarında. Aslında Türkiye'de okur- yazar kitlesi sanıldığı kadar az değil. Ama maalesef gazeteler genelde bir başka ürün elde etmek için satın alınır hale geldi.

Türkiye'de uzun bir süre promosyon denen anlayışla insanlara mal satıldı. Sonra bu promosyonlar taksitli satış haline dönüştürüldü ve birdenbire kesildi. Bu sefer gazeteler promosyon malzemesi halinde süper marketlerde, benzin istasyonlarında satılır hale geldi. Böylesi gelişmelerin sonucunda gazeteciliğin genel yapısı kırıldı. Bu kırılma ile birlikte gazetelerin dünya anlayışında finans ağırlık kazandı. Kârın maksimize edilmesi ön plana çıktı; 4. kuvvet olma özelliği ve halka hizmet geriye itildi. şu anda bakarsanız gazetelerin önemli bir bölümü belirli grupların elinde ve bu belirli gruplar da Türkiye'deki 5 büyük kuruluş içinde yeralıyor. Bugünkü gazete fiyatları 175-200 bin lira civarında. insanların önemli bir bölümü, asgari ücretin 100 milyon lira civarında olduğu ülkede gazete alıp okumuyor, televizyon izleyip bilgilendiklerini sanıyor. Toplumu yanlış bilgilendirenler, bundan yarar sağlamayı da düşünür hale geldi. Bu konuda hiç de haksız değiller. Zira, okurun buna tepkisi yok ve önüne sunulanla yetiniyor. Okuyor, hoşlanmıyor, kızıyor ama, satın almayı sürdürüyor.

Medya dünyası oldukça görkemli binalarda iş yapıyor ve finansal olarak güçlü bir yapıya sahip. Devamlı müşteri sıkıntısı çekmesine rağmen para kazanıyor. Bütün bunlarda bir yanlışlık var. Yani hem okuru yok hem para kazanıyor. Zira, para kazanmanın birçok yolu ve yöntemi var.
Bütün bunların yanısıra konuya olumlu yaklaşacak olursak ve bir de "medya olmazsa ne olurdu" diye bakarsak, ortaya son derece kötü bir tablo çıkar. Eğer Türk toplumunu eksik veya yanlış da olsa birileri bilgilendirmeyecek olursa bu, kapalı bir rejim yaratır. Bazı yakıştırmalarla Susurluk olayını çözdük diye kendimizi kandırıyoruz. Ama sonradan araştırıp bir yere varmak istediğimiz zaman da sonsuzluğa varmış bir matematikçi gibi "derin devlet" diye susuyoruz. Çevremizde olup bitenleri öğrenmeye çalışıyoruz, kendi kaynaklarımızdan olmasa da yabancı kaynaklar aracılığıyla olanları size aktarabiliyoruz.

Medya bunun yanısıra çok önemli bir görev daha yapıyor. Son yıllarda özellikle büyük medya, rejimin bekçisi durumunda. ister kabul edin ister etmeyin, Türkiye'de giderek yaygınlaşan bir irtica olgusu var. Bununla mücadele eden en büyük güç orduysa, bu konuda orduyu en fazla destekleyen de Türk medyası. Hizbullah'ın ortaya çıkmasında medya ön planda olmasa da, olup bitenleri aktardığı için önemli bir görev üstlendi. Aynı şey bölücü güç konusunda da yaşandı, diğer olaylarda da yaşanıyor. Yani insanların aydınlanması, olup bitenleri öğrenmesi için birilerine ihtiyaç var. Kapalı rejimlerde bu işleri hükümet sözcüleri yerine getiriyor, ne kadarı doğru, ne kadarı eksik pek belli olmuyor.
Demokratik rejimlerde 4. kuvvet tanımı yapılan basın, hem hükümeti denetliyor hem toplumu aydınlatıyor. Bu görevi basın iyi yaparsa demokrasinin gelişmesi kolaylaşıyor. Deprem sonrası bir Türk-Yunan dostluğu doğdu. Bu dostluğun gelişmesinde medyanın büyük rolü var. Kazara medya eskiyi hatırlayıp Yunanistan'la bir hesaplaşma fikrine kapılmış olsaydı, zannediyorum bu dostluk, ismail CEM ve PAPANDREAU'nun gayretine rağmen gelişemezdi. Zira ortada hala çözümlenmemiş sorunlar var.

Son zamanlarda medya Türkiye gerçeğini kavradığı için Anadolu kaplanları diye ortalarda çalışan insanları ön plana çıkarıyor. Ekonomi basını, özellikle ekonomi dergileri genç işadamlarını topluma tanıtmak için çok özel uğraş veriyor. Zira yaşları benle aynı olanlardan toplum sıkılmış durumda. Bir yıldızın oluşması, bir kahramanın doğuşu ancak bazı medya kuruluşları desteğiyle olabiliyor.

Ortak bir noktada buluşmak lazım. Çünkü, ülkenin istikrara ihtiyacı var. insanların refahı elde etmişken kaçırması yanlış olur. Bu yolda Türk medyasının belli bir gücü var. Ama bana göre önemli bir zaafı da var. şu anda Türk medyasında yayınlar haber ağırlıklı değil, köşe yazarları ağırlıklı oldu. Gazetelerdeki haberlerden daha çok köşe yazarlarının yazdığı yazılar toplumda tartışıp konuşuluyor ve köşe yazarları toplumun yönlendirilmesinde aktif rol oynuyorlar. Halbuki bizim görevimiz iletişimse, olup bitenleri topluma vermekse, bir bakıma yalın haber sunmaksa, bu yalın haberlerin üzerine yapılacak yorumların önemi var. Ama bunu yapmayıp da haber ihmal edildiği müddetçe ciddi birtakım sıkıntılar yaşanıyor.

Bugün Türkiye'de medyanın %90'ı sermayenin elinde. Sermayenin elinde olması yanlış mış Hayır değil, bu oldukça doğal bir sonuç. Zira bir gazetenin basılması, önemli miktarda para gerektiriyor. Ayrıca dağıtımı da başlı başına ayrı bir olay. şimdi bir noktaya kadar gazeteyi ulaştırmak için dağıtım şirketlerine sahip olmanız gerekiyor. Son satıcı ile de işbirliği içine girmeniz lazım ve ayrıca ciddi teknoloji yatırımı yapmanız lazım. Bu sebeple artık gazete sahipleri şirket sahibi haline geldi. Yani hastane işletmek için doktor olmak gerekmiyorsa, bana göre artık gazete sahiplerinin gazetecilikten gelmesi gerekmiyor. Bu geleneğin son ferdi benim. Bulunduğum konumu inkar ediyor değilim. 1980'li yıllarda Türkiye'ye dönüşümde bir fırsat doğdu, o koşullarla gazete sahibi oldum. Samimi söyleyeyim çok da zorlanıyorum. Zira, özel dağıtım kullanmanız, bir takım teknoloji sahibi olmanız lazım ve size inanacak insanların bulunması gerekiyor. Benim bildiğim, Doğan Grubu'nun 9 tane gazetesi, 2 televizyonu ve 22 matbaası, Sabah Grubu'nun 2 tane gazetesi ve 1 televizyonu, Çukurova Grubu'nun 32 tane gazetesi, 1 mecmuası, 1 televizyonu var, Türkiye grubunun gazetesi ve televizyonu var. Bundan sonra iletişim kazandığı için büyük sermaye bu alana giriyor. Medyanın önemi konusunda bir hususa dikkatinizi çekmek isterim, el konulan beş bankanın dışında kalan bazı bankaların da el konulacak halde olduğunu biliyoruz, en azından duyuyoruz. Ne ilginçtir ki el konulan beş bankanın beşinin de gazetesi yok. Eğer bu sizin için bir mana ifade ediyorsa, diğerlerinin gazetesi olmasının önemi ortaya çıkar. Bu sebeple 2000'li yıllarda, siyaset, finans ve sanayi dünyasının da aralarında bulunduğu her alanda medyanın ağırlığı Türkiye ve dünya genelinde artacak.

"Bazı kişilere teslim mi olacağız" diye sorabilirsiniz. işte bu noktada sizlerin, sivil toplum örgütlerinin önemi ortaya çıkıyor. Birey olarak, sivil toplum örgütleri olarak yapacağınız bazı eylemler var. Bunlar medyayı uyarmak ve medya üzerinde ağırlık koymaktır. Bunu sağlayamadığınız zaman küreselleşmede doğan olgular, medyada dolayısıyla da bütün toplumda yaşanacaktır. Bundan 20 sene önce gençler işçi hakları diye sokağa dökülürdü, sendika, toplu sözleşme tartışmaları yaparlardı. şimdi, 20 sene sonra kimse toplu sözleşme istemez hale geldi. Bu küreselleşmenin getirdiği boyut, bu boyuttan medya kendi payını alıyor.
Ama bana göre bu süre çok uzun boylu olmaz çünkü, bireylerin arayışı var. Bütün dünyada bu olguyu değiştirecek olan sivil toplum örgütleridir. Yani şu anda medya Türkiye'yi yönlendiriyor ama, ileride medyayı sivil toplum örgütlerinin yönlendirmesi lazım. Medyanın yükselen grafiğini düzgün hale getirmek insanın elinde. Satın almadığınız, tepkinizi gösterdiğiniz müddetçe, bilgi arayışına girdiğiniz zaman bir şeyler değişecektir. Türkiye'de toplum çok duyarsız ve öğrenmek istemiyor. Uğur MUMCU'nun dediği gibi bilgi sahibi olmadan fikir üretiliyor. Türkiye'nin bilgilenme konusunda alacağı çok yol ve yöntem var, eğer bunu sağlayamazsak, Türkiye AB'nin içinde de dışında da olsa, yeterli gelişme sürecini yakalaması zor olacaktır. Bilginin pahalı olduğunu ve ulaşmanın da kolay olmadığını biliyorum. Ama siz bizden şanslısınız, yeni teknolojiler size internet diye bir varlık bahşettiler, bilgilenme şansınız oldukça arttı, dünyada birçok şeyin kapıları açıldı.
Bu açıklık içersinde beraberlik sağlamak için uzlaşma ve diyalog gerekiyor. ister hükümet olsun ister güçlü sermaye ya da emek sınıfı diyalog kurabilmek, bilgilendiğimiz müddetçe kolay. Bilgilenmediğimiz müddetçe de aldanmamız her zaman kolay.

1999 Algida'nın Türkiye'deki 10. yılıydı. Algida Türkiye 10. yılın gerçek bir kilometre taşı olabilmesi için, büyük bir yatırım hamlesi başlatarak geçen 9 yılın toplamı kadar yatırım yaptı. Yılın başında 25.000 olarak belirlenen yeni kabin adedi, 26.000'e ulaştı.
Çorlu fabrikası, yalnız Türkiye değil, dünya dondurma sanayisi için bile çok yeni üretim teknikleriyle donatıldı, kapasitesi iki katına çıktı. 1999'da sadece işe değil, eğitime de yatırım yapıldı. Dondurmanın dört mevsim tüketilebilen sağlıklı bir süt ürünü olduğunu göstermeye çalışarak medikal dünya ve tüketicilere yönelik çalışmalar yapıldı. Sektörde bu tür alanlara yatırım yapan tek marka Algida'ydı.
Unilever'in dondurma ürettiği ülkeler içinde Algida Türkiye'nin yıldızı parladı. 109 ülkede dondurma üretimi yapan Unilever, marka başarısı açısından Algida Türkiye'yi dünyada en ileri şirket olarak ilan etti.
Unilever Uluslararası Dondurma Akademisi ise Algida Türkiye'yi satış sistemi ve büyüme modeliyle "en iyi uygulama" seçti. Ayrıca 1999'da Unilever dondurma şirketleri içinde en yüksek büyümeyi elde etti.
Algida Light, gerçek bir mucize. %93 yağsız olan ürün aslında, hayatın tadını çıkarmak isteyen herkes için.

NEZİH DEMİRKENT: "IN THE 2000s, THE MEDIA WILL HAVE GREAT WEIGHT IN POLITICS, FINANCE AND INDUSTRY"
Journalism means working in order inform the society. We, in a way, convey information from one setting to another.
However in time, we started commenting and created a different form.
In fact, people were happy with it, they were getting informed about the events from the dailies. But as TV and radio developed, entertainment became as important as the news itself.
With the concept called promotion, they sold goods to people for a long time; as a result of these developments; the general structure of journalism has damaged. Profit maximisation was emphasised, and things like being the 4th power and serving public interest lost importance.
However, when we ask ourselves, what would happen if there were no media, it would have been a miserable situation. If the Turkish society did not get informed in any way, the result would be the creation a totally closed regime. At least we are trying to learn what is happening around us; we are able to convey information to you the foreign sources, if not from our own. Besides, the media is accomplishing another important task; it acts like a regime-watch system.
Turkish media has strengths as much as certain weaknesses. Nowadays, the emphasis is not on the news itself, but more on the columnists.
Media will become a more significant factor in some areas like politics, finance and industry in the year 2000. At this very point, the important role of the NGOs takes on the scene. There are certain things to be done both by individuals and NGOs. We should warn the media. Nowadays, the media might be leading Turkey; but in the future the NGOs must lead the media. It is up to the people to improve the media. As long as you react, and search for information, things will change.



MEDYATEXT
Elegans'a mail