Elegans Logo

NICOLE FONTAINE Avrupa Birliği Parlamento Başkanı
AB Başvurularında Tek Çelişki Örneği Türkiye



"Barışçıl bir ortamda birlikte yaşamaya yönelik girişimler Helsinki Zirvesi'nde sonuç buldu" diyen Nicole FONTAINE, AB'nin genişleme sürecinin ve bu süreçte uygulayacağı politikaların başarısını güçlü demokrasiye bağlıyor. Avrupa Birliği (AB), Helsinki Zirvesi'nde kurumsal reform süreci ve yeni ülkelerin adaylık statüleri konusunda önemli kararlar alınmıştır. Berlin Duvarı'nın yıkılmasının 10. yıldönümünün, birleşik Almanya ve tüm Avrupa ile kutlanması, katedilen mesafenin önemini ortaya koymaktadır.

Bu arada günahsız Çeçen halkı, Rusya tarafından sıkıştırılarak, bombalanmak suretiyle kötü muameleye tabi tutulmaktadır. AB bünyesinde alınan kararlar ile Rusya Hükümeti'ne baskı yapıldı. Avrupa Parlamentosu (AP) olarak, özellikle evrensel insan haklarına yapılan bu ihlallerden dolayı, AB Konseyi'ne TACIS programı bünyesinde Rusya'ya verilmesi öngörülen kontratları askeri ataklar sürdüğü müddetçe dondurmalarını teklif ettim.

Bu açıdan, AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (EU-CFSP) Yüksek Komiserliği oluşturulmuş ve yerinde bir kararla bu göreve Javier SOLANA atanmıştır. Bu alanda uzun yıllardır yapılan çağrı neticesinde karara bağlanarak oluşturulması öngörülen "hızlı reaksiyon gücü", barışı korumaya yönelik hizmet verecektir. Böyle bir ordu için donanım ve kurumsal yapı, uzun zamandan beri Avrupa kamuoyu tarafından beklenen bir husustu.

Hükümetlerararası Konferans bünyesinde yapılan çalışmalar sonucunda oluşturulan radikal değişikliklerin yol açtığı sıkıntılardan (Maastricht ve Amsterdam Anlaşmaları) ve geçmiş politik hatalardan ders almamız gerekmektedir. şöyle ki; kamuoyu bu değişimlere hazır değildir. Anlaşmaların onaylanması politik olarak çok tehlikeli olmasına rağmen, paradoksal olarak bu enstrümanları temsil eden gelişmeler üzerinde uzlaşamamazlık sözkonusu değildir.

Bazı ülkelerde, özellikle Fransa'da, Maastricht Anlaşması'nın onayı, barışçıl devrime yol açarken, tek para konusunda çok zayıf bir çalışma yapılabilmiştir. Amsterdam Anlaşması da bir çok alanda, özellikle özgürlük, güvenlik ve adalet alanlarında milli egemenlikten doğan hakların gönüllü olarak AB'ye devri açısından kesin olmayan ve riskli bir durumdur. Elbette ki, burada kamuoyunun müzakere süreçlerine yeterince dahil olamaması, bilgilendirilememesi ve bazı hususların karanlıkta kalması sonucunu da beraberinde getirmiştir. Bu da, üye ülkelerde anti-Avrupa duygularını besleyen bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca yeni programların - özellikle EURO - uygulamaya konulması da hassasiyetle değerlendirilmesi gereken konular arasında yeralmaktadır.

AB bünyesindeki çalışmaları (Avrupa'nın bütünü için), yeniden yapılandırmak ve rahat çalışabilir hale getirebilmek için öngörülen "oy çokluğu sistemi"nin, yeni anlaşmada yeralmasına yönelik yapılanlar bu alanda 3. devrim olarak algılanıyor. Ayrıca sistem, demin bahsettiğim belirsiz, korku veren politik tanımlamalar ile riskli bir niteliğe kavuşturulup, Avrupa vatandaşlarının anayasa saygılarının rencide edilmesine sebebiyet verir hale getirilmemelidir. Hükümetlerararası Konferans'ta sözkonusu reformların, kaçınılmaz teknik doğası gereği (Kopernik tarzı devrim gibi), sıradan bir insanın tüm haklarla donatılmış bir statüye oturtulmasının sağlanması önem arzetmektedir. Aksi takdirde, bu süreç destek bulamayacaktır.

AB'nin genişleme politikası ve süreci, ancak böyle güçlü bir demokrasi ile mümkün olabilecektir. Bu açıdan, AP Konseyi reform çalışmalarına 2000 yılında başlarken, demokratik tartışma ortamı ve fikirlerin olgunlaşması için gerekli zamanı kamuoyuna tanımaya özen göstermektedir. Bu vesileyle Avrupa Parlamentosu olarak tüm milli parlamentolar ile yakın ilişki içersinde yürütülecek çalışmalar ve müzakereler titizlikle değerlendirilecektir. Reformun hedefi, AB'nin genişlemesine imkan verecek yapılanmayı sağlamak olduğundan, Avrupa halklarına bu husus iyi bir şekilde anlatılırken, gerek Birliğin yanında yeralan gerekse aday ülke konumunda olanlara da bu hususlarda bilgi verilmelidir. 30 veya daha fazla üyeli bir "Birliğin" işleyebilmesi için, en azından karakterini değiştirmesi gereklidir.

Burada çelişki örneğini oluşturan başvuru Türkiye'dir. Türkiye'nin tam üyeliği konusunda birçok ülke lehte olmasına rağmen diğerleri aleyhte yaklaşımda bulunmuştur. Negatif bir yaklaşım, uzun süredir hararetle üyelik talebinde bulunan Türkiye'yi farklı bir kulvara yönlendirirken ve jeo-politik risklere yolaçabilecekken , pozitif olanı ise bünyesinde başlatılmış olan ekonomik ve demokratik gelişimlere ivme vererek, katılımı AB'ye ekonomik ve politik avantaj sağlayacaktır. Tabii ki, burada kültürel problemlerden kaçmak pek de mümkün olamayacaktır. Bu da AB'nin Doğu'dan ve Güney'den gelecek başvurular karşısında yeni sınırlarını belirleme konusunu gündeme getirecektir. Avrupa Parlamentosu, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, aday ülkelerin getirecekleri sorunların bilincinde ve bu süreçte gerekli olan demokratik ve ekonomik kriterler konusunda aday ülkeleri değerlendirmeye tabi tutarak; uyum, kimlik, dayanışma ve karar güçlerini bir potada eritip genişleme sürecindeki hevesi başarıya taşımaya çalışacaktır.

NICOLE FONTAINE: "THE ONLY EXAMPLE OF A DILEMMA IN EU APPLICATIONS IS TURKEY"
EU took important decisions concerning both the institutional reform process and the status of accession for new countries in the Helsinki Summit.
Meanwhile, the Russian army exposes the innocent Checnians to ill treatment, bombing and slaughter. In face of these developments, the EU decided to waive all TACIS contracts for Russia until military attracts stop. Therefore I welcome the decision to form the EU-CFSP and the appointment of former NATO Secretary General, SOLANA as the High Commissioner.

We all have to learn from our past mistakes in Maastricht and Amsterdam because no matter how necessary or risky some developments create reactions in the public opinion of member States. There needs to be more public participation if we want the acceptance of certain significant steps like the EURO and avoid potential anti-European movements.

The Intergovernmental Conference should handle the issue of a full-right status to the ordinary population. Only such a strong democracy will enable the accomplishment of EU's enlargement policies and process. As of 2000, the EP is committed to fulfil its role in this respect. We believe in more enhanced interparliamentary contacts and improved communication of knowledge to the member state populations. Everybody is aware of the need to change the characteristic of the Union if it is to remain functional with 30 members.

In this framework, the contradictory applicant is Turkey. Although many countries are in favour of Turkey's full membership, others have a negative approach. On one hand, a negative approach might cause the long-standing enthusiastic applicant, Turkey search for new and geo-politically risky alternatives while a positive approach will motivate and accelerate Turkey's already initiated economic and democratic improvement process, and therefore, will make its participation an economic and political advantage for the EU. Of course, it will not be very possible to avoid some cultural problems. This will also raise the issue of EU's new borders in the face of new applications from the East and the South. EP, with the awareness of the problems that the applicant countries assesses them according to the democratic and economic criteria necessary for this process so as to enable a favourable and harmonious melting of adaptation, identity, solidarity and decision powers with a view to translate the enthusiastic enlargement process into success.


MEDYATEXT
Elegans'a mail