Elegans Logo

RECEP ÖNAL Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı
Son Ekonomik Kararlar Uygulamaları ve Muhtemel Sonuçları



Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Recep ÖNAL, konuşmasında Türk bankacılık sisteminin Batı ile rekabet edebilmesi için, birleşmelerin kaçınılmaz olduğunu vurgularken, hükümetin yeniden yapılanma ve reform programını da tanıttı.


Hepinizin bildiği ve yakından izlediği gibi hükümetimiz, güvenoyu almasıyla birlikte, kapsamlı bir yeniden yapılanma ve reform programını uygulamaya başladı. Programımızın temel felsefesi; karşı karşıya bulunduğumuz sorunları tam olarak belirlemek, bunları açık yüreklilikle ortaya koyup tartışmak, bu sorunların giderilmesi amacıyla uygulanacak politikalarda, iktisat bilimi ilkeleri çerçevesinde kesin bir kararlılık ve ödün vermeyen bir tutum sergilemek ve hepsinden önemlisi de tüm uygulamalarımızda tam bir şeffaflığın sağlanmasına azami dikkati göstermek olmuştur. Ek Vergi ve Ek Bütçe Kanunları'nın çıkarılması, mali yapısı sorunlu bankaların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesi, IMF'ye verilen niyet mektubu ve Stand By düzenlemesi konularında ortaya koymuş bulunduğumuz şeffaflık anlayışımız, bilginin ekonomideki tüm taraflara doğru, zamanında ve ayrım gözetmeksizin ulaştırılmasını hedef almıştır. Türkiye ekonomisinin, karşı karşıya olduğu sorunların başında, genellikle enflasyon ve yüksek reel faizler gösterilmektedir. Bilindiği gibi çoğu zaman gerek enflasyon ve gerekse faizler ekonomideki diğer sorunların yansıması olarak ortaya çıkan birer sonuç niteliğindedir. Bu sonuca yolaçan temel etkenler ise genellikle, yüksek kamu kesimi açıkları ve para arzında meydana gelen yüksek artışlarla birlikte ekonomideki belirsizliğin artması ve geleceğe ilişkin bekleyişlerin olumsuzluğa dönüşmesidir.
Türkiye'de de enflasyon, esas olarak, kamu bütçesindeki disiplinsizlikler nedeniyle ortaya çıkmış ve zaman içersinde kamu kesiminin kredibilitesini yitirmesiyle kronikleşerek, tek başına ekonominin önünü tıkayan dev bir sorun olmaya başlamıştır.
Son yirmi yılda kredibilitesi olmayan istikrar programlarına kayıtsız kalarak, değişik platolarda durağanlık gösteren enflasyon, geçtiğimiz yıl itibarıyle %60-65'lik bir düzeyde bulunuyordu. Bildiğiniz gibi, kronik enflasyonla mücadele ve reel faizlerin düşürülerek, kalıcı ve sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması amacıyla uygulamaya konulan programın temel hedefi, bu yıl sonu itibariyle TÜFE'de %25, TEFE'de ise %20'lik artıştır.
Hükümetimiz reform programına, enflasyonu besleyen kamu kesimindeki temel dengesizlikleri giderici önlemleri alarak başlamıştır. Biz, kurların yavaşlatılıp piyasaların maniple edilmesi ve kamuoyunun sürekli iyimser hava pompalanmasıyla ekonomide kalıcı düzelmelerin sağlanamayacağını biliyoruz. Programımızın en önemli özelliklerinden birisi ve diğer pek çok programdan farkı, (disinflation) dezenflasyon süreci içinde, sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme oranını yakalamaktır. Yıllardır ekonomik istikrarı bir "öcü" gibi gösteren ; "enflasyon düşerse hepimiz fakirleşiriz" safsatasının iktisat biliminde yeri olmadığı gibi, başka ülkelerin deneyimleriyle de doğrulanmadığının bilinciyle, önümüze böyle tutarlı bir hedef koyduk.
Bugüne kadar başarılı bir dezenflasyon programını uygulamış ekonomilerin tümünde, reel olarak daralma ya da fakirleşmeler değil, tam tersine, yüksek oranlı büyümeler görülmektedir. Çağdaş iktisat biliminin ve değişik ülke deneyimlerinin ortaya koyduğu tek gerçek, ekonomide sorun haline gelen yüksek kronik enflasyonun büyümeyi yavaşlattığı ve ekonomide etkinlik ve üretkenliği azalttığıdır. Geçtiğimiz yıllara bakıldığında, Türkiye ekonomisinin de bu genel saptamayı doğruladığı görülmektedir.
Son 12 yılda, GSY‹H'de meydana gelen toplam artış %48 olup, ekonomide yıllık ortalama %3,3'lük bir reel büyüme gerçekleşmiştir. Ülkemizdeki nüfus artış hızı da gözönüne alındığında, bu türden bir büyüme oranı sürdürüldüğünde, Türkiye ekonomisinin zaman içinde diğer ülkelere oranla geride kalması kaçınılmazdır.
Ekonomideki bu istikrarsız ve düşük büyüme, imalat sanayiinde de kendini göstermektedir. Bu sektörümüz de, tam anlamıyla bir tıkanma noktasına gelmiştir. Özel imalat sanayiinde meydana gelen üretkenlik artışı hemen hemen sıfır düzeyinde gerçekleşmiştir. IMF'ye verilen niyet mektubunun 3. maddesinde "Enflasyon, Türk Lirası'na olan güveni sarsarak, yüksek ve istikrarsız nominal ve reel faizlere de yolaçmış, bu da toplum üzerinde dramatik sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Spekülatif ve arbitraj faaliyetleri giderek daha fazla finansal kaynağı çekmiş ve mali piyasalar ile kurumların işleyişlerini bozmuştur. Kamu sektörü, kendi borçlarına %30 veya daha fazla reel faiz ödediğinde, özel kesim, istihdam yaratıcı faaliyetler yerine, finansal yatırımlara kaymaktadır. Bankalar, açtıkları krediler için daha yüksek reel faizler talep ettiklerinde, kredi süreci bozulmakta ve dış kaynak elde etme olanakları sınırlı olan şirketler, bundan önemli ölçüde zarar görmektedirler" deniliyordu.
Takdir edeceğiniz gibi, eski alışkanlıkları kırmak o kadar kolay değildir. Bu program uygulanmaya başlandığında, varlık nedeni yukarıda belirtilen "spekülatif ve arbitraj" faaliyetleri olan belli bir kesimin, bilinçli ya da bilinçsiz engellemelerini, sürekli bir olumsuz hava yaratma ve programı sekteye uğratma çabası içine girmelerini bekliyorduk. Yanılmadık da. Özellikle IMF ile yapılan görüşmeler sırasında ve üretken kesimi kollayan ek vergi kanununun çıkarılması sonrasında, hükümetimize ve programımıza yönelik olarak belli çevrelerce takınılan tavır, dikkate değerdir.
Bilindiği gibi sağlıklı bir piyasa ekonomisi, öncelikle piyasaların sağlıklı bir biçimde işlediği, bilgi akışının eksiksiz ve tam olarak gerçekleştiği, uluslararası hukuki normların uygulandığı ve sağlam bir finans kesiminin bulunduğu bir ortamı gerektirmektedir.
Hükümetimiz, özelleştirmeyi anayasal bir kavram haline getirerek, tahkim konusuyla ilgili gerekli anayasal ve yasal değişiklikleri yaparak, Bankalar Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu'nu değiştirip, finans kesiminden siyasetin elini kalıcı olarak çekerek, el konulması gereken fona devrederek, finans kesiminde kamu denetim ve yaptırım gücünü pekiştirerek; piyasa ekonomisi için varolan hukuki altyapıyı daha da sağlamlaştırmayı ve ekonominin kan damarları olan bankacılık ve finans kesimini sağlıklı bir yapıya kavuşturmayı hedeflemektedir. şimdi, bir yandan sigortacılık sektöründe ve diğer mali kurumlarda yeniden yapılanmayı hedef alan çalışmaları yürütürken, öte yandan mali sektörün çağdaş standartlara ulaştırılmasına çalışıyoruz. Fon kapsamında olan 8 bankanın sorunlarını çözüp, bunları sistemin gelişimine katkı yapacak biçimde yeni sahiplerine hazırlamak için yoğun bir çalışma içindeyiz.
Sağlıklı bir piyasa ekonomisi, devletin asli görevleri dışındaki alanlarda minimum faaliyet gösterdiği, kamu finansmanında sürdürülebilir bir politikanın izlediği ve kamunun düzenleyici rolüyle şeffaflığı artırıp, belirsizliği en aza indirecek önlemleri aldığı bir çerçeveyi gerektirmektedir. Bunlardan daha da önemlisi, kamu kesimi görevlilerinin, kamuoyuna karşı "hesap verme" sorumluluğunu taşıdıkları bir ortamın yaratılması gereği de kuşkusuzdur.
Hükümetimiz program çerçevesinde üçer aylık hedefler koymuştur. Her üç ayda bir ilgili kurum ve kuruluşlar kamuoyunu sürekli olarak bilgilendireceklerdir. SSK Yasası'nda yapılmış olan değişiklik ve sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin çalışmalarımız, gündemimizdeki tarım reformu ve 2000 yılı bütçe kanunları ile kamu finansmanının yeniden sürdürülebilir bir yola girmesi amaçlanmaktadır.
Ülkemizde Cumhuriyet'ten bu yana devletin tarım sektörüne yönelik destekleme politikasının kapsamı, niteliği ve etki alanı zaman zaman değişmekle birlikte, izlenen politikaların tarım kesiminde desteğe en fazla gereksinimi olan fakir köylü ve çiftçilere anlamlı bir yardım sağlayamadığı açıktır. Oysa Avrupa Birliği'nde en büyük destek tarıma verilmektedir. Tarım sektörünün yapısı nedeniyle çiftçimize ulaştırılması gereken desteğin doğrudan ulaştırılmasını, reform çalışmalarının ilk ve en önemli adımı olarak görmekteyiz.
Bilindiği gibi konsolide bütçe sadece; maaş-ücret, faiz ve diğer transfer harcamalarını içeren bir belge haline gelmiştir. Geçtiğimiz 10 yıl içinde personel harcamaları, dolar bazında 5 kat artarak 15 milyar dolara, faiz harcamaları 8 kat artarak 24 milyar dolara ulaşmıştır. Devletin temel görevlerine yönelik yatırım harcamaları ise 10 yıllık dönemde sadece %50'lik bir artış gösterebilmiştir.
Bizim hedefimiz, alınan önlemler sonrasında kamu açığını yaratan etkenlerin adım adım ortadan kaldırılması ve yüksek düzeylerde seyreden kamu kesimi iç borçlanma gereksiniminin azaltılmasıdır. Buna bağlı olarak "‹ç Borç/GSMH" oranının da önce sabitlenmesi, daha sonra da sürdürülebilir düzeylere çekilmesi öngörülmektedir. Kamu finansmanıyla ilgili bir noktaya da dikkat çekmek istiyorum. 1989-1990 yılları, kamu açıklarının finansmanında iç borçlanmaya ağırlık veren bir anlayışın ve bu anlayışa uygun para ve kur politikalarının başlangıç noktası olarak bilinmektedir. Bazı dönemlerde kesintiye uğrasa da bu politikalar, bugüne dek sürdürülmüştür. şimdi 2000'li yıllar, Türkiye ekonomisinde yeni bir başlangıcın dönüm noktası olacaktır. Artık, kamu finansmanında akılcı bir borç yönetimini hedefleyen politikaların uygulanmaya başladığı bir döneme giriyoruz. Uzun süredir Türk finans sistemine damgasını vuran; aşırı reel getiri garantisi nedeniyle dövizle borçlanılıp, bunu Türk parasına çevirerek Hazineye verilmesini teşvik eden politikalar artık geride kalmıştır. Ayrıca bugüne kadar ikinci bir Merkez Bankası gibi kullanılan ve kangren haline gelen kamu bankaları sorununa da kamu kesiminde finansal disiplin doğrultusunda kalıcı çözümler getirecek çalışmalar içersindeyiz. Bu bankalarımızın 1999 sonu itibariyle ödenmemiş görev zararlarının %15'i TÜFE'ye bağlı olarak faiz geliri getiren ve daha sonra nakit olarak ödenecek olan menkul kıymetlere çevrilecektir. Ödenmemiş görev zararı stoğunun getirisi ise her üç ayda bir aylık hazine bonosu faiz oranları ortalamasına ek olarak, Ziraat Bankası için % 35, Halk Bankası için ise % 21'lik farka (spread) bağlı olarak hesaplanacaktır. Bu farkı, bu bankalarımızın Devlete parasız olarak sağlamakta olduğu hizmetin bedeli olarak görüyoruz ve gelecekte bu hizmetleri daha da uygun şekilde fiyatlandıracağız. Kamu bankalarıyla ilgili nihai hedefimiz, uygun koşullarda ve kuruluş amaçları doğrultusunda, önce özerkleştirilmeleri, ardından da özelleştirilmeleridir. Enflasyonun yasaklamalarla, kanunlarla, buyruklarla düşmeyeceğinin bilinci içindeyiz. Kamu kesimi olarak, enflasyonun düşürülmesi konusunda kararlılığımızı, kamu finansmanında ve temel dengeleri yeniden sağlamada aldığımız önlemlerle göstermiş bulunuyoruz. Ancak, özel kesimin de "oyunun kurallarının değiştiğinin" farkına varmış olması gerekiyor. Artık kamu finansmanında, bugüne kadar izlenen tutum ve alışılmış ilişkiler sona ermiştir. Bundan sonra Türkiye ekonomisi, çağdaş piyasa ekonomilerinde geçerli olan kurallarla yönetilecektir.
Değişim sürecinde olan ülkemizde gelecek nesillerimize tüm değerleriyle zenginleşmiş bir Türkiye bırakabilmemiz için çıktığımız bu iddialı yolda, toplumun tüm kesimlerinin olduğu gibi sizlerin de desteğine büyük gereksinim duyuyoruz.

Hükümetin uygulamaya koyduğu "Yeniden Yapılanma ve Reform" programının tanıtımı amacıyla sektör temsilcileriyle gerçekleştirilen toplantılar dizisi kapsamında Türkiye Genç İşadamları Derneği de "Son Ekonomik Kararlar, Uygulamaları ve Muhtemel Sonuçları" başlığı altında bir toplantı düzenledi. Sözkonusu toplantının konuşmacıları Devlet Bakanı Recep ÖNAL ve TÜS‹AD Başkanı Erkut YÜCAO/LU idi.

RECEP ÖNAL: "LATEST ECONOMIC DECISIONS AND THEIR CONSEQUENCES"
The basic philosophy of the program is to identify the problems, discuss them openly, adhere to the policies adopted and most importantly to ensure full transparency in all aspects. This latter conviction means there will be timely and comprehensive transmission of information to all relevant bodies. The program aims at fighting the chronic inflation, reducing the real interests and ensuring a sustainable growth. We foresee a 20° and 25° increase in the WPI and CPI respectively. The first step is to balance the public spending. One of the most important aspects of the program is its aim to secure a healthy growth during the process of disinflation. Chronic inflation hinders growth and productivity of the economy and Turkey has been witnessing that in the recent years. The reduction in growth is very visible in the manufacturing industry where the investments are shifting from manufacturing to the financial tools. However distorted, breaking the habits of a system is not easy. Some of the circles whose interests are threatened are very critical of us. As the government, we are determined to establish a healthy market which adheres to international standards. Privatisation is becoming a constitutional concept, we shall be reducing the input of the state to a necessary minimum, the laws will become more effective and transparent and civil servants will become "accountable" for their deeds, the social security system will be restructured, public banks will have to adopt a financial discipline. The past practices of public financing have come to an end. The private sector will have to realise that the 'rules of the game' are changing. We need the full support of all segments of the society to leave a better economy to the future generations.



MEDYATEXT
Elegans'a mail