Elegans Logo

TEMEL İSKİT T.C. Belçika Büyükelçisi ve Batı Avrupa Birliği (BAB) nezdinde Daimi Temsilcisi
AB Helsinki Zirvesi Müttefikler İçin Tatmin Edici Değil



AB'nin Türkiye'yi tam üyeliğe kabulünü tarihi bir olay olarak nitelendiren Temel İSKİT, hükümetin ekonomik ve politik alanlarda yapmaya çalıştığı reformları takdirle karşılarken demokratikleşme ve insan hakları konularının da altını çiziyor.


Dünya, geçtiğimiz yüzyılda, dramatik değişikliklere sahne olmuş ve bugün, ortak değerlerini paylaşmakta ve geliştirmekte olduğumuz Avrupa bünyesinde, yeni istek ve ümitleri yaşatabilmek amacıyla yeni bir milenyuma girmiş bulunmaktayız.

Geçtiğimiz yıl yaşanan deprem felaketlerine rağmen, Türkiye, bu yeni döneme iyimserlikle girmiştir. Bu gelişmeler içersinde en çok önem atfedilen, elbette ki Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye adaylığı olmuştur. AB'nin Türkiye'nin tam üyeliğe adaylığını tanıması, tarihi bir olaydır. Bu adaylık statüsü, içinde bulunulan zaman açısından, 1963 Ortaklık Anlaşması'nda öngörüldüğü üzere, Türkiye'nin coğrafi konumu ve AB ile olan tarihsel ilişkilerinin doğal bir sonucudur. Bunun yanında, Türkiye, AB'ye tam üye olmaksızın Gümrük Birliği'ni oluşturan tek ülke niteliğini haizdir. Türkiye'nin sahip olduğu adaylık statüsü, AB'ye entegrasyon sürecinde kendi bünyesinde mevcut olan arzu ve isteği bu yönde destekleyip motive ederken, aynı zamanda ülkenin modernizasyonuna ve refahına da katkıda bulunacaktır.

Ankara Hükümeti, AB tam üyelik kriterleriyle aynı çizgide olmak üzere, ekonomik ve politik alanlarda geniş çaplı reformları uygulamaya angaje olmuştur. Bu açıdan, Hükümet demokratikleşme ve insan hakları konularını iyileştirmeye yönelik çalışmaları hızlandırmaya başlamıştır. Anayasal değişikliklerden başlayarak, Devlet Güvenlik Mahkemelerine atanılacak kişilerin sadece sivil hakim ve savcılardan oluşması, devlet memurlarının kötü muamelelerini önleyici tedbirleri içeren düzenlemeler ile her tür kanunsuz işlem ve fiillerinden dolayı adli takibata tabi tutulmaları,..vs. Bu sayılanlar, demokratik reformlar kapsamında atılmış adımların sadece birkaç tanesidir.
Bundan böyle, ayrılıkçı terörizm de yenilgiye uğramıştır. Ayrılıkçı terörist eylemlere karışan kişiler için Af Yasası çıkarılmıştır. Bu alandaki gelişmeler, insan hakları ve demokrasi standartlarına ulaşabilmek amacıyla, ülkede yapılmakta olan çalışmaları kolaylaştırıcı etkiye sahiptir.

Ekonomik alanda da aynı paralelde çaba sarfedilmektedir. Türkiye vergi sisteminden paraya, sermaye piyasalarından bankacılık sistemine ve sosyal güvenlik sistemlerine kadar birçok alanda somut çalışmaları tamamlamıştır. Tarım, haberleşme, özelleştirme ve enerji sektörleri için öngörülen yapısal ekonomik reformlar da hazırlık aşamasındadır. Bu çerçevede, IMF ile geçenlerde imzalanan stand-by anlaşması büyük bir öneme sahiptir. şöyle ki, bu anlaşma enflasyonla uzun dönemli mücadelede, motivasyonu canlı tutacaktır. Bu anlaşma bünyesinde IMF, Türkiye'ye 3 yıllık bir dönem süresince 4 milyar $ ABD tutarında mali yardım verilmesini onaylamıştır. Merkez Bankası, stand-by anlaşmasına uyumlu bir şekilde, yeni döviz değişim oranlarını ve para politikalarını güçlendirmeye başlamıştır. Tüm bunlara paralel olarak, Merkez Bankası bünyesindeki yeni düzenlemeler piyasa operasyonları açısından uygulamaya konulmaya başlanmıştır.

Türkiye, Batı ile zengin enerji kaynaklarına sahip Doğu arasında önemli bir konuma sahiptir. Son imzalanan petrol ve gaz hatları anlaşmaları, Anadolu'yu sadece önemli enerji kavşağına dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda global doğası gereği jeo-stratejik bir öneme kavuşturmuştur. Uygulamaya konulan bu ortaklıklar ile, Türkiye'den Çin'e kadar uzanan devletler kuşağında ortaya çıkacak yeni piyasalar (fırsatlar), dünya ekonomisine entegre olacaklardır. Bu gelişim, Türkiye'nin stratejik değerine ve etkisine, açık bir şekilde, yeni bir boyut katacaktır. Yeni uluslararası coğrafyada ve özellikle Avrupa'da, Türkiye'nin konumu ile bağlantılı bir diğer husus ise, Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası'dır. Türkiye, 1952 yılından bu yana NATO'nun sadık üyesi olmuş ve Avrupa-Atlantik Güvenliği açısından kritik bir rol oynamıştır. Stratejik konumumuz ve evrensel değerlere verdiğimiz önem, Soğuk Savaş döneminde ittifak bünyesinde önemli bir rol üstlenmemize yol açmıştır. Sonuç olarak, politik ve güvenlik alanlarındaki yeni gelişmeler, bugün Türkiye'nin pozisyonunu daha da güçlendirmektedir. NATO, Avrupa güvenlik ve savunması için ilk organizasyon olmaya devam ederken, ittifakları açısından da dayanışma, uyum ve transatlantik bağlantı niteliğini koruması dolayısıyla çok büyük bir öneme sahiptir. Bir Avrupa ülkesi olan Türkiye, Avrupa kıtasında güvenlik konusunda, Avrupalılar'ın daha fazla sorumluluk ve rol üstlenmesi fikrini daima desteklemiştir. Aslında, şu günlerde, NATO ve AB bünyesinde bu yönde bir takım adımlar atılmaya başlanmıştır. Nisan 1999 NATO Müttefikleri Washington Zirvesi'nde, Avrupa'nın -Türkiye dahil olmak üzere- AB üyesi olmayan müttefiklerinin beklentilerini dikkate alacak, tam ve eşit katılımı sağlayacak yeni güvenlik yapılarının oluşturulmasına ilişkin rolünün gelişmesi için gerekli baz tesis edilmiştir. Bununla birlikte, AB Helsinki Zirvesi müttefikler açısından tatmin edici neticeler içermemektedir. Avrupa güvenliğinin açıklık, kapsamlılık ve bölünmezlik prensipleri üzerine kurulmuş olarak , çalışmaları bu alanlarda yürütmesinin gerekliliğine inanıyoruz. Bu çalışmalar, sadece AB'de değil, aynı zamanda NATO bünyesinde önümüzdeki dönemlerde devam edecektir. Bu arada, bizde katılıma yönelik yasal beklentilerimizi gerçekleştirmek üzere ödevlerimiz için çaba sarfetmeye devam edeceğiz.
Ümit ediyoruz ki, AB tüm Avrupalı müttefiklerin katılımlarını sağlamaya yönelik, tatmin edici bir düzenlemeyi sağduyu ile ortaya koyabilir.
Böylelikle, gelecekte NATO-AB ilişkileri modalitelerinin tanımlanmasında bir güçlük yaşanılmayacaktır. Batı Avrupa Birliği (WEU-BAB) bünyesindeki anlaşmalardan doğan kazanılmış haklarımızın korunması ve ileriki gelişmelerin yanında, sahip olduğumuz ortak adaylık statüsü, yeni yapıya tam ve eşit olarak katılımımızı sağlamak için gereklidir.

Her halukarda, kanımızca, Türkiye AB'ye tam üye adayı olmasının yanısıra, Avrupa güvenlik ve savunmasına önemli katılımcı olarak, bir forma kavuşmaya çalışan güvenlik ortamı ve yapılanmaları içersinde, arzu etmiş olduğu yeri alacaktır. Türkiye'nin, Atlantik'ten Merkez Asya'daki Altay Dağları'na kadar uzanan bölgede ortak değerleri taşıyıcı köprü rolü, bugün her zamankinden daha da önemlidir. Ayrıca, Türkiye sadece Avrupa güvenliğini ve refahını sağlayıcı önemli role değil, aynı zamanda geleceğin global ve bölgesel problemlerinin çözüme kavuşturulmasında ve 21.yy'ın şekillenmesinde hayati bir rol oynayacaktır.
Spot: AB'nin Türkiye'nin tam üyeliğe adaylığını tanıması, tarihi bir olaydır

TEMEL İSKİT: "THE EU SUMMIT IS NOT SATISFACTORY FOR ALLIES"
The world has undergone dramatic changes in the last decade and now we have entered a new millenium with much more hope and enthusiasm for maintaining an environment in Europe where our common values could flourish. Despite the earthquake disasters last year, Turkey is also entering this new period with optimism. The most promising development certainly concerns Turkey's EU candidacy status. Recognition of her candidate status for full membership to the EU is a historical event. This candidacy, and in due time, full membership to the EU is a natural outcome of Turkey's historical development, her geography and her present day attributes as well as the provisions of the 1963 Association Agreement. Moreover, Turkey is the only country having a customs union with the European Union without becoming a full member. Her candidacy will contribute to her integration to the EU as well as her modernisation and prosperity by motivating and supporting the already existing willingness and efforts in this vein. The government has already engaged in sweeping reforms in political and economic fields also in line with the tenets of the EU membership. In this context, the government has speeded up its work on improving the human rights situation and also on democratisation. Through a constitutional amendment, the members of the State Security Courts will be chosen solely from civilian judges and prosecutors, measures to prevent every kind of mistreatment have been taken, the legislation rendering the civil servants accountable before courts for any of their offences is adopted. These are just a few of the recent steps worth mentioning.
Furthermore, the separatist terrorism is almost defeated. A repentance law for those involved in separatist terrorism has also been passed. Developments in this field will certainly have a facilitating impact to the ongoing work aiming at raising the standards of human rights and democracy in the country.
Parallel efforts in the field of economy are also underway. Turkey had already achieved concrete steps in many areas, from tax system and monetary and capital markets to banking system and social security. The structural economic reforms in the field of agriculture, communication, privatisation and energy sectors are all also in preparation.

In this framework, the stand-by agreement which has recently been signed with the IMF has also a significance. This will surely be an impetus in the longstanding struggle to beat the inflation. IMF approved financial assistance worth 4 billion USD to Turkey over a period of three years. The Central Bank has began to enforce the new rate of foreign exchange and monetary policies that it drew up in accordance with the stand-by agreement. In parallel to these, new arrangements within the Central Bank for the operation of the markets has started to be implemented as well.

Turkey has a key location between the West and the rich energy resources of the East. The recent petrol and gas pipeline agreements not only will turn Anatolia into a crossroad for energy lines but also will lead to geo-strategic consequences of global nature. With the implementation of these ventures, a belt of States from Turkey to China, will emerge and will be integrated into the world economy. This will obviously bring a new dimension to Turkey's strategic value and influence.

Another important element related to Turkey and her place in the new international environment and in Europe in particular, is the development of a common European security and defence policy. Turkey has always been a staunch member of NATO since 1952 and played a crucial role in Euro-atlantic security. Our strategic location and commitment to universal values gave us a prominent role within the Alliance during the Cold War. As a result of new developments in the political and security environment Turkey's position has even strengthened today.
NATO continues to be the primary organisation for the security and defence of Europe, and Alliance solidarity and cohesion and the preservation of the transatlantic link have an utmost importance. With this understanding, Turkey, as a European country, has always supported the idea that Europeans should have more roles and responsibilities in matters concerning the security of the continent. In fact, at the moment, there are steps being taken in NATO and in the EU in this direction.

NATO Allies at their Summit meeting held in Washington in April 1999, have established the necessary basis for the development of such a role for Europe, which took into account the expectations of European Allies who are not members of the EU, including Turkey, for full and equal participation in the new security structures to be established. However, the results of the recent EU Helsinki Summit were not satisfactory regarding arrangements concerning these Allies. We believe that transparency, inclusiveness and the indivisibility of European security are the principles which should constitute the basis of all work in this field. This work will continue not only in the EU, but also within NATO during the forthcoming period. Meanwhile, we will continue to strive for the fulfilment of our legitimate expectations on participation. Our wish is that the EU will show the necessary foresight for establishing a satisfactory arrangement for the participation of all European Allies, so that there will be no difficulty in defining the modalities for the future NATO-EU relations. The preservation and further development on a contractual basis of our acquis at the WEU of which we are an associate member is essential to ensure our full and equal participation in the new structures.

In any case, our belief is that Turkey, as a candidate for full membership to the EU and as a substantial contributor to European security and defence will take the place she deserves in the security environment and structures in the process of taking form.

Turkey's role as a bridge conveying our common values from the Atlantic all the way to the Altai Mountains in Central Asia is more important than ever. And Turkey will not only continue to be crucial in the maintanence of European security and prosperity, but will also play a vital role in resolving the regional and global problems of the future and shaping the 21st century.



MEDYATEXT
Elegans'a mail