Elegans Logo

ALİ MİDİLLİLİ
GYİAD Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Board of GYIAD


Son günlerde çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları'nın olaşan veya olaşanüstü genel kurulları oluyor. Ben de aktif bir katılımcı olarak bu toplantılarda, oy kullanmak veya izlemek için bulunuyorum. Öncelikle şunu söylemeliyim. STK'ların aktivitelerini ve sayı olarak çoşalıp, güçlendiklerini görmek beni çok mutlu ediyor.

Artık bilinçli insanların, yaşadışımız toplumumuzu daha iyi noktalara getirmek için verdikleri uşraşların yoşunlaşmasını, Türkiye'de demokrasileştirme sürecinin yerleşmesi açısından çok önemli buluyorum. 1970 ve 1980'lerdeki zihniyetin deşişiyor olması bana ümit veriyor.

Herşeyi devletten beklemek yerine, aktif bir katılımcı olarak daha iyinin arayışında bulunulmasının, 2000'li yıllarda bizleri ve içinde bulunduşumuz toplumu daha iyi noktalara taşıyacaşından eminim. Tüm bu olumlu gelişimlerin yanında, sürekli olarak tespit ettişim biraz evvel söylediklerime ters düşebilecek bir de gözlemim var.

Türk milletinin, herhalde Osmanlı zamanından kalma, hükmedilme ve sorgusuz olarak yönetilme eşilimi ve tercihi var. Bunun temel sebeplerinden birinin eşitim eksiklişi ve dolayısı ile düşünme ve sorgulama yeteneşinin gelişmemiş olmasından kaynaklandışını düşünüyorum. Ama STK'ların içine girdikçe, aslında bunun böyle olmadışını gördüm. Çünkü bu çevre, eşitimli, yurtdışı tecrübeleri olan, yabancı lisan bilen, okuyan ve düşünen bir kesim. Tüm bu artılara raşmen STK'lar içindeki demokrasinin hala gelişmemiş olduşunu görüyorum. Hala dönen basit seçilme taktikleri, vizyonsuzluk, günü kurtarma eşilimi, güçlünün yanında olma ve koltuk kapma telaşı. Neden bizim toplumumuzda eşitimli insanlar hala bir doyum noktasına ulaşamamışlarş Neden hala sürü halinde yanlış insanların peşindeyiz, onlarda güç olduşunu varsayıyoruzş Neden bu insanları deşiştirmek için çaba harcamıyoruzş Ve en önemli soru "Kendimiz için ne bekliyoruzş" Aslında bu sorduşum sorular politik parti teşkilatları içinde çalışanlar için de geçerli.

Türkiye'deki partilerin içlerinde demokrasi var mış Olabilecek ise uygulanabiliyor muş Yoksa parti başkanı tüm delegeleri kendi seçerek, kendi pozisyonunu garantiye mi alıyorş Siyasi partiler ve STK'lar arasında olan bu benzerlik çok enteresan. Konuyu bu açıdan düşündüşümüzde aslında Türkiye'de gerçek demokrasinin olmadışını ve bunun da ana sebebinin dış mihraklardan deşil de, bizim kendimizden kaynaklandışını görebiliriz. Türkiye'nin bugün Irak veya Suriye'den farkı, olaya bu açıdan baktışınızda yoktur. Yabancı televizyon kanalı seyretmekle, internette gezmekle, yurtdışına seyahat etmekle demokrasi maalesef olmuyor.

Siyasi parti teşkilatları içinde tecrübem olmadışından ve bugünkü konumuz STK'lar olduşundan, size bunu son zamanlardaki gözlemlerimle izah etmeye çalışacaşım.
Her STK kendi içinde yeniden yapılanmaya gitmenin baskısını hissediyor. 17 Aşustos Marmara depreminden sonra, sadece hükümet ve kamu kuruluşlarının deşil, STK'ların ne kadar aciz ve hazırlıksız bir durumda oldukları gözler önüne serildi. Bürokrasisi daha az olan ve daha becerikli ve bilgili bireyleri bünyelerinde barındıran STK'lar, süratle bu deşişim sürecini başlatıp, kendilerini kurumsal çalışacak konuma getirme çalışmalarına başladılar. Tabii bu da deşişim ve bunun getirdişi sürecin başlangıcı demektir. Ama maalesef deşişim, pek çok birey veya kurum tarafından raşbet görmeyen bir süreçtir. ‹nsanlar insan oldukları için, kurumlar da insanlardan oluştukları için deşişimin hemen üstüne atlamazlar.

Alışkanlıklar, eskimiş deşer yargıları, kurulu düzenin getirdişi rehavet, bu kurumları zaman içinde Kızılay'ın konumuna getirir. Ve bir gün kontrol edemedikleri şartlar ve toplumsal bilinçlenme onları tasfiye eder.

Güç pozisyonlarında oturan bireyler (başkanlar ve yönetim kurulu üyeleri) kendilerinin konumlarını ve çıkarlarını tehdit edecek veya sorgulayacak görüşlerin çoşalmasını ve bir güçbirlişi haline gelmesini hiç istemezler.
"En iyi ben bilirim" veya "siz o kurumun içini bilemezsiniz" veya "devlet tecrübesi gerektirir" gibi yanıltmalarla, genç düşünen ve deşişim isteyen bireylerin önünü kesmeye çalışırlar.
Aslında, bunlar üstü kapalı gözdaşı vermektedirler. Statüko yanlıları, düzen kendi lehleri doşrultusunda geliştişi müddetçe bu düzeni korumak için herşeyi yaparlar. Çünkü bu onların yaşamları için son çaredir. Bazı daha akıllı statükocular -bunlar genelde siyasete soyunmuşlardır- gerektişinde kraldan daha kralcı olup, gerektişinde de en ateşli deşişim taraftarlarıdırlar. Son 20 senedeki Türk siyasetine baktışınızda, bunları çeşitli mevkilerde görmüş olacaksınız.
Bunların haricinde, Kamu Kurumları ve STK'ların başlarında da bu zihniyete sahip pek çok kişi vardır. Genel kurullarında verdikleri mücadelede demokrat görünüp, seçim öncesi her türlü antidemokratik tavrı alırlar. Baskı yaparlar, gözdaşı verirler, çıkar saşlarlar veya maddi kayıp verdirmekle üyelerini tehdit ederler. Tüm bunları görüp yaşarken, Türkiye'de demokrasinin neden tam manası ile gelişemedişini daha iyi anlıyorum. Demokrasi için, bireyler olarak bizim kafa yapımızı deşiştirmemiz gerekiyor. Ondan sonrasının çok daha kolay olacaşına inanıyorum.

ALİ MİDİLLİLİ: "DEMOCRACY AND NGO's"
I am glad to observe the recent rise in NGO activities. NGO's are crucial because they help improve democratic processes in Turkey. I am sure that active individual participation, rather than expecting eveything form the government, will help us in our pursuit of the better. Yet, some of my personal observations contradict these hopeful statements: Turkish people tend to let their governors govern them without questioning them at all. This, I think, stems from the lack of proper education which breeds thinking and questioning. Yet still, what I observe in Turkish NGO's demonstrates that this is not the case. NGO members are generally well-educated people who speak foreign languages, who read and think.
Unfortunately, democracy is still to improve within NGO's. Efforts to gain posts, lacking proper visions to step further in democratic terms and care taking are usual phenomena observed during election terms. Whyş The question also holds for political parties. How do they do in terms of party democracyş NGO's and political parties are similar in this regard. Having free web access or travelling abroad is not sufficient for having a real democracy. People holding senior posts within NGO's pretend to be pro-democratic during elections; yet, before elections they display all varieties of anti-democratic behaviour including pressurising, intimidation and the like. Such observations help me understand why Turkey fails to institute a true democracy. For a full-fledged democracy, we have to change the way we think. The rest will follow easily.


MEDYATEXT
Elegans'a mail