Elegans Logo

MUHARREM YILMAZ
TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Board of TÜGİAD

Popülizmin Hiçbir Türüne Taviz Verilmemeli


Türk Özel Sektörü, özellikle 1980'li yıllardan sonra ekonomi içerisindeki payını hızla artırarak a¤ırlıklı unsur haline gelmiştir. Türkiye'nin en büyük 500 firmasından %90'ının özel sektöre ait oldu¤u gerçeği, bu tespitin doğruluğunu gösterir.
Türkiye'ye yabancı sermaye getirme konusunda başı çeken büyük ölçekli özel sektör kuruluşları son yıllarda başka ülkelere teknoloji ve know how satmaya, o ülkelerde sanayi tesisleri kurmaya başlamışlardır. Sanayicilerin yanısıra Türk müteahhitlerinin uluslararası projelerde gösterdikleri başarılar da bir o kadar önemlidir.
Bu ekonomik göstergeler karşısında bir diğer somut tespit ise şaşırtıcıdır. Türkiye sadece Avrupa'da değil, dünya ülkeleri arasında da devletin firmaları en az desteklediği ülkelerden biridir. Dünya sıralamasında özel sektöre Türkiye'den daha az destek veren sadece 10 ülke olduğu görülür. Bunların arasında da hiçbir Avrupa ülkesinin bulunmaması ilginçtir. Sadece ABD ve bazı Uzakdoğu ülkelerinde firmalar Türkiye'den daha az devlet desteği alabilmektedir.Türkiye ise, karma ekonomik sisteminin tesisinden, özelleştirme hamlelerine dek uzanan yaklaşık 70 yıllık süreçte özel sektörünü bir bakıma devlet eliyle yapılandırırken, bunu uzun vadeli planlara, istikrarlı ve kalıcı tercihlere dayandırmak yerine, rasgele ve siyasi kararların ağırlıkta olduğu günübirlik politikalar uygulamış, hem devlet kaynaklarını hem de zamanını büyük oranda boşa harcamıştır.
Günümüzde ise liberalleşmeye ve küreselleşmeye paralel olarak sektörel bazdan firma bazına indirgenmesi gereken devlet desteğinin halen yeterli, programlı ve sistematik olduğu söylenemez. Öngörülen sanayi kollarının istikrarlı büyümesine yardımcı olacak üretim aşamasındaki teşvikler yerine kamu sektörünün özellikle bankaların keyfi siyasi tercihlerle yaptığı kaynak transferleri tabiatıyla ne yeterli ne de etkin olabilmektedir.
Nitekim, Türkiye'den daha ileri kabul edilen birçok batılı ülkede firmaların rekabet gücü kazanmalarında ülke politikacıları büyük ölçüde etkili olmuştur. Uluslararası rekabet gücünün, firmaların sadece piyasa şartlarına uygun çalışmalarından kaynaklanmadığı bir gerçektir. Güney Kore firmalarının son yıllarda ciddi manada rekabet gücü kazanmalarında, ihracatta kaydedilen mucizevi başarılarında, devletin belli dönemlerde GSMH'sının %9'una yaklaşan oranlarda yaptığı desteklerin büyük payı vardır.
Öte yandan, Türkiye son yıllarda ekonomik kalkınmasını gerçekleştirirken korumacılık duvarlarının arkasında olmamıştır. Bu konuda Doğu Avrupa ülkelerinin çoğundan daha ileri gitmekle kalmamış, Almanya, ‹ngiltere hatta Fransa, ‹talya ve ‹spanya'dan dahi liberal bir tablo çizmiştir. Bir ilke imza atarak AB üyesi olmadan AB ile Gümrük Birliği imzalayan tek ülke unvanını kazanmıştır. ‹şte Türk özel sektörünün en büyük başarılarından biri, dünya piyasalarının acımasız rekabet ortamını tüm olumsuz koşullara rağmen lehine çevirmeyi başarmasıdır. Ancak artık Türk ekonomisinin bu cefakar oyuncuları yıllardır göremedikleri özel sektöre ilişkin planlı, kararlı devlet politikalarının artık bir an önce yaşama geçirilmesini istemektedir. Diğer yandan siyasette uzun zamandır özlemini çektiğimiz siyasi uzlaşma ve istikrar, hükümetin uygulamaya başlattığı enflasyonla mücadele programının başarıya ulaşabilmesi için şarttır. Hükümet tarafından uygulanan ekonomik programın amacı; enflasyonu kontrol altına almak, ekonomiyi düzlüğe çıkarmak; bu yolla toplumsal dengeyi ve huzuru sağlamaktır. Bu yönüyle her kesimin, programın gerçekleşmesi ve başarısı için çaba göstermesi şarttır. Herkes elini taşın altına koymalı, üzerine düşen fedakarlığı yapmalıdır. ‹ş dünyası olarak, 24 Ocak Kararları'ndan beri hükümetlerin bütün çözüm arayışlarının yanında olduk; bugünkü ekonomik programın da arkasındayız.

Bu bağlamda;
- Ülkenin fiziki ve beşeri sermayesini 25 yıldır ezen enflasyona karşı sürdürülmekte olan kararlı tutumu,
- Ekonominin yeniden yapılandırılmasına temel teşkil eden özelleştirme hamlelerini, - Sosyal güvenlik reformunu,
- Finans sektörünün disipline edilmesi de dahil, uygulanmakta olan ekonomik istikrar programını destekliyoruz.
Siyasetçilerimizin; iş dünyasının ve geniş halk kitlelerinin büyük fedakarlıklarını gerektiren bu politikaların başarılı olabilmesi için popülizmin hiçbir türüne taviz vermeksizin uygulamaları kararlı biçimde sürdürmeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmayı görev sayıyoruz.
Biz Türk genç işadamları olarak, ülkemiz şartlarına göre IMF'ce hazırlanmış reçete ile de olsa programın özellikle siyasiler tarafından günlük politik çekişmelerden soyutlanarak, bilimsel anlamda uygulanmasının takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.
Toplumca daha ileri ve mutlu günleri en kısa zamanda yaşamak ümidiyle...

NO CONCESSIONS TO ANY POPULISM
The private sector in Turkey has increased its share in the country's economy especially after the 1980s. The fact that 90% of the 500 largest Turkish companies is privately owned, is a manifestation of this trend.
Large-scale Turkish private companies who play a key role in attracting foreign capital to the country have started to sell technology and know-how to foreign countries and also to set up industrial facilities abroad. Turkish contractors have also made remarkable achievement in international projects.
There is yet a startling fact vis-á-vis these economic indicators: Turkey is among the countries, not only in Europe but also all over the world, where private companies receive very little support from the government. Only ten countries worldwide, without a single country from Europe, provide less support to their private companies than Turkey does. Only US and Far Eastern companies receive less support from their governments than their counterparts in Turkey. Turkey has wasted considerable state resources and time to structure its private sector through government intervention during its 70-year history, including the setting up of a joint economic system and privatisation efforts. The whole process was based on daily policies largely determined by arbitrary political decisions and not based on long-term plans and stable and sustainable preferences.
In line with the ongoing processes of liberalisation and globalisation, state support- which is to be shifted from a sectorial basis to a company basis-cannot be said to be suficient, planned or systematic. Instead of granting subsidies during the production phase that could help designated sectors grow in a stable manner, funds have been transferred by the public sector and especially by banks depending on their individual political preferences and this has in no way been sufficient and effective.
In many Western countries deemed to be further ahead of Turkey, state policies have been significantly effective in companie's efforts to gain a competitive edge. It is a fact that international competitiveness does not solely result from operating in line with market conditions. The remarkably high level of competitive power attained by South Korean firms and their incredible achievement in exports were largely due to state support which could reach up to 9% of the GNP at times.
Meanwhile, Turkey has not fallen behind the walls of protectionism in recent times. It has surpassed many East European countries in this regard; it has created a framework more liberal than in Germany, the UK, France, Italy and Spain. Turkey set a first example by entering into a Customs Union with the EU without becoming a full member. As such, it is one of the great achievements of the Turkish private sector to turn the ruthless competition in world markets to its advantage. But, the suffering actors of the Turkish economy demand that planned and stable state policies regarding private sector be put to life, for which they have been longing for many years.
It is essential for the government's economic reform program to have the poitical reconciliation and stability we've been longing for. The purpose of the program is to control inflation, to help the economy recover and to provide social stability and peace. Therefore, the program should be backed by all section of the society in order to be successful. Responsibility is to be shared by all and we all have to fulfil whatever falls incumbent upon us. Since the implementation of the 24 January Decisions, we, as the business world, have been in support of the government in its quest for solutions. We do continue this support today. As such, we will back the government;
- In its determined efforts to struggle against inflation that has been doing severe harm to the country's physical and human capital for 25 years,
- In its privatisation efforts to restructure the economy,
- To realise the Social Security Reform,
in its implementation of the economic stability program including the regulation of the financial sector. We consider it our duty to remind politicians once again that the policies which entail great sacrifices by businesses and the whole public, need to be implemented in a resolute manner without making any concessions motivated by populist attitudes.

We, as young Turkish businessmen declare that we will be keeping a close eye on the scientific implementation of the program in a way isolated from daily political conflicts. With the sincere hope of having a better future.


MEDYATEXT
Elegans'a mail