Elegans Logo

OZAN CEYHUN
Avrupa Parlamentosu Üyesi
Member of European Parliament

Helsinki Sonrası


Avrupalı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ya da Türkiye kökenli Avrupalılar'ın üyesi oldukları çok sayıda kurumun gerçekleşmesi için yoğun çaba sarfettikleri "Türkiye'nin Helsinki Zirvesi'nde adaylık statüsü"nü alabilmesi uğraşı boşa gitmedi. Türkiye artık diğer aday ülkelere uygulanan kıstaslara dayanarak Avrupa Birliği üyeliğine haiz bir aday ülke konumunda.

Türkiye de, diğer aday ülkeler gibi, iç reformlarının desteklenmesi ve hareketlendirilmesi amacıyla adaylık öncesi stratejiden yararlanacak.
Özellikle, Avrupa'da "68'li devlet adamları" ekolünün başını Almanya Dış İşleri Bakanı Joschka FISCHER, Almanya şansölyesi Gerhard SCHRÖDER ve Avrupa Birliği Komisyonu'nun Avrupa Birliği'nin genişletilmesinden sorumlu komiseri Günter VERHEUGEN'in yoğun çabaları sonucu, hem Türkiye'ye hem de -bence-Avrupa Birliği'ne önemli bir perspektif sunulmuş oldu.
Değerinin iki tarafça bilinmesi, sanırım hepimizin ortak temennisi.
Avrupa Birliği ülkelerinden, Almanya'da "SPD-YEşİLLER Koalisyon Hükümeti, İngiltere'de sosyal demokrat hükümet, Fransa, İtalya, Belçika ve Finlandiya'da sosyal demokratlar'a yeşillerin oluşturdukları koalisyon hükümetleri, Avrupa'da Helmut KOHL döneminde hakim olan "Avrupa Birliği hıristiyanların birliğidir" mantığının çağdışı olduğu gerçeğini dile getirerek, Avrupa Birliği'nin geleceği için yeni bir strateji geliştirdiler.
Buna göre; Avrupa'da barışı ve huzuru garanti altına alacak olan Avrupa Birliği'nin ana kriterleri, üye ülkelerin hristiyan mı yoksa müslüman mı olduğu değil, onların insan haklarına saygılı, demokratik, hukuk devletleri olup olmadıkları ve en son Avusturya örneğinde de çok açık bir şekilde görmekte olduğumuz gibi, üye olduktan sonra da değişip değişmedikleri şeklinde belirlenmekte.
Bu kural aynen Türkiye için de geçerli olduğundan, Türkiye'nin bugün adaylık statüsüne sahip olması doğal bir gelişme oldu.

ASIL BUNDAN SONRASI ÖNEMLİ
Özellikle belirtilmesi gerektiğine inandığım bir diğer nokta ise; Yunanistan'ın rolü. Helsinki Zirvesi'nin aldığı karar, Yunanistan'ın çıkarlarının, Avrupa Birliği perspektifine sahip bir komşu, Türkiye ile birlikte daha iyi korunacağına inanan yeni Yunanistan hükümetinin de çok katkısı oldu.
Yunanistan, kendi açısından çeşitli beklentilerle, Türkiye'ye adaylık statüsünün verilmesi yönünde tavır alarak, kimilerinin düne kadar Yunanistan'ı bahane olarak gösteren politikalarının da iflas etmesini sağladı.
Özellikle üyesi olduğum Avrupa Parlamentosu'nda oldukça büyük bir grup oluşturan, Türkiye'nin adaylığına ya tam karşı olanlar ya da sıcak bakmayanların, hatta genel olarak ele alacak olursak, Avrupa Birliği içinde şu veya bu nedenden dolayı Türkiye'nin üyeliğini istemeyenlerin şimdi bu konuda son umudu yine Türkiye!
Bu çevreler, Türkiye'nin kendilerini hayal kırıklığına uğratmayacağından neredeyse eminler. Yani, sanki Aziz NESİN tarafından kaleme alınmış bir senaryoya uyarmışçasına beklentileri var.
Onlar, Türkiye'nin ne yapıp edip kendi kendini diskalifiye ettireceğine inanıyorlar. Korkarım, Türkiye'de de aynı beklenti içinde olanlar var.
Hatta kimileri, yurtdışında sözünü ettiğim kişilerin hayal kırıklığına uğramaması için, yoğun çaba bile göstermekteler. Helsinki'de Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne aday ülke olması, Türkiye'nin sadece lafta değil, her alanda "iyi işleyen bir hukuk devleti" olmasını da beraberinde getirmekte. Bu ise, zaten Avrupalı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hedeflerinden biri.
Benim yazar olan babam, ben bildim bileli, daha nice insanla birlikte bu konuda uğraş vermekte.
Avrupa Birliği'nin üyesi olabilmek için, Türkiye'nin gerçekleştirmesi gereken reformların, aslında Türkiye'nin gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olması için onlarca yıldır kavga verenlerin büyük bir özlemi olduğunu sizler zaten çok iyi bilmektesiniz.
Türkiye, Başbakan Bülent ECEVİT'e göre 4, Dışişleri Bakanı İsmail CEM'e göre de 15 yıl sürebilecek bir süreç içinde, aslında bir ülkenin vatandaşları için yapması gerekenleri gerçekleştirecek.
Hukuk Sistemi'nin AB'ye adapte edilmesi, kimi karakollarda Filistin Askısı bulunduğunda "Biz bu sopayı hiç tanımıyoruz. Buraya nasıl gelmiş, bilmiyoruz." tarzı açıklamalar yapan polislerden arındırılması, Susurluk ve benzeri çetelerin, politikaya ya da devlete yönelik zarar verici faaliyetlerde bulunamaması, demokratik seçimlerle seçilen milletvekillerinin ve onların seçtikleri sivil hükümetlerin üstünde hiçbir baskının olmamasının sağlanması ve AB ülkeleri için, örneğin ölüm cezasının kaldırılması gibi normal olan daha birçok konu, Türkiye'nin de bu alanda atacağı adımlarla Türkiye için de doğal gelişmeler olacak.
şimdi hepimiz kollarımızı sıvamalı ve bu sürece katkıda bulunmalıyız.
Son günlerde zaman konusuna yönelik farklı bakış açılarını görmekteyiz.
Türkiye'de aralarında Başbakan Bülent ECEVİT'in de bulunduğu, kimi çevreler Avrupa Birliği'nin, yani Komisyon'un, Türkiye konusunda aceleci olmamasını eleştirirken, örneğin son olarak Lizbon Zirvesi'nde de meslekdaşım ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole FONTAINE - konservatif bir politikacı olduğunu da hatırlatmak istiyorum - Türkiye'nin beklenen reformlarının geciktiğini dile getirirken, sadece Avrupa Parlamentosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Birliği'nde hakim olan görüşü dile getiriyordu.
Ben her iki tarafında hızlı bir süreç beklentisini gerçekçi bulmuyorum. Hatta uzun bir sürecin, hem Türkiye'de hem de Avrupa Birliği'nde gündeme gelecek iktidar değişiklikleri nedeniyle, Türkiye'nin nihai üyeliğine zarar verebileceği rizikosunun varlığının da bilincinde olmama rağmen aceleciliğin bir faydası olduğuna inanmıyorum. Türkiye'nin üyeliği, her iki taraf içinde iyi hazırlanması ve her iki kesim kamuoyu tarafından benimsenmesi gereken adımların hayata geçirilmesi ile mümkün olacak.
Bu alandan sorumlu komiserin Günter VERHEUGEN olması hem Avrupa Birliği hem de Türkiye için büyük bir şans. Kendisi Türkiye konusunda, gerek Devlet Bakanı olduğu Joschka FISCHER'in Alman Dışişleri Bakanlığı'nda, gerekse Avrupa Komisyonu'nda sorumluluğunu taşıdığı tutarlı politikasıyla, Türkiye açısından değerlendirilmesi gereken büyük bir fırsat. Günter VERHEUGEN ve ekibi için de, bu alanda sorumluluk taşıyan yetkililer, Türkiye konusunda kesinlikle önyargılı davranmıyorlar.
Bugüne kadarki görüşmelerinden çıkardığım sonuç bu.
Özellikle Avrupa Birliği Komisyonu ve Türkiye'nin aralarında ortaklaşa belirleyecekleri bir reform planı olan "Katılım Ortaklığı" belgesinde belirlenecek adımların gerçekleşebilmesi için, bizler de yardımcı olmalıyız.
Tükiye'nin on, onbeş ya da yirmi yıl içinde mi tam üye olacağı ya da olmak isteyip, istemediği sorularının cevabını Türkiye kendi verecek. Türkiye'de gerekli reformların gerçekleştirilmesinin hızı tam üyeliğe kadar sürecek olan zaman dilimini de belirleyecek.
Bu nedenle, bir yandan hükümete ve meclise bu gerçeği hatırlatırken, diğer yandan Türkiye'nin aydınları ile birlikte gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olacak olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, kendi kendini yenilemesine yönelik tartışmalara katılmalı, yapıcı öneriler ile destek olmalı ve de atılan her olumlu adımı savunmalıyız.
Tüm bunlar kolay olmayacak. Ancak ne Türkiye'nin ne de Avrupa Birliği'nin başka bir alternatifi var. Türkiye'nin insanları ise; Avrupa Birliği üyesi olan demokratik bir hukuk devleti Türkiye'yi, çoktan hakettiler. Demokrasi alanında, acilen gerçekleştirilmesi gereken adımlar, TÜSİAD'ın 1999 yılının Aralık ayında çıkardığı "Avrupa Birliği'ne Tam Üyeliğe Doğru" isimli kitapçıkta açık bir şekilde dile getirilmiş şu konular:
Kopenhag siyasi kıstasları, Türkiye'nin tam üye adaylığı müzakerelerinin başlıkları için bir ön koşuldur. TÜSİAD'ın, "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri" Raporu (Ocak 1997), AB Komisyonu'nun 1998 ve 1999 Türkiye Düzenli İlerleme Raporları ve nihayet TÜSİAD'ın "Türkiye'de Demokratik Standartların Yükseltilmesi-Tartışmalar ve Son Gelişmeler" Raporu (Aralık 1999), Türkiye'de demokratik ve siyasi sistemin işleyişi, hukuk devleti ve insan hakları konularında aynı gözlemlere ulaşmaktadır.
Örnek alınan, evrensel ve demokratik standartlar olunca, elbette ulaşılan sonuçlar da aynı olacaktır. Bu raporların üzerinde durdukları noktalardaki paralellikleri, Kopenhag siyasi kıstaslarının Türkiye şartlarında tecelli ediş şekilleri olarak niteleyebileceğimiz bazı temel alanları da, aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

· şeçim sisteminde %10 baraj olması temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
· Düşünce ve ifade özgürlüklerinde anayasa ve yasalardan doğan bazı temel sınırlamalar mevcuttur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde süren olağanüstühal düşünce ve ifade özgürlükleri açısından tüm ülkeye teşmil edilen kısıtlamalara neden olmaktadır.
· İşkence, kaybolma ve yargısız infaz olayları halen devam etmektedir. Kolluk kuvvetlerinin işlediği suçların sistematik olarak yargısal kovuşturulması sağlanamamaktadır.
· Kamu yönetiminde yolsuzluk, kayırma ve nüfuz kullanma olayları yaygındır. Bu olaylarla, kararlı bir şekilde, mücadeleye imkan verecek şekilde, şeffaflık ve yetkililerin sorumluluğu konularında yasal düzenlemeler mevcut değildir.
· Yargı sistemi, yönetim bozuklukları ve maddi imkansızlıklar nedeniyle, etkin ve tarafsız bir şekilde çalışamamaktadır.
· MGK ve Silahlı Kuvvetler'in, siyaset ve sivil otorite üzerinde etkisi, Batı standartlarına göre yüksektir.
· Kürt kültürel kimliği, Türk toplum hayatında, özgür bir biçimde kendini ifade edebilme imkanı bulamamaktadır. "Evet özellikle belirtmek istiyorum. Ne Avrupa Parlamentosu'nda alınan bir karardan ne de üyesi olduğum partinin Türkiye'ye yönelik bir belgesinden alıntılar değil size sunduğum.
TÜSİAD'ın bence de çok doğru olan tespitleri. Öyleyse hepimize kolay gelsin. Ben de, Avrupa Parlamentosu'nda annesi ve babası Türk olan, bir Alman milletvekili kimliğimle elimden gelen desteği vereceğim.

OZAN CEYHUN: "AFTER HELSINKI"
Various organisations having European Turks as members have made efforts which resulted in Turkey's attaining membership status at the Helsinki Summit German politicians' support was an essential factor in this process. After politicians from different European countries confirmed that the European Union was not a Union of Christians, it became clear that respect for human rights and democracy was the main criterion for securing peace and stability across Europe.
Yet, there are expectations that Turkey will fail to fulfil the requirements for full EU membership.
Becoming a state of law is one of the most important reforms necessary for full membership in the EU. This is actually a reform many intellectuals have been longing for. Other things to be done include the harmonisation of Turkish legislation with that of the EU and abolition of the death penalty. We should all support these processes.
Expectations both in Turkey and Europe for the process to proceed rapidly are not realistic in my opinion. European Commissioner responsible for enlargement, Günter VERHEUGEN, will obviously be of much help through his unprejudiced treatment of the issue during the process.
This not an easy task, but neither Turkey nor Europe has any other alternative A booklet issued by TÜSİAD clearly outlines how the Copenhagen Criteria might be projected to Turkey. It states that various reforms regarding the election system, the freedom of expression, torture and improper judicial treatment have to be carried out on the way to membership.

HP "HEPSİ BİRARADA" ÜRÜN AİLESİNİN YENİ ÜRÜNÜ G SERİSİ TÜRKİYE'DE...
HP, 9 Mayıs 2000 tarihinde gerçekleştirdiği toplantı ile faks, fotokopi, tarayıcı ve yazıcı özelliklerini bir araya toplayan "Hepsi Bir Arada" ürün ailesinin, yeni ve tüm özellikleri renkli kullanılabilen OfficeJet G Serisi ürünlerini tanıttı.
Türkiye'de yazıcı pazarı hakkında da bilgiler veren, HP Çevre Birimleri Ürün Pazarlama Yöneticisi Filiz AKDEDE "Ev pazarındaki hızlı büyüme yeni dönemin hareketli geçeceğinin sinyallerini vermektedir. Yaygınlaşan ev ofis ve küçük ofisler ise çok fonksiyonlu ürünlerin, giderek artan kullanım alanlarını oluşturmaktadır. Hızlı ve etkin çalışmanın, rekabette farkedilir bir avantaj olduğu bu dinamik pazarda, G Serisi ürünleri önemli bir boşluğu dolduracaktır" dedi. HP, OfficeJet G55, G85 ve G95 olmak üzere 3 farklı modeli bulunan yeni HP OfficeJet G Serisi ürünlerinin en önemli özelliği, tüm fonsiyonlarının renkli olması ve pazarda yatay ekran (flatbed scanner) üzerinden renkli faks çekebilme özelliğine sahip olan tek ürün olması.
HP'nin yeni HP OfficeJet G serisi çok fonksiyonlu, rahat ve kolay kullanılabilir olma özellikleri ile her türlü ofis ortamına değer katarak, iş performansını da yükseltmekte.


MEDYATEXT
Elegans'a mail