Elegans Logo

UMUR TALU
Milliyet Gazetesi Genel Koordinatörü ve Yazar› / Journalist and General Coordinatör of Milliyet

ALİ MİDİLLİLİ
GYİAD Genel Başkanı / President of GYİAD

SALİM KADIBEĞEGİL
Orsa Halka İlişkiler Genel Yönetmeni / General Director of Orsa Public Relations

VECDİ TAMER
Finansal Forum Gazetesi Yazarı / Journalist at Finansal Forum


Medya, İş dünyası ve Halkla İlişkiler başlıklı, Ayşen LAÇİNEL'in moderatörlüğünü yaptığı Seminer, Arı Hareketi bünyesinde gerçekleştirildi. Seminere, Milliyet Gazetesi Genel Koordinatörü ve Köşe Yazarı Umur TALU, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği Yön. Krl. Başkanı Ali MİDİLLİLİ, Finansal Forum Gazetesi Yazarı Vecdi TAMER, Orsa Halkla İlişkiler Genel Yönetmeni Salim KADIBEşEGİL katıldı.

Dört değerli konuşmacımızla, medya, iş dünyası, reklam ve halkla ilişkiler dörtgeninde yaşananları, sorunları ve çözümleri tartışacağız. Her bir konuğumun kendi penceresinden avluya baktığında neler gördüğünü sorarak başlamak istiyorum. İlk konuşmayı Umur TALU'ya veriyorum. Sizin pencerenizden gördüklerinizş

Umur TALU: Medyanın biraz savcı, biraz yargıçlık durumuna bakmak gerekiyor, son zamanlarda. Yaklaşık 20 yıldır sektördeyim. Gördüğüm giderek gelinen nokta, gazetecilikte ciddi bir esneme. Halkla ilişkiler ve reklamla ciddi sorunları var. Benim pencereden baktığımda gördüğüm, maalesef bir "jungle". Aynı masada, gazeteciliği, halkla ilişkileri, reklamı biraraya getirmenin çeşitli zorlukları var. Ekonomi sayfaları çok ama buraya giren haberler bizim eskiden bir sayfaya sığdırdığımız haberlerden çok farklı geliyor bana. Türkiye'de ekonomi anlayışları değişti. Bunun ötesinde başka bir şey var: Birebir halkla ilişkiler faaliyetinin ürünü olan haber, herhangi bir gazetecilik çabasından, prosesten geçmeden "şak" diye gazetenin sayfasına girebiliyor. Bu, gazetecilik mesleği açısından kabul edilebilir bir durum değil. Bu haberin yanlışlığı veya olayın saptırılmış olmasından bağımsız bir şey. Etkilemeye çalışan firma, siyasi parti, şahıs olabilir ama gazetecinin görevi istihbarat, kendi çabası veya birilerinin duyurduğu şeylerdir. Onun ötesinde savcının görevi gibi delilleri toplamak, dosya hazırlamak, eksiğiyle gediğiyle onu yansıtmaktır. Onun dışında gazetecinin görevi başkasının yazdığı metni yayınlamak, sadece birilerinin yayıncısı olmak değildir. şunları da hatırlayın; bütün bunlar genel anlamda "halkla ilişkiler" faaliyet. Herhangi bir siyasi parti liderinin açtığı telefonla çok duygulanıp, çok etkilenip, bunu aynen köşenizde yazmak, bir emniyet müdürünün herhangi bir şekilde elinize tutuşturduğu haberle birine katil demek, birine masum demek gazetecilik değil. Burada belki o anlamda çalışan kimse yoktur ama bunların hepsi tipik halkla ilişkiler faaliyeti. Halkı bir yöne doğru maniple etmek amacı olabilir. Gazetecinin görevi önce durmak, sonra sormak, sonra bulmak olmalıdır. Biraz duyarlılığın azalışından biraz gazeteciliğin bambaşka bir şey olmasından ötürü kimse durmuyor. Bir yandan koşarken, kendisine seçilen kulvarda da kendi inançları ve ideolojileri var. Bununla beraber kendi arkadaşları, bazen patronların takibinin yetişmediği yerde gazeteci, yönetici var. Bugün gazete, tv yöneticilerinin çoğu öyle bir fonksiyonda çalışıyorlar. Yüzünden bunu çok kişiselleştirdiler. Gazeteci sıfatlıların bazı banka yönetim kurullarında, TÜSİAD'da olması.
Biraz önce sohbet ederken de söyledim, ben belki tutucuyum ama bütün bunlar bizim doğru davranmamızı, nihayetinde bu düzenden memnun olanların da zamanında doğru, adil bilgi almasını engelleyicidir. Ben dört-beş sene kadar gazetenin mutfağından uzak kalmıştım, yazıyla geçiniyordum, sonra tekrar yaklaştığımda bir bankaya el konmuştu. Gazeteden bir arkadaş geldi dedi ki "banka sahibinin adını bu habere koyacak mıyızş". Bir bankaya el konuluyor ve sahibinin isminin habere konulup konulmayacağı soruluyor. Peki, dedim "kimin ismini koyarsınızş" "Daha önce koyulmuyordu da." dedi. Görünmeyen bir el müdahale ediyor. Ben koyulacak, dedim, ama kalıplar döndükten sonra gördüm ki yine koyulmamış. Bir medya kuruluşu içinde bu tür bir dolaşım var. Kimi zaman yukardan aşağı, kimi zaman en tehlikelisi. Yahu nasıl olsa bu haber girmez. Ben 20 yıldır meslekteyim, bakış açımdan, kötüye gittiğinin delili. Halkla ilişkileri, imajın artışı, beceri olarak kabul ediyorum.

- Ben avlu demiştim, siz jungle diye ortaya koydunuzş Evet, avluda görmek mümkün, jungle da göremiyorsunuz.

- Hazır bankacılıktan söz açılmışken yanınızda ABRO Bank Gen.Müd.Yard., GYİAD Başkanı Ali MİDİLLİLİ var. Siz ne görüyorsunuz jungle'a bakıncaş
Umur Bey gazetecileri savcı, medyayı mahkeme yaptı. O zaman iş dünyasını da sanık görebiliriz. İş dünyası maalesef sanıklığa aday kaldı günümüzde. Ben daha çok iş dünyasında en son trendler nedir, bunu anlatmaya çalışacağım. Son 4-5 senedir iş dünyasında trendler oluşuyor. Artık Türkiye'deki holdingler, özel sektör firmaları uluslararası rekabete hazır olmaları gerektiğinin bilincine vardılar. Yabancı sermayenin girişiyle bir anda; Cem BOYNER'in güzel bir benzetmesi vardır: "Biz BEYMEN'i Londra'ya götürüp açalım mış" diye, o sırada Marks and Spencer gelip iki tane mağaza açtı. Burada da rekabete hazır olmak varken, iş dünyası medyaya sahip olmak ister. Biri birine bir şey yaparsa, ben de ona karşılık veririm diye, son senelerde de gördük örneklerini.
Ekonomi diye bir kavram var; kuralları var. İstikrar, şeffaflık, hesap verebilme kuralları. Kurumsal yönetim önemli şimdi. Yatırımcıların çıkarlarını koruyacak firmalar var. Yeniden yapılanma, kurumsallaşma başladı. Teknolojiye para harcanıyor.Bilgiyi depolamak, yönetmek ve bilgiden para kazanmak ön planda. İş etikleri son bir senedir gündemde. Eğitim, bireylere yatırım, cazip çalışma ortamlarının yaratılması önemli. Özellikle Türkiye'de eğitim çok önemli. Süratle ilerliyorlar ama bu teknolojideki ilerlemeyi yakalayacak olanlar kısıtlı sayıda. Kurumsal iletişim de çok önemli. Sağduyulu, stratejisi olan, kurumsal iletişimi yaratacak yöneticiler olmalı. Bunu da bulacak ve yapacak olan halkla ilişkiler şirketleri. Benden şu anlık bu kadar.

Ali MİDİLLİLİ : "bu jungle'dan bize sanık olmak düşüyor" dedi. şimdi söz halkla ilişkilere geldi. Halkla ilişkiler bazen avukat, bazen yargıç gibi oluyor. Meslek etiği ve çalışma etiği adına nasıl söze başlayacaksınızş

Salim KADIBEĞEGİL: şimdi Musa Peygamber kaçıyor, Mısırlılar kovalıyor, önde Kızıldeniz...
Halkla ilişkiler, gazeteciler ve haber kaynağı olan kurum ve kişiler arasında, doğruyu bulmayı göstermeye yönelik bir köprüden ibarettir. Biz elle tutulur, gözle görülür değerlerin dışındaki değerleri yönetmekle görevlendirilmişiz. Durum böyle olunca, görülemeyen değerleri görülebilir yapmanın problemi var. Medya bu işin neresinde, o da tartışılır. Toplumun duyarlılıklarına göre de herkes kendi mesleğini yapmalı. 1990'lardan itibaren kurumsal itibarda elde edilen değerler iş sonuçlarımızı birebir etkiler hale geldi. İş ilişkileri salt iş demek değil. Önemli olan toplumun kurumsal değerlerini iş sonuçlarına dönüştürmek. Kurumsal itibar tanımayla ilgilidir. Hiç tanımadığınız birşeyi ne kadar beğenebilirsinizş Size bilgi aktarımında bulunduğumuzda bu bilgiyle ilgili sizde bir kanaat oluşur.

Vecdi TAMER: Buradaki borsayla, borsayı size anlatmaya çalışan benim de mensubu olduğum Finansal Forum gazetesine bakalım. Dört-beş senelik Finansal Forum, yirmi yıllık borsayı anlatıyor. şimdi ABD'nin New York kent ile Wall Street Journal arasındaki ilişkiyi düşünün. Bunları karşılaştırın; karşılaştıramazsınız. Eğer medya mensupları, işadamları ekonomiye iyi niyetle yaklaşırlarsa gelişme olacak, yaklaşmazlarsa gelişme olmayacak.
Gazeteci, toplumun değişik katmanları arasında iletişim kuran insansa, onun ideolojisinde etkili olursa, çalıştığı gazetenin içinde mümkün olduğu kadar hoşgörülü davranmaya çalışırsa, şöyle bir problem ortaya çıkıyor: Türkiye gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bazı karteller var, temsilciler var. Bu temsilciler, gazeteciler birbirlerini kayırıyorlar. İşte onlar birbirlerini kayırdığı için Türkiye'de ekonomik değerler, ahlaki değerler sarsılıyor. Türkiye'deki büyük şirketler ve medya mensupları kendilerini bağımsız tutamazlarsa işleri zor. Borsa ve finans piyasalarından verilen haberlerin çok kesin, net olmak gibi bir zorunluluğu var. Bütün bu çalkantı toz ve toprak arasında, borsa, finans ve onu izleyen bir medya vardır, diyebiliriz. Her geçen gün daha sağlıklı mekanizmalar kurmaya çalışan bir girişim var. Biz hepimiz o girişimin orta yerindeyiz.

- Bir büyük deprem. Deprem sonrasında bazı kurumların hantallaşmış olduğu gerçeği, sivil toplum örgütlerinin güç kazanması bir yönlendirici unsur oldu muş Yoksa bu da gelip geçici miş Toplumun kurumsal itibarını iş sonuçlarına dönüştürmek dediniz. Bu nasıl mümkünş

- Konuşmacılarımız kendi meslek alanlarıyla ilgili tespitlerini ortaya koydular. Zaman zaman da bu tespitlere önerilerini getirdiler. Sizlerden ikinci turda şu başlıklarla düşüncelerinizi almak istiyorum. Mesleki bağımsızlık üzerinde durdunuz. Günümüz koşullarında bu mümkün müş Ne kadar mümkünş Her birinizin mesleğinde zannediyorum kayırmalar var. Kayırmalar yanında baskılar da artmakta. Meslek ahlakından söz ediyoruz. Toplumumuzun duyarlılıkları var. Bu duyarlılıklar herhangi bir şekilde yaptırım olma yolunda. Uzun zamandır yaşananlar, büyük değişimler... Tüm bu ara başlıkları ana başlık olarak şu şekilde size yöneltmek istiyorum. Gerçekten halkla ilişkiler, reklamcılık ve medya ile toplum değerleri meslek ahlakıyla bağdaştığında nasıl olmalış Olabilirliği ne şekildeş Umur Bey yine sizinle devam edelim.

Umur TALU: Ben ne kadar hepsine cevap veririm bilmiyorum ama daha önce söylediklerime kendi bakış açımla yaklaşacağım. Bütün mesele bir haberin, işin, ürünün gerçek olup olmadığının bilinmesi. Bunu gösterecek mekanizma benim mesleğim. Verilen bütün bilgiler kontrol edilmeli ama hayat sadece verilen ya da sunulan bilgilerden ibaret değil. Söylenmeyenler nedirş Gizlenenler nelerş Bunları ortaya çıkarmak lazım. şimdi bakın 2 tane halkla ilişkiler faaliyetini karşılaştıracağım somut olarak sonra da hayatın nasıl adil olabileceğini düşünelim. Örneklerden biri şu: Bir politikacıyla yakından bağı olan bir işadamıyla ilgili, reklam sektöründe büyük bir kuruluş var. Bu kuruluş, o kişinin aleyhinde çıkabilecek haberleri engellemek için bütün medya kuruluşlarını dolaştı. Referans olarak diyorlardı ki "diğer büyüklerin bu konuda yazmasını engelledik." Bunu bir başarı olarak söylüyorlardı. Diyelim ki ben etkilenmedim, zaman verdim, ikna olmadım ama onu dinlemek zorunda kaldım.
İnsan Hakları Derneği'nden geliyorlar. Kimse dinlemiyor. Zaten mahkum olmuşlar.

İnsan olarak derdini, maruz kaldıklarını anlatmaya çalışan birtakım insanlar ve yakınları var. Bunlara herhangi bir şekilde kulak kabartamaz mıyızş Onlar da halkın seslerini duymak istiyorlar. Bu çok insana ilişkin bir şey. Yaptığınız işlerde her zaman plan olmuyor. Anlık kararlar da veriyorsunuz. Vicdanınızın sesini dinlemeye de imkanınız olmuyor. Savunmacı birtakım tepkiler de var. Bağımsızlığımızı kendimize karşı kaybediyoruz. Onun dışındaki şeyler çok görünür nedenler. Patron baskı yapıyor, öbürü büyük reklamcı ama insanlığınızı kaybettiğinizde bazı seslere kulak verdiğiniz, bazı seslere kulak tıkadığınız durumlar var. Bunların hepsi dertlerini anlatmaya çalışıyor. Bakın deprem örneğini verdiniz. O dönemde elbette yaşanan acıyla böyle bir sonuca ulaşmak hoş değil ama insanların, çalışanların ve çeşitli kurumların özerkleştiği istisnai bir durum olarak gördüm. Bir kere çok katı bir hiyerarşi var; ordu hiyerarşisi gibi. Yazarlar bağımsız ama muhabirler açısından kötü bir hiyerarşi. İlk defa geçici de olsa demokratik bir ortama kavuştu medya kuruluşları. İlk defa sivil toplum örgütleriyle de şekillenen bir halk eylemi sonuca kavuştu. Çok ilginçtir, o dönemde yapılan anketle de Türkiye'deki güvenilir kurumların sırası değişti, bağımsızlaştı insanlar. Bir dönem sonra işler çok daha farklı bir mecrada olacak. Medyaya ihtiyaç kalmayacak belki de. Internetten tüm bilgiler alınabilecek. Filanca adamın yaptıkları, kirli işlerini örtmek için ihtiyaç duyduğu halkla ilişkiler, medya bir şey ifade etmeyecek. Çok farklı olanın kıpır kıpır olduğu bir dönemden geçiyoruz. Umut verici şeyler de var.
- Teşekkür ediyoruz. Bir değişim sürecinden geçtiğimizden sözettiniz. Söylediğiniz gibi olumlu ve olumsuz bir değişim süreci bu. Zannediyorum sizi dinleyen herkesin ve benim de dileğim, bağımsızlığımızı kendimize karşı kaybetmememiz.

Alİ MİDİLLİLİ: Ben çok kısa cevap vereceğim. Biraz önce de söylediğiniz gibi deprem çok önemli bir dönüm noktası oldu Türkiye için. Depremden sonra bireyler, siviller örgütlenerek ne kadar büyük güç olduklarını gördüler ve tüm bunlar da devam ediyor.
Sivil toplum kuruluşları artık bu denetleme görevini üstüne almalı. Ancak bu şekilde medya, iş dünyası gibi diğer alanlar da denetlenebilir.
Dolayısıyla top bizlerde. Arı Hareketi de, TEMA da, GYİAD da... Ben öyle görüyorum.

- Vecdi Bey sizinle devam edelim. Vecdi TAMER'in gözünden sorularım nasıl cevaplanacakş Medyanın tüm bu söylenenlerle ilgili taşın altına eline koyması gerekiyor. Ben bir gazeteci olarak insanlığımı yitirmemeye çalışıyorum. Herkes sorumlulukla işini yaptığında zaten etik, bağımsızlık, iletişim problemleri de bitecektir.

- İnsan olmaya çalışmak, daima direnmek gerekir dedik. Sivil Toplum Örgütleri, gücü ve onlara düşen görevlerden söz ettik. Bugün halkla ilişkilerci olarak son sözlerinizi alalım.

Salim KADIBEŞEGİL: Bir şirket kendine PR ajansı arıyor. Üç tane de aday var karşısında. Potansiyel adaya diyor ki şirket: "Bak seçebileceğimiz iki aday daha var, sen bize hangi gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda bu haberi garanti ediyorsun ve bunlar için kaç para istiyorsunş" Arkadaşlar da diyor ki "Böyle birşeyin garantisi olmaz, haber değeri varsa çıkar." şimdi bu bir mesleğin gerçeğini anlatıyor. Ben buna meslek erezyonu da demiyorum, çünkü meslek erezyonunun çok ötesinde bir olay. Reklam ajansları komisyon sistemiyle çalışabilir, bu onun doğasında olan bir olay, ama halkla ilişkiler şirketleri komisyon sistemiyle çalışamaz. Önemli olan etik değerler. O da toplum yararına bir şey mi, değil mi, sorusuyla ilgili. Kendimize karşı, yanımızda çalışanlara karşı, hizmet verdiğimiz müşterilere karşı, medyaya, topluma karşı sorumluluğumuz var. Etik değerlerle ilgili toplum çıkarlarını düşünebiliyorsak çok şeyi aşmışız demektir.

- Sizlere çok teşekkür ediyorum. Medya, iş dünyası, halkla ilişkiler alanlarında nasıl bir gerçek var; olumlu, olumsuz olmak üzere, madalyonun iki yüzünü de bizle paylaştınız. Umarım zaman içinde iyiye, duyarlı olmaya giden bir trend olur.

UMUR TALU, ALİ MİDİLLİLİ, SALİM KADIBEŞEGİL, VECDİ TAMER: "THE MEDIA, THE BUSINESS WORLD AND PUBLIC RELATIONS" Umur TALU: It is really problematic to combine journalism, advertising and public relations. A story is a direct product of one-to-one relations with the public, however, nowadays, it can find its way into the paper without going through any journalistic process. This is not acceptable in terms of journalism as a profession. The journalist first hesitates, then asks and then finds the answers. Journalists have become businessmen and board members of banks.

Ali MİDİLLİLİ: We have seen different trends in the business world during the last five years. Firms and international companies in Turkey have grasped that they had to prepare themselves for global competition. Companies are storing information, managing it and making money out of it.

Salim KADIBEŞEGİL: The reputation of companies now directly affects business performances and is a result of them. The thing is, we need to do our job, not the job of others, and take into account public sensitivities.

Vecdi TAMER: The representatives of certain cartels in Turkey favour one another and this does harm economic and ethical values in the country. Business giants and members of the press have to keep themselves independent.

Umur TALU: We need to check all the information we receive but life is not only composed of what is said or presented. How about the unsaid or the hiddenş We need to dig these out.

Ali MİDİLLİLİ: After the earthquake, individuals and civilians managed to organise themselves and discovered their considerable strength.

Salim KADIBEŞEGİL: We all have our responsibilities toward ourselves, our employees, customers, the media and the public. We need to care about the public good.


MEDYATEXT
Elegans'a mail