Elegans Logo

YÜKSEL YALOVA
Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı
Turkish Minister of State

Özelleştirme, Demokratikleşmenin Ekonomik Boyutudur.


Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı Yüksel YALOVA; Son günlerde ilgi odağı haline gelen devletimizin başarılarının merak edildiği özelleştirme faaliyetlerinin genel hatlarıyla kapsamını, uygulanan yeni yöntemleri ve özelleştirme hedeflerini anlattı.

Doğal olarak, 7.6 milyar dolarlık 2000 yılı özelleştirme hedefimizin rasyonelliğini sorgulayan çevreler, son POAş, TÜPRAş özelleştirmeleri ve GSM devir anlaşmalarının sonucunu alkışlamaktadırlar. Bugün umutlu olmak için herşey mevcuttur. Çünkü bir kamuoyu ve parlamento gücüne sahip olan hükümetimiz, hem bu yıl başında uygulamaya koyduğu ekonomik istikrar programında hem de özelleştirme hedeflerini tutturma noktasında kararlı ve hazırlıklıdır. Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevime atanmamdan, yani 1999 yılının 2. yarısından bu yana, sadece geliri hedeflemeyen sosyal, ekonomik, ticari ve bölgesel unsurların da gözönünde bulundurulduğu hızlı bir özelleştirme sürecine girilmiştir. Hükümetimizin ortaya koyduğu bu yeni anlayış sayesinde özelleştirme, ülkemizin dış politikalarında, özellikle AB ile olan ilişkilerinde belirleyici bir rol oynar hale gelmiştir. Türkiye'nin AB adaylığının tescil edilmesinden sonra Kopenhag Kriterleri'ne göre piyasa ekonomisi tesis etmek, hedef haline gelmiştir. Özelleştirmenin bu hedef doğrultusunda temel bir araç olduğu da kamuoyumuz tarafından kabul edilmektedir. Rakamsal bazda, dönemimizde gerçekleştirilen özelleştirme kalemlerine bakılacak olursa, özelleştirme ihalesi başkanlığı tarafından 48 kuruluş, tesis ve varlık için ayrı ayrı ihale açılmıştır. Bu ihaleler dünyaca uygulanan blok satış tesis, varlık, iştirak paylarının satışı, bedelli devir uygulaması, yarım kalmış tesislerin satışı, uluslararası ve ulusal halka arz olarak gerçekleştirilmiştir. Aynı dönemde Ankara Sigorta, Güven Sigorta ve Deniz Nakliyat'ın satış sözleşmeleri imzalanmıştır. POAş'ın satışı için, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı alınmıştır. Tüm bu özelleştirme kapsamındaki kuruluş, tesis ve taşınmazlarla ilgili toplam uygulanacak tutar 1,5 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Tüm yurtiçi ve yurtdışı halka arzıdan 1.144 milyar dolar ile bu rakam 2.5 milyar doları bulmuştur. Bunlara ilaveten, Petkim, THY, Erdemir gibi büyük özelleştirme uygulamaları, 2000 yılı özelleştirme portföyümüzde bulunan kuruluşlardır. Yine bu dönemde; satış, özelleştirme kapsamına alma, çıkarma ve diğer uygulamalara ilişkin toplam 79 Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı alınmıştır.
Sağlanan siyasi, ekonomik istikrara ilaveten, hükümetimizin özelleştirme faaliyetlerinde gösterdiği başarının sebebi, uygulanan yeni yöntemler ve yapılan hukuki düzenlemelere dayanmaktadır.
Bunlardan birincisi; POAş ihalesinde uygulandığı gibi, ihaleye gerek sektör ve şirketin, gerekse piyasaların mevcut durumlarının bir kez daha değerlendirilerek nitelik ve nicelik itibariyle ideal yatırımcı kadrosunu sağlamaya yönelik geliştirilen ön yeterlilik şartının uygulanmasıdır. Bu model her ihalede uygulanmaktadır, ve uygulanacaktır. ‹kinci olarak; özelleştirme işlemlerinde yaşanan gecikmeleri ortadan kaldırmak için, Özelleştirme ‹daresi'nin, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun onayının, ancak özelleştirme işlemi tamamlandıktan sonra alma yönteminin uygulanmasıdır. Üçüncü olarak; özelleştirme faaliyetlerinin her evresini yakından izleyebilmek ve bunlardan sonuç alabilmek için üçer aylık uygulama dönemleri oluşturulmuştur.
Kamu sektörü temel fazlasını ve yapısal reformların gerçekleşmesi için mali ayarlamaların sürdürülebilir olması ve özelleştirme müeyyidelerinin makro ekonomik programla birebir örtüşmesi gerekmektedir. Bu üç yöntemi bütünleyen şekiller; özelleştirme uygulamalarının hızla sonuçlanması, hareket kabiliyetinin arttırılıp, esnekliğin sağlanması için kapsama başka bir kuruluş almadan, 2000 yılının ilk yarısının sonuna kadar, kapsamda bulunan 74 kuruluşun 25'e kadar indirilmesi kararlaştırılmıştır. Bugüne kadar, bu çeyrek yıllık programdan bir sapma olmamıştır. Uygulanan metodolojinin orijinalliğinden bahsederken dördüncü olarak ele almamız gereken husus özelleştirmenin yasal dengesinin sağlanmasıdır. Hükümetimiz daha ilk aylarda özelleştirme konusunu anayasal bir hüküm haline getirerek özelleştirme uygulamalarının önünü açmıştır.
Yasal alanda yapılan düzenlemeler tabi ki bununla da sınırlı değildir.Genel hatlarıyla özelleştirme portföyümüzde 100 milyon dolarlık bir varlık olduğunu, sadece önümüzdeki 5 yılda 50 milyon dolarlık bir özelleştirme gelirini hedeflediğimiz gerçeğinden hareketle mutlaka yabancı sermayeye ihtiyacımızın olduğunu vurgulamamız gerekir. Bu bağlamda, uluslararası finansman temininde zaten en büyük problemlerden olan uluslararası tahkim sorununun çözümü için, anayasamızda gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu sayede uluslararası sermaye sahiplerinin Türkiye'ye yatırım yaparken dağıtıcı muhtemel sorunları çözümlemek maksadıyla uluslararası tahkime gidebilme yolu açılmıştır. Böylece ülkemizde yapılacak özelleştirme işlemlerine yönelik olarak direk yabancı sermaye girişinin artması hedeflenmiştir. Örneğin; 2000 yılı bütçesinin %3'ü civarında, 5 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklenmektedir. Beşinci olarak; hükümetimizin özelleştirme çalışmalarına getirdiği bir boyut da gayrimenkul konusundaki uygulamalardır. Atıl durumdaki gayrimenkullerin çeşitli kamu kurumlarına, belediyelere, Milli Eğitim Bakanlığı ve ‹çişleri Bakanlığı'na, başka bakanlıklara, bedelli veya bedelsiz devri yapılarak, kamu kesiminin kaynak kullanımında etkinlik sağlanmasına katkıda bulunmak sözkonusudur. Ayrıca, kuruluşların ihtiyaç fazlası taşınmazlarını gayrimenkul yatırım ortaklığı modeli çerçevesinde değerlendirerek, atıl gayrimenkullerin işlem görmesi ve menkulleştirilerek likit hale getirilmesi, halkın gayrimenkul yatırım ortaklığı aracılığıyla ortak olmasının yolunu açmıştır.
Yine hükümetimiz döneminde kanunlaşan sosyal güvenlik yasası, bankacılık yasası, sermaye piyasası yasaları gibi hukuki düzenlemeler ülkemizdeki özelleştirme faaliyetlerinin yürütülebileceği uygun ekonomik ortamın oluşturulmasına yönelik olumlu gelişmelerdir. Yürürlükteki ekonomik istikrar programı da uluslararası finans kuruluşlarına verilen maddi ve manevi destek, AB'nin tam adaylık sürecinin başlaması, ABD ile ilişkilerimizde kaydedilen tarihi yakınlaşma, ‹srail ile gelişen çok boyutlu ilişkiler, Yunanistan ile aramızdaki buzların erimesi, ülkemizi 21. yüzyılda bir enerji koridoru haline getirecek ortaçağdaki baharat yollarını andıran petrol ve doğalgaz boru hattı anlaşmalarında kaydedilen gelişmeler gibi uluslararası faktörler hem 2000 yılı özelleştirme hem de makroekonomik hedeflerin tutturulmasına yönelik iyimser beklentilerin oluşmasını sağlayan diğer durumlardır. Bütün bunların sonucunda, Türkiye için uluslararası finans piyasalarında, yabancı sermaye için de Türkiye'de büyük çaptaki özelleştirmeler için olumlu bir ortam yaratılmıştır. Fakat bunlardan hiçbirisi, 57. Cumhuriyet hükümetimizin özelleştirmeyi bir devlet politikası olarak addedip, buna göre davranması kadar özelleştirme lehine bir gelişme olamaz. Öyle ki, özelleştirme yeni bir asrın ilk yıllarında, ülkemiz ekonomisinin ve devlet yapısının yeniden yapılandırılması sürecinin önemli bir parçası olarak kabul edilmiştir. Hükümetimiz Türkiye'deki 15 yıllık geçmişinde ilk defa, özelleştirmeye, bu ekonomik reformların yapılabilirliğine dair inancın yerleşmesiyle siyasi iktidara meşrutiyet kazandırması, ülkenin rasyonel kriterler üzerine hareket eden bir ekonomiye sahip olup, dış dünyaya açılmasının sağlanması ve üç ekonominin genel yapısının içersinde mali formların reel sektöre aktarılmasını sağlayan bir mekanizma yaratması gibi önemli misyonlar yüklemiştir. Bu yeni anlayışın bir gereği olarak özelleştirme; ilk kez sistematik bir bütünlük içinde enflasyon düşürme ve ekonomik istikrar programının temel unsuru olarak ele alınmıştır. Böylece özelleştirme kendi başına bir amaç değil, bir program amacı olarak, doğru biçimde algılanmıştır.
Hükümetimizin, özelleştirme uygulamalarındaki başka bir nokta da; halka arz yöntemiyle yürütülecek özelleştirme çalışmalarına verilen önemdir. Halka arz uygulamalarındaki başarının temel koşulu gerek yurtiçi ve yurtdışı küçük yatırımcılar gerekse de yurtdışı kurumsal yatırımcılar açısından hissedar olacakları şirkette sevk ve idarenin kamusal parametreden uzak yapılmasıdır. Bu mantığın bir göstergesi olarak, Petkim'in özelleştirilmesi için kapasite arttırım ve modernizasyon yatırımlarına öncelik vermek şartıyla, Petkim Yönetim Kurulu yetkilendirilmiştir. Hükümetimiz, bu şekilde finansal yapısı uygun olan şirketlerden, halka arz uygulamalarına giderek borsa derinliğini ve borsadaki iştirakin sayısını arttırıp uluslararası piyasalardan para akışını sağlayarak, özelleştirmeyi ve sermayeyi tabana yaymak arzusundadır. Tüpraş halka arzı incelendiğinde peşin alım iskontosu, kredi kartıyla ödeme, vade farksız taksitle ödeme, internet ve telefon bankacılığıyla başvuru imkanı gibi yöntemler kullanarak, yurtdışında 266 milyon dolar, yurtiçinde de 828 milyon dolar; ile şimdiye kadar yapılan en büyük ve en geniş katılımlı halka arz işleminin gerçekleştirildiği görülecektir.
Hükümetimizin, sermayeyi tabana yaymanın ve özelleştirmenin demokratikleşmenin ekonomik boyutu olduğuna inancı sonsuzdur, çünkü inancımıza göre özelleştirme demokratikleşmedir. Özelleştirmedeki halka arz, milli iradenin parlamentoya yansıdığı seçim sistemine benzerse sahip olunan şirket hisselerinde vatandaşın sahip olduğu oy hakkını anımsatmaktadır. Üstelik, Tüpraş projesinde uygulanan orta kesime ve grup çalışanlarına yönelik avantajlı satış yöntemi, sosyal adalet kavramının güzel bir ekonomik uyarlamasıdır. Özelleştirmenin sosyal ve bölgesel boyutuna gerekli önemi veren hükümetimiz, özelleştirme uygulamalarının istihdam ve sosyal boyutu destekleme ihtiyacı duyduğu yapısal değişim ve bu değişimin gereği olan yatırım ve ortaklık yapısını da birlikte ele alarak, özelleştirme amaçlarının bir bütünlük içersinde yürütülmesine dikkat etmektedir. Özelleştirmenin istihdam boyutu hakkında maalesef kamuoyumuz zaman zaman yanlış fikirler gütmektedir. Özelleştirme deyince insanların aklına, işten çıkartılıp açta açıkta kalmış, perişan olmuş insan portresi gelmektedir. şunu söyleyebiliriz ki; özelleştirmenin istihdam politikasına yönelik mevzuatımızdaki gündem ve günlük uygulamalar, diğer batılı ülkelerdeki hüküm ve uygulamalardan farklı değildir. Tabi ki özelleştirme sonrasında çalışan insan sayısında azalma olabilir, fakat bu, o insanların mağduriyetine yol açacak durumda değildir.
4046 sayılı özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine dair kanuna göre; özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda, bir istek hakkına dayalı olarak ücret karşılığı çalışırken, bu kuruluşların özelleştirmeye hazırlanması, özelleştirilmesi, küçültülmesi, faaliyetlerin kısmen veya tamamen durdurulması süreli veya süresiz kapatılması veya tasfiye edilmesi nedeniyle hizmet akitleri, tabi oldukları iş kanunları ve toplu iş sözleşmeleri gereğince tazminata hak kazanacak şekilde sona erenlere, kanunlardan ve yürürlükteki toplu iş sözleşmelerinden doğan tazminatın dışında, ilave olarak iş kaybı tazminatı ödenmektedir.
Sümer Holding'te, bu haktan istifade etmek isteyen bir kişi, Özelleştirme ‹daresi Başkanlığı'ndan 12,5 milyar TL'ye yakın bir para almakta ve 8 ay boyunca ayda 263 milyon TL olmak üzere, yaklaşık 16 milyar TL'lık maddi kaynak sahibi olmaktadır.
Ayrıca, bu kişilere yeni iş bulma, destek geliştirme ve yetiştirme gibi hizmetler, Özelleştirme ‹daresi tarafından finansal anlamda desteklenerek, iş ve işçi bulma kurumu tarafından yürütülmektedir. 4046 sayılı kanunun 21. maddesi çerçevesinde, 1995-99 döneminde iş kaybı tazminatı için, 10.350 kişiye toplam nominal değeriyle 4 trilyon TL civarında bir ödeme, özelleştirme fonundan karşılanarak yapılmıştır. Bakanlığın uhdesinde, özelleştirmenin istihdam boyutundan daha fazla iyileştirmeler sağlamak maksadıyla, bazı teknik çalışmalar devam etmektedir. Bunlar özelleştirme sonucu işsiz kalanların kanunda tekrar istihdamı sağlamak yerine bunların geçerli meslek dallarında yeniden yetiştirilerek veya mevcut mesleklerinde geliştirme eğilimine tabi tutularak kendi işlerini kurmaları, iş kaybı tazminatının verilme süresinin %50 artışla 8 aydan 12 aya çıkarılmasına yönelik çalışmalardır.
Dünya Bankası tarafından desteklenen ‹ş ve ‹şçi Bulma Kurumu Başkanlığı'nda, Özelleştirme ‹daresi Başkanlığı'nda, Hazine Müsteşarlığı, DPT iştiraki ile oluşturulan işgücü uyum projesi adı altında, işletmeler özelleştirmelerden etkilenen çalışanlara, destek sağlayarak, işsizliği azaltmak amacıyla, bir proje yürütmektedir.
Proje kapsamı uygulamalarında şu ana kadar özelleştirilen kurumlardan, çeşitli nedenlerle ayrılan işçilerden %46'sı ‹şgücü Uyum Projesi hizmetlerinden yararlanmıştır.
Proje çalışması için özelleştirme fonundan karşılanmak üzere, Özelleştirme Yüksek Kurulu'ndan 1 trilyon TL tahsis edilmiştir.
Buna ek olarak, Dünya Bankası ile yapılacak görüşmelerde netleşecek olan, işsizlik tazminatı amacıyla kurulacak 125 milyon dolar tutarında bir yardımın alınması sözkonusudur. 2000 yılı özelleştirme programı iddialı bir program olup, yıl içinde bu programdan 7.6 milyar dolarlık nakit gelir elde etmeyi beklemekteyiz. Telekomünikasyon ve enerji sektörlerinden 4,5 ila 5,5 milyar dolar; özelleştirme işlemlerinden 3,1 milyar dolar gelir, borç azaltımında kullanılmak üzere hazineye aktarılacaktır.
2000 yılı sonuna kadar orman ürünleri, demir-çelik, turizm, gübre, tekstil, yeni yapı ve deniz taşımacılığı sektörlerinde kamunun özelleştirme marifetiyle tamamen çıkması öngörülmektedir. 2001-2002 yıllarındaki özelleştirme gelirleri, kapsama alınacak elektrik ve gaz sektörlerinden elde edilecek olup, bu sektörlerde düzenleyici çerçeveyi oluşturan kanun, 2000 yılı içinde TBMM'de ele alınacaktır. Ülkemizin karşısında duran önemli sorunlardan biri; devleti ekonomik ve ticari faaliyetlerin içinden tümüyle çıkartmaktır. Bunun da yolu kapsamlı bir özelleştirme programını başarıyla uygulamaktan geçmektedir.
Özelleştirme hedeflerinin tutturulmasına yönelik çalışmalarımız, bu düşüncenin sadece temenniden ibaret olmadığının bir göstergesi, vazife anlayışımızın da gereğidir.

Yüksel YALOVA Kimdirş
Yüksel YALOVA, 1955 Aydın doğumlu. ‹stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1979 mezunu. Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü, Siyaset Bölümü ve Anayasa Hukuku Kürsüsü'nde asistanlık görevi yanısıra, Nice Üniversitesi Hukuk ve Ekonomi Bilimleri Fakültesi'nde bilimsel inceleme ve araştırmalarda bulundu. Doktora tez çalışması ile birlikte Marmara Üniversitesi Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi rektörü Prof. Dr. Yaşar GÜRBÜZ'ün yanında yardımcı olarak çalıştı. 1987'de Aydın'a yerleşerek hukuk müşavirliği ve avukatlık yapmaya başladı. Aydın Kültür ve Sanat Derneği Başkanlığı, Aydınspor Genel Kaptanlığı görevlerinde bulundu. 1991'de milletvekili seçildi; 1995'te ikinci kez Aydın milletvekili olarak meclise girdi. Teşkilatlar Yardımcı Kuruluşlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 1999'da kurulan hükümette devlet bakanı oldu. Evli ve bir çocuk babası Yüksel YALOVA Fransızca biliyor.

YÜKSEL YALOVA: "PRIVATISATION IS THE ECONOMICAL DIMENSION OF DEMOCRACY"
Yüksel YALOVA, Turkish Minister of State in charge of privatisation was born in Aydın in 1955. He studied law and conducted academic research in France. He is married, with one child.
Backed by a strong political will, Turkey has made significant progress in the field of privatisation. Our government is determined to meet its targets for the privatisation of major state-owned companies.
We have been taking diligent steps during the whole privatisation process, keeping pace with international standards. The relevant legal framework facilitating the process was also solidly drawn by the government.
Our need for foreign capital is obvious. We need to pave the path for potential foreign investors.
The ongoing economic reform program and better relations with the EU and the US are also supportive during the process. Adoption of the process by the government as a state policy has significantly contributed to the formation of a suitable environment for privatisation. The government pays due attention to the social and regional effects of privatisation. There exist some misconceptions in the public opinion. Privatisation does not necessarily mean the dismissal of vast numbers of employees. They are duly compensated for their losses, given aid to find new jobs.
Eliminating government intervention in all economic and commercial activities is a major challenge facing Turkey, and the solution is a comprehensive and successful privatisation campaign. This not only a hope, but a task to be performed carefully.


MEDYATEXT
Elegans'a mail