Elegans Logo
GENÇ DÜŞÜNCE

AYŞEN LAÇİNEL
Eğitimci-Yazar

ŞİMDİ YİNE OKULLU OLDUK


İnsanların ortak tek şeyleri vardır; hepsi birbirinden farklıdır.
Robert ZEND

Beni diğerlerinden ayıran farklılıklarım; zenginliğimdir; tıpkı diğerlerinde olduğu gibi. Kendini bilen, güçlü ve zayıf yönlerini gören birey, ayakları üzerinde sağlam duracak ve üretmeye, yaratmaya geçecektir. Bizler bütünün parçalarıyız. Bulunduğumuz her alan iş yaşamı, özel yaşam, sosyal ortam, tümünde bir ekip var ya da olmalı. Yani yaşadığımız, çalıştığımız yerde bir takımdır kurulması gereken. Bu takımdaki yerimizi ise kendimiz belirleriz aslında.

Takımdaki görevini, orada bulunma sebebini ve o takımın amacını kavrayan, sorun değil çözüm getiren alternatif yaratanlar, kendine ve başaracağına inananlar, bu yaşam serüvenindeki varoluşlarını da kavrarlar.
11 Eylül Pazartesi ilköğretim ve liseler 2000-2001 Eğitim-Öğretim dönemine başladı. Yani şimdi “yine okullu olduk”. Neden okula gidilir? Okul bize ne verir? Ya da ne vermelidir? Seri imalat, fabrikasyon ürünler mi yaratılır okulda? Aynı kıyafette, aynı tarzda, aynı düşüncede, aynı renkte insanlar mı sunulur topluma? Cevabı biliyoruz: HAYIR! Okulun amacı kişinin ilgi ve yeteneklerini kavramak, bu doğrultuda yönlendirerek özelliklerini güçlendirmek, olması gereken temel bilgiler ve temel değerleri vererek kişiyi topluma yararlı, üretken, güvenli ve paylaşımcı olarak kazandırmaktır. İrtica ile mücadele, bölücü terör ile mücadele, düğüm olmuş siyasi problemler, ekonomideki sıkıntı... Toplumun huzurunu bozan, birbirine güç vermek yerine yıkmayı hedefleyen yaklaşımlar, yasayla yönetmelikle değil eğitimle, meslek hayatıyla önlenir. Eğitimin bizzat içinde hatta çiçeği burnunda bir okul müdürü olan ben, mutlu çocuklar görmek istiyorum. Mutlu, bilgili, kendini ve ötekileri fark eden, sevmeyi bilen, sevilen, insana, emeğe saygı duyan dünya insanları yetiştirmek istiyorum.
Akılcı yaklaşımlar, çalışkan, farkındalığı yüksek bireylerle sorun çözülür.
Gerçek hayatın tekrarı yok ki. Yaratıcılığımızı harekete geçirelim. Beni ben yapan özelliklerimi seviyorum. Mükemmel değilim ki. Yaratabilmek, üretebilmek ve ilerlemek lazım hayatta; bunu biliyorum. Yalnız değiliz hiçbirimiz. Sisifos Efsanesi’ndeki gibi bazen yaşam. Tepeye çıkardığınız taş aşağıya mı yuvarlandı? Olsun. Siz gene çıkarırsınız nasıl olsa. Herkesin gitmediği, herkesin göremediği ya da görüp gidemediği yollar var. Seçimse sizin. Bazı tercihler inat ister, sabır, azim ister. Ama başka bir yol görmenin, o yoldan gidebilmenin, daha da önemlisi bir yol açmanın keyfi bambaşkadır ne dersiniz?

İNANMAK

İnsanın başarılı olabilmesi için kendine inanması gerekir. Ancak kendine inanmak yeter mi? Bir de size inananların olması, yalnız olmadığınızı bilmeniz güç verir. Geçtiğimiz pazar günü Cumhuriyet gazetesindeki röportajda Ferhan Şensoy’un bir sözü dikkatimi çekti. Ustalarından bahsediyor, ahde vefa gösteriyordu Şensoy. “Ustasızlık ne acı” sözü takıldı kaldı bende. Şöyle bir düşündüm de kimi bilinçli, kimi hiç farkına bile varmadan bize ustalık eden, bizim ustalık yaptığımız kimler oldu hayatta...
Ne mutlu birilerinin yolunu açabildiysek, ne mutlu bizlerin yolunu aydınlatanlarla buluşabildiysek. İşte söz yine takıma, ekibe ve bütünün parçaları olduğumuza geliyor.
Bazen hiç tanışmadığımız, kitaplarını okuduğumuz yazarlar oldu ustalarımız. Bazen anne babamız, bazen hep annelik yaptığımız kardeşimiz. “En karanlık an şafak sökmeden önceki andır” diyen bir ses, güven veren bir dokunuş, ışıltılı bir bakış...Hepsi “yola devam! Vazgeçmek yok bu serüvende.” dediler bize. Ne istiyorsak o olur ya, bugün değilse bir gün. Bir de kendimizce kurallarımız vardır hayatta. Aslında bu da eğitimle gelmiştir. İlk ocağımız aileden aldığımız eğitim. Sonra ve daha uzun bir süre okulun verdikleri, arkadaş çevremiz, iş yaşantımız ve son noktaya kadar ki yolculuk. Son nokta dediysem başlangıçtan önceki son nokta. Yani eski başlangıcın sonu, yeninin başı olan, yeni başlangıcı hazırlayan son. Andımızla başlar ilkokul sabahları. “Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir...”diye çınlar okul sokakları. Belki bundan belki de yetişme tarzından hep büyüğe saygı duyarız. Saygı duymak her düşünceyi, her söyleneni kabul etmek demek değil ki. Varolduğunuzu kabul etmek ama tartışılabileceğini bilmektir. Her birimiz aslında kurallarını kendi koyduğumuz, bazen farkında bile olmadığımız bir ahlak anlayışına sahibiz. Bunda ustalarımızın şu ana kadarki yaşadıklarımızın toplamı olduğumuz bilinci harc olur.
İnanmaya, ustalardan ders almaya, kimilerine de ustalık yapmaya devam edeceğiz. Ne mutlu ustası olana, ne mutlu usta olabilene!


MEDYATEXT
Elegans'a mail