ALİ MİDİLLİLİ
GYİAD Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Board of GYIAD


Türkiye Silikon Vadisi Olabilir mi?

Geçenlerde Türkiye'nin önde gelen günlük gazetelerinden birinde Türkiye ve Silikon Vadisi'nin bir arada olduğu bir başlık görünce, dayanamadım ve okudum. Ve yine karşıma bir yönetim üstadı (veya dehasının) genel olarak söylediği söylemlerle karşılaştım. Fert başına düşen milli gelir dağılımının üçüncü dünya ülkeleri seviyesinde olan Türkiye'nin Silikon Vadisi ile bağlantısı ne olabilirdi? Bu haberi yazan gazetenin patronu daha yeni ceketini alıp gazetesini terk etmiş ve bu arada da bankasına el konulmuştu (dolayısıyla T.C. Hazinesini en az $300 milyon dolar zarara sokmuştu). Müflis patron gerisinde $500 milyon doların üzerinde borcu olan medya şirketlerini yeni "yatırımcılara" bırakmıştı. Böyle bir ortamda gazetesinin vermiş olduğu haber beni bu yazıyı yazmaya yöneltti.

Acaba biz birbirimize gaz vermek ve birbirimizle dalga geçmek için mi yönetim üstadlarını Türkiye'ye davet etmek zorundaydık? Olabileceklerle olmayacakları, Türkiye'mizdeki insanların formasyonlarını, eğitimini, kültür seviyesini, bireysel, ailevi, toplumsal ve iş hayatında etik değerlerinin eksikliğini, 1980 sonrası çöken değerlerimizin acilen yeniden yapılanması gerekliliğini göremiyor muyduk?
İki güzide derneğimizin hazırladığı bu konferansta, Alvin TOFFER adındaki zat Türkiye'nin Silikon Vadisi olabilmesi için eğitim sisteminin yenilenmesi gerektiğini belirterek, bunun içinde eğitim sisteminin devrimleştirmenin öneminin altını çiziyor. Bu söylemin, ben 1970'lerin ortalarından beri konuşulduğunu ve tartışıldığını hatırlıyorum. Eğitim sistemimiz,her gelen hükümet tarafından kendi siyasi çıkarları doğrultusunda o kadar çok "yenilendi" ve "devrimleştirildi ki", 21. yüzyılın Türkiye'sinde açılan imam hatip okullarının sayısı onbilere vardı. Tekrar bu kişinin söylemlerine dönersek, yeni ekonomide, (bizdeki patronajsistemi artı cep telefonu kullanarak siyasilerle iş bitirme ekonomisi), sermaye ile devlet arasındaki ilişkilerin de değiştiğini belirterek dünyadaki ekonomik gelişimi üç bölümlük birsüre halinde ele alıyor ve 3 dalga teorisini açıklıyor. Birinci dalganın toprak, ikinci dalganın hisse senetleri ve üretim merkezleri ve üçüncü dalganın da çalışanların beynindeki düşünceler ve fikirler olduğunu söyleyerek derin düşüncelere dalıyor.
Bence bu zat bizle dalga mı geçiyor acaba diye düşünmeye başlıyorum. Nüfusunun yarısının kırsal alanda yaşadığı ve topraktan geçimini sağladığı bir ülkede, lastik top gibi birborsa; patronlar ve bıyıklı yatırımcılar için sadece spekülatif bir değer ve mana ifade eden hisse senetleri; enflasyon ve yüksek faiz politikasından çalışmayacak noktalara gelmişve beyindeki düşünceleri ve fikirleri ifade etmek düşünce suçu olarak görülüp, devletin bütünlüğünü tehdit etmek amacı ile örgüt kurmak gibi bir suç sınıflandırılmasına giriyor ise; bu zatın dediklerinin hiçbir geçerliliği ve Türkiye ile ilgisi olamazdı.
O zaman bu zat neden davet edilmişti? Gazetedeki yazı ile beraber basılmış resim sorumun cevabını veriyor idi. Yüzlerinde hayranlıkla karışık tebessümü olan bu zatlar bizle dalga geçiyorlardı.
Türkiye'nin AB'ye katılmasının önemli olmadığını, zaten AB'nin bilgi teknolojisinde geri kaldığını söyleyen bu Amerikalı, Avrupa'nın hala eski sınıf sisteminin kalıntılarını taşıdığını söyleyerek AB'nin Türkiye'yi kabul etmemekle aptallık yaptığı sonucuna varıyordu.
Ben Avrupa'nın ve Avrupalı'nın aptal olduğu görüşüne katılmıyorum. Amerika, kendi dışında, herkesi küçük gördüğü ve daha da düşündürücü, belirli bir kesimin dışında, dünyayı tanımayıp, bilmedikleri için, TOFFLER'ın bu yorumuna fazla şaşırmadım. AB'ye girmekisteyen, fakat giriş şartlarına ve tam üyeliğin getireceği yükümlülüklere uymak istemeyen bir ülkeyi, siz AB üyesi olsanız aranıza alır mısınız? 65 milyon nüfusu, yüzde 35 gibi işsizliğin olduğu, eğitim seviyesinin halen ilkokul ile ortaokul arası bir noktada olduğu, enflasyonu yüzde 30'ların altına indirmeyen, bilançosunda kara deliklerin (kamu harcamaları adı altında) bulunduğu, şeffaf olmayan, demokrasinin oturmadığı, hukuk devleti olma ihtiyacını hissetmeyen, rüşvetin günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş bir ülkeyi kim kendine ortak yapmak ister ki?
İşte bu yukarıda saydığım olumsuzluklar yüzünden, biz mutlaka AB'ye tam üyelik kriterlerinin bir an evvel oluşması için elimizden geleni yapmalıyız. Üye olsak da olmasak da, temel değişimler yapılmalı ve 10 sene sonra çok daha iyi bir hayat konumuna gelmeye hazır olmalıyız. Bizim de daha iyiye gitmeye, daha iyi bir hayat istemeye ve refah içinde yaşamaya hakkımız var.
Tanıdıklarımın TOFFLER'in kitabını okumuş oldukları sonucuna varıyordum. Belki, daha da önemlisi bu insanların aslında kendilerine ait fikirleri olmadığını, TOFFLER'in fikirlerini, hiçbir kişisel düşünce üretmeden etrafa anlattıklarını anımsıyorum. Maalesef Türkiye'nin pek çok kesiminde düşünen insanlar olmadığı, yüzeysel düşüncelerini, halkla ilişkilerdanışmanları ve reklam kampanyaları ile birleştirerek kendilerini bir yerlere taşısalar bile, Türkiye'yi taşıyamayacaklarını görmeye başlıyorum. Artık bizlerin, bugüne kadar susanfakat dinleyici olan, az ve öz konuşup sorgulamayı bilen kesimin liderliğine ihtiyacı olduğu sonucuna varıyorum.
Bol laf üretip, hiçbir katma değer yaratmayan, sadece kişisel ve ticari çıkarları için ortalıkta dolaşan "lider", "deha", "üstad", "iş adamı", "siyasetçi" ve "bürokrat"lara ihtiyacımız yok. Türkiye, Silikon Vadisi olmak istiyor ise, önce tepe noktalarda köklü bir değişimi istiyorgibi görünüp, aslında menfaat üzerine kurulu olan mevcut düzenden nasiplenen kişi, dernek, kurum ve kuruluşları değiştirmemiz lazım.

ALİ MİDİLLİLİ: "CAN TURKEY BECOME A SILICON VALLEY?"

When I saw an article in one of the leading daily newspapers mentioning Turkey and the Silicon Valley together in its title, I could not resist reading it.
In this conference organised by our two distinguished associations, this gentleman called Alvin TOFFLER emphasised the necessity of innovating our educational system. I remember this subject being discussed since the mid- seventies. Our educational system was innovated so many times by every self-serving new government. Returning to our gentleman, he also pointed to the change in the relationship between the state and the capital, and went on to explain the theory of 3 waves; the first being land, the second shares and production centres and the third one being the thoughts and ideas in the employers'minds.
Why was this gentleman invited to this country, where expressing thoughts and ideas constitute a crime? The picture accompanying the article answered my question. These gentlemen smiling in adoration were making fun of us.
This American, declaring that it was not important for Turkey to become an EU member,since the EU was behind in information technologies anyway, declared Europe to be suffering from a hangover of the old class system, reaching the conclusion that it was foolish of EU to refuse Turkey.
I do not agree that the European is foolish. If you were an EU country, would you admita country unwilling to fulfil membership requirements?
That is why we must do everything in our power to conform to the EU criteria as fast aspossible. Not only for membership, but also because we have the right to demand a better life.

# # # # # # # #