KEMAL KÖPRÜLÜ
ARI HAREKETİ Genel Koordinatörü
ARI MOVEMENT General Coordinator


TÜRKİYE'DE SİVİL TOPLUM VE AB'NE ÜYELİK SÜRECİNDE SİVİL TOPLUMUN ÖNEMİ

Sivil toplum örgütleri, ülke yönetimindeki sorumlulukların halkla paylaşım aracıdır. Temeli ve organizasyonu iyi kurulmuş, örgütlü ve etkin bir sivil toplum, günümüz gelişmiş demokrasileri ve katılımcı yeni dünya anlayışının vazgeçilmez unsurudur. Sivil toplum etkinliğinin önemi bilinci ile ülkemizi mercek altına alarak ve dünya ile karşılaştırarak, zaaflarımıza ve bu zaafları yenmek için yapılması gerekenlere değinmeye çalışacağım.
Türkiye'de sivil topluma, profesyonel değil, amatörce bir yaklaşım hakim.
Dünyada yerleşik sivil toplum anlayışı bizim anladığımızdan ve yaşadığımızdan çok farklı ve bir sektör haline gelmiş durumda. Örnek olarak verebileceğimiz Almanya'da, milli gelirin %4'ünden fazlası bu sektörden kaynaklanmakta. Türkiye'de ise maalesef istihdam ve full-time bir yaklaşım yok.
Dünyada yerleşik olan, konu bazında yaklaşım ve faaliyet gösterme anlayışı yerine genel yaklaşım hakim. Bu nedenle sivil toplum, süreklilik arzetmeyen, inişli çıkışlı bir sektör durumunda. Bir arada çalışma ve ortak faaliyet alanlarına yönelip güçbirliği oluşturmanın getirileri ancak ve ancak skandallar veya deprem gibi büyük bir afetle karşı karşıya kalındığında yaşanabiliyor. Bu doğrultuda, kurulan örgütlerin kendilerini motive edecek bir yapılanma içinde sürekli bir başarı çizgisi yakalamaları zor oluyor.
Finansman, yaşanan en büyük sorunlardan biri. Kısa vadeye endeksli örgütler, kendi aidatlarını üyelerinden tam olarak toplayamıyor. Fon geliştirme veya fon temini kültürümüz yok ve Türkiye'de bir faaliyet ve amaç için para istenmesi ayıp olarak algılanıyor.
Ülkemiz sivil toplum örgütlerinin uluslararası ilişkileri ve bağlantıları eksik. Benchmarking yapılamıyor; uluslararası sivil toplum örgütleri ile diyalog kurulmadığından işbirliğine gidilemiyor. Oysa Türkiye bu imkana sahip. Dünya ülkelerinde yaşayan 5 milyon Türk insanının oluşturduğu diaspora azımsanamayacak ve mutlak faydalanılması gereken çok değerli bir imkan.

Bir sivil toplum örgütünün başarısı için gereken unsurlar,

  • Özgüven ve inanç birliği
  • Kısa ve uzun vadeli somut hedefler belirlemek
  • Güçlü ve sağlıklı bir örgütlenme
  • Disiplin ve sabır
  • Kararlılık
  • Özveri sınırlarını aşacak derecede takipçilik olarak, toparlanabilir.

    Sivil toplumu güçlendirmek için yapılması gerekenlere değinirsek;

    Öncelikle gerçek sivil toplumun etkin ve baskı grubu oluşturacak bir güç olduğuna inanan yeni bir gönüllülük anlayışı getirmek gerek. Proaktif bir toplum yaratmak ve bunu yaparken özellikle, Türk toplumunun nüfus ve beyin gücünün ana noktası olan gençliğe yönelmek; başarı standartlarımızı ve hedeflerimizi yüksek tutmak gerek.
    Bilgiye dayalı, konu bazında bilimsel çalışan enstitüler kurulması, ülkemiz sivil toplum anlayışını geliştirmenin ve başarıya ulaştırmanın en önemli gerekliliklerinden. Ülkemiz ihtiyaçları doğrultusunda kurulacak Avrupa Birliği Enstitüsü, Etik Enstitüsü, Enerji Enstitüsü, Liderlik Enstitüsü, Eğitim Enstitüsü gibi kuruluşların ürettikleri projelerin hayata geçirilmesi, başarılı örnekler teşkil etmesinin yeni ufuklar açacağına inanıyorum.
    Etkin bir sivil toplumun en önemli dayanaklarından biri, yerel sivil örgütlerin güçlenmesidir.
    Yerel karar mercileri ile halkı biraraya getirmek, bölgesel ekonomik kalkınma, eğitim, iletişim, kültür ve spor gibi konuları işlemek gerek. Bunun en etkili aracı da Bölgesel Kalkınma Enstitüleri kurulmasıdır.
    Yerel örgütlerin kısa vadede somut başarılar sağlamaları daha kolaydır; çünkü, yerel yöneticileri etkileyerek küçük çaplı ama toplum için büyük önem arzeden projeleri hayata geçirme imkanı vardır. Yerel örgütler, yerel basının da desteği ile geniş etki yaratma imkanına sahiptir.
    Türkiye'de mevcut sivil toplum örgütleri yeniden yapılanmak zorundadır.
    Genel anlamda faaliyet gösteren sivil örgütlerin güç ve enerjilerini belli noktalarda toplayarak konu bazında faaliyet gösterip ihtisaslaşmaları şarttır. Konu bazında yaklaşım ile sürekli ve kapsamlı bir eğitim işleyişi yerleşmesi, sivil toplumu etkin hale getirmenin vazgeçilmez unsurudur. Ayrıca, Türk toplumunun artık söylemekten bıktığı gibi, önümüzde mutlaka değişmesi gereken bir Dernekler Kanunu da vardır.
    Sivil toplumu vazgeçilmez bir toplum kesimi ve sektör olarak kabul eden Avrupa Birliği'nin tüm aday ülkelerde sivil toplum yapılanmasını teşvik etmekte ve buna fon ayırmakta olduğu gözardı edilmemelidir. Yalnızca sivil topluma yönelik bir AB bütçesinin alınması ve sağlıklı bir paylaşımla mümkün olduğunca çok sayıda örgüte ulaştırılması gereklidir. Uluslararası kuruluşlarla yapılacak değişim programları başlatılmalı ve finansman desteği ile bu ilişkiler geliştirilmelidir.

    Avrupa Birliği ve Sivil Toplum

    AB ile ilgili konularda bugüne kadar verilen sözler ve açıklamalar ciddiye alınmamış, Türkiye'nin yöneticileri ev ödevlerini yapmamışlardır.
    Türk toplumunun son 10 yıl içindeki gelişimine bakarsak, bunu ülke yönetiminden ayırmak lazım; bu gelişim ülke yönetimine rağmen gerçekleşmiştir.
    Avrupa Birliği doğrudan Türk toplumu ile müzakereye oturabilse belki de problemlerin çoğu çözülür ve daha hızlı bir sürece gireriz. Biz Lüksemburg kararlarını eleştiriyoruz ancak Helsinki'nin olumlu neticelerine baktığımızda, hak eden bir kesim varsa o da Türk toplumudur.
    Ülke yöneticileri açısından baktığımızda bence bu karar Avrupa Birliği tarafından yapılan bir jesttir.
    Avrupa Birliği Türk sivil toplum örgütleriyle diyaloğa daha yeni başladı sayılır. AB, hep insan hakları konusunda odaklandı; siyasetçiler, sivil toplum temsilcileri ve bürokratlar hep aynı adreslere ve kişilere gittiler, diyalog alanlarını genişletmek ve farklı görüşleri dinlemek için uğraş vermediler. Son birbuçuk yılda bu yaklaşım değişmeye başladı ve şimdi özellikle deprem ve Helsinki'den sonra AB'den gelen heyetler daha kapsamlı bir görüşme alanına girdiler ve diyalog kanallarını arttırdılar.
    Son dönemlerde yaşadığımız olaylara baktığımızda, Türkiye'deki siyasi üçgenin kırılacağını ve 5 yıl içinde ciddi bir transformasyon geçirileceğini görüyoruz. 21. yüzyılda iktidar, hükümetler ve sivil toplum arasında paylaşılmalıdır. Bu güçte ve çapta bir sivil toplum oluşturmak için herkese, özellikle de Avrupa Birliği'ne görev düşecektir.





  • # # # # # # # #