KÜRŞAD TÜZMEN
Hazine Dış Ticaret Müsteşarı
Treasury Foreign Trade Undersecretary


21. Yüzyılda Üzerinde Durmamız Gereken Br Kaynak: Genç İnsan, Dinamik Nüfus

Türkiye'de ekonomiye baktığımız zaman; bizim nelerimiz var, kuvvetli yönlerimiz nedir, zayıf yönlerimiz nedir? Bunları araştırmak lazım. Bizlere ilkokulda öğretilen doğal kaynakları son derece zengin bir ülkenin üstünde oturuyoruz şeklindeki tanımlamaları, mesleğimde yukarı doğru gittikçe izlemeye başladım ve şunu gördüm ki aslında bizim öyle çok fazla doğal kaynağımız yok. Etrafımızdaki ülkeler de doğal kaynaklarını o kadar iyi bir şekilde değerlendiremiyorlar.

Dünyada yapılan incelemelerde doğal kaynağı az olan ülkelerin mecburen insan kaynağına ağırlık vermek zorunda kaldıklarını görürüz.
Türkiye'de de aslında bizim, çok önemli bir kaynağımız var: Genç insan, dinamik nüfus. Türkiye'de işadamı olmayı beceremediğimizi, ama uygun iş iklimine sahip Avrupa'ya gidildiği zaman hemen teşebbüs kimliğine dönüşebilen bir girişimcilik ruhu olduğunu görüyoruz. Dünyada uzmanlaşmış işgücüne ihtiyaç var.
Yani herşeyi sizin de yapabiliyor olmanız değil, daha farklı birşeyler yapıyor olmanız önemli. Ülkenin etrafında bir talep var, ama başka ülkelerin talep eğrisine tıpatıp uyan bir ihracat beklemeniz sizin her zaman istediğiniz şekilde sonuçlanmayan birtakım şeyleri önünüze koyabilir. Rusya önemli bir merkez olsa da oradaki talep eğrisinin aşağı doğru kayması Türkiye'yi yakinen etkiliyor. Benzeri şekilde iş talebinin artması, iş talebinin içerisinde yoğrulan endüstrinin de dış pazarlarda rekabetçi hale gelebilmesini sağlıyor. Bu sizin ancak dış pazarlara yerleşmenize yardımcı olur. Biz ne yapıyoruz? İçerde talebe daha yeni yeni bakıyoruz, bunu destekleyecek endüstrileri daha yeni yeni oluşturuyoruz. Dış talebe göre ihracat yapıyoruz. Ama artık öyle bir noktaya geliniyor ki, iç talep dinamikleri ile dış talep dinamikleri birleşiyor. Rekabet her tarafta var.
Globalleşme dediğimiz olguda da siz eğer hakikaten rekabet üstünlüğünü sağlayamadınızsa, kendi evinizde de teslim olmanız gerekiyor. Türkiye'de sanayimizin desteklenebileceği endüstriler mevcut. Sektörel analizler yaptığımızda birtakım bağımlılıklar tespit ediyoruz. 1985'lere indiğimiz zaman Türkiye'de daha çok gıda sektörü üretimde olmuş. İhracat açısından ise tamamiyle bölgesel bağımlılığımız var. Çevremizdeki komşu ülkeler, Irak ve İran ihracatımızın yarısını oluşturuyor. 1995'lere geldiğimiz zaman Türkiye bir transformasyon geçiriyor. Ama yine de hem sektörel hem bölgesel bağımlılığı var. Bölgesel bağımlılık Avrupa Birliği, sektörel bağımlılık da tekstil ve konfeksiyon.
Bu tip bağımlılıkların göreceli olarak azalması, ihracat volümünün de devamlı artması gerekiyor. Dünyada çeşitli bölgelerde sıkıntılar var. İtalya'ya baktığınız zaman kuzeyi gelişmiş; güneyi gelişmemiş. Almanya için de bu böyle. İngiltere'nin de kuzeyi gelişmemiştir; güneyi gelişmiştir. Türkiye'de ise doğu-batı arasında aynı şekilde gelişmişlik farkı var. Bu nasıl düzeltilebilir, bu konuda herkes kafa yoruyor. Ama dünyanın en gelişmiş ekonomilerinde dahi aradaki farkı çok rahat kapatamıyorsunuz. Biz Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak özellikle, 20-25 senedir hizmet edemediğimiz, bakamadığımız komşu ülkeler politikasını geliştirdik. Oralara ihraç imkanlarını getirmeye çalıştık. Bizim boşalttığımız pazarlar yerinde duruyordu ama o pazarlarda başkaları vardı.
Biz, doğu ve güneydoğudaki imalat, o tarafları destekleyecek hale geldiği zaman birtakım ağırlıkları atıp koşma imkanına sahip olabiliriz diye düşünüyoruz. Tek kaynağımız dinamik nüfusumuz. Avrupa'nın ve diğer ülkelerin 150-200 senelik şirketlerindeki kurumsallaşma ile bizim aramızda farklar var. Türkiye'nin şirketleri arasında 100 senelik şirketler olmadığına göre kurumsallaşma sürecimiz oldukça gerilerde kalmış. Dolayısıyla onlarla rekabet ederken devlet olarak bizim yönlendiricilik yapmamız gerekiyor. İtalya'nın, Amerika'nın, Almanya'nın şirketlerini incelediğimiz zaman, hepsi arasında ortak bir payda rekabetçilik bulabilirsiniz. Amerika şirketlerinin arkasında büyük sermayedarlar var. Hisse senetleri piyasası 250 milyonluk iç pazar ölçek ekonomisini sağlar. Almanya'ya baktığınız zaman şirketlerin arkasında büyük bankalar, büyük gruplar vardır. Onlar da dünyaca ünlü şirketler, ünlü ihracatçılar geliştirebilmişlerdir.
İtalya'da ise (belki biraz bizdeki yapıya daha iyi uyuyor) küçük aile şirketlerinin oluşturduğu aile firmalarının yavaş yavaş dünyada satış becerisini gösterdiğini görürsünüz. Türkiye'nin ihracatını desteklemek amacıyla çok gelişmiş 30 bin USD'lık ekonomilerde uygulanan rejimleri alıp o rejimlerin uygulayıcılarını ithal etmediğiniz zaman sizin buralarda birtakım zorluklarla karşılaşmanız son derece muhtemeldir.
Kendi dinamiklerimizi kendimiz yaratmak zorundayız.
Bu ülkede en önemli nokta bence, sektörel bazda bizim ne istediğimizi bilmemiz. Otomotiv, elektronik, yazılım, fuar, sektörleri geliştirilmeli. Kuvvetli yönlerimiz arasında demin saydığım dinamik nüfusumuz var, gelişmiş bir karayolu taşımacığımız var, zayıf yönümüzde de gelişmemiş demiryolu taşımacılığımız, deniz ulaşımı geliyor.
Dünya ticaret pastasından payımızı iyi bir şekilde alabilirsek, oralardan da yeterli sesi getirebiliriz diye düşünüyorum. Türkiye'nin herhangi bir yerinden 4 saatlik uçuşla yaklaşık 1.5 milyar insana ulaşabiliyorsunuz ve onlar da 4 saatlik uçuşu göze alabilirse Türkiye'ye ulaşabiliyor. 6 saatlik uçuşu göze alırsanız 3 milyar insana ulaşıyorsunuz. 3 milyar insanın içerisindeki yeterli alım gücü de buraya ulaşabiliyor.
Bunlar aslında çok önemli avantajlar. Gözardı etmemek gereken en önemli sektör de bence bilişim sektörü. Türkiye yürüyor ama bu yürüme hızı yeterli değil; Türkiye'nin koşması lazım. Bunu koşturacak olan da iç piyasa dinamiklerini sağlayacak olan işadamlarıdır. Dünyanın erişebileceği noktadayız. Aynı şekilde elektrik, elektronik, yazılım, dünyaya ihraç edebileceğimiz önemli bir alan.
Bu iş kolları neden önemli. Çünkü enerjinin, dünya ulaşımının, bilginin kesiştiği yer Türkiye. Bunları akıllı bir şekilde değerlendirdiğimiz zaman zaten bizim ihtiyacımız olan rekabet üstünlüğünü de kolaylıkla sağlayabileceğiz. Eksiklerimiz ve yapısal sıkıntılarımız var. Planlı bir şekilde Türkiye'nin önceliklerini tespit edip, en öncelikli konuya da ihracatı getirdiğimiz zaman bence diğer sektörler, gelişmeleri kendiliğinden takip edecektir.
Finans açısından dünya fiyatlarının çok üstünde olan maliyetlerimiz, şimdi dünya fiyatlarına gelmeye başladı. Eskiden Uzakdoğu'ya göre pahalı olan işgücümüz şimdi Avrupa'ya göre pahalı hale gelmeye başladı. Hele hele bir Doğu Avrupa ile Türkiye işgücünü karşılaştırmaya imkan yok. Türkiye'nin dövize ihtiyacı var. Aradaki farkı ancak ihracatçının getireceği döviz kapatabilir. Yoksa Türkiye klasik gelişmekte olan ülke trendinde ithalatı daima ihracatından fazla ve başedilebilir bir açıkla, (20 milyar USD civarında) sürdürecektir. Ama ihracatı artırdığınız zaman ihtiyaç olan döviz girdisi hemen sağlanacaktır.
İhracatçının sağladığı döviz aslında en ucuz finansmandır. Türkiye artık ihracatçı ülke olmalı ve bunun gereklerini yerine getirmelidir. İthalat, akıllı yapıldığı, ülke içerisinde üretime dönüştüğü, ülkede üretilemeyenlerin ithalatı yapıldığı ve kendi içerisinde hem piyasayı regüle edici hem de ihracat sektörünü canlandırıcı bir şekilde yapıldığı zaman faydalıdır. Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak, Sektörel Dış Ticaret şirketlerini oluşturmaya çalışıyoruz.
Ama benim gördüğüm kadarıyla şu anda 21.yy'da esas sorun Kobiler için finansman değil, bilgiye ulaşmak. Eskiden para çok hızlı enerjiye çevrilecek, donmuş bir kaynak olarak nitelendirilirdi. Bugün bilgi onun daha önüne geçti. Şu anda bence Kobiler'i bilgilendirme açısından finansal destek verilmesi lazım. Finansman desteğini Türkiye'de, Bankalar kendi normal işlevine döndükleri zaman ancak sağlayabileceksiniz.
Finansmanda yeni projeler, yeni teknolojiler için risk sermayesi oluşturulmalı. Dış Ticaret Müsteşarlığı, yeni teşvikler sistemiyle araştırma-geliştirmeye ağırlık verdi. Araştırma, geliştirmeye ayrılan pay Türkiye'de binde 5 seviyesinde, dışarıda %7-5'ler seviyesinde. Bir de şirketlerimizi dışarıda desteklememiz, gidip oradaki yeni teknolojilerle yoğrulmamız gerekiyor. Ondan sonra biz teknoloji transferini sağlayabiliriz. Hizmet sektörüne de bakış açım şu: Türkiye normal kalkınma trendini izlediği zaman aslında bazı şeyleri gözardı ediyor. Bunu yapmamak için hizmet sektörüne özel bir önem vermemiz lazım. Bilişim ve bilişime dayalı hizmet sektörü korkunç bir şekilde gelişiyor. Türkiye de bir önceki seneye göre %36-%40 gelişmiş.
Turizmde aslında çok konu var. Türkiye'nin imajını satmadan yatağını da ürününü de satması zor. Bence önümüzdeki yüzyılda bunun ağırlığı giderek artacak, %35-40'lar seviyesinden kalkacak, %85'lere gelecek. Çünkü artık boş zamanın diğer bütün ağırlıklardan daha fazla para eder bir ağırlık olduğunu görüyoruz. En pahalı şey boş zaman olmaya başladı. Hizmet sektörü bu taraftaki açığı kapatan bir sektör. Ben Türkiye'de beyinlerin teşvik edilmesine inanıyorum. İhracatın üzerinden vergileri azalttığınız zaman daha fazla gelir alırsınız. Bu riske Türkiye'nin girmesi lazım. Sektör bazında vergiyi aşağıya çektiğin zaman o sektör gelişiyor. Hizmet sektörünün üstündeki ağırlıklar atıldığı zaman hizmet sektörü kendiliğinden gelişir. Avrupa Birliği'ne hazırlık bizim için bir antrenman oldu.
Türkiye rekabetçiliği öğrendi. Şu anda bizim Kobilerimiz, ihracatçılarımız 17.000'den fazla kalem malı 236'dan fazla ülkeye satıyorlar. İhracatımızın %53.6'sı Avrupa Birliği'ne yapılıyor. Sattığınız malın %85'i de sanayi mamulü. Ocak-15 Eylül arası istatistiklere baktığım zaman %4.3 Türkiye'nin ihracatının arttığını gösteriyor.
Ama tarım ürünlerinde %15, geçen seneye göre azalma var, sanayi ürünlerinde ise%8'lik bir artışımız var. Avrupa Birliği bazı ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşması yapıyor.
STA sonucu Meksika ayakkabısı Türkiye pazarına rahatça giriyor.
Ama Türkiye'nin ayakkabısı gidemiyor. Şimdi bunların teker teker gözden geçirilmesi gerekiyor. Bizim de aynı şekilde başka ülkelere aynı STA'dan yararlanarak ürünlerimizi satma imkanımızın olması lazım. Gümrük Birliği bence çok eleştirilen bir konu. Bundan sonra ne yapabiliriz: bizim rekabetçiliğimizi kuvvetlendirmemiz için kaliteye önem vermemiz lazım. Artık ucuz ürün ve çok ürün satarak rekabet etme özelliğine sahip değiliz çünkü işgücü pahalı, uzmanlaşmış işgücü daha da pahalı. Transferler ilk önce Ankara'dan İstanbul'a, oradan da yurtdışına gidiyor. Kaliteli ürünü, pahalı satan, modayı, markayı kendisi yaratan ülke konumuna gelmemiz lazım. Çin her sene 40 milyar USD yabancı sermaye girişi yapıyor.
Biz de ise topladığımız zaman '60'lardan bugüne toplam 16 milyar USD bir yabancı sermaye girişi var. Türkiye'nin kaliteli ürünü doğru fiyata satan ülke konumuna gelmesi lazım. Bilişim sektörüyle desteklenmiş Kobiler lazım. Bunun sağlanması için de bizim desteklememiz, bilgi aktarmamız lazım. Bunlara antidamping, elektronik ticaret, rekabet gibi noktalarda ihtisaslaşma sağlanması lazım. Çünkü artık ithalat ihracat farklı şeyler değil. Daha açık rekabet daha fazla ülkenin olduğu pazarla gündeme geliyor. Bizim de yapabileceğimiz tek şey kendi ürünlerimizle, kendi markalarımızla bu pazarlarda dayanmaktır.

KÜRŞAD TÜZMEN: "OUR IMPORTANT RESOURCE IN THE 21ST CENTURY: THE YOUNG AND DYNAMIC POPULATION"

Let us look at the economy of Turkey. What have we got, where are our weak and strong points ?
When we look at the world, we see those countries with insufficient natural resources lean on their human resources; and this brings them success. In Turkey we have a very important resource: Young people, a dynamic population.
We have just recently started gauging domestic demand, and we have just started forming new industries to meet that demand. We export according to foreign demand. Now we are reaching a point, where the dynamics of domestic and foreign demands are converging. If you are not competitive at global standards, you start losing at home too.
When we import 30 thousand-dollar regimes applied by developed economies, but fail to import their operators, we shall encounter difficulties. The important point is to know what we want. Our automotive, electronic and software sectors need developing. Our dynamic population and land transport form our strong points. Sea and railway transports are our weak points.
In terms of world trade, by a 4-hour flight, you can reach 1.5 billion people from any point in Turkey, and vice-versa.
At the Undersecretariat of Foreign Trade, we are trying to form Sectorial Foreign Trade Companies. Only 10 KOBI's (small-medium business) brought together form 1 sectoral foreign trade company.
For me, The EU is not all that important. I prefer to be indexed to 2005. The preparations to enter the EU gave us exercise. Turkey learned competitiveness.

# # # # # # # #