BÜLENT PİRLER
TİSK (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) Genel Sekreteri
Secretary General of TISK (Turkish Confederation of Employer Unions)


Çalışanı Korumak Üzerine Kurulmuş B?ir Hukuk Sistemimiz Var

Uluslararası İşveren Örgütü (ILO)'nun Yönetim Kurulu Üyeliğine Türkiye olarak seçildik.Uluslararası kuruluşlarda giderek etkinliğimizin artması gerektiği bir gerçektir. Türkiye'nin de bu beyin ve eğitim potansiyeline sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Endüstri ilişkileri, genellikle işçi-işveren ilişkileri olarak adlandırılabilir. Endüstri ilişkileri esasında sosyal politikalardır. TİSK, gerek uluslararası arenada, gerek Türkiye'de işverenlerin çıkarlarını korumak amacıyla endüstri ilişkileri alanında kurulmuş bir kurumdur. Artık dünyada uluslararası ticarette sosyal normlar içiçe girdi ve eskiden yapılan ekonomik mücadele, mücadele olmaktan çıkıp tamamen sosyal mücadele anlamında gelişmeye başladı. Türkiye'nin bu çerçeve içersindeki konumunu çok iyi saptamak ve bu saptamayı yaparken de sosyal politikaların Türkiye açısından ne aşamada olduğunu çok iyi ortaya koymak gerekiyor. Dünyada uluslararası ticaret - sosyal standartlar ilişkisi niye bu kadar önem kazandı? Bunu anlatmak için sosyal anlamda değişim boyutunu anlatmak gerekiyor.Dünyada eskiden klasik felsefe içersinde üç tane kavram vardı: Zaman Birliği, Mekan Birliği ve Ürün Birliği kavramları.
Üretim süreci bu üç kavram üzerine oturmuştu, işçi-işveren ve bunların sosyal politikalarda yaklaşımları vardı. Şimdi Mekan, Zaman, Ürün Birliği kavramları tamamen ortadan kalktı. Ne oldu? Amerika'da Detroit'ten San Francisco'ya trenle giderken, eskiden Zaman Birliği sağlanmadan önce 230 tane saat dilimi değiştirirdiniz. Şimdi bunlar tamamen ortadan kalktı. Bu sermaye akımları açısından da önemli. Amerika'da sermaye bir gecede başka bir yere gidiyor. Zaman Birliği diye bir kavram kalmadı.
Mekan Birliği ise şöyle anlatılabilir: İşte fabrika düdüğü çalar, fabrikaya işçiler girer, sizler de girersiniz, işveren olarak çalışırsınız. Bu da kalktı ortadan. Amerika'nın en büyük binalarından bir tanesi olan Empire States Building'in korumasını Hindistan'da 250 kişilik bir grup yapıyor. Demek ki Mekan Birliği ortadan kalkmış.
Ürün Birliği de tamamen ortadan kalktı. Tarım toplumunda üretim olarak 8 milyon adet üründe hizmet vardı. Sanayi toplumuna geçtik, sayı 16 milyona çıktı. Şimdi bilgi toplumuna geçiyoruz ve 24 milyon üründe hizmetin üretildiğini görüyoruz. Sosyal ve ekonomik ilişkilerdeki değişimin kökeninde Zaman, Mekan ve Ürün Birliğinin kalkması yatıyor.
20 yıl önceki meslekler kodeksine baktığımızda yaklaşık 14 bin tane mesleğin olduğunugörüyoruz. Bugün ise 20 ila 30 bin arasında değişiyor. Meslekler de bu değişime uygunolarak yapı değiştiriyorlar. Mesela IMF 1980'lerde 20-30 milyar dolarlık bütçeyle bütün dünya ekonomisini manipüle ediyordu. IMF'nin bütçesi 1988'de 19.7 milyar dolardı. Fakat bu kadarla manipüle edebiliyor mu? Hayır. IMF geçen yıl özel sigorta, emeklilik fonları ve küresel sermayenin ülkelere kullandırttığı sermayenin yaklaşık 800 milyar dolar olduğunu söylüyor. Yani 20 milyar dolarla IMF bizim gibi ülkelere gidip birşeyler yapmaya çalışıyor. Sigorta, emeklilik fonları için bir gecede dolaşan para 15 milyar dolar. Bundan pay aldığımızı da söyleyemeyiz. Türkiye'de 15 milyar doları bulsak ekonomiyi kurtaracağımızı iddia ediyorum.
E-Ticaret denilen olaya baktığımızda bugün 30 milyar dolar, 2002'de 100 milyar dolara ulaşacağı söyleniyor. Sanayide bugün dolaşan bir trilyon bilgi bir günde gidip geliyor. Bunun büyüklüğünü de şöyle ölçmek gerekiyor. Dünya tarihi kurulduğundan bu yana oluşan bütün bilgilerin toplamı 20 trilyon olarak hesaplanıyor. Bu sosyal alana, etnik ekonomiye nasıl yansıdı?
Dünyanın rekabet haritası değişti. Eskiden bize "Avrupa ile rekabet edeceğiz" öğretilmişti. Bizim bu iddialardan vazgeçip, ayaklarımızı yere basmamız lazım. Rekabet haritasında bizim karşımıza çıkan ülkeler: Arjantin, Afrika'nın kuzeyinde yeralan ülkeler, Çin ve onabağlı altındaki ülkelerdir. Biz Avrupa, ABD ile rekabet edecek durumda bir ülke değiliz. Peki bu durum sosyal hayata nasıl yansıyor? Sosyal alana birçok standart getirilmek isteniyor. Gelişmiş ülkeler ekonomik alanda artık gelişmekte olan ülkelerle rekabet edemediklerini gördüler ve sosyal normlar getirdiler, uluslararası ticarette bunları eşleştirdiler ve sosyal normlara etki etmesini sağladılar ve böylece sosyal normları geri kalan ülkelere bölünmeyen bir kota uygulamaya başladılar. Şu anda dünyada oynanan oyunun özü budur.Bu GAP süreciyle başladı ve gelişmelerin baskısıyla dünya ticaret örgütü oluşturuldu. DTÖ ilkesinde serbest ticaretin geliştirilmesi kuralını koyuyor, kotaları da kaldırma konusunda kurallar getiriyor. Mesela 2005'te tekstil kotaları kalkacak deniyor. Bu durumda nasılrekabet edeceğiniz sorusu ortaya çıkıyor. Böylece Uluslararası Çalışma Teşkilatı DTÖ'nün normlarını eşit hale getirmeye çalıştılar. ILO'da 8 tane temel sözleşme var. Bunlar; teşkilatlanma özgürlüğü, zorunlu çalıştırma ve çocuk işgücü konulu sözleşmeler. ILO'da, onaylamadığınız sözleşmeye uymak zorunda değilsiniz fakat bu deklerasyonla 8 sözleşmeyi onaylasanız da onaylamasanız da uymaya mecbursunuz deniyor. 8 sözleşmenin hepsini de Türkiye onaylamış durumda.
Fakat oynanan oyuna baktığımızda 3 perde görüyoruz. Birincisi, Avrupa, Batı ülkeleri veAmerika kendi yüksek standartlarını bu ülkelere ihraç etmek istiyor, ikincisi ise eğer bu yüksek standartlara uymazsanız ben sizin ihracatınıza kota getireceğim diyor. Bunlar çokönemli faktörler. Üçüncüsü, Türkiye'nin konumu. Peki burada oynanan oyunda hangi faktörler ön plana çıkartılıyor?

1. Çocuk İşgücü: "Siz çocuk işgücü çalıştırırsanız ihracat yapmayız" diyorlar. Amerika "çocuk emeğinin olduğu ihracatı engellerim, 'Label Free' gibi etiketlendirmeler var, Bu etiketi olmayanları ülkeme sokmam" diyor.
2. 2001'den itibaren kadın işgücü geliyor. Buna getirilen kısıtlamalar öne çıkartılıyor. Geçen sene ILO, "Kabul Edilemez Çalışma Koşullarındaki Çocuklar" adlı 182 sayılı sözleşmeyi kabul etti. Esasında Türkiye'ye baktığınızda bunların hepsi zaten Türkiye'de yasalarla, cezalarla önlenmiştir. Herhangi bir fabrikada fotoğraf çekip çocuk çalıştırıyorlar diye yazılıyor, ondan sonra Türkiye'nin aleyhinde damping soruşturmaları başlıyor. Bunları çok dikkatli incelememiz ve görmemiz gerekiyor. Türkiye'de uygulanmakta olan sosyal standartların Avrupa Birliği ve diğer ülkelerle ticarete yapacağı etki çok önemli. Bununaltını çizerek tekrar vurgulamak istiyorum. Özellikle 2005'den sonra bunun büyük etkilerini Türkiye'de yaşayacağız. Türkiye'nin sosyal mevzuatı bu konularda Avrupa Birliği ülkelerinden bir karış geride. Ama ekonomik anlamda bu ülkelerin seviyesinde değiliz ve yetersiziz. Sosyal mevzuatımız yeteri kadar korumayı getiriyor ama Avrupa Birliği ülkelerinin ekonomik seviyesinde olmadığımızdan dolayı öbür ülkeler ekonomik anlamda gelişip,sosyal mevzuatını geliştirmezken Türkiye zaten ortada ne olduğu belirsiz bir konumda. Sosyal mevzuattan bahsederken sosyal yükümlülüklerimizden bahsetmemiz gerekiyor. Yani özellikle işverenler nelerle karşılaşıyorlar, neleri yaşıyorlar? Şu anda 10 kişinin üzerinde işçi çalıştıran bir işverenin tam 23 tane mükellefiyeti var. Gelişmiş ülkeler sosyal alanda gelişmekte olan ülkelere baskı yaparken ve kendi standartlarını empoze ederken diğer taraftan da kendi çalışma mevzuatlarında esneklik diye bir kavramı kabul etmiş durumda. Yani her konuda esnek davranırken iş mevzuatında da esnek davranıyorlar, kendilerine bir rekabet gücü yaratıyorlar.

Avrupa Birliği, Amerika ile rekabet edemediğini gördü. Yapılan araştırmalar sonucunda 2 büyük fark çıkıyor.

1. Çalışma mevzuatımız çok kötü.
2. İşe girme ve çıkarma mevzuatı ABD'de tamamen serbest. Avrupa Birliği ülkeleri esneklik felsefesine giderek sarılmaya başladılar. İstihdamın korunmasına ilişkin mevzuatın katılık derecesi yüksektir.

İstihdam esnekliğine ilişkin bir rakam var. 4 puan üzerinden hesaplanmış: ABD'de %0.2, Avrupa Birliği ülkelerine ait 14 ülkenin ortalaması %2.8, İspanya %3.6, Türkiye %3.8. Rakamın ne kadar korkunç olduğu karşımıza çıkıyor. İş güvencesi bütün kesimi, özelliklesanayi ve ticaret kesimlerini etkileyen bir tartışma. Türkiye'de işgücü devir oranı %10-12'dir. Fakat işten çıkarılma bunun içinde %4-6 arasında ve dünya standartlarının altındadır. Bu yanlış yapılmış bir yasa taslağıdır, karşı çıktığımız da budur.
Bugüne kadar sadece çalışanı korumak üzerine kurulmuş bir hukuk sistemimiz var. İş Kanunu 1936 yılına ait ve çok eski. Biz TİSK olarak ne yaptık? 1936 artık bize yetmiyor. Oturduk ILO normlarını, Avrupa Birliği sosyal standartlarını, bunlara koyduğumuz esneklikkavramları ve Türkiye'nin ihtiyaçlarını baz alarak yeni İş Kanunu Yasa Taslağı hazırladık. Biz işveren kesimi olarak hazırladığımız için tabii ki bu işverenlerin hakkını savunan bir taslaktır. Zaten Türkiye'de yeteri kadar iş güvencesi var. Çalışanları koruyan 9 ayrıdüzenleme var. Biz TISK olarak diyoruz ki; bu yaptığımız çok çağdaş bir yaklaşımdır. İşgüvencesi Türkiye'de çıkabilir ama Kıdem Tazminatı'nda bir azaltılma sağlanmazsa çoktehlikeli ve çok kötü kullanılır. Gayri Safi Milli Hasıla kişibaşı beşbin doları geçmemiş ülkelerde bu tür işgüvencesi gibi sistemler tehlikelidir. Bu, dünyanın da ortaya koyduğu bir gerçektir.

BÜLENT PİRLER: "OUR PRESENT LEGAL SYSTEM DEFENDS EMPLOYEES ONLY"

Turkey was elected to the ILO Board of Directors. In world trade, economic struggle hasbeen replaced by social struggle. The production procedure used to rest on the notionsof the Unity of Time, the Unity of Location and the Unity of Product, which are no longerrelevant.
World's map of competition has changed. Countries facing us are now Argentine, the North African Countries and China. Advanced countries saw they could not compete with developing countries in the field of economy, so they brought in social norms. This summarises the play that's on stage right now. There are three acts to this play. In the first one, Europe, Western countries and America wish to export their high standards. Then theysay, "If you do not conform to these standards, I shall put quota on your export. The third act is about Turkey's situation. The factors?

1. Child Labor,
2. Women's Labor

Our social legislation brings enough protection and is only a little behind those of the European countries. It is our economy that is not at their level. While they impose rigid standards on these countries, they have accepted the notion of flexibility for themselves.
Until today, our legal system has always focused on protecting employees. We, as TISK, have prepared a draft for a new labour act, based on ILO norms, EU social standards plus certain latitude and the needs of Turkey. This draft protects employers. An employment guarantee act may be passed in Turkey, but if there is no reduction in severance pay,it could be dangerous.

# # # # # # # #