SİYASİ VİZYON-KEMAL KÖPRÜLÜ
ARI HAREKETİ Genel Koordinatörü
ARI MOVEMENT General Coordinator


TÜRKİYE, ESKİ VE YENİ ANLAYIŞIN KARŞI KARŞIYA GELDİĞİ BİR DEĞİŞİM SÜRECİNE GİRMİŞTİR

Sivil ve siyasi kesimlerin ortak sorumluluk paylaşım alanı, türkiye'nin yeni siyasi dünyasını oluşturacaktır. Dünyamız, küreselleşme ve teknolojik gelişme ile bireyin giderek daha da özgürleştiği bir değişim süreci içerisindedir ve ülkelerin bu sürecin dışında kalması düşünülemez. Türkiye'de de son dönemde çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda özellikle son bir yılda yaşananlar, ülkemizde her alanda köklü bir değişimin gerekliliğini ve bu değişim zincirinin nihayet oluşmaya başladığını gözler önüne sermektedir. Türk insanı, yaşadığı dünyanın normları düzeyinde mevcut potansiyelini değerlendirebileceği ve kendini ifade edebileceği katılımcı bir Türkiye'nin özlemini çekmektedir.
Türkiye, kıtalararası konumunun getirdiği stratejik önem, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, insan gücünün sağlayabileceği kazanımlar itibariyle kendi kendine yetecek temel kaynaklara, küresel gelişimden faydalanabilecek, dünya değerlerini bölgesine aktarıp, yeni çağın imkanlarını öz değerleri ve kaynaklarıyla bütünleştirerek kullanma gücüne sahiptir.Fakat bugüne dek, değil dünya standartlarını yakalamak, mevcut dinamikler dahi yeterince değerlendirilememiştir. Ekonomide gelinen nokta başta olmak üzere, yanlış yönetimden kaynaklanan birçok etkenin birleşmesiyle toplumsal moral son derece sarsılmış, geleceğe yönelik eylem ve gelişim yönünde işleyecek bir toplum dinamiği yerine, zaman zaman ciddi çöküntüler yaşanan bir durağanlık etkin olmuştur. Bu duruma gelinmesindeki temel neden, mevcut siyasi sistemdir.
Ülkemizde yaşanan durağanlık, son dönemde mevcut dinamiklerin harekete geçmeye başlaması ile çözülme sürecine girmiştir. Sürekli aşağıya doğru inen bir grafik, dibevurması beklenirken, tam tersine hızlı bir çıkışın, yeni ve kararlı bir çizginin başlangıcının itici gücü olabilir. Türkiye'nin içte ve dışta çizdiği ülke portresi, kökten bir değişimle sarsılacağı mesajını vermektedir. Önümüzdeki birkaç yıllık dönem, Türk siyasi hayatı ve Türkiye tarihinde ibretle alınacak bir dönüşüm süreci; eski ve yeni anlayışın birbiri ile yer değiştirdiği dönem olarak anılabilir. Ve bu sürecin sağlıklı işletilerek başarıya ulaşması için ülke adına sorumluluk hisseden herkese büyük görev düşmektedir.
Türkiye'de şu an iki farklı anlayış karşı karşıyadır. Birincisi; yıllardır süregelen ve toplum taleplerine duyarsız kalarak, toplumdan kopuk bir temsil etme tarzı sergileyen eski anlayış. İkincisi ise; mevcut yanlış düzenin karşısında kendini iyice hissettirmeye başlayan, gerçekçi ve bilinçli, hukukun üstünlüğüne ve etik değerlere bağlı, bilgiye dayalı sivil toplum örgütleri aracılığıyla halkın katılım ve sorumluluk paylaşımının esas alındığı ve dünya ileentegre siyaset tarzının anlayışının filizlendiği yeni anlayış.
Ülkeyi bugünkü çıkmazlara sürükleyen eski anlayışın yaratıcı ve temsilcileri mevcutsiyasiler; Türkiye'nin yarınını inşaa edecek yeni anlayışın temsilcileri ise, duyarlı, nitelikli ve etik standartlar çerçevesinde hareket edecek birey ve kurumlardır.
Eski anlayış içinde gerekli değer normlarını uygulama imkanı bulamayan ve mevcudu kabul etmeyen bireyler, yeni anlayışa doğru yönelmektedir. Sahiplerinin hiç yıkılmayacağını düşündükleri duvar çatlamaya, yeni dalganın sesi ve sarsıntısı hissedilmeye başlamıştır.
Türkiye, kendisini ekonomik, siyasal, kültürel başta olmak üzere, mikrodan makroya her alanda derinden sarsacak, geleceğini şekillendirecek bir değişim dönemine girmiştir. Türkiye'nin bugünkü noktaya hangi şartlarda geldiğini irdelediğimizde, yaşanan tümsorunların sebebinin ve yaşatılmasına imkan veren ortamın siyasi sistemimizden ve yanlış yönetimden kaynaklandığını görmekteyiz.
Katılımcı demokrasi yerine temsili demokrasinin hakim olduğu günümüz Türkiye'sinde yönetim, tamamen siyasi erkin yetkisindedir. Fakat, Türk halkının talep ve beklentileriile bu beklentileri hayata geçirmekle görevli Türk siyasetçisi arasında paralellik kalmamıştır. Çözüm üretmekle yükümlü kesimler, asli görevlerini yapmamakta, tersine, kilitlenmenin asli ortakları olmaktadırlar. Küreselleşme olgusunu yaşamakta olan günümüz dünyasına paralel olarak Türk toplum dinamikleri ve talepleri gelişirken, ülke yönetimi buna karşı duyarsız kalmaktadır.
Siyaset, toplumun gündeminden ve beklentilerinden uzaklaşmış, siyasi yapı en tepedeki 25-30 kişiden başlayan ve alt kademelere inildikçe 25-30 bin kişiyi bulan statükocu, değişime, yenilik ve ilerlemeye kapalı, kendi içinde yaşayan bir üçgen yapı haline gelmiştir. Bu üçgen içerisindeki işleyiş; üst kademelerin sunduğu çıkar imkanları ile alt kademelerin bu imkan karşısında verdiği desteğin oluşturduğu kısır döngüden ibarettir. Popülizm ve lider oligarşisi, Türk siyasi hayatının en göze çarpan özellikleri olmuş, ekonomik ve sosyal alanlarda olması gereken kalıcı çözüm arayışları, günübirlik politikalara tercih edilmiştir.
Türk siyasetçisi, temsil edilene ait hakimiyet ile temsil edene ait yönetim kavramlarını birbirine karıştırmıştır. Günümüz Türkiye'sinin yönetim erki, millet hakimiyeti ve tercihlerini gözardı etmektedir.
Ülke siyasi haritasının sağlıklı olmadığının bir işareti de, merkez sağ ve merkez soloy tabanlarında yaşanan geniş çaplı kaymalardır. Halkımız, yaşanan olaylar ve çözümsüzlük karşısında tercihlerini net bir biçimde ortaya koyarak, yerleşik siyasi düzene teslim olmayacağı sinyallerini vermektedir. Türk insanı artık, yenilikçi, çağdaş, halkın tercihlerinekarşı duyarlı, dünya ile entegre, etik açıdan yeterli ve değerlerine sahip çıkan bir anlayışın beklentisi içindedir.
Yaşadığımız çağın dünyasında ekonomik, sosyal ve kültürel değişim hızı, kitleleri her açıdan etkilemekte ve bu hızı yakalayamayan bireyin ve ülkenin dünya ile hiçbir konudarekabet imkanı olmamaktadır. Sınırsız ilerleme ve değişimi göremeyen ve küreselleşmeyi kendi değerleriyle bağdaştıramayan ülkeler rekabetin sürükleyici olduğu dünya arenasında rol alamayacaklardır.
Türkiye, bu arenada yer almak için gerekli imkanlara sahiptir ve bu imkanların kullanılması için mevcut engelleri ve kapsamındaki sorunları aşması; tabandan tavana topyekün bir değişime bağlıdır.
Bu değişimin ana hareket noktası Birey; özet formülü ise ;
Birey - Duyarlılık - Katılım - Örgütlenme - Eylem - Baskı - Temsil = Değişim zincirinin "Etik Değerler" çerçevesinde, sürekli ve sağlıklı bilgi ile beslenip şekillendirilerek işletilmesi ve etkin olmasıdır.
Halkın kendi inisiyatifi ile gerçekleştirilebilecek ilerlemelerin bugüne dek sağlanamamasının nedeni, sivil örgütlenme ve katılım süreç ve mekanizmasının yerleşmemiş olmasıdır.
Günümüzde ise, Türk toplumunun "değişim" talebi çok ciddi bir baskı unsuru olarak siyasilerin karşısındadır. Halkın yönetime katkı ve katılımı için halk iradesini yansıtarak yönetime yön verecek ve değişim yolunda baskı unsuru oluşturacak eğilimler gelişmeye başlamıştır.
21. yüzyılın getirdiği teknolojik ilerleme ve bilgi iletimi toplumları büyük ölçüde etkilemektedir. Ekonomik, siyasi ve coğrafi işbirlikleri giderek işlerlik kazanmakta; ülke politikaları bölgesel ve küresel politikalarla sürekli etkileşim halinde olmaktadır. Bu doğrultuda,
"Değişim" sürecine girilmesi kaçınılmazdır.
Ülkemizde su yüzüne çıkan yolsuzluklarla, etik ve ahlaki değerlerimizin yozlaşmasına, toplumumuzun tepkisizlik ve duyarsızlığa yönlendirilmesine son verme inisiyatifi, değişime inanan ve bu yolda mücadele eden bireyler ve oluşumların elindedir. Günümüz dünyasında pekçok örneğini görmenin mümkün olduğu bir sivil + siyasi kesim paylaşımı, çağımızın sağlıklı ve katılıma dayalı yönetim anlayışına ulaşma ile sağlıklı değişim ve gelişimin gereğidir.
ARI Hareketi'nin benimsenmesi ve yerleşmesi için uğraş verdiği, Türkiye için çıkışnoktası olarak gördüğü "Yeni Siyasi Anlayış"ta, sivil ve siyasi kesimin yönetimi paylaşması esastır. Bu paylaşım, bireysel çaba ve duyarlılığın gelişimi, dernek, vakıf, enstitü gibi konu bazında yerel, bölgesel ve ulusal oluşum ve kurumların üretimi, bu üretimlerin yönetimle paylaşımı ve uygulanabilmesidir.
Sivil ve siyasi kesimin yani temsil etmek için seçilen ve temsil edilen kesimlerin ortak iletişim ve paylaşımıyla sağlanacak bilinç ve eylem bileşkesi, sivil ve siyasi katmanların ortak paydasını oluşturacak kesim, ARI Hareketi'nin yaratmaya çalıştığı, katılımcı demokrasinin hakim olduğu yeni siyasi dünyadır. Çağımız dünya siyasetinin önemli bir bölümünü düşünce üretim kuruluşlarının oluşturduğu bölgesel ve küresel içerikli çalışma ve projelerin uluslararası alana taşınarak değerlendirilmesi ile siyasi platformlara iletilerek hayata geçirilmesi oluşturacaktır. Bu doğrultuda, katılım, üretim ve geliştirme platformları olan dernek, vakıf, enstitü gibi sivil kuruluşların yaygınlaştırılarak üretim yapmaları gereklidir. Türkiye'de bu amaçla faaliyet gösteren kurumların ve bunlara katılımın desteklenmesininyanısıra, bu kurumların uluslararası eşitleri ile sürekli diyalog ve işbirliği köprüleri kurması vazgeçilmez bir zorunluluktur. Küresel bilgi akışı ve üretimlerden en geniş kapsamda yararlanabilme olanağı, uluslararası diyalogların sürekliliğine bağlıdır.
Bu kurumlara katılarak aktif olması gereken Türk toplumunun en geniş ve güçlü kesimleri, gençlik ve sivil toplumdur. Tabandan başlayan değişim talebinin örgütlenmesi vegüçlenmesi, bu iki dinamiğin harekete geçirilmesi ve etkinliği ile mümkün olacaktır. Kendi sorunlarının ülke sorunları ile paralel olduğu bilinci ile bu sorunları irdeleyen ve çözümarayan bireylerin aktif olması, ülkemizi siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan dünyastandartlarına ulaştıracak duyarlılık ve bilinci yaygınlaştıracaktır.
Duyarlı bireyler, etkin ve katılımcı sivil toplumu; katılımcı ve üretken gençlik, nitelikli insan kaynağını; en önemli bu iki toplum katmanının güçbirliği ile sağlıklı üretim-uygulamaimkanları ve eylem platformları bulması, gerçek katılımcı demokrasiyi ve saygın siyasetioluşturacaktır.
Türkiye'de filizlenen değişim zincirinin işleyişi, artık geri dönülmez bir ivme kazanmıştır. Eski anlayışın yerleşik olduğu kurumlarda kırılmalar başlamıştır ve bu kırılmaların boyutu giderek genişlemektedir. Yaşanan sorunların kaynağını oluşturan etik değerler yoksunluğunun, hata ve başarısızlık karşısında istifa müessesesinin ve bedel ödeme sürecininişletilmemesi Türk halkının tahammül sınırlarını aşmıştır. Artık ülke yönetimlerinden beklenen, gerçek bir sorumluluk kavramıdır. Önümüzdeki dönemde hakim olması gereken, sorumlu yönetim tarzı ve ülke yönetimindeki sorumlulukların halkla paylaşıldığı bir anlayıştır. Yaşanacak geçiş sürecinde atılacak her adım ülke geleceğinde önemli rol oynayacaktır. Bilgi toplumuna geçişte, dijital devrim sürecinde, bireyin egemen olacağı yeni çağda hakları genişletilmeli; modern toplumun gelişmesinde devletin görevleri yeniden tarif edilmelidir. Gelişme aşamasında olan sivil toplum dinamiğinin örgütlenme özgürlüğü kısıtlanmamalıdır. Ülkemizin Avrupa Birliği'ne adaylığı bağlamında yerine getirilmesi gereken düzenlemeler, çağdaşlaşma ve "hukuk devleti" idealine ulaşma yolunda çok önemli adımlarolacaktır.
Katılımcı demokrasiye geçişin temel göstergesi, sivil toplumun güçlenmesi, siyasi kurumlarla işbirliği ve yönetimlere katılımı ile çağdaşlaşmaya en yakın kesim olan gençliğin katılımcı ve etkin olmasıdır. Değişim dinamiklerinin etkin olması, öncelikle, duyarlı bireyin kendine uygun ifade ve eylem platformlarını bulabilmesi ile mümkündür.
Bireylerin düşünce ve eylem üretimlerinin sivil toplum örgütlerinde bütünlenmesi, gençliğin katılım engellerinin ortadan kaldırılması ve her alanda etkin olması, yerel ve bölgesel bazda faaliyet gösteren enstitülerin kurularak yaygınlaştırılması, uluslararası ilişkilerledünyadaki gelişmelerin takibi ve sağlıklı bilgi akışının sağlanması, ülkemizde her alanda toplam etik kavramının yerleşmesi amaçlı, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaüstlendiği tüm çalışmalarla ARI Hareketi, tabandan başlayan bir değişimle Türk toplum ve siyasi hayatında yeni bir anlayış yerleşmesini hedeflemektedir. Ülkelerin en önemli değeri ve baskı unsuru, örgütlü insan gücü; ülkelerin politika üretim noktaları, düşünce ve proje üretim kuruluşlarıdır. Temsil eden ve temsil edilen arasındaki güven ortamı ancak, güven, uyum, paylaşım ve iletişimle oluşabilir.
Yeni Anlayış temsilcilerinin ülke için üstlendikleri sorumlulukları gerçekleştirmede sergileyeceği cesaret ve kararlılık, yarının Türkiye portresini oluşturacaktır ve bu kesimlere çok önemli ve tarihi bir sorumluluk yüklemektedir.
Millet ve Hükümetin çelişmediği, ortak düşünce ve eylemlerde buluştuğu; Hükümetyetkisinin hukuk, adalet ve halkın iradesi temellerine dayandığı Türkiye, bu değişim sürecinin sağlıklı işlemesi sonucunda oluşacaktır.

# # # # # # # #