MESUT YILMAZ
T.C. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı
Deputy Prime Minister and General Director of ANAP


Küreselleşme, Günümüz Dünyasının İnkârı Mümkün Olmayan Bir Gerçeğidir

Başbakan Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ, Daimler Chrysler firmasının düzenlediği "Türkiye ve Avrupa" konulu seminere katıldı.
Türkiye olarak 1980'li yıllarda yabancı sermayenin ülkemize gelmesini sağlayacak bir çok yapısal düzenlemeyi hayata geçirdik. Son yıllarda da uluslararası tahkim başta olmak üzere ilâve bir takım düzenlemeler yaptık. Bugün Avrupa Birliği'ne uyum çabalarımızla bütünleşen Ekonomik Programımız'ın hedefine ulaşması yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye'ye daha fazla gelebilmesi için ihtiyaç duyulan istikrarı da beraberinde getirecektir. Yine Avrupa Birliği'ne uyum çalışmaları çerçevesinde gerçekleştireceğimiz nihaî düzenlemeler, yabancı yatırımcılar için bu istikrar unsurunun yanında güven unsurunu da getirecektir. Türkiye, yabancı sermayeyi kalkınmasının temel unsurlarından birisi haline getirmek için her türlü çabayı harcamaya kararlıdır. Bu çabaların neticelerini yavaş yavaş almaya başladığımızı düşünüyorum. Dünyanın en büyük firmaları Türkiye'yi dünya geneline dönük ürünlerinin üretim merkezi olarak belirlemeye başlamışlardır. Bu trendin önümüzdeki dönemde daha da artarak ve genişleyerek süreceğine inanıyorum.
Küreselleşme, günümüz dünyasının inkârı mümkün olmayan bir gerçeğidir. Avrupa Birliği sürecinde kaydettiğimiz ilerlemeler Türkiye olarak dünya ile birlikte hareket etme kararımızın da bir beyânıdır. Ulusal Program Türkiye açısından gerçekçi, sağlam temellere dayanan ve uygulanması mümkün olan bir programdır. Türkiye olarak Avrupa Birliği'ne uyum sürecini ekonomik, demokratik ve idarî alan başta olmak üzere bir çok konuda mevcut sorunlarımızdan süratle kurtulmamıza yardımcı olacak bir fırsat olarak görüyoruz.
Ulusal Program'da ortaya koyduğumuz kısa ve orta vadeli hedefler Türkiye'nin yapısal sorunlarından kaynaklanan belli aralıklarla sık sık tekrarlanan grip ortamından tümüyle kurtulmasına da katkı sağlayacaktır. Yani bu hedeflere bir kez ulaşıldığında artık bugün kü gibi herhangi bir kriz de yaşanmayacaktır. Aslında Anavatan Partisi, Türkiye'nin bu programı çok önceden tamamlamasını ve bugüne kadar da bu programın en azından kısa vadeli hedeflerinin gerçekleşmesini arzuluyordu. Ama maalesef ülkenin siyasî şartları buna izin vermemiştir. Türkiye'de bu alanda önemli bir gecikme yaşanmıştır. Bu gecikmeye rağmen bugün hedefimiz en kısa sürede tam üyelik müzakerelerine başlayacağımız düzeye gelmektir.
Bunun içinde Ulusal Program'da yer alan kısa vadede gerçekleştirmeyi taahhüt ettiğimiz hedefleri veya yükümlülüklerimizi 1 yıl içerisinde tamamlamak amacındayız. Ulusal Program'da yer alan orta vadeli hedeflerimizi de mümkün olan en kısa sürede yerine getirmeyi hedefliyoruz. Hedefimiz, tam üyelik müzakerelerinin başlama tarihini olabildiğince öne çekmektir.
Avrupa Birliği müktesabatına uyum konusunda Ulusal Programımız'la, ekonomideki güncel sorunlarımızı çözmek üzere başlattığımız uygulamalar aslında birbirini bütünleyen programlardır. Türkiye peş peşe yaşadığı ekonomik krizleri, Avrupa Birliği kriterleri çerçevesinde üstlendiği yükümlülüklere ulaşmak için bir fırsat haline dönüştürmek çabasındadır. Krizden çıkış için hızlandırdığımız yapısal düzenlemeler, Avrupa Birliği'nin ekonomik kriterlerine uyum sürecimize de olumlu katkı yapacaktır. Bu bakımdan ekonomik programın, Ulusal Programımız'dan ayrı bir çalışma ayrı bir doküman olarak değil, bu ikisinin birbirini bütünleyen, birbirini tamamlayan unsurlar olarak görülmesi daha doğru olur. Ekonomik reformlar; siyasî, sosyal ve idarî reformların da süratlenmesine katkı sağlayacaktır. Esasen ekonomi başta olmak üzere Ulusal Program'da yer alan hususların hepsi Avrupa Birliği üyeliğimizden bağımsız olarak bizim Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak milletimize karşı sorumluluğumuzdur. Avrupa Birliği'ne üyelik sürecini bu sorumluluğumuzu belirli bir programa, belirli bir takvime ve tutarlılık içerisinde yürütmemize katkı sağlayacağı için fevkalâde önemli sayıyoruz.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gelişmeleri veya Türkiye'deki Avrupa Birliği'ne ilişkin gelişmeleri tek bir açıdan ele alıp değerlendirmek eksik ve yanlış olur. Bu değerlendirmenin farklı boyutlarda ve mutlaka birbirleriyle bağlantılı olarak yapılması gerekir.
Yalnızca iç unsurlara, yani Türkiye'deki iç unsurlara veya yalnızca Avrupa'daki unsurlara yani Türkiye açısından dış unsurlara dayalı olarak değerlendirme yapılması bizi yanlış sonuçlara götürür. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile Batılılaşma tercihini kesin olarak ortaya koymuştur. Demokrasimizi ve ekonomimizi geliştirme konusundaki çabaların odağı standartlarımızı belirleyici her zaman Avrupa olmuştur. Avrupa için Türkiye'de uzun yıllar insan kaynağı ihtiyacını karşılamaktan ekonomik ilişkilerde sıçrama noktası işlevi görmeye, savunma ihtiyacını karşılamaya kadar vazgeçilmez ve yeri doldurulmaz bir ülke olmuştur. Türkiye bugün de Avrupa Birliği'nin Orta Asya, Kafkasya, Orta Doğu gibi geniş bir coğrafyaya dönük yönelimlerinin kapısı durumundadır. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin olumlu yönde seyretmesinden rahatsızlık duyanlar burada da-orada da marjinal kesimlerdir. Hem Avrupa Birliği, hem de Türkiye olarak yolumuzu tarihin ve toplumlarımızın araç çizgisi doğrultusunda yürütmek zorundayız. Böylesine hayatî bir konuda marjinal grupların ve görüşlerin belirleyici olmasına izin vermeliyiz. Biz Türkler tarihin çok daha derinlerindeki olayları bir kenara bırakacak olursak dahi 6 yüz yılı aşkın bir süredir fiilen Avrupalı bir toplumuz. Tarihe doğru bakarsanız, tarihi doğru okursanız Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle ilişkilerindeki pürüzler, Avrupa ülkelerinin kendi aralarında yaşadıkları çatışmalardan çok daha azdır. Açıkçası tarihin Avrupa ile aramıza koyduğu aşılması zor herhangi bir engel olmadığı gibi tersine aramızda dostane ilişkiler vardır. Bilhassa son 200 yıldır Türkiye tercihini daima Avrupa ile bütünleşmeden yana kullanmıştır.
Tanzimattan, meşrutiyete oradan Cumhuriyet'in ilânına kadar geçen süreç bu amaca yöneliktir. Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen atılımlarda aynı amaca dönüktür. Çok partili siyasî hayata geçiş ile ekonomiden siyasete her alanda liberalizasyon politikalarının benimsenmesinin gerisinde de aslında Avrupa ile bütünleşme hedefi vardır. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini 200 yıldan beri devam eden modernleşme çabalarımızın zirvesi olarak görüyoruz. Avrupa Birliği'ne üyeliğimiz konusunda 40 yıldan beri devam eden sıkıntılı ve gecikmeli bir sürecin ardından geçtiğimiz 1,5 yıl içerisinde kat ettiğimiz mesafe oldukça ileri ve ümit vericidir.
Avrupa Birliği organları tarafından oluşturulan, Avrupa Birliği Komisyonu'nun hazırladığı Katılım Ortaklığı Belgesi Türkiye'nin hassasiyetlerini gözeten sonraki süreçleri kolaylaştıran bir yapıya sahiptir. Ulusal Programımız'ın da Avrupa Birliği'nin Katılım Ortaklığı Belgesi'ndeki beklentileri karşılayacak kapsamda ve derinlikte olduğuna inanıyoruz. şu aşamada iş uygulamaya kalmıştır. Türkiye birçok alanda Katılım Ortaklığı Belgesi'ne ve Ulusal Programı'na uygun olarak yapısal dönüşüm hazırlıklarını sürdürmektedir. Kısa vadeli yükümlülükler çerçevesindeki birçok düzenleme ilgili kurumlar tarafından süratle tamamlanarak hayata geçirilmeye başlanmıştır. Hedefimiz önümüzdeki 3 yıl içinde tam üyelik müzakerelerine başlayacak düzeye gelmiş olmaktır. Ulusal Program Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde bu birliğe üyelik için başvurduğumuz tarihten bu yana atılan en ileri, en somut ve en gerçekçi adımdır. Hem iç, hem de dış mutabakat ürünü olan bu programın hazırlanma aşamasında ilgili kamu kuruluşları yanında sivil oluşumlarda önemli katkı sağlamışlardır.
Ulusal Program açıklandıktan sonra Avrupa'da ve Türkiye içinde çeşitli tepkilerle karşılaşmıştır. Ama memnuniyetle belirtmek isterim ki, bu tepkilerin büyük çoğunluğu olumlu ve yapıcıdır. Olumsuz sayılabilecek tepkilerin çoğu da çok daha kapsamlı ve çarpıcı program beklentisinden kaynaklanmaktadır.
Doğrusunu söylemek gerekirse Ulusal Programda yer alan konular daha çarpıcı bir kapsama ve derinliğe de sahip olabilirdi. Ama mevcut programın tüm unsurlarıyla hayata geçirilmesi dahi Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir dönem açmaya yeterlidir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki programın özellikle orta vadeli hedeflerine ilişkin çıtanın yükseltilmesi her zaman için mümkündür. Bundan sonra programı tartışmak yerine bu programın kısa ve orta vadeli hedeflerini mümkün olan en süratli biçimde hayata geçirmenin gayreti içinde olacağız. Bu programın herhangi bir partinin veya hükümetin değil, tüm Türkiye'nin, Türk milletinin programı olduğunu burada bir defa daha özellikle vurgulamak isterim. Bu tür platformlarda yürütülen faaliyetlerin Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hedeflediğimiz doğrultuda gelişmesine önemli katkılar sağladığına inanıyorum.

MESUT YILMAZ:
"GLOBALIZATION IS AN UNDENIABLE REALITY OF THE WORLD"

Speaking at the "Turkey and Europe" seminar organized by Daimler Chrysler, Deputy Prime Minister Mesut Yylmaz said that the economic program would bring stability to Turkey and ensure that foreign capital investments flow into the country. The efforts to harmonize with the EU create confidence in foreign investors; global companies are beginning to choose Turkey as a production center. Globalization is an undeniable reality of the world. Turkey sees the harmonization process with the EU as an opportunity to overcome its current economic, democratic and administrative problems. The short- and medium-term objectives of the National Program will help Turkey overcome its structural problems. The National Program is realistic, feasible and based on a sound foundation. In fact, the National Program to harmonize with the EU acquis communautaire complements the measures taken to overcome the current economic problems. The structural reforms make a positive contribution to the harmonization process; the economic reforms will in turn accelerate the political, social and administrative reforms. Turkey aims at being ready to start the full membership negotiations in three years time. The National Program was met with mostly positive reactions in both Europe and Turkey; most of the negative reactions were based on the expectation to see a more comprehensive and striking program. However, one can always raise the bar in time, especially about medium-term objectives.Turkey has always taken Europe as a criterion for improving its democracy and economy; it has effectively been a European society for over six centuries. Turkey sees EU membership as the summit of its modernization efforts of the past 200 years. It is now the European Union's gate to a large geographic area including Central Asia, the Caucuses and the Middle East.
Spot: Hedefimiz, tam üyelik müzakerelerinin başlama tarihini olabildiğince öne çekmektir


# # # # # # # #