SİVRİ SİNEK SAZ-Av. TALAT METE

KISKANÇLIK ÜZERİNE

Toplumsal ilişkilerimizde, her kesime musallat olan kıskançlık duygusunun farkında mısınız. Bilemiyorum. Ama ben bunu şiddetli bir biçimde hissediyor ve yaşıyorum. Yanlış anlamayın ben kimseyi kıskanmıyorum. Sadece, başarılarını okuduğum tanımadıklarım ve başarılarına tanık olduğum tanıdıklarımı ben de onlar gibi olabilsem diye olumlu bir biçimde kıskanıyorum. Benim anlatmak istediğim bu olumlu, örnek alma kıskançlığı değil, başkalarının başarısını "nasıl becerdi de ben beceremedim" kıskançlığı. Yani toplumsal ruhsal sendromlarımızdan birisi. Belki de en önemlisi. Mahalle, okul, iş arkadaşlığından tutun, aile bireyleri, ortaklar, yöneticiler, bürokratlar, sanatçılar, politikacılar arasında gelişmiş olan için için çekememezlik duygusu. Örnekleri çoğaltmak o kadar kolay ki neredeyse toplumun her kesimine musallat olmuş bir illet. Hatta alakasız olanlar arasında bile mevcut. Böyle bir illete yakalanmış toplumlarda güven ortamının yaratılmasının ne kadar güç olduğunu düşünebiliyor musunuz? Herkesin yüze gülüp, arkadan kuyu kazmaya çalıştığı, maskeli ve hesaplı ilişkilerde nasıl olacak da güven duygusu aşılanacak?
şubatın yirmibirinden bu yana bu hastalıklı duyguyu daha çok hisseder oldum. Basının bir kısım köşe yazarlarından tutun, politik arenadaki tüm partiler (özellikler parlamentodakiler) arkasındaki üye sayısı nedeniyle meslek kuruluşlarının bir kısmı, , şiddetli kıskançlık duygusuyla, "inşallah beceremez sıra bana gelir" isterisine kapılmış durumda. Sözüm onlara, topluma yön verme sevdalıları hep rakiplerinin hata yapmasının bekler bir durumdalar. Daha kötüsü bu kıskançlık duygusu o kadar ileri safhalara ulaşmış ki, cesaretle çağdaş ve radikal karar alıp uygulayanları "ya başarılı olursa!" kıskançlığı ile alınan veya alınması gerekli doğru kararları dahi gözü kara, karalayabilmektedirler. İşin biraz daha ilginç tarafı, bu tür davrananlar, pişkinlikle bunları ülke çıkarına yaptığını da söyleyebilmektedir. şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum. Bütün bu olumsuzluklar karşısında toplum neden sessiz. Yönetenlerin "Balık bulanık suda avlanır", "Kurt dumanlı havayı sever" felsefesiyle yönetim yaptığı, yönetilenlerin de "Dokunmayan yılan bin yaşasın", "Gemisini kurtaran kaptan", "Tevekkelin (tevekküllünün) gemisi batmaz" (eşeğini kurt yemez) düşünceleriyle yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı toplumlarda başka bir davranış biçimi beklemek hayal olur herhalde. Bizde de böyle işte. Yahu bir adam geldi veya gönderildi,bu ülkeyi hep birlikte krizden kurtaracağız diyor. Adamın davranışları farklı, çalışma yöntemi ve süreleri farklı, çalışma anlayışı takım oyunu düzeninde. Adam "ben yaptım" demiyor sürekli "biz yaptık" diyor. Hatta basın toplantılarında, sorulara cevap verirken ilgili sorulara takımdaki oyuncuların cevap vermesini istiyor ve öyle davranıyor. Bu herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Farklı bir tarz, farklı bir yaklaşım. Daha doğrusu yönetilenlere ezberletilenin dışında çağdaş bir tavır. Ama olur muş İşte kıskançlık hemen başlıyor. Adam politikaya atlarsa, ya başarılı olursa, bizim halimiz ne olur kıskançlığı. Ne kadar çok ihtiyacımız var bizi bu sendromdan kurtaracak bir doktora. Ufukta böyle biri görünmüyor şimdilik. Ama belki biri çıkar da, bu topluma ortak idealler aşılayabilirse veya daha doğrusu, ortak çıkarlar gösterebilirse... Ölme eşeğim ölme yonca biter de yersin.
ÖRNEK...
Politikanın takım oyunu olduğunu her fırsatta gösteren Devlet Bakanı Kemal DERVİŞ'in çağdaş davranışları
OLSUN


# # # # # # # #