HÜSAMETTİN KAVi
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Board Istanbul Chamber of Industry


Reel Ekonomiye Karşı, Sanal Ekonomi

Türkiye ekonomisi, enflasyonla mücadele programının terk edildiği 22 şubat'tan bu yana çok ciddi kayıplara uğramıştır. "Güçlü ekonomiye geçiş programı"nda öngörülen makro göstergeler de 2001 yılının kaybedildiğine işaret etmektedir. Aslında ülkemiz yıllardır borçlanarak ve cari işlemler dengesinde verdiği açıklarla büyümesini yönlendirmiş, yatırım ve üretimden uzaklaşmıştır. Borç alıp hesapsızca harcamış ve sonunda uygulanan bu yöntem iflas etmiştir.

Ard arda krizlerin meydana geldiği olağanüstü şartlar altında hazırlanan yeni program uluslararası boyutta kabul görmüş olup, mali çevrelerden sağlanan yeni borç imkanlarıyla yangın kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Oysa süratle yangın önleme sistemleri de geliştirmemiz gerekmektedir. Eğer gelecek yılı kazanmak ve programın satır aralarında ifade edildiği gibi, 2002 yılının % 5'lik büyüme hedeflerini üretim ve ihracatla yakalamak istiyorsak, önümüzdeki altı ayı fevkalade dikkatli değerlendirmemiz gerekmektedir. Programda gelecek yıl için öngörülen hedeflere ulaşılmasının alt detayları, bugünlerde net bir tablo halinde ortaya konulmalı ve ilgili tüm taraflarla paylaşılmalıdır. Bu işbirliği sayesinde güven ortamı tesis edilebilir. Türkiye'de kaybolan güveni yeniden tesis etmek birinci öncelikli konudur.

Türkiye'nin bugünkü acil meselesi, kamunun cari harcamalarını süratle azaltmak ve kamu borçlarının hem takvimi, hem de faizi itibariyle yönetilebilir olabilmesini sağlamaktır. Bir başka ifade ile bir işletme anlayışı içinde gelir-gider dengeleri yerine oturtulmalı, üretim faaliyetinden elde edilecek gelirin tasarruf edilen kısmı ile borcun faizi ödenebilmelidir. Bunun için de ekonomimizin üretebilmesi ve dünya pazarlarında rekabet edebilir bir düzeye ulaşması şarttır.

Üretimin temelini oluşturan reel sektörün problemlerinden kısaca söz edilen yeni ekonomik programın mali sektör ve yapısal reformlara yönelik içeriği çerçevesinde önemli adımlar atılmıştır. Bütün bu yasal düzenlemelerinde farkındayız ve hiçbir şekilde küçümsemiyoruz. Son olarak gerçekleştirilen takas işlemi ile kısa vadeli borçların bir bölümünün orta vadeye yayılması sağlanmıştır. Fakat bu işlemle borçlarımızın yok olmadığı, yeni maliyet unsurlarıyla beraber sadece ertelendiği unutulmamalıdır. Asıl mesele kamunun borçlanma ihtiyacını azaltmak ve en kısa süre içinde faiz giderleri de dahil bütçede dengeyi sağlayabilmektir.

Kriz ortamından süratle çıkılmasının temel dinamiği olan üretimin canlandırılabilmesi için, katılımcı bir anlayışla gereken önlemleri hayata geçirmeliyiz. Ekonomik büyümeyi tekrar üretime dayandırmalıyız. Türkiye üretmeli ki, tasarruf edebilsin, tasarruf edebilsin ki borçlarını ödeyebilsin. Ekonomik programda kısaca Eximbank'a kaynak, ihracata destek, KDV iadelerinde kolaylık ve bürokratik işlemlerin azaltılmasından söz edilmektedir. Ancak bugüne kadar reel ekonominin canlandırılmasına yönelik, bu adımlar dahi henüz atılamamıştır. Batılı gelişmiş ülkeler, vergi oranlarını aşağıya çekerek ekonomilerinde talep yaratmakta, böylece büyüyen ekonomiden daha fazla vergi geliri sağlamayı amaçlamaktadırlar. Türkiye'de ise, vergi ve istihdam yükleri devamlı artırılarak, tasarruflar kaynağında kurutulmakta, kayıt dışı ekonomiye kaçış hızlandırılmaktadır. Bu anlayış bizi, rekabet gücümüzü yitirmek dışında başka bir yere ulaştırmaz. Yeni vergiler ihdas etmek veya oranlarını yükseltmekle gelirlerin artırılamayacağı gerçeğini kimler acaba ne zaman görecek? Türkiye, bugün kendi tasarruflarıyla borçlarını ödeyebildiği, yani borçlarını yönetmeyi başarabildiği takdirde üretir hale gelecektir. Üreten ekonomide de gelirler hızla artacaktır. Bu gerçeği görmek ve buna göre hareket zorundayız. Türkiye'de siyaset ve hukuk alanında çok ciddi ve radikal bir değişimi süratle başarmak zorundayız. Toplumun siyasete ve siyasilere giderek artan güven kaybını durdurabilmenin, toplumla devleti yeniden bütünleştirebilmenin, daha da ötesinde bir sinerji yaratabilmenin yolunu bulmak zorundayız.

Anayasa'dan başlayarak Türkiye'nin yönetimine ilişkin tüm yasa ve düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve toplumsal uzlaşma ile yenilenmesi şart olmuştur. Anayasa Mahkemesi dahil tüm hukuk müesseseleri değerlendirmelerini mevcut kanunlara göre yapıp karar verirler. Artık ülkemizde kişilerin yanlışları ile kurumsal yapı arasındaki farklılıklara yeni tanımlar getirmek zorundayız. Eğer, Türkiye Anayasası'nda siyasi partiler, partilerin yükümlülükleri, üyelerin sorumlulukları, milletvekillerinin dokunulmazlıkları günümüzün gerçeklerine göre yeniden düzenlenmiş olsa idi, o zaman parti kapatmaya gerek kalmayacak, ancak sorumluluklarını ve yetkilerini ihlal eden yöneticiler hakkında gerekli yaptırımlar uygulanabilecekti.

Avrupa Birliği'nin tam üyelik sürecindeki Türkiye, ulusal program hedeflerini ertelemeden hayata geçirebileceği uzlaşma ve müzakere sürecini, hem kendi içinde, hem de AB'nin kurumları ile kararlılıkla sürdürmek zorundadır. Ülkemizi yıllardır uğraştıran bölünme ve irtica tehditleriyle ilgili endişelerimizi aşabilmenin yolu, toplumun tüm katmanları arasındaki tesis edilecek dayanışmadan ve özgüvenden geçmektedir. Mevcut sorunlarımızın çözümünü başkaları değil, sadece ve sadece biz başarabiliriz. Ortak akılı geliştirmekten başka çıkış yolumuz olmadığına göre, ister hükümet, ister kurumlar, ister şirketler birbirimize doğruları anlatmak ve ikna etmek zorundayız. Türkiye değişiyor diyorsak ve gerçekten bir bütün olarak değişimi başarmak zorunda isek; yalnızca kamu kesiminin yeniden yapılanması yeterli değildir. Değişimin bütün unsurlarının eş zamanlı olarak gerçekleştirilmesi, problemlerimizin ertelenmemesi ve gerekli önlemlerin, kararların alınması ve doğru insanlar eli ile uygulanması şarttır.

Türkiye 10 yıl önce nerede ise, maalesef 2001 yılının sonunda da aynı yerde olacaktır. 10 yıl boşa geçmiştir. Ama gelecek 10 yılı çok farklı bir Türkiye yaratmak adına kullanabilmeliyiz. Türkiye'nin bunu başarabilecek insan kaynakları, bilgisi ve gücü vardır. Son krizin en büyük bedelini maalesef bu eğitimli, yetişmiş insanlarımız ödemiştir, beyin göçü hızlanmıştır. İşte Türkiye'nin kıt kaynaklar ile yetiştirdiği bu değerli insanlarını kaybetmesine müsade edilemez. İçinde bulunduğumuz 2001 yılının ikinci yarısı sözünü ettiğimiz ortak aklı tüm ülkemiz sathında geliştirmeye yönelik çok önemli bir zaman dilimi olacaktır. Zamana karşı bu süreçteki gecikmeler, kayıplarımızı telafi etmenin maliyetini çok daha aşırlaştıracaktır. Bu sebeple Türk toplumu olarak bu değişimi kararlılıkla istemeliyiz ve gerçekleştirilene dek istemeye devam etmeliyiz.


HÜSAMETTİN KAVİ:
"VIRTUAL ECONOMY AGAINST REAL ECONOMY"


The Turkish economy has suffered great losses since February the 22nd when the program was abandoned.

The new program prepared under extraordinary conditions and a series of crises, has been internationally accepted.

Turkey's most urgent priority is to decrease public spending.

To give new life to production constitutes the basic dynamics for leaving the crises behind. Economic growth must once more be based on production. Turkey must produce to save and must save to pay its debts.

Developed Western countries pull down the level of tax percentages to increase demand in their economies. In Turkey, new tax and increased employment burdens are consuming savings at their source, speeding up the flight to off-the-record economy.

Turkey will produce only if it can pay its debts through its savings. We have to recognise this fact and act accordingly.

In Turkey, we have to achieve very serious and radical changes in political and legislative areas. Turkey is determined to attain the objectives of its national program without delay in this period leading to its full EU membership.

Turkey has unfortunately wasted the last ten years. We must be able to use the next ten years to create a very different Turkey. Turkey has the necessary human resources and knowledge to fulfil this aim.

Delays in this race with time are going to be expensive to make up for. For this reason, The Turkish community must be willing to change and continue to desire this change until it is realised.

Spot: Türkiye üretmeli ki, tasarruf edebilsin, tasarruf edebilsin ki borçlarını ödeyebilsin

# # # # # # # #