ERSİN ÖZİNCE
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü
General Manager of Türkiye İş Bankası


"Girişimcilikten Hiçbir Zaman Vazgeçmemeli"

Türk girişimcisinin girişimcilikten asla vazgeçmemesi gerektiğini vurgulayan İş Bankası Genel Müdürü Ersin ÖZİNCE, en çok desteklenen doğu ülkelerinin dahi gelecekte bölgenin ticari hayatını etkilemede Türkiye kadar istekli olmayacaklarını belirtti. ÖZİNCE, Türk insanının girişimci tabiatının bu ülkelere göre oldukça diri olduğunu deneyimleri ile gördüğünün altını çizdi.

Finans sektörü ve bankacılık, ekonomik krizin nedenlerinden biri olduğu kadar, en çok darbe alan sektörlerden biri oldu. Bu bağlamda sistemin zaafları nedir?

Türkiye'deki mali sistemin en büyük zaafı sağlıklı rekabet ortamının uzun süredir olmayışıdır. Uzun dönemdir kamu bankacılığı ülkemizde amacının dışında kullanıldı. Milli ekonominin tamamına yarar sağlayacak yerde, daha ziyade kamu maliyesinin sıkıntılarının giderilmesinde kullanıldı. Ekonomiye ve özellikle özel teşebbüse karşı görev yapamaz hale geldi. Bunun ötesinde 1994 krizinden sonra özel bankalara da sınırsız güvence tanınması bir kısım bankaların çok sağlıksız gelişmeler göstermesine neden oldu. Mali ve finansal işlerde rekabet maksimum düzeyde olmalıdır. Ama işin içine para girdiği zaman rekabet mutlak olmalıdır. Halbuki biz bunu çok uzun süredir devlet politikaları ile zedeledik. Yani devlet mali sektörün önemli bir bölümünü kontrol etti, geri kalanına da sınırsız kefalet etti. Burada amaç, mali sektörün imkanlarını mümkün olduğunca kamuya aktarma, yani devletin kamu maliyesinin ihtiyaçları için kullanması şeklinde nitelenebilir. Sistemin en büyük zaafiyeti rekabete alışık olmayışı, rekabet gücü olmayışı ve sağlıksız gelişmesi oldu. Bunun her zaman olabildiğince istisnaları oldu. Sistem sadece zaaflardan ibaret değil. Bir yandan da Türkiye özellikle mali sektör açısından çok geniş bir pazar. Burası mali sektör işinin çok olduğu bir pazar. Dolayısıyla sağlıklı gelişmelerle büyümesi gerekir.

Kriz nedeniyle genelde finans sektörünün, özelde bankacılık sektörünün günah keçisi ilan edilmesi ne kadar doğrudur?

Maalesef ülkemizde serbest piyasa ekonomisinin, piyasa sisteminin ve şeffaf ticaretin yeralmadığı birçok sektör, alan var. Bankacılık neredeyse bunlardan biri haline geliyordu veya önemli ölçüde geldi. Bugün kayıt dışı ekonominin büyüklüğüyle neredeyse övünmek cüretini gösteren ülkede yalnızca bankacılık sektöründe hataların olduğunu söylemek doğru değil. Bankalarda batan para kadar Türkiye'nin yanlış yatırımlarda batan parası da önemlidir. Bir bankanın çok yanlış olan, teknik olmayan imkanlarının kötüye kullanılması kadar, bu ülkenin imkanları kısıtlı olduğu için çok kıymetli olan tasarruflarının değerlendirilmesinde çok hassas olunmalıdır. Dolayısıyla bunu banka, sanayici veya biz şahıs olarak israf etmişiz hiç önemli değildir. Ama bankacılık gibi çok disipliner olması ve iyi idare edilmesi gereken bir sektörde etik olmayan sıkıntıların çıkması sektör temsilcileri ve bir vatandaş olarak çok rencide edici oldu. Burada bazı şeyleri birbirinden ayırmak lazım. Bu bankaların bir bölümünde, kişisel kanaatim sınırlı bir bölümünde etik olmayan uygulamalar olmakla beraber, bankacılık sektöründe Türkiye'nin içinde yaşadığı kriz ortamı nedeniyle de birçok risk fevkalade artıyor. Verilmiş her krediyi ve girilmesi gereken her bankacılık riskini sanki bankacının müşteriyle etik olmayan bir ilişkisinin mahsulü gibi görmek de yanlış. Yani bankacılığın böyle fevkalade ürkek, korkak bir ortamda yapılması da mümkün değil. Bankacılık risk alacak ki, Türkiye gelişsin. Problemler çok. Bunların arasında etik olmayanlarla normal bankacılık pratiğinin sonucu olarak ortaya çıkan sıkıntıları birbirinden iyi ayırdetmek lazım.

Türkiye'nin kredi notu çok kaygan bir zeminde yürüyor, şu sıralarda uluslararası rating kuruluşları tarafından düşürülmüş durumda. Bankacılık sektörü bundan nasıl etkileniyor?
Türkiye'nin kredi notu ekonomik nedenlerin öncelikli etkisiyle, siyasi istikrarsızlık beklentilerinden çok etkileniyor. Son yaşadığımız krizlerde muhakkak ekonomik zaaflarımız ortadaydı, ama daha ziyade yerli yabancı tüm kreditörlerin siyasi istikrarsızlık beklentileriyle hız kazandı. Kriz ortamında herkes kaybeder. Kreditörler de, kredi alanlar da. Kriz ortamında kazandım diye birşey yoktur, çünkü kriz iyi birşey değildir. İstikrar ortamında büyüyen piyasalarda herkes kazanır. Türkiye gibi nüfusunun çok büyük bir bölümü ekonomiye demografik olarak eklenecek olan, dinamiği çok yüksek piyasalarda istikrardan herkes kazanır. Politik istikrarsızlık beklentileri Türkiye'nin notunu ekonomik unsurlar kadar, belkide daha fazla etkiliyor. Türkiye'nin kredi notunun düşmesi hepimizi, tüm Türk kuruluşlarını ve bunların dış ticaretlerini etkiledi. Kriz sonrasında bir Türk vatandaşının yurtdışında kredi kartının limitinin dahi daraltıldığı basına yansıdığına göre, özellikle bankacılık sektörü çok fazla etkileniyor. Ancak burada şu önemli; bankacılık sektörü Türkiye'nin dış ticaretine uluslararası bankacılık platformunda aracılık ediyor. Türkiye'nin dış dünya ile ticareti süreceğine göre, yabancı bankalar kredibiliteyi daha güçlü Türk bankalarına vermek durumundadır. Türkiye'nin değerlendirme puanının bugün Romanya, Mısır gibi ülkelerle kıyaslanabilir olması son derece olumsuzdur. Hepimizin, her bir vatandaşın sırtında olan dış borç yükümlülüğünün maliyetini arttırıyor, müteşebbisimizin finansal girdi maliyetini arttırıyor. Dünya piyasalarındaki rekabet gücümüzü azaltıyor.

Bankacılık sisteminin yeniden yapılanmasının içeriği ve anlamı nedir; bu süreçte İş Bankası'nın rolü ne olacaktır?

Bankacılık Türkiye'de kanunsuz bir ortamda gelişmedi. Her zaman savunulan AB normlarını anımsatan, Avrupa ülkelerinden devşirilmiş bankacılık mevzuatı var. Türk bankacılığında ciddi bir bankacılık ekolü ve kültürü oluştu. Özellikle Türkiye'nin güzel bir gelişme ve büyüme trendi izlemesi, bankacılık sektörünün birikimini teknoloji ve insan altyapısı yönünden, yani dokunulmazlar yönünden de geliştirdi. Bugün ülkemiz bu yörenin finans sektörü birikimi en önde olan ülkesidir. Türkiye'de bankacılığın haricinde diğer finans kurumları da denetlenmedi. Özel finans kurumlarının çok ciddi sıkıntıları var. Bunları bankacılık sektörünün sıkıntıları kadar dikkatle izlememiz lazım, çünkü orada da kaybolan veya bu riski taşıyan halkın zor bela yaptığı tasarruflardır. Şurası kesindir ki, bankacılık sektörü yeniden yapılandırılırken aslında değişen çok fazla birşey olmayacaktır. Birincisi bu sektör çok daha iyi denetlenen, şeffaf, anlaşılabilir olacaktır. Yeniden yapılanmada en önemli husus devletin bu sektördeki aşırlığının azalmaya başlayacağıdır. Sektörün çok büyük aşırlışını oluşturan ve milli ekonomiye çok önemli katkıları olan kamu bankalarının yeniden yapılanmada nasıl konumlanacağı önemlidir. Bazı bankaların pazar payları piyasa koşulları normalleştikçe küçülecek, bazılarının da büyüyecektir. İş Bankası bu durumda en büyük altyapıya sahip, en fazla bankacı istihdam eden, yurt çapına yayılmış özel banka olarak ve sermaye gücünden ve yapısından aldığı güçle, kendi misyonuyla, normal ekonominin ve halkın ihtiyaçlarına daha net cevap verildiği dönemlerde olduğu gibi bankacılığın daha fazla payını büyüterek milli ekonomiye daha fazla yararlı olmaya çalışacaktır. İş Bankası'nın piyasa payı ilginç derecede komiktir. Mevduattan aldığı pay %5, krediye verdiği pay %11 civarındadır. İş Bankası bunları dengelemeyi düşünecektir. Altyapısı, sermayesi, herşeyi buna hazırdır. Yeniden yapılanma sürecinde İş Bankası da büyüyecektir.

İş Bankası özelleştirmeler başladığında çeşitli ihalelere konsorsiyumlarla hızlı bir giriş yaptı. Buradaki düşünce ne idi?

İş Bankası, Cumhuriyeti kuranlar tarafından özel bir misyonla kuruldu. Bunu kim nasıl değerlendirirse değerlendirsin, iştirakçilik misyonunu esas sözleşmesinde halen bulunduran bir bankadır. Bu çıkartılırsa banka belki bunu yapmaz, ama halen orada duruyor. Türkiye ekonomisi kurulurken bankamız 300'e yakın iştirak kurmuş veya buna öncülük etmiş. Bugün özelleşmesi sözkonusu olan şeker fabrikalarından, demir-çelik fabrikalarının birçoğunun temelinde bankamızın sermayesi var. İş Bankası Türkiye'nin en büyük grubunun uluslararası muhasebe ilkeleri, enflasyon muhasebesi kuralı da uygulanmak suretiyle konsolide edildiğinde ana şirketidir. Bir holding yapısı altında birleşmediği için bu görünmüyor, ama Türkiye'nin sermaye piyasası değeri, özvarlık, aktif büyüklüğü açısından da konsolide bilanço çıkarıldığı zaman en büyük grubunun İş Bankası olduğu görülecektir. İş Bankası Grubu yatırımlarına her zaman devam ediyor. Bunlar kamuoyunun pek dikkatini çekmiyor. Bu grubun iştiraklerinden şişecam'ın son 5 yılda yaptığı yatırım tutarı 1 milyar dolara yakındır. Fakat, biraz da aktüaliteden, özelleştirmeler başladığında iki ihalenin İş Bankası'nın bulunduğu konsorsiyumlarca kazanılmış olması dikkatleri biraz fazla çekti. Bu nedenle husumet duyanlar bile oldu. Burada banka Grubun özvarlık gücünü sadece yönlendirmeye çalışıyordu. Onu eskiden olduğu gibi ağır sanayiye değil, biraz daha bankacılıkla ve perakende sektörle ilişki kurulabilecek alanlara yönlendirmeye çalışıyordu. Basında "Banka mevduatı iştirakçiliğe kayıyor" gibi çok hatalı yorumlar yeraldı. Böyle birşey mümkün değil, çünkü bankacılık kuralları var.

Vatandaştan topladığınız mevduatla yatırım yapamazsınız. Grubun cam sektöründe yapabiliyorsunuz da, telekomünikasyon sektöründe neden yapamayasınız? Ayrıca banka bütün bu yüklenimleri tek başına yapmadı. Burada amaçlanan servis sektöründe yoğunlaşmak, Türkiye'nin özellikle demografik büyük potansiyelini gözönünde tutarak, bu sektörlerin geleceğine yönelik posizyon almaktı. Bankamız Türkiye'nin yarınına yatırım yapmayı sürdürecek, çünkü ülkemiz büyük bir pazardır.

Girişimci ve üretken KOBİ'lere sunduğunuz veya gelecek dönemde uygulamaya konulacak projeleriniz nelerdir?

Türkiye'de bankacılığı çok geniş bir platformda yapıyoruz. Bu nedenle KOBİ tanımı ortaya çıkmadan önce dahi küçük işletmelerle, esnafla ilişkideydik. Hizmet sunarken kuruluş büyük veya küçük olacak diye bir tanımımız yoktur.

Önemli olan verimli, etkin bir teşebbüsün ortada olmasıdır. Türkiye son 20 yılda teşebbüs gücü açısından çok güç kazandığından, KOBİ'lerde dahil tüm reel sektörün finansmanında piyasa koşulları ne olursa olsun çalışmayı sürdürecektir. Esas konsantrasyonumuz gruplar üzerindeki risk yoğunlaşmasını azaltmaktır.

Burada küçük ve orta ölçekli firmalar en önemli dikkat alanımızdadır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerde bankamız bu müşteri katmanını daha da fazla hedefleyecektir. Bu ne yazık ki günümüz piyasa koşullarında olacaktır. Çünkü piyasada paranın fiyatı müteşebbisi destekleyecek seviyelerde olmanın uzağındadır. Bu konuda mali sektörün sübvansiyon yapması olası değildir. Bankalar kredi verirken daha seçici olacaktır. Türk girişimcisinin girişimcilikten hiçbir zaman vazgeçmemesi lazım. En çok desteklenen doğu ülkeleri dahi yarın bu yörenin ticari hayatını etkilemede bizim kadar istekli olamayacaklar. Deneyimlerimle, o ülkelerde girişimciliğin, Türk insanının müteşebbis tabiatı kadar diri olmadığı kanaatindeyim.

ERSiN ÖZiNCE:
"ENTREPRENEURS SHOULD NEVER GIVE UP"

The weakest point of Turkey's finance system has been the lack of a sound competitive environment for a long time. Rather than provide services to the national economy, public banks have been used to overcome public finance problems. Public banks have been unable to serve the economy and especially private entrepreneurs. When the state extended unlimited guarantee to private banks in 1994, there was lack of competition in the market which in turn prevented banks from developing in a healthy manner. In short, the state controlled a significant part of the financial sector and offered unlimited guarantee to the rest. Therefore, the most important weaknesses of the system have become lack of competition and unhealthy development.

The banking sector has almost become one of many sectors without a market economy, a market system and transparency. However, in a country where some dare boast about the size of the unregistered economy, it would be wrong to say that only the banking sector is to blame. Although the banks caused monetary losses, so did many misplaced investments. It is distressing to see problems caused by unethical behavior in a sector like banking which should be multi-disciplinary and well administered. It is also wrong to assume that all credits and financial risks are the results of unethical behavior between a bank and its customers. Turkey cannot develop unless banks take risks.

Turkey's credit rating is affected as much from expectations of political instability as from economic reasons. The most recent economic crisis made our economic weaknesses obvious, however it was accelerated by creditors' concerns over political instability. The decrease in Turkey's credit rating impacts not only banks but also Turkish companies and foreign trade. Turkey's banking sector is the intermediary for foreign trade companies in international banking platforms. The countries foreign debt burden increases the cost of financial inputs for entrepreneurs and decreases their competitive power in international markets.

Although the banking sector will be reformed, one should not forget that the sector has accumulated a significant culture and know-how based on EU norms and European practices. The reforms will make the sector more transparent, easier to understand and more supervised; the most important change will be that the state will lose its weight in the sector. As a bank which has the largest infrastructure and the highest number of employees and which has a strong equity structure, Y?bank will continue to contribute to the national economy and will strive to get a larger market share. A consolidated budget including the capital market value, equity and assets reveal that Y?bank is Turkey's largest group. Y?bank will continue to make investments and to work in close cooperation with small and medium enterprises.

Spot: Özel finans kurumlar
ının çok ciddi sıkıntıları var

# # # # # # # #