CEM DUNA
AB Danışmanlık Yön. Kur. Başk. (Eski TC Büyükelçisi)
Chairman of AB Danışmanlık



"Gümrük Birliği'nde Sloganı Bırakıp Verilere Bakalım"

TÜRKİYE'de her zaman ilginç bir dönemden geçildiği söylenir. Son ekonomik bunalımla beraber bu tespit daha da yaygınlaştı. Keza bunalımdan çıkış ve yenilenen Türkiye arayışları da güncellik kazanmış görünüyor.

Avrupa Birliği'ne tam üyelik konusunda mevcut siyasi yapı içinde karşımıza çıkan yaklaşım, Türkiye'nin kendine özgü koşulları olan bir ülke olduğu ve bu özel şartları nedeni ile Avrupa Birliği'nin kendisini bugünkü görünümü ile kabul etmesi söylemi.

Türkiye'nin yönetici elitinin hatırı sayılır bir kesimi ile bazı köşe yazarları ve birtakım akademisyenler, bazen samimiyetle, böyle bir ''istisnai üyelik''in olabileceğine inanıyorlar. Hatta bu söylem 1.1.1996'dan bu yana Avrupa Birliği ile Türkiye arasında uygulanan ve ''Esasen Türkiye için kötü olan'' Gümrük Birliği'ne işaretle Türkiye'nin Gümrük Birliği'ni tek taraflı kabul ettiğinin, bunun sonucu olarak tam üyeliğin gerçekleşmesinin normal olduğunun, aksi halde Türkiye'nin Gümrük Birliği'nden de çıkması gerektiğinin altını çiziyor.

İlginç olan, Avrupa Birliği tam üyeliğinin Türkiye için yararlı olduğu dile getirilmekle beraber tam üyeliğin en değerli kazanımlarının Türkiye'yi tehlikeye düşüreceği ve taviz verme durumunda bırakacağı ileri sürülüyor.

Diğer bir ifadeyle hukuk devleti olma, güvenceye kavuşturulmuş insan haklarından yararlanma, sivil yönetim gibi tercih nedeni olması gereken kavramları zararlı, komşularla ilişkiler, Kıbrıs sorununun çözümü gibi Türkiye'nin özgüvenini artıracak girişimleri ise taviz konusu olarak görüyor.

DÜNYANIN MERKEZİ

Dahası ve kaygılandırıcı olanı Ankara'yı dünyanın merkezi olarak kabul eden bu yaklaşım, dış koşulları ve gelişmeleri tümüyle gözardı ederek Türkiye'yi sadece kendisinin inandığı bir söylemle sınırlamaya çalışıyor.

Öncelikle üzerinde pek çok görüş beyan edilen Gümrük Birliği'ne bir bakalım. Eleştiriler, Türkiye'nin bu kararı iyi pazarlık etmediği, karşılığında gereksiz tavizler verdiği ve Gümrük Birliği'nin Türkiye için bir yük olduğu noktasında odaklanıyor. Maalesef bizde bu eleştiri sadece siyasal amaçlı ve temelinde Türkiye açısından bir tespitten ziyade diğer siyasi gruba puan kazandırmamak amacıyla kullanılıyor.

Konu veriler bazında ele alındığında eleştirilerin sadece slogan eleştirisi olduğu belirginleşiyor. Aradan geçen 5 yıl sonra DYE ve Eurosat verileri ilginç sonuçlar ortaya çıkarıyor.

TİCARi AÇIK

Türkiye'nin ticari açığı Gümrük Birliği'nden önce 1993,1994 ve 1995 yıllarında Avrupa Birliği ile ticaretinde verdiği açık sırası ile % 44.56, % 44.15 ve % 41.09 idi.

2000 yılında ise bu rakam % 45.15'e yükselmiştir.

Bu veriler Gümrük Birliği'nin ticaret açığını oransal olarak büyütmediğini, buna karşılık ticaret hacmini artırdığını göstermektedir.

2000 yılında bu rakamın % 45.15'e yükselmiş olması, Türk Lirası'nın aşırı değer kazanmasından ve Euro'nun zaafından kaynaklandığı bilinen bir gerçektir.

TOPLAM İTHALAT

1995-2000 yıllarında toplam ithalat içinde tüketim mallarının payı % 11-12'si civarında iken 2000 yılında bu oranın %18'e çıktığını görüyoruz. Bu da gene Türk Lirası'nın aşırı değer kazanmasının bir sonucudur. Sermaye, yarı mamul ve hammadde ithalatından oluşan sağlıklı ithalat profili Gümrük Birliği'nin yürürlüğe girmesi ile değişmemiştir. Kaldı ki, ithalatın menfi bir olgu olarak algılanması içe dönük ekonomik modellerin bir şartlanmasıdır. Günümüzde ithalat, tersine bir ekonominin zenginliğinin ve üretim kapasitesinin bir göstergesi olarak müspetdeğer öğesidir, yeter ki ihracat ve diğer dış alem gelirleri de artışını sürdürebilsin.

TİCARETiN YARISI

Türkiye'nin toplam ticaretinin hemen hemen yarısı Avrupa Birliği'ne yönelik olup Gümrük Birliği'nden bu yana sözkonusu ticaret eğiliminde değişiklik görülmemiştir. Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin ihracatındaki payı, Gümrük Birliği'nin yürürlüğe girmesinden bir yıl önce 1995'te %51.2 iken, 2000 yılında bu oran %52.5 olarak kaydedilmiştir. Türkiye'nin toplam ithalatı içerisinde Avrupa Birliği'nin payı 1995 yılında %47.2 iken, 2000 yılında %48.9 olarak gerçekleşmiştir. Görüleceği üzere Avrupa Birliği'nin payı istikrarını korumuştur.

GİYİM VE TEKSTİL

Sıkça tartışılan Türkiye'nin giyim ve tekstil ihracatı 2000 yılında 7.5 milyar Euro olarak gerçekleşmiş ve 1995 (4.3 milyar Euro) yılına göre %72 oranında artış göstermiştir. Avrupa Birliği'nin bu sektördeki toplam ithalatı ise bu dönem içerisinde sadece % 54 oranında artmıştır. 2000 yılında Türkiye'nin tekstil ve giyim ihracat fazlası 5.8 milyar Euro'ya yükselmiş ve 1995 yılının ihracat fazlasına göre %65 oranında artmıştır. Ayrıca bu sektörde Türkiye'nin Avrupa Birliği ithalatındaki payı 1995 yılında %9.5 iken, 2000 yılında sözkonusu oran %10.8'e yükselmiştir.

İHRACATTA DURUM

Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin toplam ihracatı içerisindeki ayı 1995 yılında % 2.3 iken, 1999 yılında % 2.7 olarak kaydedilmiştir.

İthalat için veriler ise 1995 yılında % 1.7 ve 1999 yılında % 1.9 olarak karşımıza çıkmaktadır. 1999 itibarı ile Türkiye Avrupa Birliği'nin 7'nci büyük ihracat pazarıdır. (1990 yılında ise Türkiye bu sıralamada 9'uncu yeri almıştır.) Öte yandan 1999'da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne yönelik ihracatta 13'üncü ülke olduğu görülmektedir.

CEM DUNA:
"LET'S LEAVE SLOGANS ASIDE AND FOCUS ON DATA ABOUT THE CUSTOMS UNION"

The current political approach to the European Union is that the EU should accept Turkey as it is due to the fact that it is a unique country with its unique conditions. A majority of the managerial elite, some columnists and academics honestly believe that such an "exceptional membership" is possible. In fact, they go as far as to say that Turkey accepted the Customs Union unilaterally in spite of the fact that it is to Turkey's detriment and that Turkey should pull out of the Customs Union if it does not become a full member. Some see advantages of full membership such as the rule of law and human rights as harmful and perceive the solution of issues relating to regional relations and the Cyprus problem as concessions.

In spite of arguments which claim that the Customs Union is a burden for Turkey, the results of the State Statistical Institute and Eurosat disprove such arguments. Turkey's trade deficit was 44.56%, 44.15% and 41.09% in 1993, 1994 and 1995 respectively. It increased to 45.15% in 2000 due to the valuation of the Turkish Lira and the weakness of the Euro. Likewise, the share of consumer goods in total imports was about 11% in 1995-200, whereas it increased to 18% in 2000 due to the Lira's valuation. Perceiving imports as a negative phenomenon is the result of an introverted economic model; imports in fact indicate the economic wealth and production capacity of a country as long as they are supported by export revenues. Approximately half of Turkey's total trade is with the European Union; there has not been a change in this trend since the Customs Union. The apparel and textile exports of Turkey totaled Euro 7.5 billion in 2000, showing a 72% increase when compared with 1995. Turkey was the European Union's 7th largest export market in 1999, it was in 9th place in 1990.

Spot: Pek çok görü
ş Türkiye'nin gereksiz tavizler verdiği noktasında odaklanıyor



# # # # # # # #