MAVİ YOL-Dr. CAN FUAT GÜRLESEL

EKONOMİDE "GÜVEN TEORİSİ"

Ekonomik literatür uluslararası alanda yeni ekonomi teorileri üretme konusunda çok zengin değil. On dokuzuncu ve yirminci yüzyılda oluşturulan ekonomi teorileri bugünkü ekonomik ilişkilerin de önemli bir bölümünü açıklamada yeterli olmaktadır.

Son on yıla sığan ağırlıklı iki yeni tartışma konusu ise uluslararası sermaye hareketlerinin özellikle gelişmekte olan ülkelere makro ekonomik etkisi ve bilginin bir üretim faktörü haline dönüşmesiyle bilgi ekonomisi olgusunu açıklama ihtiyacıdır.

Özellikle 1991-2000 yılları arasında kesintisiz ve hızlı bir ekonomik büyüme gösteren ABD de başta Prof. Paul Rommer olmak üzere akademisyenler bilgi üretim faktörünün işlevlerini temel alan yeni bir ekonomi teorisi (emek ve sermaye dışında bilginin de üretim faktörü olarak kullanıldığı büyüme modeli) üzerinde çalışmaktadırlar.

Ekonomide "güven teorisi" başlığı da Türkiye'de Kasım ve Şubat krizleri sonrasında yaşanan gelişmeler ışığında yeni bir ekonomi teorisi denemesi olarak görülebilir. Bu yazının sınırları içinde böyle bir teoriyi tüm varsayım ve kuramları ile açıklamak elbette mümkün değildir. Ancak ilk söylenmesi gereken yine iktisattaki "rasyonalist beklentiler teorisi"nde olduğu gibi bu teorinin de büyük ölçüde ekonomideki aktörlerin tutum ve davranışlarına bağlı olmasıdır. Şubat krizi sonrasında Türkiye 3 yıllık orijinal programdan çıkarak Güçlü Ekonomiye Geçiş programına başlamıştı. IMF ve Dünya Bankası da yazının kaleme alındığı tarihte programa olan desteğini sürdürmekteydi. Ve programın yapılması gerekenler listesine Haziran ayı sonuna kadar tamamen uyulmuştu.

Buna rağmen ekonomik aktörler; ki özellikle yurt içi piyasada muhkim olanlar açısından ekonominin normalleşme ve iyileşme sürecine giremediği görülmektedir. Burada "güven" faktörü en önemli nedendir. Güven unsurunun kaynağı olması gereken hükümet yasama çalışmalarındaki başarısına rağmen ekonomik aktörler için halen güven telkin etmemektedir. Bunun ekonomi açısından sonuçlarını ise mali ve reel piyasalarda görmek mümkündür. Türkiye bir yandan tasarruflarını artırmaya çalışırken diğer taraftan tasarrufları yurt dışına çıkmaya devam etmektedir. Türkiye'nin en önemli kıt kaynağı olan sermayenin yurt dışına çıkışı mali piyasalarda faiz oranları ve döviz kurları üzerinde baskı yaparken iç talepte de daralmaya yol açmaktadır. Türkiye iç borçlarının yeniden düzenlenmesi (kamu görev zararlarının iç borç stoku haline dönüştürülmesi) ve yurt dışından ilave dış borç alarak güçlü ekonomiye geçiş programına bağlayabilmişti. Ancak 2001, 2002, 2003 ve 2004 yıllarında Türkiye her yıl ortalama 20-25 milyar dolar arası dış borç ödemek zorundadır. Yurtdışına sermaye çıkışı devam ediyorken küçülen ekonomi ile bu dış borçların ödenebilmesi mümkün değildir.

Türkiye "güven" unsuru nedeniyle yurtdışına sermaye çıkışına (kaçışına) devam ettiği ve net sermaye ihraç eden ülke olduğu sürece ekonominin her yıl küçülmesi de kaçınılmazdır. Bu açıdan Eylül ayından itibaren ekonomideki canlanma beklentileri bir yana, ekonomide atılan tüm adımlara rağmen ekonomi bir bilinmezliğe doğru girmektedir. Bu bilinmezliği "ekonomide güven teorisi" ile açıklamak mümkündür.

Sanıyorum, Türkiye'nin ilk hedefi güven unsurunu yeniden sağlayacak yeni bir siyasi anlayış, görüş ve kadrolar ile yönetilmesi olacaktır.



DR. CAN FUAT GÜRLESEL:
"CONFIDENCE THEORY" IN ECONOMY


In the past decade, two new economic theories have examined the macro-economic impact of international capital movements on developing countries and the emergence of a knowledge economy as knowledge becomes a factor of production. Under the light of the developments in Turkey after the November and February crises, the "confidence theory" may become a new economic theory. As it is the case with the "rational expectations theory", this theory depends on the attitudes and behavior of economic actors. Although Turkey has been implementing the "Transition to a Strong Economy" program since February and both the IMF and the World Bank have stated their support of the said program, the economy is not undergoing a process of normalization or improvement. This is largely due to the "confidence" factor. The economic players in the Turkish market do not trust the system; therefore, while Turkey is trying to increase its savings, its savings are actually going abroad. As capital - which is currently Turkey's most scarce source - leaves the country, there is increased pressure on the interest and exchange rates and a decrease in domestic demand. Due to this confidence problem, capital will continue to leave Turkey, thus shrinking the economy and making it impossible for Turkey to pay its foreign debts.


# # # # # # # #