SİYASİ VİZYON-KEMAL KÖPRÜLÜ
ARI HAREKETİ Genel Koordinatörü
ARI MOVEMENT General Coordinator


SİYASİ PARTİLER "SEÇMENSİZ PARTİLER" OLMA YOLUNDA HIZLA İLERLİYOR

Yapılan araştırmalar halkın taleplerini bütünlemek ve uygulanabilir hale getirmekle yükümlü olan siyasi partilerin yarattığı güven ve itibar kaybı nedeniyle Türk seçmeninin yüzde 40'ının hiçbir partiye oy vermeyeceğini ortaya koyuyor.
Türkiye'de yaşanan olaylar ve bugün gelinen ekonomik ve sosyal durum halkımızı, tüm sorunların çıkış noktası olan siyaseti, işleyişini, aktörlerini ve ülkemiz siyasi kültürünü sorgulamaya yöneltmiştir.
Yıllardır süregelen yanlış yönetim, yanlış siyasi sistem ve bu zincirin alt halkaları, elbirliği ile ayakta tutmaya çalıştıkları, günü kurtarmaya yönelik anlayışı artık sürdüremeyecektir. Eski anlayışın hakimiyetinde yol alan bu sistem çıkmaz sokağa girmiştir. Türkiye uzun yıllardır, "gelişmekte olan ülke" statüsünde gelgitler yaşamaktadır.
Aslen, sürekli olan fakat zaman zaman ekonomik krizlerle su yüzüne çıkan çarpıklıklar, günümüzdeki dibe vuruşa kadar gerçeği tam anlamıyla yansıtmamıştır. Siyasiler, kendi hayatiyetini sürdürebildiği sistemi sunmuş, halkımız da kendine sunulanı kabullenmiş ve bu kabullenişte, günübirlik tabir edilebilecek ekonomik vaatler de etkin olmuştur. Fakat yaşadığımız ağır bunalım, günü kurtarmaya yönelik icraatlerin gerçek zararının boyutlarını ortaya koyarak halkın sağduyusunu harekete geçirmiş; "Gelişen Türkiye" sloganının gerçek yüzünün, yeterince üretmeyen, içten içe kendi kaynaklarını tüketen bir Türkiye olduğunun bilincine varılmıştır. Günümüz Türkiye'si, dört mevsimi ikliminde yaşayabilen, % 45'i kırsal alanda yaşayan fakat tarımını etkin hale getiremeyen, hayvancılığı ölen, üç yanı denizlerle çevrili olan fakat denizcilik sektörünü geliştiremeyen, dünyanın iki önemli kıtasını birbirine bağlayan fakat ticaret yolu olma sıfatını kazanamayan; yeraltı ve yerüstü kaynakları değerlendirilmeyi bekleyen bir ülkedir. Avrupa Birliği üye adaylığı sürecine giren fakat gerekli yasal düzenlemelerin aciliyetini anlayamamayı, dile getirdiği "hukuk devleti" kavramını hayata geçirememiş, Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olan fakat gençlerden ve yapabileceklerinden korkan Türkiye... Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ettiği ve sürdürülmesi muhtemel bir tablo değildir.
1999 seçiminden bu yana ekonomik ve sosyal göstergeler ülkemiz için kaybedilen iki yılın bilançosunu ortaya koymaktadır.
Mevcut dinamikleri üretime dönüştürmekle yükümlü siyasi iradenin başarısızlığı, yanlışları ve yönetememe zaafı, kendileri dışındaki tüm kesimlerce tescil edilmiş; küreselleşme ülkelerin iç dinamiklerini zorlar ve gelişmeleri hızlandırırken, Türkiye "başarısız" damgası yemiştir. Günümüzde ise, ülkemizin giderek daha aşağıya doğru inen ekonomik ve siyasi durum göstergesi artık yön değiştirecektir. Bunun itici gücü de halktır. Halk iradesinin buluştuğu ortak nokta, yıllardır süregelen yönetim tekeline son vermeye yöneliktir.
Öncelikle, genel başkan - milletvekili - delege üçlüsünden oluşan siyasi üçgen çatlamış ve yıkılmaktadır. Bu çatlamayı yaratan da Türk seçmenidir; her zaman oy kullanmayı görev bilen halkımız günümüzde sandığa gitmeme sinyalleri vermektedir.
Parti politikalarımızın insanımızı deneme-yanılma yoluna ittiği, büyük ölçüde oy kaymalarının yaşandığı bir sürecin ardından, artık halkımızın % 9'unu kararsızlar ve % 31'ini oy kullanmayacaklar oluşturmaktadır.
Toplam % 40'a varan "partisizler" oranı, Türkiye'de siyasi parti kurumlarının varlığının sorgulanması gereğine işaret etmekte ve yeniden yapılanma zorunluluğunun altını çizmektedir. İstikrarla oy tercihini bir tek partiden yana kullanan, "partili" olarak nitelendirilebilecek kitle artık delegeler ve üyelerle sınırlı hale gelmiş ve Türk siyasi partileri "seçmen"siz partiler olma yoluna girmiş, varoluş amacından koparak hayatiyetini kaybetmiştir.
Oysa siyasi partiler, demokrasinin temel taşlarındandır. Halkın taleplerini bütünlemek ve uygulanabilir hale getirmekle yükümlüdür.
Siyasi parti müessesesinin bu derece yıpranması, güven ve itibar kaybı, hitap etmesi gereken geniş halk kitleleri ile bağlarının kopma noktasına gelmesi, ülke siyaseti açısından son derece ciddiyet arzetmektedir. Bir millet nasıl bir ortam içerisinde kendini temsil etmek ve yönetmek görevini vereceği siyaset kurumlarından bu derece ümidini kesebilir? Sebep son derece açık ve açık olduğu oranda da acıdır. Temsil edenle temsil edilen arasındaki ilişki kopmakla kalmamış, kurumsal itibarlar da ortadan kalkmıştır.
Türk toplumu sorgulamaya başlamıştır. Bireyler, içinde bulunulan durumun kökenini sorgularken, kendilerini, kendi ekonomik ve sosyal hayatlarını, üretimlerini ve yarattıkları bütünü irdelemektedir. Bu sürece girilmesinin temeli, bugüne kadarki "sunulanı, kendi düzenini sürdürebildiğin sürece kabullenme" anlayışının dibe vurmasıdır.
Türkiye bir aydınlanma çağının başlangıcını yaşamaktadır. Siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sorgulama ve bunun sonucunda ortaya çıkacak bilinç, yeni bir sentezi yaratacaktır. Bu sentez, katılımcı demokrasi ve bunu yaratan kesimlerin bilinç ve eylem bileşkesidir.
Eski siyasi anlayış ve temsilcileri ile bu kesimin hayatını sürdürmesine izin veren sistem artık tükenmiş; Türkiye, bugünün eski anlayışı ve temsilcilerini tasfiye edeceği bir değişim sürecine girmiştir. Türk halkı, kendisini çağın değerlerini temel alarak ilerletecek yeni bir anlayışa sahip çıkmıştır. Türkiye'nin zorunluluğu olan topyekün değişim, halkın benimsediği değerleri taşıyan, halk iradesi doğrultusunda hareket eden, kitlelerin inancı ve güvenini yöneltebileceği bir siyasi sistemle sağlanacaktır.
Siyasetçi halkın ve halk iradesinin temsilcisidir. Ülke adına üstlenilen yükümlülükler; uyulması gereken kriterlere bağlı kalındığı ve görev bilinci siyaset etiği dahilinde işlediği sürece sağlıklı biçimde yerine getirilebilir
Türkiye, Yeni Siyasi Anlayış doğrultusunda, katılımcı demokrasiye, hesap verme zorunluluğu, şeffaf yönetim ve etik değerlere dayalı bir hukuk devleti olacak; bu bilince sahip olanlarca yönetilecektir.
Halkımız, önümüzdeki dönemde yeni siyasi anlayışın yanısıra, yeni bir siyasetçi kimliği ile de tanışıcaktır.
Ülke önceliklerini kavrama ve uygulamada yetkin, yurtiçi ve yurtdışında itibar sahibi, kamu vicdanı nezdinde güvenilir, halka doğruyu söyleyen ve gerçekleri paylaşan, zor dönemlerin de milletçe elele aşılabileceğini hissettiren; halkla birlikte hareket etme ilkesine sahip, paylaşımcı siyaset ortakları, Türk siyasi hayatının yeni yüzü olacaktır.



# # # # # # # #