ATAMAN AKSÖYEK
CRE Avrupa İlişkiler Merkezi Müdürü
Manager of CRE-European Relations Center


Belçika'nın Başkanlık Döneminde Adalet ve İçişleri Konuları

Bu yazıda Avrupa Birliği'nin "serbest" alanı yaratmak için, Adalet - İçişleri konusundaki yapılan çalışmalarını Türkiye okuyucusuna sunmak amacıyla CRE (Avrupa İlişkiler Merkezi)'nin yaptığı değişik çalışmaların veya mensuplarının değişik yazılarının, konuşmalarının bir özetini sunacağız. Bu konuyu seçmemizin sebebi, Adalet ve İçişleri konusunun genişlemenin en hassas alanlarından biri olduğuna değinen değişik kaynaklarda rastladığımız uyarılardır. Burada, Adalet ve İçişleri alanını giriş olarak işlemekle yetineceğiz, ileride umarız bu konuya hukuksal açıdan yaklaşma olanağı da bulunur.

2001 yılında, 1 Temmuz ve 31 Aralık tarihleri Avrupa Birliği'nin başkanlık görevini yürütecek olan Belçika, Brüksel / Laeken (Lâken) bildirisiyle kendi başkanlık döneminde uygulayacağı programda altı noktaya ağırlık vereceğini duyurdu.

Avrupa'nın geleceğine yönelik tartışmaların derinleştirilmesi;

İşyeri niteliklerinin geliştirilmesi, yoksulluğa ve dışlanmaya karşı mücadele ile fırsat eşitliğinin arttırılması;

Sürdürülecek ekonomik gelişmenin ve ortak bir ekonomik politikanın desteklenmesi; Avrupa'da özgürlük, güven ve adalet zemininin yaratılması;
Kalıcı bir gelişmenin ve yaşam kalitesinin geliştirilmesi;
Avrupa Birliği'nin genişlemesi ve dışa yönelik boyutlarının güçlendirilmesi

GİRİŞ :
Büyük bir ortak pazar yaratma yolunda yapılan çalışmalara paralel olarak bir serbest alan yaratılmasına yönelik çabalar özellikle 1970 yılından sonra suç ve terörtehlikesine karşı ortak üyeler adalet ve içişleri alanında eylem birliğine yöneldiler. 1980'li yıllarda bu yöneliş, birlik içi sınırların kaldırılması ve ortak bir pazar alanının yaratılması çalışmalarının gelişmesine bağlı "telafi edici yöntemler" olarak değişik alanlarda, hükümetler arasında varılan anlaşmalarla geliştirildi. Bu gelişmeler etkin olmadıkları, hukuka ters düştükleri ve demokrasi kurallarını zedeledikleri, baskıcı nitelikleri olduğu ileri sürülerek eleştirildi.

Schengen İşbirliği Anlaşması, koşulların zorladığı bir deneme, iç sınırları olmayan bir serbest dolaşım alanı olarak Fransa - Federal Almanya - İtalya ve Benelüks ülkeleri arasında oluştu. Yine çok eleştirilen bu anlaşma serbest seyahat etmek konusunda pratik kolaylıklar getirdi ve bir başlangıç oluşturdu. Schengen anlaşmasıyla iç sınırlarda kontroller azaldı ve ortaya çıkan yeni durumda adalet ve içişleri konularında ortak çalışmaların sorunlara cevap vermediği, yeni güvenlik ve önlemlerin gerektiği düşünüldü.

MAASTRICHT ANLAŞMASI :
Daha evvel de var olan adalet ve içişlerinde ortak tutum ve önlemler, Maastricht anlaşmasında Avrupa temel yazılı metinlerine katıldı. Daha sonra Tampere ve Nice zirvelerinde değişime uğradı.

Maastricht Anlaşması 7 şubat 1992 de imzalandı ve 1 Kasım 1993 günü yürürlüğe girdi ve Avrupa Birliği Kuruluş Anlaşması'na eklenerek (birinci sütun) bir parçası oldu. Maastricht anlaşmasında daha ziyade üye ülkelerin etkinlik alanına giren iki yeni sütün daha görmekteyiz. V. bölümde, Dış ilişkiler ve Ortak Güvenlik (ikinci sütun), VI. Bölümde, Adalet ve İçişleri (üçüncü sütun). Maastricht öncesinde belli bir karışıklığın yaşandığı, yetki tartışmalarının olduğu bir gerçekti.

Üçüncü sütunda toplanan Adalet ve İçişleri konuları çalışmaları merkezileştirildiği gibi daha küçük anlaşmaları da bir çatı altında topluyordu.

Maastricht anlaşmasında, "adalet ve içişleri konusunda yakın bir işbirliğinin geliştirilmesi" öngörülürken varılması istenen hedef ve amaç belirtilmemişti. Hedef ve amacın belirlenmemiş olması çalışmaların alışılmış şeklin dışına çıkılmamasını, alışılmış ilkelere bağlı tutucu çalışma düzeninin devam etmesini ve "benim ülkem" düşüncesinin süregitmesini getirmiştir. Bütün polis işbirliği,

Ceza Hukuku, örgütlü suçların önlenmesi alanındaki gelişmeler, "Europol Anlaşması" Adalet ve İçişleri konusundaki eleştirilerin durmasını sağlayamadı. Maastricht Anlaşması'nın sonuçları ve ikili anlaşmalar istenen sonuçları vermekten uzak kalıyordu. Özellikle eleştirilen, kararların oy birliğiyle alınması zorunluluğuydu. Bir diğer işlemeyi ağırlaştırıcı unsur da, klasik diplomatik yapı ve işleyiş ile üye ülkelerin gerekli yapıları ve sistemi oluşturmamış olmalarıydı. Bu durum karar alınmasında ve dolayısıyla işlemede yavaşlığı getirmekteydi. Yapısal olarak kurulmuş olan piramit karar alma mekanizmasına ve işlemeye hız kazandırılabilmesi için kaldırıldı. Piramidin zirvesinde olan ve adını K 4 maddesinden alan "4 K komitesi" (Daimi Temsilciler Komitesi = Coroper) doğrudan Avrupa Birliği Konseyine başlanarak engel aşılmaya çalışıldı. Üçüncü Sütun çalışmalarında görülen bir başka aksama da çalışmaların tutarsızlılığına ve toprak bağımsızlığı, ceza hukuku, polis ve gümrük konularında da görülen tutucu alışkanlıkların terk edilememesiydi. Bu konuda başka bir karmaşa da, Komisyonun ve üye ülkelerin alanlarının açık olarak saptanamamasından, hedeflerin açık olarak belirlenmemiş olmasından da doğmakta idi. Başkanlığın dönerli olmasına bağlı olarak her ülkenin başka bir konuya öncelik vermesi de işleri kolaylaştırmıyordu. Vize, Avrupa Birliğinde mali yolsuzluğa karşı mücadele, Uyuşturucuya karşı mücadelenin değişik sütunlarda olması da koordinasyon çalışmalarını kolaylaştırmıyordu. Özellikle eleştirilen bir nokta, göçmenlerin potansiyel suçlular ile bir arada sınıflanması idi. Ceza hukuku alanındaki ortak çalışmalar caydırıcılık için baskıcı yöntemleri getiriyordu. Uygulamalarda, politik sığınma, göç ve göçmenlik, temel haklar ve kişi özgürlüğü, aile hayatına saygı, kişiyi aşağılayıcı davranmanın yasaklanması, adil yargılanma gibi konularla polis işbirliği ve ceza hukuku işbirliklerinin pek çok kez çeliştiği saptanmıştır.

Maastricht Anlaşması'nın eleştirilen bir başka yanı da demokratik ve hukuksal açığıydı. Anlaşma metnindeki boşluklar ve pratikteki yorumlar da Avrupa Parlamentosu'nun bu demokrasi açığını kapatmasına izin vermiyordu.

Anlaşma, Parlamento'nun Başkanlık veya Komisyon'un Adalet ve İçişleri konusundaki çalışmalardan haberdar edilmesini öngörüyordu.

Değişik başkanlık dönemlerinde bu uygulama tamamen bir şeklin yerine getirilmesi mantığıyla yerine getirildi ve Avrupa Parlamentosu'nun etkin olabilmesine olanak verilmedi. Aynı sebeplerden Avrupa Adalet divanı da gerekli müdahalede bulunamıyordu.

Sonuç olarak Maastricht Anlaşması'nın Adalet ve içişleri konusunda, büyük bir gelişme getirmediğini ve statu quo' yu muhafaza ettiğini söyleyebiliriz.

Son dönemde ortaklar Adalet Divanı'nın üçüncü sütundaki yetkisini, Ortaklık Anlaşması'nın başka maddelerinin, "Ortaklık Anlaşması'nın Bekçiliği" kuralının zorlamasıyla tanımak zorunda kaldılar.

AMSTERDAM, TAMPERE ve NICE ZİRVELERiNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER :
Adalet ve içişleri konusunda yapılan eleştiriler zorunlu olarak bu konuyu Amsterdam Zirvesi'nin önemli maddelerinden biri yaptı. Adalet ve İçişleri başlığı altında toplanan konular ikiye ayrıldı, pek çok konuyla birlikte politik sığınma, göç ve sivil hukuk alanındaki işbirliği, birinci sütuna kaydırıldı ve "topluluklaştırıldı". Vize, sığınma, göç ve kişilerin serbest dolaşımına değinen diğer konular da IV bölüme aktarıldı. Ceza hukukunda ve polis işbirliği, konuları üçüncü sütunda ve hükümetler arası konular arasında kaldılar.

Amsterdam Anlaşması, genişleme sürecini de düşündüğümüz zaman daha önemli hal alan oy birliği ile karar alma yerine "çoğunlukla oy verme" yöntemine geçmeyi getiriyordu. Anlaşmanın, 251. maddesinde gösterildiği gibi, 1 Mayıs 2004 yılından sonra Konsey'in oybirliği yönteminden çoğunluk yöntemine geçişi olanağı tanınmıştı. Nice Anlaşması bu konuda bazı değişiklikler getirdi. Nice Anlaşması'na göre, yürürlüğe oy çoğunluğunun girmesiyle birlikte, sığınma hakkı, aile hukukuna değinmesi koşuluyla Medeni Hukuk alanlarında çoğunlukla karar almak mümkün olabilecekti. Anlaşmaya konan ek bir metin ile, tarafların, 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Anlaşmanın IV. bölümüne girmese dahi, 3.ülke vatandaşlarının dolaşım koşulları, illegal göç, kurallara uymayan oturum, konularında oy çoğunluğuyla karar alabileceklerdi.

Burada uyumsuzluk sağlayan durum, Avrupa Birliği'nin dışında olan ve daima kendine özgü adli ve polisiye yöntemlerle çalışmaya alışmış olan bir sistemin entegre edilebilmesiydi. Karar organları bu alışkanlıklardan doğan özelliği ile ağır bir yapıyı taşıyordu. Yapı, bütün hafifletilme çabalarına rağmen dört ayrı basamağı içeriyordu ; * Çalışma grupları, * Eski K4 komitesinin yerine ikâme edilen 36. madde komitesi ( veya CATS ), * COREPET ve * Avrupa Birliği Konseyi. Ne Amsterdam Anlaşması, ne Nice zirvesi olayların nasıl karara bağlanacağına dair bir kesin açıklık getirmemişti. Maastricht anlaşması ise, komisyonun, adli, polis ve gümrük işbirliği alanlarında girişim hakkını elinden almıştı.

Yerimizin izin verdiği kadar, ayrıntılara girmeden anlatmaya çalıştığımız gibi, adalet ve içişlerinin eşgüdümle yürütülebilmesi için sistemin daha geliştirilmesi ve oturtulması gerekmektedir. Özellikle yaklaşmakta olan genişleme sürecini düşündüğümüzde konunun önemi daha da ortaya çıkmaktadır. Amsterdam ve Nice zirvelerinde alınan kararların getirdiği olanaklar oy çoğunluğu yöntemini yürürlüğe koyarak, alınan kararların bloke edilmesini önlemeye çalışmaktadır. Bu çözüm yolu da belli sakıncaları taşımaktadır. Söz konusu alan çok karmaşık sorunları içeren bir alandır. Belli bir çoğunluğun ortaklaşa kabul ettiği çözüm dışında kalan ülkeler kendilerine uyan çözümleri uygulamaya gidebilirler. Bu konuda Schengen uygulamaları yararlanılacak deneyimleri göstermektedir. Konuyu çerçeveleyen kararların ulusal parlamentolar ve hükümetler tarafından alınması gerekmektedir. Üye ülke hükümetleri uluslararası konferanslarla ve konferanslarda kendi pozisyonlarını savunmakta ve ağırlık kazanmaya çalışmaktadırlar. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için de uzlaşan ülkeler uygulamaya başlamaktalar, diğerlerine de Konsey, alınan ortak kararın uygulamaya koymaları için belli bir zaman tanımaktadır.

BELÇİKA BAŞKANLIK DÖNEMİ :

Belçika'nın başkanlığı döneminde bu konunun çözülmesinde gelişmeler beklenmektedir. Önde gelen işlerin başında alınacak tedbirlerin kataloğunun güncelleştirilmesi gelmektedir. Diğer önemli bir alan,"özgürlük" - "güven" ve "adalet" kavramlarının dengeli bir şekilde yerleştirilmesidir. Daha evvel yapılmış olan ve bu alanlarda yürürlükte olan ikili veya uluslararası anlaşmaların varlığı da işi kolaylaştırmaktadır. Adalet ve içişleri konusunu yakından ilgilendiren 3 temel hak önümüzdeki günlerde çalışmalara ağırlıklarını koyacaklardır. Ayrımcılığa karşı mücadele, açıklık veya kişilerin kendilerini ilgilendiren bilgiyi elde etme hakkı ve kişiye ait bilgilerin korunması, Avrupa Birliği Temel İnsan Hakları Anlaşması da bu konuda temel belgelerden birini oluşturmaktadır. Bu anlaşmanın girişinde "Adalet ve İçişleri" konusuna atıf yapılmaktadır.

Bütün bu çalışmaların başlangıcını Schengen Anlaşmasında buluyoruz. Amsterdam Anlaşması Schengen Anlaşması kurallarını ortaklılık anlaşmasına dahil edince Ortaklık Anlaşması Schengen Anlaşmasını ve Schengen Anlaşması da Ortaklık Anlaşmasını etkilemiş oldu. Amsterdam Anlaşması Adalet ve İçişleri işbirliği konusunda Avrupa'yı altüst ettiği söylenebilir. Aradan geçen zaman çalışmaların çözüme giden yolda çok ilerlediği söylenemez. Belçika kendi başkanlığı döneminde bu konuya özel bir önem vereceğini ve soruna iki boyutta yaklaşacağını söylemekte. Ulusal reflekslere, alışıla gelmiş ilkelere bağlı, toprak ve hakimiyet ilkelerinin hakim olmayacağı bir Avrupa alanının kurulması, "Özgürlük", "güven" ve "adalet" unsurlarının denge halinde oldukları bir ortamın gerçekleştirilmesi.



ATAMAN AKSÖYEK: "JUSTICE AND INTERNAL AFFAIRS DURING THE BELGIAN PRESIDENCY"



Belgium will take over the European Union's presidency from 1 July until 31 December 2001. The Brussels/Laeken Declaration stated the main points of Belgium's program as follows:
Deepening the discussions on Europe's future, Improving the quality of workplaces, fighting against poverty and alienation and thus creating equality of opportunity, Ensuring sustainable economic development and developing common economic policies, Creating a platform of freedom, security and justice for Europe, Ensuring a lasting development and improving quality of life, Enlarging the European Union and strengthening its external dimensions.

Two of the most sensitive aspects of enlargement are justice and internal affairs. These became an international concern for Europe when there was an effort to create a common market in the 1970s. The Schengen Agreement decreased internal border controls and created the need for new security measures.

Signed in 1991, the Maastricht Treaty formed the first pillar, foreign relations and common security the second pillar, and justice and internal affairs the third pillar of the European Union. The Europol Agreement aimed at ensuring police cooperation, strengthening Criminal Law and preventing organized crime. However, the fact that issues like visas, financial corruption in the EU, struggle against drug trafficking fall under different pillars makes the activities in these fields difficult to coordinate. Principles of police cooperation and criminal law often contradict in political asylum, migration, basic rights and freedoms, criminal procedures and respect of family life. In short, the Maastricht Treaty failed to improve the practices and maintained the status quo.

Faced with criticism, the Amsterdam Summit regrouped some of the relevant issues under different pillars. The Nice Summit adopted the principle of majority vote, rather than unanimity, for decisions concerning asylum seekers and family law.

The Belgian Presidency will aim at establishing balance among the concepts of freedom, security and justice by benefiting from existing bilateral and international agreements. It will focus on the struggle against segregation, the right of individuals to get information about issues which concern them and the protection of personal information. It will also aim at creating a European area which is not based on national reflexes, traditional principles and svereignty.



# # # # # # # #