Av. HAKAN HANLI
AB Uluslararası Hukuk Uzmanı TÜGİAD ve ELEGANS MAGAZİN Brüksel Temsilcisi
International Law Specialist/Brussels Representative for TÜGİAD and ELEGANS Magazine


Avrupa Birliği ve Belçika'da Demokrasi "Oy Hakkı"

I. Giriş
Demokrasi, herşeyden önce kişisel özgürlüklerin politik hayata dahil edilmesine yönelik bir yönetim sistemidir. Yani, bütün organize politik toplumların özünde olan, emir ve itaat ilişkisi burada da mevcuttur.

Kuşkusuz otorite mevcut, fakat kendisine uymayı kabul edenlerin katılım temeli üzerine kurulmuş bir sistem olarak düzenlenmiştir : Otorite, bünyesindekilerin özgürlüğü ile uyumlu davranmaktadır. Bununla birlikte, demokrasilerde oluşan bu ahlaki değer temelinde, madem ki sadece demokrasi, "özgür insan haysiyeti" temeline dayalı politik düzeni öneriyor, ancak bu değeri destekleyen yönetim formüllerini kabul eden partizanlara izin vermeside doğaldır.
Günümüzde, demokratik meşrutiyet ortamında yaşıyoruz. Herkesin fikirlerini ileri sürmesi gayet doğaldır. Bu meşrutiyet, ancak kendisi ile muhalefete imkan verecek şekilde tanımlanabilir. Elbette ki, hiçbir politik formül, bu karşıt durumdan dolayı kendisini kazançlı çıkaracak unsuru kullanmaya kaygısız kalmayacaktır. Dolayısıyla, demokrasi; çelişkilerle de dolu olmasının yanısıra, usa yatkınlığın ve yerindeliğin kaybedilmemesi açısından da başarıya götürecek bir konsepttir.

II. Yabancı Ülkede Yaşayanların
(Göçmenlerin) Oy Hakkı
Göçmenler açısından, demokrasinin önemli unsuru olan "oy hakkı", 1789 İnsan Hakları Bildirgesi'ni onaylamış bir ülke için, tutku ve heyecan uyandırmasının yanısıra eski korkuları da bünyesinde taşımaktadır!..

Bununla birlikte 1789 İnsan Hakları Bildirgesi (iHB)'nin 1. md.si sarihtir : "Her insan, haklar bakımından eşit doğar ve yaşar. Ancak, sosyal eşitsizlikler kamu yararı üzerine kurulabilir". Belçika'da kanun koyucu, 1789 İnsan Hakları Bildirgesi'ni onaylayıp, anayasal değer olarak tanımasına rağmen, 1831 tarihli Belçika Anayasası'nın 10. md.si : "Belçikalılar, haklar bakımından eşittir_" demektedir.

Dolayısıyla, sahip olunan "özgürlük ve eşitlik" milli değerlerin, aynen bir sermaye değeri gibi iyi yönetilmesini de beraberinde getirmektedir. Şunu da kabul etmek gerekir ki, göçmenlere tanınacak oy hakkı, kanun önünde eşitlik ilkesinin uygulanmasından başka birşey de değildir.

Bu prensipler tüm ülkeler ve zamanlar için geçerlidir. Böyle kabul edilmesine rağmen, malesef bu prensipler birbirleri (önceki-sonraki kanun koyucu) arasında tavsiye edilmesine rağmen, herzaman aynı sonucu vermedigi gibi, tatmin edici olmaktan da uzaktadır.

Diğer taraftan, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (iHEB)'nin 21. md./2. bendi: "Herkesin, ülkesindeki kamu hizmetlerine katılma hakkı vardır" demektedir. Görüldüğü gibi, vatandaşlık sözkonusu olmayıp, "ülkeden" bahsedilmektedir. Ülke kavramı tanımlanmamakla birlikte, hangi tanım daha yerindedir? Vatandaşı olduğumuz ülke mi? yoksa yaşadığımız ülke mi? YHEB'nin 2. md.si ise : "Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğumdan ya da benzeri başka bir sosyal statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede öne sürülen tüm hak ve özgürlüklere sahiptir" demektedir. YHEB'nin bu maddesi, herkesin, milli orijinleri konusunda herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, tüm hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiği, dolayısıyla demokratik hayata katılmasını mümkün kılmaktadır.

Elbette ki, "insan doğası gereği, hak ve özgürlükleri bünyesinde taşır". "Herkes kanun önünde eşittir". Sonuç olarak, politik tartışmaların da bu ufka doğru yönlenmesi gerekir.

III. "Vatandaşlık" ve "Oy Hakkı"
Oy hakkı vatandaşlığa bağlanmakla birlikte, vatandaşlığın bir sonucu da değildir.
Vatandaş olmak, içerisinde yaşadığımız şehir hayatına katılmak, kendisinin ve toplumun ortak geleceğine saygılı olarak, söz hakkı sahibi olmak demektir. Oy hakkı, bu sürece bir katılım şeklidir. Fakat, tek şekil de değildir.

Yabancı tabiyetteki kişilerde, değişik şekillerde şehir hayatına katılırlar. Fakat onlara oy hakkı vermek, diğer vatandaşlarla toplumsal hayata ortak katılım haklarını tanımak anlamına gelir. Şöyle ki, oy hakkını tanımak ;
Vatandaşların sahip olduğu, tüm diğer hakların tanınması demektir.
Toplum içerisinde bir yer vermek demektir.
"Hak sahibi olma" hakkını vermek ve "hakkı yeniden üstlenmek" demektir.
Bir kişi oy hakkı sahibi olduğu zaman, diğer haklar; ifade özgürlüğü, yayma (yazı, resim), toplanma, gösteri, vb.. zimni olarak tanınmış olacaktır.
Oy hakkı, tek başına vatandaş olmak için yeterli olmadığı gibi, seçilme hakkından da ayrılamaz.
Bazen, seçme ve seçilme hakkına sahip kişiler dahi, bir vatandaş gibi davranmazlar, çünkü oy kullanmak istemezler_ Oy kullananlar arasında ise, vatandaşlık seviyesi değişkenlik gösterebilir. Şöyle ki ; temsili vatandaşlıkta olduğu gibi 4-5 yıl için temsilcilerini seçmekle yetinir ki, bu katılımcı vatandaşlıktan çok uzaktır.

Elbette ki, vatandaş olmak, bazı faaliyetlere hem katılma hem de katılmama hakkına sahip olmaktır. Bazı siyaset bilimcileri bu konuyu, "yeni vatandaşlık" konsepti altında aktif veya katılımcı vatandaşlık olarak tanımlar. Oy hakkının tanınan veya tanınmayan şekilde pratik hayata geçirilebileceğini ifade etmektedirler. Oy hakkından yoksun olan bazı göçmenler de, şehir hayatında daha az aktif değildirler. Diğer taraftan, birçok Belçikalı'da sadece yaşamakla yetinmektedir!.. Göçmenlere oy hakkı verilmesi konusu, tüm sorunları yarın çözmeyecektir, fakat bu yol ile daha iyi anlaşılmaları sağlanacaktır. Çünkü seçmenin adına hareket eden temsilciden ziyade, doğrudan seçmenin dediğine duyarlı olan aday veya seçilen kişiye de diyecek bir şeyiniz olamaz.

Bazıları için, eşitliğe doğru ilerlemek için, hiç de iyi bir zaman değildir. Göcmenlerin oy hakkı sözkonusu olduğu zaman, aşırı-sağ güçlü; tabiki mümkün değil, ya da zayıf; o zaman da uyandırmanın gereği yoktur. Böylelikle, aşırı-sağ, Belçika demokrasisinin hakemi anlamına gelmektedir.

IV. Yasa-dışı Göçmenler,
Regülarizasyon
Yasa-dışı göçmenlerin haklarını ve değerlerini elde etmek için açık bir şekilde çalışmalarını ilerletmeleri ve mücadeleleri, aşırı-sağın gücünü, sessizliğe kadar indirdiğini bizlere göstermiştir. Hakları dahi olmayan bu kişilerin yaptığını, bu ülkenin vatandaşları neden yapamasınlar? Sürekli olarak utanç verici yakınmalardan ziyade, demokrasi prensiplerini uygulamaya koymak ve genişletmek daha yerindedir. Şöyle ki ; Yasa-dışı göçmenlere oy hakkı tanınması, önce yerel sonra genel seçimlere yansıyacak şekilde olmalıdır. Açıkça görüldüğü gibi, eşitliğe kadar daha çok yol katetmek gerekiyor. Mesafe katetmek ise, olgun ve kararlı olmakla mümkün. Yasa-dışı göçmenlerin mücadelesi bir başka açıdan da çok ilginçtir. Şöyle ki, bu mücadele sadece oy hakkı olmayan vatandaşların değil, hiçbir hakkı olmayanların mücadelesidir.

Ayrıca yasa-dışı göçmenler farkında olmadan bir baskı grubu oluşturdukları gibi, çoğunlukla, kendilerine rağmen vekaleten, siyasi parti veya lider aracılığıyla bir politik güç oluşturabilmektedirler. Böylelikle, oy hakkı olmayan bu kişiler dahi, politik hayatta çok önemli bir rol oynayabiliyorlar.

Politikacılara gelirsek, onlar, diğer tedbirlerin alınmasının daha faydalı ve acil olduğunu düşüneceklerine, eyleme geçebilirler. Uzun yıllardan bu yana, göç poltikası açık bir şekilde şöyle açıklanmıştır : "yeni gelen insan kaynaklarına sınırları kapatın, mevcut göçmenlerin entegrasyonu sağlayın, orijin ülkelerin gelişimine destek olun". Malesef, sınırları kapatmaya yönelik alınan kararlar, daha baskıcı tedbirleri beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu olarak uzun süredir yerleşik kişilerin sahip oldugu mükteseb hakların sorgulanmasına ve tehlikeye sokulan entegrayona sebep olunmuştur.

Oysa ki, ülkede yaşayan göçmenlere oy hakkı vermek, bu entegrasyonu sağlayıcı bir etken olacaktır. Bugün dahi, bırakınız bunu gerçekleştirmeyi, konuşmanın bile zamanı değildir. Oturum kartı vermek, 10 yılda bir yenilemek, entegrasyona yönelik önemli bir muktesebat olmasına rağmen, çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Oysa ki, oturum kartı istikrarlı yerleşmeyi sağlarken, oy hakkını tanımak da mantıken devamı niteliğindedir. Belçika politik gündemine oturan oy hakkı, gündemden düşmeye pek de niyetli değildir.

V. Avrupa'da ve Belçika'da
Oy Hakkı
Gerçek evrensel oy kavramı bünyesinde, Belçika'da diğer birçok ülke gibi özellikle kadınlara tanınan oy hakkı açısından bir hayli geç kalmıştır.

Kadınlara oy hakkı; Yeni Zelanda (1893), Finlandiya (1906), Almanya (1918), Birleşik Krallık (1918-Otuz yaşından büyük kadınlara, 1929 ise erkeklerle eşit olarak), İsveç, Avusturya, Lüksemburg(1919), Türkiye (1930), İspanya ve Portekiz (1931), Belçika ise bir hayli gecikmeyle, ancak 1948'de tanınmıştır.

Hatta, Belçika hukuki mevzuatı İngiltere'deki gibi olsa idi, eski koloni Kongolular (Zaireliler) dahi tüm seçimlerde oy hakkına ve seçilme hakkına sahip olabileceklerdi!

a. Belçika'daki Avrupa Birliği Vatandaşlarının Oy Hakkı
Bazı açılardan, diğer AB ülkelerinin Vatandaşlık mevzuatları, Belçika mevzuatına nazaran daha açıktır. AB Maastricht Anlaşması'nın 8B md.si gereğince, vatandaşlık konusunda uyum çalışmaları için, Belcika hukuk mevzuatının köklü bir reformdan geçmesi gerekmektedir. İki mevzuat arasındaki çelişki, Belçika Anayasası'nın 8. md.sinin gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır.

Oy hakkı konusundaki Anayasa'nın değişen 8.md.si gereği, 2001 yılından itibaren, Avrupalı seçmenlere oy hakkı tanınmıştır. AB üyesi olmayan ülke seçmenler(yerel seçimler) için ise, 19 Ekim 2000 tarihli kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Böylelikle, Maastricht Anlaşması'na mevzuatını uyumlu hale getiren Belçika, bu yönde bir açılım sağlamıştır. Belçika'daki tüm AB üyesi olan veya olmayan tüm göçmenler, bu yasa tasarısı bünyesinde 2006 yılından itibaren yerel seçimlerde oy kullanabileceklerdir.

Maastricht Anlaşması'nın 8B md.si: Avrupa Parlamentosu ve yerel seçimlere katılım konusunda : "AB üyesi olan tüm vatandaşlar, yerleşik olduğu üye ülke vatandaşlığına sahip olmasa bile, yerel ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy ve seçilme hakkına, o ülke vatandaşları ile aynı koşullarda sahiptirler."

Bu şekilde, Belçika'da yerleşik bir AB vatandaşı, Belçika vatandaşları ile aynı koşullarda, seçim listesine kaydolmak suretiyle, yerel ve AP seçimlerine katılabilecektir. AP tavsiyelerine göre; "AP seçimleri için bir duyarlılık ve bilgilendirme kampanyası yapılması önemlidir". Bununla beraber, Avrupa Komisyonu'nun bu konuda bütçe sıkıntısı vardır.

"Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" ilkesi doğrudur, fakat AP seçimlerinde ortaya konulan "yeni vatandaşlık" bilimsel konseptini yeterli bilgilendirme olmadan, "herkesin okumadan alim olmasını da bekleyemeyiz".

b. Avrupa Konseyi Konvansiyonu "Göçmenlerin Kamu Yaşamına (Yerel seçimlere) Katılımlarına Dair"
Avrupa Konseyi 'ne üye ülkeler tarafından 5 Şubat 1992 tarihinde 8 ülke tarafından imzalanan konvansiyon, aynı gün, malesef 4 ülke tarafından onaylanmıştır. Bunlar: İtalya, Hollanda, Norveç ve İsveç'tir.

Ülkelerin farklı şekillerde uygulamaya koyabileceği, belirgin bir tablo niteliğinde olan 144 sayılı AKK 4.md.si gereğince: "Taraf olan her ülke, ülkede yerleşik yabancıları kamu anketlerine, yerel planlama, konsültasyon ve diğer prosedürlere dahil etme konusunda ciddi çaba gösterecektir. Bu anlamda ; "a)_ kollektif çalışmayı zedeleyecek hukuki mevzuatı yakından izlemek_ "b)_.yerleşik yabancıların kurumsal temsillerinin sağlanmasını kolaylaştıracak, tedbirler ve danışma mekanizmalarının tesisi_.." (5 md.); ve "_.yerleşik yabancılara yerel seçimlerden önceki 5 yıl süre ile yasal ve sıkca oturuluyor olması sonucu ; oy hakkı ve seçilme hakkının tanınmasının sağlanması (6 md.).

Bu konu, ülkeler tarafından ciddiyetle ve demokratik olarak yeterince tartışılmayıp, büyük politik organizasyonlar tarafından, karşı taraf aleyhine kullanılmak üzere ve siyasi kavga aleti olarak değerlendirilmiştir.

Bu arada, İskandinav ülkelerinden sonra Hollanda, katakilizm yapmadan, ülkelerinde yerleşik yabancılara, vatandaşları ile hiçbir ayrım gözetmeksizin oy hakkı tanımıştır. Gerekli anayasa değişikliğini yaparken de; sağ ve sol kavgasına yol açmadan ve iki tarafın onayı ile çözüme ulaşmıştır.

VI. Gelişmelerin Çoklu Kavşağında Oy Hakkı
Bu şekilde vatandaşlık kavramının, yerleşik yabancıları içerisine alacak şekilde genişlemesi, yabancı haklarındaki gelişmeyi ve eşitlik ilkesine doğru kademeli olarak ilerlemeyi göstermektedir. Fakat, AB ülkesi vatandaşı olmayan yerleşik yabancılar, görünür hiçbir sebep olmamasına rağmen, sayısız ayrımcılığın (örneğin kamu ve özel sektör hizmetlerine girişte_) kurbanı olmaktadırlar.

Belçika'daki tüm organizasyonlar, yavaş yavaş, yerel seçimlere yerleşik yabancıların katılmaları için tavırlarını belli etmeye başlamışlardır.

Bundan geri dönmek mümkün değildir. Artık göçmenler, kendilerinin ve cocuklarının gelecek yaşamlarının burada olduğunun zaman içerisinde ağır bastığını görmektedirler. Elbette ki, oy hakkı tüm problemleri çözmeyecektir, fakat demokratik bir sistemde tanınmanızı mümkün kılması açısından önemlidir..

Bazıları kolaylaştırılan Belçika vatandaşlık yasası ile oy hakkını elde etmişlerdir. Neden diğerleri de bu hakka sahip olmasın? Son seçimlerde de gözlemlenildiği gibi, konu ile ilgili organizasyonlar, gitgide kampanyalarını (sloganları: "Buradayım, Oy kullanıyorum" yönünde artırmaktadırlar.

Bu arada, Belçika kamu oyu da gelişiyor. Bu gelişmeler, büyüğünden küçüğüne, savunanından karşı olanına kadar tüm politik hayata yayılıyor. Bu gelişme, sadece oy hakkı konusunda değil, göçmenler konusunu bir bütün olarak (politik, demografik ve ekonomik sebepler_) degerlendirme seviyesinde devam ediyor.

VII. Tüm Yerleşik Yabancılar
(Göçmenler) Oy Kullansa Ne Olur?
Böyle bir uygulama, öncelikle seçilenlerin ve göçmenlerin kendilerine bakış açılarını değiştirici niteliktedir. Yerel secimler için beklenen fayda AP'na nazaran daha önemli olmasına rağmen, gelişme yavaş ve zayıftır. Her durumda milli seviyede yüzlerce veya binlerce ilave seçmen ortaya çıkacaktır. Do?al olarak, göçmenlerin bulundukları belediyelerdeki sonuçlarda çok farklı olacaktır.

Bununla birlikte; "yabancıların oylarının ne aşırı-sağ partilere karşı seçim sistemin gelişmesine karşı kullanılacak, ne de politik entegrasyon icin geçici stratejik mücadele olarak yorumlanmaması önemlidir".

VIII. Sonuç
Göçmenler sözkonusu olduğunda, hükümetler kendilerinden öncekiler gibi, Belçikalılar'ın farzedilen fantazmına cevap vermek amacıyla onları rahatlatmışlar, fakat asıl soruna dokunmamışlardır. Sağ ve sol partiler de susmayı tercih etmişler ve bu konudaki tekeli aşırı-sağ partilere bırakmışlardır.

Bu arada, göçmen kesimde ortaya çıkan yeni nesil, bugüne kadar geçiştirilen bu konunun, ciddi olarak değerlendirme zamanının geldiğinin işaretini vermektedir. Bu yapıldığı takdirde, bu genç nesil demokrasinin gelişmesine de katkıda bulunacaktır.
Göçmenlere oy hakkı konusu gündemde olup, özellikle AB vatandaşlarına ekstra bir şart getirmeden yerel ve AP seviyelerinde tanınırken, AB üyesi olmayan ülke vatandaşlarına ayrımcılık yaratacak şekilde uygulanması, sorunun eşitlik ilkesinden uzak olarak halledildiğini göstermekle birlikte, mücadeleye devamı beraberinde getirecektir.
1 Temmuz-31 Aralık 2001 tarihlerinde AB dönem başkanı olan Belçika'nın öncelikleri arasında olan göçmenler konusu, Ekim 1999 tarihli AB Tampere Zirve sonuçlarında yer verildiği gibi, ihtiraslı ve detaylı bir program bünyesinde; özgür, güvenli ve adil bir ortak alan yaratılması öngörülmektedir. Bununla, Avrupa prensipleri olan; "açıklık, özgürlük, misavirperverlik, dayanışma, ayrımcılığın yasak olduğu, insan haklarına, insan haysiyetine ve çok kültürlü toplum değerlerine saygılı" bir açık ve kontrol edilebilir bir alan, kastedilmektedir.
Bu konuda basarıya ulaşabilmek için, uzun ve derin bir çalışma gereklidir. Şöyle ki; Belçika açısından, Senato'da gerekli anayasal reform anahtarını ellerinde tutan Parlamenterlerin gerekli tedbirleri almaları önemlidir. Avrupa açısından ise; yeni tanımlanan vatandaşlık kavramını, tüm göçmenler (AB üyesi olan olmayan) içine alacak bir konsepte oturtması sonucu, yukarıda kendi değerlerinden olduğunu iddia ettiği ayrımcılığa da son verilecek, böylelikle açık ve demokratik Avrupa mesajı güçlenecektir. Bunun içinde, "Yerleşik vatandaşlık "kavramının kabul edilmesi, elbette ki, geniş bir politik ve hatta "hangi Avrupa tipi?" ve hatta "hangi tip demokrasi?" tartışmalarını da beraberinde getirecektir. Hatta bu konu, Avrupa tanımının kalbine dokunacaktır!
Sonuç olarak; göçmenleri insan olarak görmek, öyle davranmak ve onları tanımak gerçekten önemli...


ATTORNEY HAKAN HANLI:
"EUROPEAN UNION AND DEMOCRACY IN BELGIUM 'RIGHT TO VOTE'"

Democracy is a participative system of administration based on integrating personal freedoms with political life. The "right to vote" is the most important aspect of democracy for immigrants. Granting immigrants the right to vote merely means implementing the principle of equality before the laws. Although the right to vote may be tied to citizenship, it is not the result of citizenship. Individuals of foreign origin contribute to urban life in various ways; therefore, granting them the right to vote means granting them the right to participate in social life. This right implicitly entails the rights of expression, association, dissemination of information, etc. It is not enough in itself and cannot be dissociated from the right to be elected. However, the right to vote can offer individuals different levels of citizenship, ranging from representative citizenship to participative citizenship. The concept of "active or participative citizenship" or "new citizenship" also gives individuals the right to not participate in some aspects of life.
Although granting immigrants the right to vote will not solve all problems, it will make it easier to understand them because individuals who are elected by immigrants will not only act on behalf of the electorate but also be sensitive to what the electorate says. Illegal immigrants or "immigrants without papers" have been struggling to protect their rights and values in spite of the power of the extreme right. Their struggle is very interesting in that it is not the struggle of people who do not have the right to vote but of the people who have no rights whatsoever. They should be granted the right to vote first at local elections, then at general elections.
Illegal immigrants can play a significant role in politics indirectly, through political parties or leaders. However, for a long time immigration policies have been based on closing the borders, integrating the existing immigrants and supporting the development of countries of origin. The decision to close the borders brought about oppressive measures which caused some to question the acquired rights of people who have been residents for a long time. Issuing a residence permit to such individuals supports integration and a stable residence and granting them the right to vote is only a logical extension of the former.
The concept of universal suffrage was adopted by Belgium only in 1948, quite late when compared with many other countries. The citizenship legislation of Belgium is tighter than those of many EU countries. In an effort to harmonise its legislation with the Maastricht Treaty, Belgium will grant all EU-member and non-member immigrants the right to vote in local elections in 2006. Likewise, EU citizens residing in Belgium will be able to participate in the European Parliament elections. Recent election campaigns in Belgium have been using the slogan "I am here, I vote here" and more and more organisations have started voicing their support of granting foreigners the right to vote in local elections.
Enlarging the concept of citizenship to include resident foreigners means an enlargement of the rights of foreigners and a gradual development towards equality. However, resident foreigners who are not EU citizens are subject to innumerable cases of segregation for no apparent reason. If resident foreigners were to vote in elections, the results of municipal elections would be much different in areas where immigrants live. Although the current system segregates against non-EU citizens, there is now a new generation of immigrants who feel that it is time to examine seriously the issue of the right to vote.
The 1999 Tampere Summit envisages creating a free, safe and egalitarian common area with an ambitious and detailed program; the Belgian Presidency also sees immigrants as a priority. Belgian parliamentarians should adopt constitutional reforms to grant right to immigrants and Europe should base its new "citizenship" definition on egalitarian principles.


# # # # # # # #