İĞNE-BEDİİ OKYAY

HEPİMİZ SUÇLUYUZ

Türkiye’nin içersinde bulunduğu bu krizden hepimiz sorumluyuz. Kimse başkasını, çoğunlukla da siyasileri suçlayarak kendini temize çıkartmaya çalışmasın, hepimiz göreceli olarak bu günlere Türkiye’yi koşar adım taşıdık. Tabii ki siyasilerin, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin günah payları büyüktür ama yaşamımızda öyle örnekler verebiliriz ki bizimde payımız azımsanamaz.
Örnek mi istiyorsunuz? Savurgan devlet yatırımlarına örnek gösterilen Anadolu’nun her köşesine yaptırılan ve çalışmayan havaalanlarının yapımı için yöre halkı siyasetçiye baskı yapmadı mı? Bir kişi çıkıp bu işin yanlışlığını dile getirdi mi? Devleti hortumlayan müteahhit etrafa para saçarken payını alanlardan bir Allah’ın kulu çıkıp hesap sordu mu? Yıllar yılı bu böyle geldi, böyle gitti. Hafızam beni yanıltmıyorsa yıllar önce Kemal Horzum diye biri devlet bankalarını dolandırıp hakkında davalar açıldığında memleketi Afyon’da omuzlarda taşındı.
Hesap soranların büyük bölümü ise devletin yağmalanmasının değil kendinin pay alamamasının şikayetini dile getiriyor. Sonunda bu iş öyle çığrından çıktı ki yangından mal kaçırmaya döndü. Şimdi bir bakıma herkes rahat zira yağmalanacak, bölüşülecek bir şey kalmadı. Deniz bitti ama feryatlar bitmedi, önce “bana da” diyenler şimdi “beni de kurtarın” diye bağırmaya başladı. Koronun başında bankalar, arkasında teşvikçi iş alemi onun arkasında sendikalar v.s.
Bütün bu kargaşa içersinde, kimse geriye dönük hesaplaşma yerine bundan sonra ne yapılmalıdır,nasıl çözüm üretilebilir diye ortaya çıkmıyor. Anlı şanlı ekonomistler tüm yorumlarında geriye dönük eleştirileri sıralıyorlar da ileriye yönelik bir çözüm öneremiyorlar.
İş alemi ise üretimin desteklenmesi gereğini dile getiriyor ama bunun için talepleri ucuz ve uzun vadeli krediden ileri gitmiyor.
Çok az kimse üretimin desteklenmesi için bürokratik engellerin kaldırılmasından, yerel ve genel yetkililerin müteşebbis üzerindeki bitmez tükenmez taleplerinden bahsediyor. En ufak bir işyerinin açılması için onlarca resmi ve gayri resmi kurum ve kuruluştan onay alınmasından, kazanılmamış paradan pay istenmesinden bahseden yok gibi.
Bu ortamda yabancı sermayenin Türkiye’ye çekilebilmesine yönelik içi boş ama masalar üstü yemeklerle dolu toplantılarda büyük Türk büyükleri geyik muhabbetlerinden eksik kalmıyorlar.
Kendi öz girişimcisine bu kadar eziyet çektirmeyi marifet bilen bürokratik sistem yabancı girişimciye neler yapmaz diye kimse sormuyor.
Sadizme varan bu yoğunluktaki formaliteyi icat eden yapının rüşvet ve yolsuzluktan arındırılması mümkün mü diye soran ise hiç yok.
Bu çarpık yapı yalnız üretimi engellemiyor ülkenin girişimcilik ruhunu yok ediyor.
Tabi kaldı ise!


# # # # # # # #