ÇUVALDIZ-CELAL BEYSEL
TÜGİAD Üyesi ve BUSİAD Başkanı

FENERBAHÇE NEDEN BAŞARISIZ?

Şaşıyorum şu Fenerbahçe’ye : Paraysa en çoğu, iyi oyuncuysa en iyileri, antrenörse en iyisi, tesisse en muhteşemi, seyirciyse en vefakar ve cefakarı...

Batılı takımlardan aşağı kalır yanı yok... Ama bir türlü batılı takımların istikrarını, başarı grafiğini yakalayamıyor...

Neden ?
Fenerbahçe’nin durumu bana iş alemimizin , ülkemizin durumunu hatırlatıyor: İş adamı ve sanayici olarak gelişmiş Batı ülkeleriyle girdiğimiz ilişkilerde kendi kendimize bazen zevkle, bazen üzülerek mırıldanırız : “Bizim onlardan aşağı kalır yönümüz yok...” Ama bir türlü batılı firmaların üretim ve satış seviyesine erişemiyoruz, ülkenin GSMH’sını batılı ülkelerin seviyesine yükseltemiyoruz.

Neden ?
Bu sorunun yanıtı hem Fenerbahçe’ye hem de ülke ekonomi ve üretimine yön verenler açısından aslında basit : “Sistem Kurma” görevini yerine getirmesi gerekenler yıllarca beceriksizlik yaptılar...“Birlikte başarıya ulaşma” ortamını yaratamadılar, takım oyunu oynama becerisini, takım ruhunu tek tek oyunculara ya da iş hayatının aktörlerine veremediler...
Bu beceriksizliğin faturası sadece “sistem kurma” görevini üstlenenlere, yani yönetimlere ve başkanlara, hükümetlere ve başbakanlara mı çıkartılmalı ?
Tabii ki hayır.
Yıllar boyunca sistemin meyvesini yiyip, avantajlarından faydalanıp, rahatları kaçmasın diye değişime ayak sürüyenleri unutmayalım... Etraflarından yükselen şikayetleri küçümseyenler, sistemin hatalarını göstermeye çalışanları her türlü maddi ve manevi baskıyla sindirmeye, susturmaya, yok etmeye çalışanlar da suçlular arasında değil mi? “Kargadan başka kuş tanımam” yaklaşımıyla –her ne görüşte olursa olsunlar- kendi fikirlerini Allah’ın emri sanıp değişmeyi bağnazca reddedenler de yönetenler kadar suçlu tabii ki...
Ama sonuçta bu tuzu kuru “keyfi yerindelerin” birlikteliğine ya da “sol ya da sağ bağnazların” “istemezük” lerine karşı durması gerekenler kimler ? Ülkenin çalışma ortamını gelişmeye uygun hale getirme görevini yüklenenler -sözde- demokratik olarak seçtiğimiz yöneticilerimiz, politikacılarımız değil mi ? O halde en çok suçlananların onlar olması da doğal... Eğer hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerse, istemezükçü bağnazlara karşı koyamayacaklarsa, ülke sadece zaten “keyfi yerinde” olanların istemlerine göre yönetilecek, –kobileriyle, işçisiyle, memuruyla- toplumun zayıf kesimleri sürekli olarak kan kaybedecekse... Toplum rüzgara kapılmış yaprak gibi yarın nerede olacağını bilmeden sağa-sola savrulacaksa seçilenlerin seçilme nedenleri ortadan kalkmıyor mu?
Evet, Türkiye’nin yarınlara güvenle bakabilmesi için takım oyununu öğrenmemiz gerekiyor. Ama bunu öğrenmek yetmiyor.
Takım oyununu reddedenleri, “faul” yapanları, şahsi çıkarı için takımı –ya da ülkeyi- satanları ayıklayacak tarafsız ve adil bir sistemin de oturtulması şart. Aksi takdirde takım oyununu bilenler de oynamaz, oynayamaz. Böyle bir sistemi oturtmak içinse Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Anayasanın değiştirilmesi gibi zor bir görevi geçtiğimiz günlerde –birkaç hata haricinde -başaran mevcut hükümet, Avrupa örneklerinden yola çıkarak pekala böyle bir sistemi oturtabilir. Avrupa Birliği’ne uyum yasalarını bir an önce çıkartabilir. Böylece iş aleminin ve toplumun tüm kesimlerinin takım oyununu adil ve ahenkli bir şekilde oynaması için gerekli ortamı sağlayabilir. İspanya, Arjantin, Yunanistan, İsrail ve diğerleri son 20 yılda bunları başardı...
Galatasaray son yıllarda -Türkiye’ye geldiğinde ülkemizi ve insanımızı tanımayan Jupp DERWALL’in öğretileriyle başlayan bir takım ruhuyla- 15 yıl önce Türk futbolunun rüyasında bile göremeyeceği başarılara imza atmadı mı ? Pekala Fenerbahçe de başarabilir...



# # # # # # # #