ATİLLA KIYAT
Em. Koramiral ve Fenerbahçe Basın Sözcüsü
Retired Vice Admiral and Fenerbahçe Press Spokesman


Umutsuzluk Türkiye İçin En Büyük Tehlike

Em. Koramiral ve Fenerbahçe Basın Sözcüsü Atilla KIYAT ile yapmış olduğumuz söyleşide siyaset ve ekonomik kriz üzerine görüşlerini aldık. Düzenin iyiye doğru değişimi için önce başta bulunanları biz hep beraber zorlayacağız. Tabandan tavana doğru çok daha hızlı olur bu. Ama tabandan tavana doğru derken demokratik hakkımızı demokratik kurallar içinde arayarak ve başta bulunanları bu işe mecbur ederek başaracağız, kendiliklerinden yapmalarını bekleyemeyiz. Onlar ülkeyi yıllardır bu siyasi partiler yasasıyla, bu seçim yasasıyla idare etmeye alışmışlar. Koalisyon hükümetleri kurulurken en uzun münakaşalar bankaların bölüşümü hazırlanırken yaşanır. Allahtan şimdi o yasalar biraz değişti, umarım bundan böyle de olmayacak, bir çok şeyde anlaşma sağlansa bile bankalar kavgası girdiği zaman çok uzun münakaşalardan sonra anlaşabilirler, çünkü alışılagelmiş sistem o. Elinizin altında bir parasal kaynak olacak ve yeri geldiğinde siz o parasal kaynağı size oy verecekler ve siyasi geleceğiniz için kullanabileceksiniz.
40 yıldır Türkiye’yi idare edenlerin isimleri değişmedi.
Aslında 40 yıldır Türkiye gibi bir yerde siyaset sahnesinde kalmak da bir özveridir. Ama Türk halkına bir borçları var. Hepsinin yanlışları var. Eğer yanlışları yoksa birdenbire Türkiye bu hale nasıl geldi? Çıksınlar, ben şu yılda, şu yasayı kabul ederken şöyle şöyle yanlış yapmışım, burada hatam var desinler. Hem bundan sonraki siyasetçiler için iyi bir ders olur, hem de kendilerinin en azından Türk halkı gözünde bir özürü olur. Ama maalesef bizimkilere bakarsanız bütün hayatları boyunca hiçbir hata yapmadılar.
Türk olarak bizim eksikliklerimizden birisi; bireysel olarak iyiyiz ama toplu hareket ettiğimiz zaman maalesef iyi değiliz. O anda hemen menfaat çatışmaları birinci plana geliyor.
Bu tip hareketleri başlatan kişiler, halkın gözü önünde güvenilir kişiler oldukları ve bu işe soyunurken de ülkeyi içinde bulundukları durumdan kurtarmak ve ülkeyi 21.yy.’da globalleşen dünyada hak ettiği yere getirecek kişiler oldukları ve bunlardan başka düşünceleri olmadığı mesajını vermek durumundadır. Bu işlemleri yaparken bir de ayrıca tutarlı olmak zorundadırlar. Yani tutarlılık nedir? Söylediklerimizle hareketlerimiz muhakkak uyumlu olmalıdır. Bir taraftan son yaşanan ekonomik krizden dolayı Türkiye’deki en büyük sorunun reel sektörün çökmesi ve istihdam sorunu olduğunu söylerken, bir taraftan da bu krizi bahane edip sadece karları azaldığı için yüzlerce işçiyi işten çıkartırlarsa o zaman siyasete yaptığımız çağrı pek de toplumdan gerekli onayı almıyor. O bakımdan tutarlı ve güvenilir olmak, dün söylediğini bugün unutmamak, en önemlisi de söylediği ile yaptığının uyumlu olması gerekir diye düşünüyorum.
Kasım ve Şubat krizlerini yaşadıktan sonra, Nisan ayında Kemal DERVİŞ’in gelmesiyle birlikte bir kamuoyu araştırması yapılmış ve Türkiye’nin geleceğinden umutlu olanların oranı %41 çıkmış.
Bu araştırma Eylül ayı içinde tekrar yapılmış ve oranın %18’e düştüğü görülmüş. Kemal DERVİŞ’in gelmesiyle insanların ondan aldığı olumlu elektrik belki güveni %40’lara çıkarmıştı, ama bugün yine görüyoruz ki bu oran %18’lere inmiş. Umutsuzluk Türkiye için en büyük tehlike. Yani Türkiye’nin geleceğini iyi görmüyorum demek. Ben Türkiye’nin geleceğini iyi görüyorum. İyi olmaması için herhangi bir neden yok. Türkiye’nin potansiyel harekete geçirebileceği kaynakları var. Ama yeter ki bunları Türkiye’nin dış politika ve siyasetiyle birlikte değerlendirmeli, erişilemeyecek hedefler peşinde koşmamalı, erişilemeyecek hedefler uğrunda şovenizm, sözde vatanseverlik yapmak yerine, erişebileceğimiz hedefleri seçmeli. İç ve dış politikamızı bir arada düşünüp, bunların ekonomimizin ayrılmaz bir parçası olduğu kararını verebilecek yönetimlere ihtiyacımız var. Bütün krizlerde olduğu gibi bu krizde sadece ekonomik değil, ABD’de yaşanan son olaylardan sonra çok büyük bir de uzman enflasyonu yaşıyoruz. Hakikaten yüzlerce, binlerce uzmanımız olduğunu bu olay ortaya çıkardı ve bu durum Türkiye’de ekonominin niçin böyle olduğunu açıklıyor.
Bir güven bunalımı var, bunu yaratan da ülkeyi yönetenler, çünkü şeffaf değiller, kararlı değiller, ne istediklerini bilir değiller, bilseler dahi bunu söyleyebilir cesarette değiller. Örneğin şu andaki koalisyon hükümetinin büyük bir bölümünün Türkiye’nin AB’ye girmesini istediğine inanmıyorum. Girmemekte bir yoldur. Bunu ilan edersiniz, Türkiye kendi potansiyeliyle AB dışında da şu veya bu hedeflere ulaşabilir dersiniz veya da AB’ye gireceğim dersiniz.
Hem istemeyip hem de bunu telaffuz etmekten korkacaksınız, hem de girmek istermiş gibi davranacaksınız. Bu çok tehlikelidir. Türkiye’ye bugün en büyük zarar burada verilmektedir. Bazı siyasi oluşumların varlıklarını borçlu oldukları birtakım oluşumlar var. AB’de bunlar çalışmayacak. O zaman taban altından kayacak. Dolayısıyla bunun için bence istemiyorlar. Çünkü biz AB’ye girmeyi çok arzu ediyoruz, Türkiye hakikaten AB’ye girmelidir ama girerken de çıkarlarından en ufak bir ödün vermeyecektir.
Bunun anlamı ya AB’ye girmek istemiyorsunuz ya da gireceğiniz yerin nasıl bir yer olduğunu bilmiyorsunuz demektir. Tabi ki Türkiye’nin çıkarları gözetilecektir. Ama gözden kaçan bir şey vardır. AB’nin ortak çıkarlarında buluşmak mecburiyetindesiniz.
Buluşurken de kendi çıkarlarınızı mümkün olduğunca koruyacak bir ortak çıkarı bulabilirsiniz. Aksi takdirde herşey Türkiye’nin istediği gibi olacak derseniz oraya giremezsiniz.



ATILLA KIYAT: “LOSS OF HOPE IS THE GREATEST DANGER THAT AWAITS TURKEY”
In response to our question about his views on politics and the economic crisis, A.KIYAT said:
“ We cannot expect those in power to change the present order for the better. We must push them to do it. As coalition governments are formed, the biggest argument is always on how to divide up the banks. The laws have been changed a little. I hope it won’t be that way any more.
The same names have been ruling us for 40 years. They all made mistakes. If they admitted them, it would serve as a lesson. Unfortunately, none of them thinks he has made a single mistake.
We, the Turkish people, do well individually, but we have no capacity for collective action. People who start movements should inspire confidence in the public. They must also be consistent. If you declare that unemployment is a big problem, and then fire hundreds of workers because your profits have gone down, you are not being consistent.
To lose hope, to say that Turkey has no future is the greatest danger that awaits us. I see a good future for Turkey -if the potential is used in the right way.
If you are not in favour of joining the EU, but are afraid to say so and you act as if you are not against it, this is dangerous. If you say that Turkey should be in the EU, but must make no compromises, then you either don’t want to join or you are not aware of what you are going to join. Turkey’s interests must of course be defended. However, you must find the point where the EU interests meet those of Turkey.



# # # # # # # #