Dr. BAHADIR KALEAĞASI
AB Nezdinde TÜSİAD Temsilcisi, Brüksel
TUSIAD Representative at the EU, Brussels


Demokrasi Pazarlığı Olmaz

Siyasi kıstaslar, ekonomik, yasal ve idari kıstasların tam aksine, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin son aşaması olan müzakerelerin konusu değil; bu sürecin başlamasının önkoşulu.

Türkiye yıllardır güvence altına almak için çabaladığı Avrupa Birliği adaylığını resmileştirme amacına, Aralık 1999'da yapılan AB Helsinki Zirvesi kararlarıyla kavuştu. Bundan sonraki bir yıl içinde AB, Türkiye'nin tam üyeliğe giden yolunu belirleyen Katılım Ortaklığı Belgesi'ni (KOB) hazırladı. Türk hükümeti de, Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi, ekonomik ve hukuki dönüşüm planı sayılabilecek Ulusal Program'ı 2001 Martında resmen onayladı. Bu amaçla kurulan AB Genel Sekreterliği, devlet birimleri arasında bu uyum sürecinin koordinatörü ve rehberi olarak yoğun bir çalışma içine girdi.
Bu arada her sonbahar olduğu gibi, AB Komisyonu aday ülkelerin yıllık ilerleme raporlarının son hazırlıklarını yaparken, TBMM, gündeminde önemli bir demokratik reform paketi ile açılıyor.

  Kopenhag kıstasları
Önümüzdeki dönemde Anayasa, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) başta olmak üzere, hukuk sistemimizde yapılacak değişiklik önerileri somutlaştı. Bunlar Türkiye'yi kendi içinde ve küresel düzende daha güçlü bir toplum yapmakla kalmayacak, aynı zamanda AB üyeliği yolunda zaman kaybını durdurma olanağı da yaratacak. Demokratik reformların Kopenhag siyasi kıstaslarının hukuki temelleri zemininde gelişmesi bu açıdan çok önemli.
Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) 1992 Maastricht Antlaşması tarafından tesis edilen Avrupa Birliği (AB) ile siyasi kimliğe kavuştu. Hemen akabinde Haziran 1993 Kopenhag zirvesinde tam üyelik kıstaslarını belirledi: "Üyelik, aday ülkenin demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumların istikrara kavuşturulmuş olmasını, işleyen bir piyasa ekonomisinin mevcudiyetini, AB içindeki rekabet ve piyasa güçleriyle baş etme kapasitesini gerektirir. Üyelik, adayın, siyasi, ekonomik ve parasal birliğe katılım da dahil olmak üzere, AB'ye katılımın getirdiği yükümlülükleri üstlenebileceği anlamına gelir."
Böylece, AB'ye tam üyelik kıstasları siyasi, ekonomik, hukuki ve idari olmak üzere üç grupta toplanır. Bu kıstaslar, Roma (1957), Maastricht (1992) ve Amsterdam (1999) antlaşmalarının son şeklini verdiği AB Antlaşması içinde yer alıyor. AB Antlaşması'na ek olarak, AB mevzuatı, AB Adalet Divanı içtihadı ve AB'nin akdettiği uluslararası anlaşmaların bütünü, AB müktesebatını oluşturuyor. Üye ülkeler bunlara uymak zorunda. Tam üyelik müzakereleri ise, aday ülkelerin bunlara hangi ritimde uyacağına dair birer zamanlama çalışması. Al-ver veya uzlaşma amaçlı görüşme değil söz konusu olan.

  Demokrasi birliği
Tam üyeliğin siyasi koşulları yalnızca Kopenhag bildirisi ile sınırlı kalmadı. Amsterdam Antlaşması'nda, ülkelerin AB üyeliği sürecini belirleyen maddesine, "Birlik, mevcudiyetini demokrasi, insan hakları, temel hak ve özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayandırır" cümlesi eklendi. AB ve diğer Avrupa ülkeleri için bir aidiyet göstergesi olan bu kıstaslar, tüm Avrupa toplumlarının paylaştığı ortak değerleri temsil ediyor. Ayrıca, AB Antlaşması merkezi Strasburg'da bulunan ve tüm Avrupa ülkelerinin üye oldukları Avrupa Konseyi bünyesindeki antlaşmalara ve Avrupa İnsan Hakları Hukuku'na atıfta bulunuyor.
Bir Avrupa Konseyi üyesi olarak Türkiye de bu sisteme dahil. AB'ye tam üyelik için başvuran ülkelerin, Avrupalılığı hukuken Avrupa Konseyi üyeliği koşulu ile belirleniyor. Bu nedenle, 1987'de Türkiye'nin o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu'na tam üyelik başvurusu hemen resmi işleme konurken, aynı yıl Fas'tan gelen başvuru reddedilmişti. Nitekim iki yıl sonra Komisyon Türkiye'nin henüz hazır olamadığı sonucuna varırken, 'tam üyeliğe ehil olduğunu' özellikle vurgulamıştı. O zamandan bugüne, Türkiye hâlâ üyesi olduğu Avrupa Konseyi çerçevesinde belirlenen temel demokratik ilkelerle çelişkili yasal düzenlemelere ve uygulamalara sahip olmaya devam ediyor; ve AB ile müzakere masasına oturamıyor.
Siyasi kıstaslar, ekonomik, hukuki ve idari kıstasların aksine, müzakere sürecinin konusu değil, bu sürecin başlayabilmesi için bir önkoşul. Avrupa Konseyi hukuku, bu kıstasların yasal temelini oluşturuyor. Fakat Avrupa Konseyi hukuku, Lüksemburg'da bulunan AB Adalet Divanı'nın esas yetkilerinin dışında, Strasburg'daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı alanına girmekte. Bu nedenle siyasi kıstasların müzakere konusu olmayıp, önkoşul kabul edilmelerinin hukuki yönü de var. Kısaca, AB tam üyeliğin son aşaması olan müzakereleri, ancak ortak Avrupa standartlarında demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti özelliklerine sahip ülkelerle yapmak istiyor. Bu kıstaslar her şeyden önce AB üyeliğinin en genel koşulu olan Avrupalılığın bir gereği. İkincisi, AB'nin en temel değerleri olmaları nedeniyle müzakere edilmeleri söz konusu değil.
Üçüncüsü, zaten Kopenhag siyasi kıstaslarının hukuki temelleri AB hukuk sisteminde değil, Avrupa Konseyi çerçevesinde belirleniyor; dolayısıyla AB ile aday ülke arasında müzakere konusu olmalarının yasal dayanağı yok.
Demokratik kültürler tabii ki Avrupa'da ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Fakat başta düşünce özgürlüğü, bireysel ve kültürel haklar, saydam ve hesap veren siyasi yönetim ve bağımsız yargı konularında, çağdaş dünyanın ulaşmış olduğu asgari ortak değerler var. Bu konuları ne AB ile, ne de kendi içimizde daha fazla müzakere konusu yapmamalıyız. TBMM, temsil ettiği halkın layık olduğu çağdaş demokratik yasal çerçeveyi daha fazla geciktirmemeli. Demokrasinin temel değerlerini pazarlık konusu yapmak artık ülkemiz için her şey bir yana çok yakışıksız olur.




BAHADIR KALEAĞASI: “YOU CANNOT BARGAIN ABOUT DEMOCRACY”

Turkey reached its objective of becoming an official candidate to the European Union at the Helsinki Summit of 1999. In the following year, the EU prepared the Accession Partnership document which defined the path to Turkey’s full membership. The Turkish government adopted the National Program, which is the most important political, economic and legal transition plan of the republic, in March 2001. There are now concrete suggestions to amend the Constitution, Turkish Penal Code and the Law on Terrorism. Such changes will not only make Turkey stronger both domestically and globally but also help prevent losing time in the EU membership process.
It is vital that the democratic reforms comply with the legal basis of the Copenhagen criteria. The political criteria are not subject to the negotiation process; they are in fact a precondition for the process. The European Union wants to start the negotiation process which constitutes the final step of accession only with those countries where democracy, human rights and legal structures meet European standards. These points are the conditions of being European and are non-negotiable since they are the basic values of the European Union. There are some common values which the modern world shares: freedom of thought, individual and cultural rights, transparent and accountable political administration and independent judicial systems. In this context, the Turkish Grand National Assembly should not delay adopting a modern democratic legal framework which the Turkish people deserve.


# # # # # # # #