GÜNDEM: HÜSAMETTİN KAVİ
TÜGİAD Fahri Üyesi ve İSO Meclis Başkanı

SİYASET, EKONOMİ VE SİVİL TOPLUM

Bu günlerde pek çok kimse çevresine, dostlarına "Erken Seçim" var mı, var ise ne zaman? diye soruyor. Gerçekte bugün bizleri ilgilendiren konu, siyaset veya seçimin ne olacağı değil, bu sürecin yaşamımızı, işimizi nasıl etkileyeceğidir.
Aslında 2001 yılında yaşadığımız ağır kriz ve bunun sonucu küçülen ekonomi, Türk toplumunun kaynaklarını çok büyük ölçüde eritmiş, yok etmiştir. Bu durumda geriye kalanın, (eğer hala bir şeyler kaldı ise) nasıl korunabileceğine ilişkin cevaptır aranan. Zira bir taraftan iş yapmak istiyoruz, yapmaya da mecburuz. Yani almak, satmak ve satabildiğimiz oranda da üretelim derken alacağımız riskler bizi daha da zor duruma düşürür mü endişesi, bütün bu süreci siyasetin nasıl etkileyeceğine ilişkin endişe ve arayışı öne çıkarıyor.
Geçmişten çok önemli tecrübelerimiz var. Hükümet politikaları, liderlerin söylemleri ve uygulamalar seçim lafları ile beraber işleri nasıl etkiliyor biliyoruz. Ne kur, ne faiz, ne borsa kalıyor, hepsi rotasından çıkıyor. Sayın Bakan Kemal DervİŞ geçtiğimiz günlerde "Türkiye erken seçimi düşünmeli" dedi. Tam o sırada Başbakanımızda ciddi bir sağlık problemi ile karşı karşıya kalınca, ortalık karıştı. Tabi, yılların alışkanlıkları var, Türk Toplumu derhal tedbir aldı. ABD Doları 100.000.- TL artarak 1,450,000,- TL'ye, Faizler % 5 - 8 puan yukarı fırladı % 60' ları aştı, borsa düştü.
Aslında ne olmuş idi. Ekonomide hiçbir şeyin arz ve talebinde önemli bir fark yok ise bu değişimin gelecek beklentilerine ilişkin olduğu ortadadır.
TÜGİAD 18 Mayıs 2002 tarihinde Genel Kurulu'nu yaptı. Yeni Yönetim Kurulu'nu, Başkanı' nı seçti. Hepimize hayırlı olsun,
Genel Kurul'da söz aldığımda, hatırlattığım konuların birincisi siyasetin ekonomi üzerinde gölgesinden nasıl kurtuluruz, sorusuna aradığımız cevap idi.
Türkiye diğer tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi siyaset ile ekonominin kulvarlarını tamamen ayırarak bu işi başarabilir. Başarabilir de nasıl, neler yaparak?
Son yıllarda Sayın Kemal DERVİŞ' in koordinasyonunda yürütülen ekonomik programda bu amaca yönelik çok önemli adımlar atıldı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) özerk bir kurum haline getirildi. Düşünebiliyor musunuz, herhangi bir Bakan hatta Sayın Başbakan artık TCMB' ye keyfi bir talimatla istediğini yaptıramayacak. Kamu Bankaları'na verilecek talimatlarla, olmayan kaynaklar siyasetten birilerine aktarılamayacak. Bütçede belirtilmemiş hiçbir işe ödenek ayrılamayacak. Oluşturulan özerk kurumlar kendi sorumluluk ve faaliyet alanlarındaki konularını, kendileri karara bağlayacaklar.
Bütün bunlar ekonominin, siyasetin gölgesinden kurtulabilmesinin temel gerekleri ve tartışmasız hepsi doğru, yeter mi derseniz hayır yetmez. Ancak, daha da önemlisi, acaba Sayın Başbakan, hükümetimiz, alınan bu kararların ne kadar farkında.
Zira Sayın Başbakan birilerinin tepki ve endişeleri ile " Bu Önemli Kurum ve Kurullar da çok oldu, bu işi tekrar bir gözden geçirmeliyiz" diyebiliyor. İşte buda dünden zaten ağzı yanık Türk toplumuna "Ben demedim mi, bunlar aldıkları kararlara bile uymazlar " dedirtiyor.
Sonuç ortada, 1,450,000,- TL'ye kadar tırmanan ABD Doları, bu endişeler ile kimilerince alınması düşünülen tedbirin fiyatıdır. Şimdilerde 1,400,000,- TL'ye kadar gerileyen ABD Doları, yeniden istikrarlı bir çizgiye oturacaktır. Ekonominin temel gerçeği arz-talep dengesidir. Bunun ötesindekiler siyasi istikrarsızlığı ve güvensizliği nakde çevirmeye çalışan ekonomik faktörlerin başarı veya başarısızlığıdır.
Türkiye siyaseti, ekonomiden tamamı ile farklı bir kulvara çekme sürecinde başarılı olacaktır. İşte o gün siyaset sahnesinde ülke yönetimine gerçekten doğru yön verebilecek insanlar kendilerine yer bulacaktır, zira diğerleri yani siyasi rantı paylaşmak üzere siyaset yapanlar çoktan başka mecralara doğru dümen kırmış olacaklardır.
Bu süreçteki başarı büyük ölçüde sizlere, TÜGİAD' a ve tüm sivil toplum kurumlarının bu konularda göstereceği duyarlılığa yakinen bağlıdır. Gün seyretme günü değil, fikir strateji ve plan önerilerimizi ortaya koyarak oyunculuğa talip olma günüdür.
Çok önemli bir konuda bir daha tartışmamak üzere uzlaşmak ve eyleme geçmek zorundayız.
Artık enflasyonla büyümenin nasıl başarılabileceğine yanıt aramak beyhude , asıl enflasyonun ekonomik ve ahlaki tüm değerlerimizi nasıl yok yönettiğini görelim artık.
Bir aile, bir şirket veya bir ülkede büyüme nasıl olur, arkadaşlar ya para kazanacaksınız yani kar edeceksiniz ya da varlıklarınızın değerini artıracaksınız.
Bunların başarılabilmesi için ya iç tasarrufu artıracaksınız ya da dış tasarrufu yani yabancı sermayenin, sanayi yatırımları için ülkeye kaynak getirmesini sağlayacaksınız.
Para basarak, iç talep yaratmak enflasyon dolayısı ile faiz artışı onun sonucu alarak da talebin tekrar gerilemesinden ve yeni istikrarsızlık, yeni küçülmelerden başka bir sonuç vermez.
Merkez Bankalarının görevi döviz kurunu belirlemek değildir. 09 Aralık 1999 tarihli programın en büyük yanlışı bu idi. Şubat 2000 sonunda bu stratejinin bizi altından kalkamayacağımız bir dış ticaret açığına götüreceği hatırlatıldı. Ancak, özel sektör, bankalar, herkes işe satmaya kredi vermeye öylesine dalmışlardı ki, hiç kimse değirmenin suyunun nereden geldiğini merak etmedi bile.
Bugün TCMB' nin uyguladığı politikalar belki de Cumhuriyet tarihinde ilk kez doğrudur.
Merkez Bankalarının asli görevi piyasa ve fiyat istikrarını sağlayacak, dış ticaret ve cari işlemler dengesini gözetecek şekilde milli paraya itibar kazandırmaktır. Bunun içinde en önemli enstrüman milli paranın fiyatı yani faizdir.
Burada TCMB' sına çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Artık yanlış yapma hakları yok, bunun güvenliği de ancak ve ancak ekonominin temsilcilerinden oluşan bir danışma kurulu tesis ederek düzenli aralıklarla bu kurul ile istişareden geçmektedir. Her vesile ile görülüyor ki yarın, sivil toplum kurumlarına çok daha fazla görev düşecek, işte bu yüzden " TÜGİAD" yarına hazırlanan çalışma grupları "Position Paper" lar hazırlamalı ve belirli aralıklar ile bu görüşlerini güncelleştirmelidir.
Önümüzdeki bir diğer gerçekte küreselleşmedir. Artık hiçbir ülke sadece kendi iç dinamikleri ve pazarı ile yaşamını sürdüremez. Vahşi veya uygar küreselleşme tercihi toplumların elindedir. Uygar küreselleşmeye giden yol Ekonomik - Siyasi entegrasyonlardan geçmektedir.
Türkiye için AB hedefi bu gerçeği ifade etmektedir.
"Ne yaparsak yapalım, bizi almazlar" yaklaşımı kesinlikle doğru olmadığı gibi bizim kesintisiz, sağlam, istikrarlı bir demokrasi ve siyasetin yanında bir taraftan ekonomik kalkınma diğer taraftan da insan haklarının karşılıklı hoşgörü ve uzlaşma ile geliştirildiği bir Türkiye'yi gerçekten çok istediğimizi de belirtmek, ortaya koymak ve sahip çıkmak gibi çok önemli bir görevimiz vardır.
Geçtiğimiz günlerde Sayın Jak KAMHİ'nin konukları olarak İstanbul'a gelen ERT (Avrupa Yuvarlak Masası) üyeleri ile bir araya geldiğimizde, bizleri ve ülkemizi gerçekten tanımadıklarını, bilmediklerini gördük.
Kendimizi anlatmak, potansiyelimizi tanıtmak ve hepsinden ötesi beraber yaşamak istediğimize, ortak değerlere beraberce sahip çıkmaya kararlı olduğumuza kendilerini ikna etmek zorundayız.
Bugün artık "Yabancı Sermaye" yok . Dünya sermayesi var ve biz beraberce yatırımlar yaparak, Türkiye'nin ve bölgenin potansiyelini harekete geçirebiliriz.

Ekonomi üzerindeki siyasetin gölgesinden kurtulmuş, sağlanan ekonomik ve siyasi istikrar ortamında Dünya sermayesi ile beraber Türkiye'yi neden bir üretim üssüne dönüştüremeyelim.
Bir taraftan ölçek ekonomisi gerçeğini, diğer taraftan da bilim ve teknoloji de yeni hedefleri temel önceliklerinin en başlarına koymuş bir Türkiye hem kendi insanlarını hem de bölgeni huzur istikrar ve gelişme sürecine taşıyacak adımları atacaktır.
Kendinize güvenin, hedeflerinizi saptayın, takımınızı doğru kurun, her türlü işbirliğine açık ve şeffaf olun.
Hepsinin ötesinde önümüzdeki birkaç yılın da sabırlı olmamızı gerektireceğini aklımızdan çıkarmayalım.
Sayın Hayati KAYA ve yönetim kurulu arkadaşlarına, TÜGİAD'a yeni dönemde başarılar diliyoruz.


# # # # # # # #