SİYASİ VİZYON: KEMAL KÖPRÜLÜ
ARI HAREKETİ Genel Koordinatörü
ARI MOVEMENT General Coordinator


Ülke Olarak Önceliğimiz "Üreten" Sıfatını Kazanmak Olmalı

"Avrupalı" veya "Batılı" olmak günlük hayatımızda çok kullanılan tanımlardır. Bu tanımlar, gelişmiş bir coğrafyaya ait olma ihtiyacını mı, yoksa bu coğrafya ile özdeşleşen ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyini paylaşma hevesini mi ifade eder? Bu yanlış tanımlar ayrıca, Batı bütün olarak ileri de, Doğu'nun tümü mü geri şeklinde bir genel yanılgıya da işaret eder. Oysa dünya medeniyeti bütününü gerek coğrafya gerekse kültürel unsurlar bazında bölmek doğru değildir; tarih sürecine bakıldığında açıkça görüleceği gibi bu sınıflamalar bugüne dek bir yarar sağlamamıştır.
Ülke olarak, Batı diye tabir ettiğimiz coğrafyaya ait gelenekleri, yaşam biçimlerini benimsemede hızlı olduğumuz söylenebilir fakat bu yaşam tarzının nasıl bir süreç içerisinde ortaya çıkıp geliştiğini veya hangi üretimlerin sonucu olduğunu irdelediğimizi söylemek güçtür.
Avrupalılık veya Batılılığı bir seviye ifadesiymişçesine dilimize yerleştirirken, bir yandan da köklerimizin getirdiği kültür vasıflarımızı yüzyıllara rağmen koruma başarısını gösteriyor ve bir toplumsal ikilem sergiliyoruz.
Ailelerimiz çocuklarına "Doğu" ismini koyarlar da "Batı" diye bir isim hiç duymayız; çünkü toplumumuz kendini Doğu coğrafyasına ait hisseder, ki bu da Asya kökenli bir ülke için son derece doğaldır. Fakat aslolan, coğrafi veya ırk kökenli kimliklerin yaşam dinamiklerini kalıplaştırmasına izin vermemektir.
Avrupalı olmak, Avrupa kıtasına mensup olmak, orada yaşamak demektir; bu ifadeyi bir üst seviye tarzında kullanmak yanlıştır.
Dünya tarihi boyunca refah ve gelişmişlik seviyesi farklı zaman dilimlerinde farklı bölgelerde yükselmiş, durağanlaşmış veya gerilemiştir. Bu tesbit kesinlikle, tek devlet olma tercihi ile ilerleyen Avrupa'ya işaret etmemektedir. Fakat çağın getirdiği ekonomik ve sosyal çıta, ister istemez ülkeleri etkileyip çeşitli standartlar oluşturmakta; bazı standartlar ortak üretimlerin sonucu olmakta, kimi ülkeler bu standartları yakalar ve hatta bizzat üretirken, kimi ülkeler yalnızca bazı noktalarda yakınlaşmaktadır. Üretim noktaları da tarih dilimleri içerisinde yer değiştirmektedir. Çağın ihtiyaçlarını karşılayacak üretimlere sahip ülkeler, belli açılardan yönlendirici konum da elde etmektedir. Fakat gözetilmek zorunda olan yerel-küresel dengesi ve uyumu, özkaynak ve toplumsal özelliklerle örtüştürülmesi ile aynı paralelde değer ihracı gerçekleştirildiğinde sağlanabilir. Ülke üretim ve değerlerinin muhafaza edilmesi için ekonomik, kültürel ve sosyal alışveriş dengeli olmak zorundadır.
Üretim hangi alanda olursa olsun kaynağını kaybetmez, çıkış noktasının verdiği tanımla, isimle yerini alır. Teknolojide üretim yapan teknolojide, bilimsel üretim yapan bilim dünyasında, tarımsal üretim yapan tarım sektöründe üretimini dünyaya maleder ve markalaştırabilir.
Dünya, her geçen gün genişleyen bir paylaşım alanıdır ve bilgi üretimi tüm sektörlerin belkemiği durumundadır. Çağın şekillendirilmesinde pay sahibi ülkeler, bu paylaşımı izlediği kadar, dünyaya ihraçta da bulunan ülkeler olacaktır. 21. yüzyılın liderleri, bilgi üretecek ve iletecek ülkelerdir. Türkiye'nin ulaşmak için çaba göstermesi gereken hedeflerden bir tanesi de bu ağ içerisinde "üreten" sıfatını kazanmak ve etkinlik sahibi olmaktır.
Düşünürlerimiz, yazarlarımız ve topluma mesaj vermede kendine görev biçen nice insanımız, ülke olarak "nereli" olduğumuz tartışmasına ayırdıkları zamanla üretkenliklerini yavaşlatmaktalar.
Orta Asya'dan yola çıkmışız, zaman içerisinde kıtalara yayılan bir imparatorluk kurup yönetmişiz ve devlet tarihimizi Türkiye Cumhuriyeti olarak nihayetlendirmişiz.
Bu süreci çok iyi tanımak, çok iyi anlatmak ve ders çıkarmakla yükümlüyüz. Çıkaracağımız dersler kapsamında olumsuzlukların, yanlış ve güdümlü politikaların, çöken bir devletin yanısıra yeniden doğuşun, yokolurken varetme dinamiğinin, yönetim geleneklerinin, tarih ve kültür birikiminin toplumun özünde oluşturduğu sağlam temellerin de irdelenmesi şarttır.
Bu paralelde Avrupa Birliği dahil olmak üzere uluslararası birlik ve etkileşimler Türkiye için bir temel erek değildir. Yüzyılımız dünya düzeninde ağırlık kazanan ve ülke menfaatimiz doğrultusunda yer almamız gereken oluşumlardır. Objektif hukuk, kurallı rekabet, katılımcı demokrasi, sosyal adalet ve insan hakları kavramlarını ülkemizde tam olarak işletmek amacı bir topluluğa ait olma yolunda aşılması gereken adımlar değil, tam tersine kendi ülkemiz, kendi refahımız için gerçekleştirmemiz gereken aşamalardır.
Bu gerçekler doğrultusunda hedefimiz, kendi eksikliklerini önce kendisi tesbit eden ve tamamlamaya çalışan, dünya standartlarını gözeten ve ulaşmayı amaç edinen, pozitif düşünceye, pozitif üretime odaklı, devleti ve milleti arasında güven ve paylaşımın tam olduğu, hukuka ve katılıma dayalı bir Türkiye ile üreten ve yöneten bir toplum için çalışmak olmalıdır.
Geçmişini bilmeden geleceği kurmaya çalışan, subjektif bakışı ağır basan, değişmesi gerekenler ifade edildiğinde fırtına koparan bir ülke olmayalım. Değerlendirme kıstasımız önce kendi ihtiyaçlarımız, hedefimiz kendi müreffeh yarınlarımız olsun.
Doğulu veya Batılı değil dünyalı olalım; önce millet ve vatandaşlık, sonra dünya insanı olduğumuzun bilinci ile davranalım. Kendimize, ailemize, çevremize, ülkemize hizmette nihai noktanın tüm insanlık alemine ulaşacağını bilerek yaşayalım.
Bu yolda ilerlemek için de düşünce, ifade ve eylem zinciri ile kapsamındaki dengeleri iyi kurarak, ülke olarak öncelikle kendi işimize bakalım.


KEMAL KÖPRÜLÜ: "OUR PRIORITY SHOULD BE TO BECOME A "PRODUCING" COUNTRY"

Generally, we are rather good at adopting the traditions or lifestyles of what we refer to as the western countries, but we fail to recognize the fact that those countries have paid a price to reach their current status. Those countries who carry out the production required by the necessities of our time happen to acquire a leading position in many areas. Meanwhile, the world is evolving into an arena of sharing assets while knowledge production has emerged as the backbone of this current state of affairs. The leaders of the 21st century will be those countries who produce and share knowledge. Turkey should aim at placing herself as a "producer" in this network and at having a say in it accordingly. In this context, we should cease to see membership to certain international groups as an ultimate aim in itself. In fact, it is for our own good and welfare that we need to have better institutions of law, competition, democracy, social justice and human rights. Therefore, our aim should be to identify our own shortcomings and eliminate them while focusing on positive thought and positive production with a view to attain trust between the State and the people in order to create a country that is based on law and participation.

# # # # # # # #