TUNCAY ÖZİLHAN
TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Board of TÜSİAD (Turkish Industrialists' and Businessmen's Association)


Avrupa Kapısını Ardına Kadar Açmak da, Kapıyı Kapatmak da Bizim Elimizde

Görüldü ki, ekonomik işbirliği içinde olan ülkeler siyasi ve diplomatik sorunları en aza indirebiliyorlar. Yüzyıllar boyu birikmiş düşmanlıklar tarihe karışıyor, ekonomik yakınlık ülkeleri birbirine yakınlaştırıyor.

Bunun en güzel örneği, Avrupa Birliği. Sadece 2. Dünya Savaşı'nda değil, bütün tarihleri boyunca birbirleriyle sürekli savaşmış ülkeler, 1950'li yıllarda ekonomik işbirliği için yola çıkmışlardı. Bugün geldikleri noktada, sadece ekonomik değil, siyasi bir birlik olma yolunda emin adımlarla yürüdüklerini görüyoruz. TÜSİAD da AB üyeliğini, sadece ekonomik refah değil, toplumsal barışı mutlak kılmak için ve yaşadığımız coğrafyada huzur vadeden bir yapının üyesi olmak için savunuyor. Hayat Ankara'dan göründüğü gibi değil. Biz, üzerimizde işyerlerimizde istihdam ettiğimiz milyonlarca insanın maddi manevi sorumluğunu taşıyarak konuşuyoruz. Bu ülke insanının refaha ve huzura kavuşmasının yolunu söylüyoruz. Bu çerçevede "milli hassasiyetleri" de azami ölçüde gözetiyoruz.
Sadece idam cezasını, anadilde yayın ve öğrenim konusunu değil, çocuklarımızın gelecek kaygısı duymadan iyi eğitim almalarını, iş bulabilmelerini, temiz bir çevrede yaşamalarını, hastane kapılarında beklememelerini, devletten bekledikleri hizmeti alabilmelerini, gelir dağılımının düzelmesini, toplumsal barış ve huzurun sağlanmasını, refah düzeyinin artmasını da milli hassasiyet olarak görüyoruz.
Türkiye'de ekonomik dengeler yerine henüz tam anlamıyla oturmadı. Gerçekleştirilen yapısal reformlar sayesinde ekonominin hukuksal ve kurumsal altyapısının sağlamlaştığı, geçmiş dönemlere oranla daha az kırılgan hale geldiği bilinmektedir. Ancak, makroekonomik dengelerin tam olarak oturmuş olduğunu söylemek zordur. Ekonomik program henüz tamamlanmamıştır. Önümüzdeki yıl Türkiye'yi önemli iç ve dış borç ödemeleri beklemektedir. Bu şartlar altında, ekonominin sarsıntıya tahammülü olmadığı açıktır. Nitekim, Cumhurbaşkanımızın düzenlediği liderler zirvesinden beri yaşanan gelişmeler, borsa ve döviz kurundaki dalgalanmalar bu konudaki endişelerimizin doğru olduğunu gösterdi. Bize göre, bu dönemde hassas ekonomik dengelerin bozulmaması için dikkat göstermek de en önemli milli hassasiyetlerden biri olmalıdır.
Piyasalardaki dalgalanmaları analiz ettiğimizde görüyoruz ki, dövizin ve faizin yükselişinin arkasındaki nedenler esas olarak; hükümet cephesinde ortaya çıkan uyumsuzluk, AB konusunda bir uzlaşmanın sağlanamayacağı korkusudur. Bu da, bugüne kadar önemli kazanımlar elde etmemizi sağlayan ekonomik programın terk edilmesi anlamına gelecektir ve piyasalar bu endişelerini ifade etmektedirler. Ekonomik programın büyük zorluklarla sağladığı kazanımların birer birer kaybedilmesinden endişe duyulmaktadır. Döviz ve faizdeki mevcut yükseliş, yatırım ve tüketim kararlarının ertelenmesine yol açacak ve büyüme hedefi şimdiden tehlikeye düşecek gibi gözükmektedir. Piyasalar buna benzer sinyalleri geçmişte de verdiler. Bu sinyaller iyi okunabildiğinde, alınan karşı önlemlerle gelişmeler yatıştırılabildi. Bu önlemler de hep siyasi kararlar oldu. Şu anda mali piyasalara güven verecek unsurlar bellidir. Bunlar, Uluslararası Para Fonu ile yapılan anlaşmanın yürümesi ve AB üyeliği yolunda somut adımların atılmasıdır. Hükümet içerisinde bu konularda çıkan her türlü anlaşmazlık, mali piyasaları olumsuz etkileyecektir. Koalisyon ortaklarının, Türkiye'de her kesim tarafından çekilen büyük sıkıntıların ardından düzlüğe çıkmanın arifesinde, hem Uluslararası Para Fonu, hem de AB'ye karşı olan yükümlülüklerimizi yerine getirmeye devam etmeleri ve bu konuda kamuoyuna güvence vermeleri gerekir. Kuşkusuz bu 'sözle' verilecek bir güvence değildir, "eylem" gerektirir.
'Eylem'de öncelik AB düğümünün çözülmesindedir. Bu düğümün çözülmesi, dolaylı görüşmelerle, basın yoluyla birbirine mesaj göndermekle mümkün değildir. Türkiye'nin bir "Dinamik Uzlaşma" çabasına ihtiyacı bulunmaktadır. Partilerin aldığı pozisyonlara bakıldığında, bu dinamik uzlaşmanın inisiyatifini, ancak, parlamentoda en çok sandalyeye sahip partinin alabileceği görülmektedir. Ama düğümü aritmetik hesaplara dayanarak çözmeye çalışmak yeterli olmayacaktır. Önemli olan, hükümetin, kendi iç dinamizmini harekete geçirdiğini topluma gösterebilmesi ve kendini yenileyerek, ülkeyi de yenileyebileceği mesajını verebilmesidir. Ancak bu yapılırsa, AB ile müzakerelerin başlatılması, mevcut ekonomik programın sürdürülmesi ve bir uzlaşma arayışına girişmenin bir inandırıcılığı olabilecektir.
Ülkemizin kritik gündemi, her an bıçak sırtında olduğumuz hissini o denli yoğun yaşatıyor ki, endişelerimi her ortamda dile getirme gereği duyuyorum. Önümüzde aralık duran Avrupa kapısını ardına kadar açmak da, kapıyı kapatmak da bizim elimizde. Türkiye, açılacak kapının ardındaki parlak geleceği fazlasıyla hakediyor.


TUNCAY ÖZİLHAN:"IT IS UP TO US WHETHER THE DOOR TO EUROPE OPENS WIDE OR SHUTS TIGHT"

Economic cooperation diminishes political and diplomatic frictions between countries. Look at the EU: enemies before and during World War II, these countries set on a path of economic cooperation in the 1950s, but are now taking sure steps towards political union. TÜSİAD stands for Turkey's membership in the EU not only for economic prosperity, but also for peace and stability in this part of the world. We feel a moral responsibility for the millions of people we employ.
We of course pay maximum attention to "questions of national sensitivity". But we consider a good education, jobs, a clean environment, health care, public services, a better distribution of income, social peace and economic prosperity questions of national sensitivity as well as issues such as capital punishment, the teaching and broadcasting in the mother tongue and the like.
There is still a lot to be done for Turkey's economy. True, thanks to the structural reforms realised, the legal and institutional infrastructure has been consolidated and the economy is now less vulnerable. But difficulties remain in the macroeconomic sphere. We need to pursue the IMF programme and meet our obligations to the EU. We need a clear message that the country is ready to invent itself anew. Only then we will be able to start negotiations with the EU. We are at a critical juncture. It is up to us whether the door to Europe opens wide or shuts tight. Turkey fully deserves the bright future behind that door.


# # # # # # # #