 
  
   | 
	 | 
	
TUNCAY ÖZİLHAN 
TÜSİAD (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı
 Chairman of the Executive Board of TÜSİAD (Turkish Industrialists and Businessmen's Association)
  
Gençlik ve Avrupa Günü
  
TÜSİAD olarak  2001  yılında kutlamaya başladığımız Avrupa Günü'nü, geçen yıldan  beri, Türkiye'nin geleceğinin  iki  simgesi  olarak  gördüğümüz,  gençliği ve Avrupa  Birliği'ni biraraya getirerek, "Gençlik ve AB Günü" olarak kutluyoruz.  
"Genç nüfusu ile geleceğine güvenle bakan bir Türkiye" düşüncesinden hareketle başlattığımız kutlamalarımız çerçevesinde, geçen yıl, Milli Eğitim Bakanlığımızın desteğiyle, ortaöğretim  öğrencileri arasında  bir makale yarışması  düzenlemiştik. Elimize  ulaşan makalelerde, gençlerimizin, refah seviyesi yüksek, eğitim  sorunlarını çözmüş,  iş,  sağlık, adalet açısından sorunu olmayan bir Türkiye'de  yaşamayı  arzu  ettiklerini  görmüştük. 
Gençlerimiz, böyle bir geleceği  hazırlamanın, geleceğe güvenle bakabilmenin yolunun, Türkiye'nin bir an önce AB üyesi olmasından geçtiğinin farkındaydı. 
Bu yıl  ise  yine  Milli  Eğitim  Bakanlığımızın  desteği ile. "Türkiye'den Avrupa'ya  Yeni Renkler" başlıklı bir fotoğraf yarışması düzenledik. Yine ortaöğretim seviyesinde düzenlenen bu  yarışmaya Türkiye genelinden  1100  fotoğrafın  başvurması  bizi  çok  sevindirdi  ve heyecanlandırdı.  Elimize  ulaşan eserler,  ülkemizin kültürü, doğası,  insanı, genç nüfusu ile AB'ye katacağı renkleri zengin bir çeşitlilikle gözler önüne sererken; gençlerimizin kendilerine duydukları  güveni  de  ortaya  koyuyor.  Jürimiz  bu  zenginlik  karşısında ilk üç dereceye giren eserlerin yanı sıra, üç de başarı ödülü belirledi. AB'ye tam üyelik sürecinde, Avrupa Birliği üyelik hedefinin artık bir toplumsal proje olarak, toplumun farklı kesimlerince benimsendiği  ve  özel  sektör  ile  sivil  toplumun  itici  gücüyle 
şekillendiği ortadadır. Türkiye'de ilk kez  bir toplumsal proje sırtını, bu kadar geniş kapsamlı bir toplumsal uzlaşmaya dayamaktadır. Türkiye'nin gelişme sürecinde, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının kazandıkları rolün iyi  tahlil  edilmesi  ve  ülkenin  değişim  dinamiğini vargücüyle destekleyen bu kesimlerden yararlanma kanallarının azami ölçüde açık tutulması gerekmektedir.  
Avrupa Birliği  üyeliği konusunda atılması gereken adımlara  bakmadan önce, 
Kopenhag Zirvesi'nin sonuçlarını  değerlendirmek gerekir. Bize göre, Kopenhag  sonrası  tespit  edilmesi gereken en önemli gerçek, AB'nin Türkiye'nin üyeliği sürecinden geriye dönüş  olmadığını açıklamasıdır. AB liderleri böylelikle bir yandan Türkiye'nin "Avrupalılığını" tartışanlara önemli bir mesaj verirken,  diğer yandan Kopenhag sonrasında  üyelik  sürecini  bizzat Ankara'nın hızlandırabileceğini belirtmişlerdir. Kopenhag Zirvesi, üyelik müzakerelerinin açılması konusunun değerlendirileceği Aralık 2004 tarihine kadar, Türkiye'nin önüne iki yıllık bir süre koymuştur.  Zamanımız çok kısıtlıdır.  Bu nedenle, teknik ve ekonomik eksikliklerimizin giderilmesi yönünde  çalışmalarımızı yoğunlaştırmamız gerekmektedir.  
Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecini hızlandırmak için atması gereken adımlar şöyle  özetlenebilir:  
  
1) Avrupa Birliği ile ilişkilerde, öncelikle 2003 yılı İlerleme Raporu'na odaklanılmalı ve Kopenhag  Kriterleri'nden  eksik  kalanlar  tamamlanmalıdır.  İlerleme raporunda olumlu görüş aldıktan sonra, taraflar kendi kamuoylarına, Türkiye'nin AB üyeliğinin geri dönüşsüz ve artık teknik yönü ön planda olan, bir daha sorgulanmayacak bir süreç olduğu mesajını vermelidir. 
  
2) 2004  yılının  Aralık  ayına  kadar,  hem  AB  Konseyi  ve  AB  Komisyonu,  hem  de AB Parlamentosu  ile  yapıcı  bir  diyaloğa  girilmelidir. AB'nin öncelikle bir ekonomik  ve parasal birlik olduğunu unutmadan, Irak savaşı sonrası sorunlu bir alana dönüşen güvenlik ve ortak dış politika konularına çok fazla odaklanmadan, AB üyesi ülkelerle ikili ilişkilere azami önem vererek, müzakerelerin açılması yönünde kararlı adımlar atılmalıdır. 
  
3)  Annan Planı, Kıbrıs sorununun çözümü için hareket edilebilecek bir zemin sunmaya devam  etmektedir. Annan Planı, bazı haklı kaygılara yol açsa da bir uzlaşma metnidir, tüm talepleri karşılayamaması doğaldır. Buna rağmen, bu plan, Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili tezlerine oldukça yakın ve olumlu cevaplar getirmektedir.  
  
4) Yunanistan  ile  görüşülerek, Kıbrıs'ın her  iki  kesiminde  de  referandum  yapılması hususunda görüş birliği sağlanmalıdır. Atina ve Ankara iki garantör ülkeyi ilgilendiren konularda hızla  gerekli  anlaşmaları yapmalı,  İngiltere  ile  de  paralel  temaslar yürütülmelidir.  
  
5)  Yunanistan'la  olan  "sınır  ihtilaflarının"  2004  yılına  kadar  giderilmesi gerekmektedir. 1999 Helsinki Zirvesi'nde alınan karar bu tarihten sonra tarafların Lahey 
  
Adalet Divanı'na başvurmalarının yolunu açmaktadır. Türkiye'nin yeni bir sorunla daha karşılaşmaması  için,  Kıbrıs  konusunda  yapılan hata, Türk-Yunan anlaşmazlıkları konusunda tekrarlanmamalıdır. Bu sorunu çözmeye yönelik başlatılacak ikili temaslar, Aralık 2004'teki zirveye bırakılıp, yine .son dakika pazarlığı. havası yaratılmamalıdır.  Her şeyden önemlisi, Türkiye, AB'nin baskısıyla adım atan görüntüsünden ve hep işleri son  dakikaya  bırakan  tavrından  bir  an  önce  kurtulmalıdır.  Hükümet,  kapsamlı  bir iletişim  programını yürürlüğe  koyarak,  Türkiye'nin  AB  kamuoyunda,  Avrupa Birliği'nin de Türk kamuoyunda tanıtılması seferberliğini, bir an önce başlatmalıdır. 
Sonuç olarak, Türkiye'nin üyelik süreci 
Kopenhag.da rayına  oturmuştur ve  bunu 
hızlandırmak artık Türkiye'nin elindedir. Türkiye tam üyelik yolunda kendi üzerine düşenleri yerine getirdikçe Avrupa Birliği'ni  de  bir  samimiyet  sınavıyla baş  başa bırakacaktır. Kopenhag Zirvesi'ne kadar AB içinde sürdürülen ve Türkiye'nin başarısızlığı üzerine kurulu politika, 
Kopenhag sonrası süreçte değişmeye mahkumdur. Bugün artık AB'nin üstüne düşen kendi kamuoyunu, Türkiye'nin üyeliğine hazırlamaktır. Yeni  dönemin  koşulları  sağlıklı bir biçimde değerlendirilmeli,  tüm  bu  kritik  alanlarla  ilgili yeni pozisyonlar belirlenmeli ve tam üyeliğin gerekleri yerine getirilmelidir. Bunu yaparken, siyasal düzlemde uzlaşma, sivil düzlemde ise diyalog ve işbirliği ön planda tutulmalıdır.
Bu süreçte, Avrupa Birliği  üyesi  ülkelerin  de,  sağlıklı  bir  bütünleşmenin gerçekleşmesinde toplumsal motivasyonun önemini göz önünde tutmaları gerekmektedir. Türkiye'nin iyi niyetli çabalarını, AB hedefi yolundaki kararlı tutumunu göz ardı etmek, uzun vadede, Avrupa'nın bu bütünleşmeden sağlayacağı yararı da azaltacaktır. Gençlerin  önemi, bu zor günlerde bir kez daha ortaya çıkmaktadır.  Gençler, bizlerden daha dinamik,  yeniliklere  açık ve dünyaya daha geniş  bir  pencereden  bakan  özellikleriyle, Türkiye'nin geleceğine  ışık tutacaklardır.  Atatürk de, Türkiye'nin sağlam  temeller  üzerine kurulmuş, geleceğinden endişe duymayan bir ülke olmasında, genç kuşaklara duyduğu güveni dile  getirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'ni gençlere emanet etmişti. Bugün  bu  emaneti taşıyabilmek  için  gençlerimizin  belki  de  tek  ihtiyacı, kendilerini ifade edecek bir  ortamın yaratılması ve bunun için gerekli donanımın sağlanmasıdır.  
AB üyeliği, bizim kuşağımızın siz gençlere verdiği bir sözdür. Bunu yerine getirebilmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bir başka açıdan bakıldığında da, bu toplumsal proje, gençlerin daha aydınlık bir geleceğe sahip olmasını sağlayacaktır. Bu nedenle de gençlerin de bu konuda bilgilenmeleri ve geleceklerine sahip çıkmaları gerekmektedir.  
Türkiye'nin önünde bir  şans var. Bu  şansı  kullanabilmek  için,  toplum  olarak  hep  birlikte çalışmalıyız. 
  
"YOUTH  AND EUROPE DAY"
  
May 9th, 1950 is an important day in the history of the European Union when Robert SCHUMAN, the then French Foreign Affairs Minister made his famous speech, laying the grounds for a unified Europe. Since 1985, that date has been celebrated as the "EU Day". TUSIAD first celebrated the "EU Day" in 2001 as the "Youth and EU Day". Together with the Ministry of National Education, TUSIAD organizes various events and activities on this occasion. 
  
Turkey adheres to her ultimate objective of becoming full-member to the EU and considers the following steps to that effect:
  
1.Special attention should be given to the 2003 Progress Report and full compliance with the Copenhagen Criteria should be provided.
  
2.A constructive dialogue should be ensured with the European Council, the European Commission and the European Parliament until 2004. Importance should be given to bilateral relations with the EU Members. 
  
3.The Annan Plan should be further considered for a permanent solution in the Cyprus issue. 
  
4.Greece should be convinced to conduct a referendum on both sides of the island.
  
5.Border conflicts with Greece should be resolved until 2004. Bilateral contacts play a very important role in this process. Full-membership to the EU is the commitment of our generation to the youth. Thus, the young generations should be informed about this crucial project. 
  
  
	 | 
 
 
	 |