F. BÜLENT ÖZAYDINLI
Koç Holding Yürütme Kurulu Başkanı
CEO of Koç Holding


Dünya ve Türkiye'deki Son Gelişmeler


Bülend ÖZAYDINLI, gerçekleştirilen basın toplantısında, dünyadaki ve Türkiye'deki son gelişmeler ve bu gelişmelerle ilgili görüşlerinden, bundan yaklaşık bir yıl kadar önce 7. Koç Holding medya ve kamuoyunu bilgilendirme toplantısında sunulan Stratejik Planı konusunda atılan adımlardan ve Koç Topluluğu'nun 2002 yılı sonuçları ile 2003 yılı hedeflerinden bahsetti.

Bugün önemli değişimler ve belirsizliklerle karşı karşıyayız. Bu kez durum biraz daha farklı, belirsizlik sadece Türkiye'nin değil aynı zamanda dünyanın da bir gerçeği olarak karşımıza çıkıyor. Yeni bir dünya düzeninin kurulması veya en azından bu yolda geçtiğimiz yüzyılı şekillendiren dengelerin değişmesi söz konusu. Bu durumda Türkiye'nin sadece kendi belirsizliklerini aşması değil aynı zamanda dünyadaki belirsizliklere göre de doğru değerlendirmeleri zamanında yaparak gerekli pozisyonları kararlı bir şekilde alması gerekiyor. Geçen Ekim ayında yapmış olduğumuz toplantıda Türkiye'nin mevcut durumu kırması için gerekli en önemli ön koşulun altını çizmiştim: "GÜVEN". Bu güvenin güçlü tabana sahip bir iktidarın siyasi istikrarı sağlaması, ekonomik programda kararlılık göstermesi ve yapısal reformlar ile uyum yasalarını uygulamaya koyması ile oluşabileceğini söylemiştim. İlk koşul gerçekleşti. Türkiye yıllar sonra yeniden tek parti iktidarına kavuştu. Seçim öncesi ve sonrası ilk söylemler olumlu bir hava yarattı. Hükümetin kuruluşuyla birlikte seçim öncesi söylenenlere sahip çıkılarak benzer söylemlerde bulunulması piyasalara güven aşılayarak olumlu gelişmelere olanak sağladı. Ancak seçimden sonraki 4 ay içerisinde dış gelişmelerin de etkisi ile söylemlere paralel uygulamaların yapılamaması gereksinim duyulan güven ortamının yerini yeniden belirsizliğe bırakmasına neden oldu. Ekonomide; Önce, popülist söylemlerle uygulanan ekonomik programdan sapma sinyalleri verildi, Ardından, konsolidasyon, gönüllü bağışlar, servet vergisi gibi konular ile piyasalarda tedirginlik yaratıldı. Son olarak, ekonomi ve kamu bankaları idaresinde arka arkaya yapılan atamalar uygulanan programda sürekliliğin aksayacağı izlenimini yarattı. Dış politikada; Kıbrıs konusunda iktidar partisi içinde dile getirilen çelişkili söylemler hükümetin kendi iç iradesinin sorgulanmasına neden oldu, Irak konusunda, ABD'nin tehdit, zorlama gibi ciddi politik yanlışlarının da katkısıyla, milli güvenlik unsurlarına bağlanması gereken hükümet politikası iç ve dış kamuoyuna, hatta hükümet tarafından kendi partisi AKP'ye dahi anlatılamadı, Kuzey Irak konusundaki olumsuzluklar ve belirsizliklerin aşılması yönünde yeterli gelişme kaydedilemedi. Bu geçtiğimiz dönemin çalkantıları ekonomik göstergeler üzerindeki etkisini de hemen gösterdi: Enflasyonda 1 yıldır süren düşüş döne- mi sona erdi. Aralık'ta % 30.8'e kadar düşen toptan eşya enflasyonu Mart'ta %35.2'ye yükseldi. $ kuru, seçimden sonra 1,500,000 TL'ye kadar inmişken Mart ayında 1,750,000 TL'ye kadar yükseldi. Faizler, seçimin ertesinde %50'nin altına inmişken bir ara %65-70 seviyelerini gördü. Büyümede yavaşlama belirtileri ortaya çıktı. İmalat sanayi kapasite kullanımı, son bir yılın en düşük seviyesine geriledi. Ekim sonunda %80 olan bu oran, 4 aylık bir düşüşle Şubat'ta %72'ye indi. Seçim sonrası 0.89 cent seviyelerine kadar yükselen İMKB 100 endeksi, bir ara tekrar tarihi dip seviyesi olan 0.50 cent düzeyine kadar indi. Geleceğe güven de çabuk tükendi. Merkez Bankası tarafından takip edilen ve seçim sonuçlarıyla yükselen reel sektör güven endeksi, daha sonra 18 puan geriledi. Takdir edersiniz ki bu kadar sert iniş-çıkışların olduğu bir ortamda gerek iş dünyası gerekse tüketici olarak karar vermek oldukça güçleşti. Bir de resmin gelecek için umut vaad eden tarafına bakalım. Tüm bu sert iniş çıkışlara karşın, içinde bulunduğumuz ortam içinden çıkılamaz bir durum değildir. Türkiye, yaşanan tüm belirsizliklere rağmen 2002'yi %7,8 gibi yüksek bir büyüme oranıyla tamamlamıştır. Bu büyüme oranına rağmen ihracattaki önemli artışın da etkisiyle ciddi bir cari açık verilmemiştir. Irak savaşı ile birlikte Cumhuriyet tarihinin en zor dönemlerden birini yaşayan Türkiye'de dolar kuru 2002 yılını 1,640,000 TL'de kapamışken, bölgedeki savaş dahil, tüm çalkantılardan sonra bugün bu seviyelerin de altına inmiştir. Yıl sonu beklentilerde son üç ayda ciddi oynamalar göze çarpmamaktadır. 2002 yılında enflasyon uzun yıllardan bu yana ilk defa hedeflenenin altında gerçekleşmiş son 17 yılın en düşük seviyesine inmiştir. 2003'ün ilk üç aylık sonuçları umut vaad etmektedir. İhracattaki gelişmeler sevindiricidir, bütçe dengesi ve faiz dışı fazla hedeflere uygundur. Savaşın kısa sürmesi sonucunda, turizmde önemli bir kayıp olmaması beklenmektedir. Gelecek için umut veren bu olumlu gelişmelere karşın, orta ve uzun vadede güven yaratan bir planın netleşmemesi ve sahiplenilmemesi piyasaların ufak sinyaller karşısında dahi, ciddi iniş çıkışlara maruz kalmasına neden olmaktadır. Bu iniş çıkışların en iyi örnekleri geçtiğimiz haftalarda yaşanmıştır. Ve konu yine güven ortamının yaratılamamasına gelip düğümlenmektedir. Türkiye'nin sıkıntısı borç stoğunun "büyüklüğü" değil bu borcun çevrilmesine olanak sağlayacak düşük reel faiz ve uzun vadeli yapıya geçilmesidir. Devletler borçlanır; yaratılan katma değer ile borçların faizleri rahatlıkla karşılanabiliyor ise ve gelecek endişesi yaratmayacak şekilde borç faizleri yönetilebiliyor ise kaygıya gerek yoktur. Belçika, İtalya, Japonya gibi birçok gelişmiş ülkede kamu borçlarının milli gelire oranı % 100'ün üzerindedir. Türkiye'de ise bu oran %80 civarındadır. Türkiye'nin borcunun çevrilebilmesi ancak iç ve dış borç verenlerde Türkiye'ye yönelik güvenin sağlanması ile olasıdır. Yapılması gerekenler geçen yıl söylediklerimizden çok farklı değildir: Ekonomide güven tesisi 2003'te doğru kararların ve programların artık kararlılıkla uygulanmasına bağlıdır. Unutulmaması gereken önemli bir husus da ekonomide güven yaratmanın eskiye göre artan bir oranda uluslararası alanda doğru adımların atılmasına dayandığıdır.

Ekonomide Güven Tesisi:

Bugün gelinen noktada, söylemlerden ziyade uygulama önem kazanmıştır. Sayın Başbakan'ın IMF ile ortak yürütülen ekonomik programla ilgili açıklamaları son derece olumludur. Ama sizin de gözlemlediğiniz gibi bu açıklamalara piyasaların tepkisi sınırlı olmuştur. Çünkü artık kimse niyetleri öğrenmek istememekte, somut ve hızlı uygulama görmek istemektedir. Kısa vadeli, bir kereye mahsus, çözümden uzak, kestirme yollar arayarak vakit kaybetmek yerine hükümetin yapması gerekenler nettir:

Ekonomik Programın Kararlılıkla Uygulanması:

Öncelikle IMF programındaki temel hedeflerin tutturulması yönünde somut adımlar atılmalıdır. IMF'le mutabık kalınan programdaki yapısal reformlara da ara vermeden devam edilmelidir. Bu reformlar, sadece IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşları kağıt üzerinde ikna etmek için değil, gerçekten uygulayarak somut fayda sağlamak için yapılmalıdır. Bu hedefleri ve gerekli yapısal reformları gerçekleştirebilecek ve bürokraside sürekliliği sağlayacak bilgi, beceri ve deneyimdeki kadrolar korunarak iç ve dış piyasalara güven telkin edilmelidir. Devletin esas katma değer yaratacağı faaliyetlere odaklanması ve kaynak israfına son verilmesi: Yıllardan beri konuşulan ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen Devletin küçültülmesi sağlanmalıdır. Artık kısa vadeli, geçici çözümler yerine daha radikal ve kalıcı tedbirler alma zamanı gelmiştir. Türkiye'nin borçlarının büyümesinin ana nedeni devletin küçültülememesidir. Devlet harcamaları kararlı uygulamalar ile düşürülerek borçlanma gereği de azaltılmalıdır. Yasal koşullara azami özen gösterilerek ve gerekli düzenleme ve denetleme yapısı oluşturularak özelleştirme hızla gerçekleştirilmelidir. Bu yönde atılacak ciddi adımlar iç ve dış yatırımcılar için olumlu yatırım ortamının sağlanmasında da önemli rol oynayacaktır.

İstihdamı Artırıcı Önlemlerin Alınması:

Sadece borçların çevrilebilirliğini sağlamak tek başına hedef olmamalıdır. Gerçek hedef, Türkiye'de yatırım ortamını özendirmek, istihdamı artırmak, talebi canlandırmak ve büyüme sağlamaktır. Son yıllarda Türkiye'nin Avrupa'ya karşı sahip olduğu en önemli rekabet avantajlarından biri iş gücündeki esneklik olmuştur. Avrupa'daki katı işçi yasaları sanayiyi yaşayamaz, rekabet edemez ortama sokmuş ve yatırımların ABD'ye ve Türkiye benzeri ülkelere kaymasını sağlamışken ve Avrupa bu nedenle yasalarını yumuşatmayı gündeme almışken, Türkiye'nin rekabet gücünü engelleyecek yasaları gündeme getirmesi düşündürücüdür. Türkiye'nin istihdamını artırmaya gereksinmesi vardır. İstihdam yatırım ile artar, yatırımın kaçtığı bir ülkede istihdam ekonomik dayanağı olmayan yasalar ile korunamaz. 2001 ekonomik krizinde işçi ve işverenler krizi aşmak için karşılıklı özverili, sorumlu davranmışlar ve daha derin yaralar almadan krizi atlatmasını bilmişlerdir. Gelecekte de bileceklerdir. Türkiye'nin rekabet gücünü azaltıcı önlemler ve yasalardan kaçınılmalıdır. İstihdam artışı artan talep ve artan yatırımla sağlanabilir. Bu bağlamda yerli ve yabancı yatırımcılara eşit olanaklar sağlayarak vergileri düşürmek suretiyle teşvik etmek gerekmektedir. Son dönemde yapılan bazı vergi yasası değişiklikleri olumlu yönde iyileştirmeler içermekle birlikte, özellikle talebi artırmak için KDV oranlarının düşürülmesi vb önlemlere hala gereksinim duyulmaktadır. Başlangıçta kısa dönemde vergi gelirleri düşüyor gibi görünse de orta ve uzun dönemde vergi gelirleri ve istihdam katlanarak artacaktır. Öte yandan vergi gelirlerini artırmak için kayıt dışı ekonomi ile kararlı mücadele gerekmektedir. Masum gerekçelerin arkasına saklananlar, haksız rekabete neden olarak, ciddi yatırımları ve bundan kaynaklanacak vergi gelirlerini ve ek istihdam imkanlarını önlemektedirler. Sanayinin rekabet gücünü artırmak amacıyla enerji gibi temel girdilerin fiyatları dünya fiyatları seviyesine çekilmelidir. Ekonomik alanda bu bahsettiğim konularda sağlanacak somut ilerleme iç ve dış piyasalarda da güven sağlayacak, reel faizlerin aşağı çekilmesine fırsat vererek bugünlerde yeniden sıkça konuşulmaya başlanan borçların çevrilebilirliği konusunu gündemden çıkaracaktır. Dar gelirli kesime en büyük destek bu hususların gerçekleştirilmesi ile orta dönemde sağlanabilecektir. Kısa dönemde sağlanacak her tür dayanaksız destek, orta dönemde büyük bir fatura ile daha ciddi bir fakirleşmeye neden olarak dar kesimli vatandaşlarımıza geri dönecektir. Tek çıkar yol, söylemlerin kararlı bir tavır ile uygulanmasından geçmektedir. Uygulamalar ise tekrar ediyorum IMF veya Dünya Bankası'nı tatmin etmek için değil gerçekten gerekli olduğuna inanılarak yapılabilmelidir. Biz özel sektör olarak nasıl Stratejik Planımızı kararlı bir şekilde uygulamaya çalışıyorsak, Türkiye'mizin de kamuoyu ile paylaşılmış ve gerçekleştirilebilir bir Stratejik Plan çerçevesinde yönetilmesi gerekmektedir. Az önce sıraladığım önlemlerin rakamsal sonuçları, böyle bir 3 yıllık planda ele alınıp, kamuoyu ile paylaşılmalı ve kamuoyu uygulamaya konulan önlemler ile Türkiye'nin gelebileceği noktayı görebilmelidir. Türkiye'nin geçmişte birkaç kez başlatıp sonra da sürdüremediği büyüme trendinin kalıcı olmaması için hiçbir neden yoktur. Uluslararası alanda doğru adımları atmak için bu zorlu dönemde Türkiye'nin ciddi bir yaklaşım değişikliğine gitmesi gerekmektedir. Türkiye'nin, başkaları tarafından hazırlanan çözümlere veya oluşturulan tekliflere geç olarak dahil olan, "pasif muhalefet" yapan veya "pazarlık" eden "reaktif" konumdan, Problemleri önceden gören, değerlendiren, çözüm geliştiren ve çözümleri iç ve dış tüm taraflara doğru platformlarda anlatıp, benimsetebilen "proaktif" yeni bir konuma geçmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım değişikliği Türkiye'nin değişen düzende çıkarlarını koruyabilmesi için ön koşuldur. Şu an Türkiye'nin çözmesi gereken üç temel konuda da bu yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir; Irak, AB ve Kıbrıs konularının hepsinde Türkiye gündem belirleyici bir konuma gelebilmelidir. Özellikle AB konusunda, Irak harekatı ve ekonomik öncelikler şu an Türkiye'nin gündemini tamamen kaplamış olsa dahi, devam eden entegrasyon sürecini asla unutmamalı, gündemin ilk sıralarında tutmalıyız. Reformlar, sadece IMF programı çerçevesine sıkışıp kalmamalıdır. AB ile uyum yasalarının uygulanması hızla gerçekleşmeli, AB ile üst düzey yakın temaslara süreklilik kazandırılmalı, somut uygulama sonuçları hakkında bilgilendirme yapılmalıdır. Bu savaş ortamında 2004 Aralık hedefinin çok da uzakta olmadığını hedefe giden yolda beş ayı tamamladığımızı unutmamalıyız. Hatta hükümetimizin, AB uyum programını bu tarihten de önce, 2003 yılı sonunda tamamlama hedefini de ifade ettiği düşünülürse, ne kadar hızlı hareket etmek gerektiği anlaşılmaktadır. Geçtiğimiz yıl AB konusunda gösterilen yoğun çabalara 2004 sonuna dek süreklilik kazandırmak gerekmektedir. Özetlemek gerekirse, geçen yıl da bahsettiğim 1950'lerdeki çok partili sisteme ve 1980'lerde serbest piyasa ekonomisine geçişten sonra Cumhuriyet tarihimizin üçüncü büyük değişim dönemini başarı ile tamamlayabilirsek, Türkiye'nin önü açıktır. Türkiye ancak o takdirde istikrarlı, sürdürülebilir bir büyüme dönemi yakalayabilir ve Avrupa ile ekonomik ve siyasi anlamda entegrasyonu sağlayarak gelişmiş ülkeler arasında itibarlı bir yer edinebilir. Aksi takdirde istikrarsızlık içinde, kalkınmasını tamamlayamamış, başkalarının yardımına muhtaç, bir ülke konumunda kalırız.

Stratejik Plan Doğrultusundaki Gelişmeler:

Bu noktada konuyu artık Koç Toplululuğu'na getirmek istiyorum. Bir yıl önce gerçekleştirdiğimiz 7. toplantıda, değişen dünya düzeni ve Türkiye'nin alacağı yeni konuma değinmiş, Koç Topluluğu'nu "Tüketiciye en yakın topluluk" olarak konumlandırma hedefimizi ifade etmiştim. Bu hedefimize ulaşmak için hangi prensipler doğrultusunda çalıştığımızı, yeni stratejilerimizi ve gündemdeki projelerimizi de sizlere aktarmıştım. Bugün bu temel hedefler doğrultusunda ne tür kazanımlar yaptığımızı sunmadan önce stratejilerimizi dayandırdığımız 4 temel prensibi tekrar hatırlatmak istiyorum: Ciromuzun önemli bölümünü yurtdışı faaliyetlerden ve ihracattan elde etmek, rekabet gücümüz olan işlere odaklanmak, yaptığımız her işte liderlik iddiamızı sürdürmek, teknoloji ve marka gücümüzü artırmak, ciromuzun önemli bir bölümünü yurtdışı faaliyetlerden ve ihracattan elde etmek. Belirlediğimiz ana stratejilerden biri, yurtiçindeki rekabetçi üstünlüğümüzü korurken, ciromuzun giderek artan bir kısmını yurtdışı operasyonlarımızdan kazanmaktır. 2002 yılında yurtdışı ciromuz %46 artışla 3.2 milyar Euro seviyesine çıkmıştır. Bu performansımızda en büyük pay otomotiv, dayanıklı tüketim ve perakende şirketlerimize aittir. Otomotiv sektöründe, Avrupa'nın üretim merkezi olma hedefimiz doğrultusunda, ihracata yönelik modellerin üretimine geçilmiştir. Ford Otosan Transit Connect modelinin üretimine ve ihracatına başlamıştır. Ayrıca, Avrupa'daki Transit üretiminin 2004 yılına kadar Türkiye'ye kaydırılması için anlaşma da sağlanmıştır. Türk Traktör yeni traktör modellerinin Avrupa, Asya ve Amerika'ya ihracatına başlamıştır. Tofaş bu yıl da ihracattaki geleneksel üstünlüğünü korumuştur. Dayanıklı Tüketim Grubunda, Arçelik Avrupa'da hızlı büyüme amacıyla marka ve pazar payına yönelik olarak Almanya, Avusturya, İngiltere ve Romanya'da 4 şirket satın almış, ayrıca ihracatını da bir yıl öncesine göre %40 oranında artırmıştır. Beko'nun hızlı büyüme ve uluslararası boyutta lider firmalardan biri olma hedefine doğru ilerlemesi 2002'de de devam etmiştir. Beko ihracatını % 120 artırarak, Avrupa'nın 3'üncü büyük TV üreticisi konumuna gelmiştir. Ayrıca, Avrupalı marka sahibi oyuncularla satın alma veya işbirliği yolu ile büyümeye gitmek için fırsatlar değerlendirilmektedir. Beko bu konudaki kararlılığını Grundig'i alma girişimi ile göstermiştir. Migros, yurtdışındaki hızlı büyümesini 2002'de de sürdürmüştür. Moskova'da 2002'de açılan 6 yeni mağaza ile mağaza sayımız 15'e, aynı yıl eklenen 2 yeni alışveriş merkezi ile alışveriş merkezi sayımız 5'e çıkmıştır. Böylece toplamda yurtdışındaki mağaza sayımız 23'e alışveriş merkezi sayımız ise 6'ya çıkmıştır. Önemli büyüme alanlarımızdan biri olarak belirlediğimiz telekomünikasyon sektöründe de yurtdışındaki fırsatlar 2002 boyunca değerlendirilmiştir. Bilgi Grubumuz, Türk Telekom ile birlikte Bulgar Telekom şirketinin özelleştirme ihalesine girmiş ve bu konudaki kararlılığını göstermiştir.

Rekabet Gücümüz Olan İşlere Odaklanmak:

Özellikle "nihai tüketiciye" odaklı işlerde yoğunlaşmak ve büyümek hedefinde olan Topluluğumuz, bu kapsamda finans, enerji, bilgi teknolojileri ve dağıtım alanlarında 2002'de önemli adımlar atmıştır. Koçbank, Koçbank Hollanda ve Azerbaycan, Koç Lease, Koç Faktoring ve Koç Yatırım şirketlerimiz Koç Finansal Hizmetler A.Ş. şemsiyesi altına alınmış, Türk finans sektörünün lider kuruluşları arasında yer almak amacıyla, Avrupa'nın en büyük bankaları arasında bulunan İtalyan UniCredito ile %50-50 esasına göre ortaklık gerçekleştirilmiştir. Sigortacılık sektöründe büyümek amacıyla bireysel emeklilik şirketi kurma izni alınmış, Koç Allianz-Hayat şirketimiz bireysel emeklilik şirketine dönüştürülmüştür. Bu şirketimizin, önümüzdeki 5 yılın sonunda pazarda oluşacak 2.5 milyar Euro'luk fondan 350 milyon Euro pay alması beklenmektedir. Sigortacılık sektöründeki bu gelişmelere paralel olarak ve yasal mevzuat gereği bireysel emeklilik fonlarının ayrı bir şirket tarafından yönetilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, Koç Finansal Hizmetler şirketimiz şemsiyesi altında, Koç Portföy şirketi kurulmuştur. Enerji grubumuzun gerçekleştirdiği bir girişimle, akaryakıt dağıtımında 1.2 milyar Euro ciro ile Türkiye pazarının %10'una sahip olan Opet'e %50 oranında ortak olunmuştur. Bu ortaklık sonucunda toplam 1000'e yakın istasyon ile müşterilerimizle temas noktalarımız artırılmıştır. Tüketiciye daha yakın olmak, onu daha iyi tanımak, onun beklenti ve ihtiyaçlarına uygun ürün ve hizmet sunabilmek amacıyla Tanı şirketi kurulmuştur. Bu sisteme üye olan tüm şirketler bu firma aracılığıyla müşteri bilgilerini paylaşabilecek ve müşterilerine yönelik birebir pazarlama yapabileceklerdir. Paro markası ile faaliyet göstermeye başlayan bu şirket Koç Topluluğu'nun tüketiciye yakınlaşma stratejisinin en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Düzey şirketimiz, dağıtım ağının genişlemesine ve aynı zamanda cirosuna da önemli katkı sağlayacak British American Tobacco sigara ürünlerinin dağıtımına başlamıştır. Oltaş şirketimiz Continental lastiklerinin Türkiye çapında dağıtımını üstlenmiştir. Yaptığımız her işte liderlik iddiamızı sürdürmek, yönetsel ve finansal kaynaklarımızın daha verimli kullanımı ve rekabet gücümüz olan işlere kaynak yaratmak amacıyla yan sanayi ve otomotiv, gıda, bilgi teknolojileri, lojistik, ve dış ticaret gibi alanlarda bir dizi operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, otomotiv sektöründe Otokar ile Fruehauf birleştirilmiş, gıda sektöründe ise Tat, Maret, Pastavilla ve Sek şirketlerinin birleştirilmesi kararı alınmıştır. Bu yolla şirketlerin güçlerinin odaklanarak daha rekabetçi hale gelmeleri hedeflenmiştir. Bilgi Grubumuz yeniden yapılandırılmış, bu gruptaki bütün şirketlerin insan kaynakları, finansman, stratejik planlama ve pazarlama fonksiyonları Koç Bilgi Grubu A.Ş. çatısı altında merkezi hale getirilmiştir. Lojistik sektöründe büyüyerek şirket değerimizi artırmak amacıyla, Cargotech firması satın alınmıştır. Daha evvel yaptığımız bilgilendirme toplantılarında stratejik planımıza uymayan bazı işlerden çekileceğimizden bahsetmiştik. Bu kapsamda 2002 yılında Sachs Beldesan, Goodyear, Matay, Koç-Ece, Ram Auto, RamMAN ve Ram Henkel şirketlerindeki hisselerimiz elden çıkartılmıştır. Ram Dış Ticaret şirketimizin ticari faaliyetlerine son verilerek ihracat operasyonları ilgili şirketlerimize yönlendirilmiş ve Ram'ın yurtdışı temsilciliklerinde ve Kofisa'da reorganizasyona gidilmiştir. Teknoloji ve marka gücümüzü artırmak stratejik planımızın en önemli unsurlarından biri olan teknoloji ve marka gücüne dayalı büyüme ve gelişme prensibine paralel olarak 2002 yılı boyunca gerek otomotiv, gerekse dayanıklı tüketim alanlarında bazı önemli adımlar atılmıştır. Teknoloji üreten bir dünya markası olmayı ve tüketicisi ile bütünleşmeyi amaçlayan Arçelik bu yönde önemli adımlar atmış, toplam marka sayısını 9'a çıkarmış, teknolojiye verdiği önemi artırmış ve yeni logosu ile markaya yeni bir yüz kazandırmıştır. Arçelik tüm çabalarının sonucunda ödül olarak hem Türkiye'nin en tanınan markası, hem de en beğenilen şirketi olma becerisini göstermiştir. Beko Elektronik'in "dijital teknoloji alanında önemli oyunculardan biri olma" hedefini gerçekleştirme konusunda, İngiltere'de kurduğu "Fusion Digital" şirketi önemli bir adımdır. Tüm Koç Topluluğunu kapsayan e-dönüşüm projesi, yoğun çalışmalar sonucunda, şirketlerimizde bir çok iş sürecini elektronik ortama taşımış ve iş yapma alışkanlıklarımızı değiştirmiştir. "e-dönüşüm'' sadece Koç Topluluğu şirketlerinde değil, Türk iş dünyasında da bir iş anlayışı olarak yerleşmiş ve kabul görmüştür. Ford Otosan bu yıl üretimine başladığı Transit Connect modelinin ürün geliştirme sorumluluğunu kendi üzerine almıştır. Ayrıca, tamamen Ford Otosan tarafından geliştirilen, yeni motor ve yeni ağır kamyon bu yıl sonunda piyasaya çıkacaktır. Tofaş Doblo modeli için Ar-Ge sorumluluğunu üzerine almıştır. Stratejik Plan'da belirlediğimiz dört ana prensip doğrultusunda attığımız adımların başarı ile yürütülmesi için 2002 yılında Topluluğumuzda iki önemli altyapı çalışması gerçekleştirilmiştir. Bunlardan ilki öngörülen büyümeyi destekleyecek kaynak planıdır. Bu plan da Stratejik Planın kendisi gibi iyimser bir Türkiye senaryosuna göre şekillendirilmiştir. Bu nedenle Türkiye ekonomisinde görülen gelişmelere duyarlılığımızın anlayış ile karşılanmasını umuyoruz. İkincisi ise, Stratejik Planı başarı ile uygulamak için yürürlüğe konmuş bulunan performans odaklı insan kaynakları projesidir. İnsan kaynaklarının rekabette en belirleyici faktörlerden biri haline gelmesine paralel olarak bu konuda 2002 boyunca ciddi yenilikler hayata geçirilmiştir. Sonuç olarak, Koç Topluluğu 2002 yılı başında belirlediği Stratejik Plan çerçevesinde ve esas aldığı temel prensipler doğrultusunda ciddi adımlar atmış ve stratejiyi destekleyici finansal ve organizasyonel atılımları benimsemiştir.

2002 Performansı Ve 2003 Hedefleri:

2002 yılı başında, Koç Topluluğu için iddialı hedefler belirleyerek oluşturduğumuz Stratejik Planın ana hedefi, yılda ortalama %14 oranında reel bir ciro büyümesi sağlamaktır. Türkiye'nin içinde bulunduğu karmaşık ve zor şartlar altında dahi bu hedefimize ulaşmak için gayret etmekteyiz. Aktaracağım rakamlar enflasyondan arındırılmış Uluslararası Muhasebe Standartlarına göre hazırlanmıştır. Koç Topluluğu'nun kombine cirosu 2001'e oranla %19 büyüyerek 9.8 milyar Euro'ya ulaşmıştır. 2003 program hedefi ise %33 artışla 13.1 milyar Euro'dur. Türkiye 2002'de %7.8 oranında büyümüş olmasına rağmen, özel tüketim harcamalarındaki artış %2 düzeyinde kalmıştır. Büyüme esas itibariyle ihracat ve stok artışından meydana gelmiştir. Bizim gibi tüketici piyasalarına hitap eden şirketler açısından iç piyasada önemli bir büyüme oluşmamıştır. Bu koşullara rağmen önemli ölçüde artan dış satışlarımızın desteğiyle 2002 yılı, planlanan hedeflerin üzerinde sonuçlanmıştır. İhracatımız 2002'de %41 artışla 2.4 milyar Euro'ya ulaşmış, 2003'te ise %39 daha büyüyerek 3.3 milyar Euro'yu bulması hedeflenmektedir. Bu sonuçlarla 2002 yılında Türkiye ihracatının yaklaşık % 6.5'ini Koç Topluluğu olarak gerçekleştirmiş bulunuyoruz. 2003 yılında da bu oranı % 8.5'e yükseltmeyi hedefliyoruz. Toplam yurt dışı gelirlerimiz 2002 yılında %46 artışla 3.2 milyar Euro olmuştur. Bu tutarın 2003 yılında %36 artışla 4.4 milyar Euro olması hedeflenmiştir. Vergi öncesi neticemiz 2001'de 181 milyon Euro zarar göstermişken, 2002 yılı 280 milyon Euro k‰r ile kapanmıştır. Topluluk olarak yatırımlarımız 2001'deki 420 milyon Euro'nun %20 üzerinde, 505 milyon Euro olarak gerçekleşmiştir. 2003 iş programımız ise %13 artışla 571 milyon Euro'dur. Personel sayımız da 7,100 kişi artışla 50,500 kişiye ulaşmıştır. Bu rakamın, 2003 programımıza göre de 3,100 kişi daha artarak 53,600 kişiye ulaşması hedeflenmektedir. Koç Topluluğu şirketlerimizin, kombine kanuni cirosuna bakacak olursak, sabit fiyatlarla önceki yıla göre %19 artarak 14,5 katrilyon TL'ye (10,1 milyar Euro) ulaştığı görülmektedir. Topluluğumuzun kanuni vergi ve tazminat öncesi toplam k‰rı ise yaklaşık 5 katına yükselerek, 466 trilyon TL (332 Milyon Euro) olarak gerçekleşmiştir. Bu sonuçlar ekonomik çalkantılara rağmen hedefe adım adım ve güvenle ulaşma gayretimizin bir göstergesidir. Daha önceki toplantılarımızda da ifade ettiğim gibi Koç Topluluğu, Vehbi Koç'tan miras kalan ve bizler için vazgeçilmez olan değerleri benimseyerek bugünlere gelmiştir ve aynı değerlere daima sahip çıkarak geleceğe de güvenle ilerleyecektir. İş etiği, şeffaflık, güvenilirlik, profesyonellik, kurumsal vatandaşlık gibi kavramlar bugün bütün dünyada ortak kabul gören ilkeler haline gelmeden önce bizim 77 yıllık iş yaşamımızın temel nitelikleri olarak yerleşmiştir. İşte bu nedenledir ki, benimsediğimiz zorlu hedeflere de ulaşacağımızdan eminiz. Her zaman söylediğimiz gibi bugün de tekrar ediyoruz: Türkiye'nin geleceğine güveniyoruz ve bu gelecek için çalışıyoruz.



RECENT DEVELOPMENTS IN THE WORLD AND IN TURKEY


At a press conference, Bülend ÖZAYDINLI tackled the latest developments in Turkey and in the world as well as his group's opinion on these developments, the steps taken in line with the Strategic Plan that was announced a year ago at the 7th Koç Holding meeting to inform the media and the public, and also the 2002 results and 2003 targets of Koç Group. At a time when we witness the establishment of a new world order, stability in our own backyard is more important than ever. To achieve this, we need to ensure an environment of confidence in our country.

In spite of the election results which brought a single-party government, the mistakes made in the economy and in foreign relations by the current government have paved the way to a milieu of uncertainty again. In fact, it has to be acknowledged that certain positive developments have also taken place especially in the economic arena within the past months. However, these are far from being satisfactory. The economy is need of confidence while the economic program needs to be implemented with resolve. With this aim in mind, the structural reforms required by the IMF program must continue without halt. Meanwhile, measures should be taken to downsize the State, create employment opportunities, to encourage investments, revitalize demand and to ensure growth in the economy. Another important area that requires improvement is international relations where accurate steps should be taken with a new understanding and approach in mind.

Let me now turn to the developments within Koç Group: Our strategic plan is based on four main pillars: Attaining a major part of our turnover from operations abroad and from exports, focusing on those businesses where we have competitive power, sustaining our commitment to leadership in everything we do, and increasing our technology and brand power. The plan also involves our target of ensuring 14% of growth annually. The developments noted and figures obtained in 2002 in all the various sectors that we operate constitute an indication that our group moves in the direction of our strategic plan. In spite of the economic fluctuations, we will continue to move in this direction with determination.



# # # # # # # #