ALİ TALİP ÖZDEMİR
ANAP (Anavatan Partisi) Genel Başkanı
President of ANAP (Motherland Party)


ANAP Olmazsa Olmaz!


Bu ifade, siyasi partilerimizin kendileriyle ilgili abartılı yargılarından biri değildir.

Siyasi tarihimizin son 20 yıllık bölümünün bize öğrettiği bir gerçektir bu. Anavatan Partisi'nin Türk siyasetindeki güç kaybıyla, Türkiye'nin denge kaybı arasında açık bir paralellik, doğrudan bir ilişki vardır. Hal böyleyken arkasındaki halk desteğini erozyona uğratan arızayı bir türlü giderememek hiç kuşkusuz Anavatan Partisi'ne ait bir kusurdur. Öte yandan halkın yeni siyasal tercihlerinin de, yitirdiğini aramak kabilinden paradoksal bir nitelik taşıdığı görülmektedir.

Anavatan Partisi içinde, Türkiye için de sorunların başlangıç noktası burasıdır. Yaşadığımız kriz halini gitgide kronikleştiren temel faktör, Türkiye'nin Anavatan Partisi'nin siyasi temsiline ve o siyasi temsilin içerdiği denge haline bir türlü dönemeyişidir.

Bir siyasi partinin varlık sebebi, toplumsal olanı siyasallaştırmaktır. Toplumsal alanla siyasi alanı örtüştürmektir. Partilerin temel misyonu budur ve bu, aslında demokrasinin de temel iddiasıdır. Sorun çözme yeteneği en üst düzeyde olan siyaset, toplumu ve ülke gerçekliğiyle kendini tarif eden siyasettir. Demokrasinin mantığı ve pratiği siyaseti buna zorlar.

Sorunsuz ve yönetilebilen demokrasiler böyle teşekkül eder ve olgunlaşır. Bu doğal bir düzen halidir ve böyle bir siyasal düzenin temel parametreleri nesnellik, akılcılık ve faydacılıktır. Siyasi partiler toplumsal olanla, toplumsal alanı algılamakta zaafa düşer ve siyaset, kendini toplum ve ülke gerçekliğinin dışında oluşturmaya başlarsa, demokrasi nesnelliğini, rasyonalitesini ve faydacılığını kaybeder. Demokrasi demokrasi olmaktan çıkar, siyasi partilerin halkı, halkın da kendi kendini aldattığı bir oyuna dönüşür. Bu tür bir ilişki sorun çözmez. Sadece sorun üretir ve sürekli sorun üretir. Üzülerek ifade edelim ki, Türkiye'de siyaset-halk ilişkisinin karakteri budur. Türk siyasi tarihinde ANAP, bunun belki de tek istisnası olabilmiş idi. "İdi" diyorum çünkü zaman içinde diğer partilere egemen olan hastalık ANAP'a da bulaştı. ANAP kendi adresini unuturken, Türkiye de ANAP'ın siyasal temsiliyle kazandığı doğal denge halini kaybetti. Türk halkının absürd siyasi zeminlerde sürdürdüğü "yeni Özal" arayışları, arka arkaya hayal kırıklıklarından başka sonuç doğurmadı. Bugün gelinen noktada Türkiye, kendini, dünyayı ve dünya içindeki yerini tanımlayacak gerçekçi referanslara sahip değildir. Dış politika da dahil olmak üzere temel sorun alanlarının hemen hemen hepsinde sergilenen çelişkili tutum, bize sürekli kaynak, zaman ve zemin kaybettirmektedir. Ülkeyi bu dağınıklıktan kurtarması beklenen ve umulan "siyasi rehberlik"lerin sorunlar karşısındaki kafa karışıklığı, politikasızlığı politika haline getirmektedir. Bize göre; "küreselleşme" kavramı tamamlanmış ve tarif edilebilir bir olguyu değil, bir süreci ifade etmektedir. Böyle olmakla birlikte bu yeni düzen arayışının hepimizin hayatını derinden etkilediği ve bizi bir yerlere doğru sürüklediği açıktır. Sorun şudur: Küreselleşmenin pasif ve edilgen bir süjesi mi olunacaktır, aktif ve belirleyici bir ortağı mı? Dünya, bir yandan küreselleşmenin zaruretlerine ayak uydurmaya çalışırken, diğer yandan kendi ulusal varlığını bu olgunun kurucu ortaklarından biri haline getirme çabası içindedir.

Bunun adı milliyetçiliktir. Anavatan Partisi, hem dünyanın "ortak tutumu"nu anlayan, benimseyen ve özümseyen; hem de bu ortak tutuma Türk milletinin onurlu katılımını esas alan bir milliyetçiliği savunur. Kendini dünyadan ve nesnel gerçeklikten soyutlayan, izole bir milliyetçiliği değil! Aynı gerekçelerle Anavatan Partisi muhafazakar bir partidir.

Milliyetçilik ve muhafazakarlık, millet olarak kalıcılığımızın ve sürekliliğimizin sigortasıdır. Bununla birlikte Anavatan Partisi'nin önem verdiği "kalıcılık ve süreklilik" konservatif değildir. Ona canlılık ilave edecek olan unsur "değişim"dir.

Ancak değişime açık bir milliyetçilik - muhafazakarlık aynı zamanda canlılık ifade eder. Yine ancak, milliyetçilik ve muhafazakarlığın özünü ruhunu tahrip etmeyen bir değişim saygıdeğerdir ve rasyoneldir. Bir şairimiz buna "kendi kalarak değişmek" diyor. Bir başka şairimiz de bunu "kökü mazide olan atiyiz" diye ifade ediyor. Anavatan Partisi, "kökü mazide olan ati"dir. Bu zihni çözümlemeyi ve denklemi toplumsal pratiğe uyarlayacak ve devlet aygıtının işleyişini buna göre biçimleyecek tek mekanizma demokrasidir.

Anavatan Partisi, demokrat olmayan milliyetçiliği de, demokrat olmayan muhafazakarlığı da, demokrat olmayan değişim projelerini de reddeder. İnsanlık tarihi, bu tür siyasal cereyanların yol açtığı acılarla doludur. Günümüz dünyasında gelişmenin asli öğesi bireydir. Bireyi merkeze almayan hiçbir sistemin başarı şansı yoktur. Bu, insanlığın ortak yargısıdır. Öyle olduğu içindir ki, bireyi korumayı, maddi ve manevi gelişiminin önündeki engelleri kaldırmayı hedefleyen "insan hakları" çağdaş değerler sisteminin temelini teşkil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını, dünyanın en özgür bireyi haline getirmek temel hedefimizidir. Anavatan Partisi, özgürlükleri sınırlayan kalkınma modellerini de, ulusal güvenlik arayışlarını da gerçekçilikten uzak bulur. Böyle olduğu içindir ki, Anavatan Partisi'nin demokrasi tercihi, "hürriyeti demokrasi" esasına dayanır. Anavatan Partisi hürriyetçiliğin ekonomik boyutu ile siyasal boyutunu bir bütün olarak görür.

Biri olmazsa diğeri de olmaz. Otoriter yönü ağır basan bir demokrasi anlayışıyla liberal bir ekonomi uygulamasının başarı şansı yoktur. Bu paradoksun en çarpıcı örneği Türkiye'dir. Teşebbüs hürriyeti, düşünce hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, kurulduğu günden beri Anavatan Felsefesi'nin üç temel ayağını oluşturmuştur. Bu siyasi çerçevenin iktisadi izdüşümü serbest piyasa ekonomisidir.

Devletin iktisadi faaliyete katılımı, eşit ve haklı rekabet düzenini korumaktan ibaret olmalıdır. Aksi halde kamu gücü çabucak bir haksız rekabet unsuruna dönüşebilmekte, bu ise haksız servet transferlerine yol açmaktadır. Rant ekonomisi böyle oluşur. Türkiye olarak, bütün hastalıklı unsurlarını bilfiil yaşadığımız bu ekonomik modelde, gerçek üretimden, gerçek kalkınmadan, ahlak ve adaletten, haklı kazançtan söz etmemiz hemen hemen mümkün olmamaktadır.

Gerek iktisadi gerekse siyasi alanda, özgürlükler temeli üzerinde inşa edilmiş böyle bir sistemin tek garantisi elbette ki hukukun üstünlüğü prensibidir. Hukuk, toplumsal hiyerarşinin en tepesinde yerini almadıkça, ne gerçek bir demokrasiden, ne gerçek bir piyasa ekonomisinden, ne de diğer özgürlüklerin gerçekliğinden söz edebiliriz.

Hukukun üstünlüğü prensibinin garantisi ise yargı bağımsızlığı, özellikle de yargının devlete ve siyasete karşı bağımsızlığıdır. Siyasal sistemimizin bu esaslar üzerinde yeniden inşa edilmesi ve işletilmesi halinde, Türkiye'nin maddi ve manevi kalkınmasının önündeki bütün engeller kendiliğinden kalkacaktır.

Anavatan Partisi, Türk insanının yeteneklerine ve kalkınma ihtirasına sonuna kadar inanır ve güvenir. Halkın ve ülkenin önüne yığınla engeli diktikten sonra, kronikleşen sorunlardan hareketle "biz adam olmayız" diyebilenler; aslında bu bozuk ve palyatif sistemden haksız çıkar sağlayanlardır.

Siyasi tarihimize bakıldığında, halkımızın, kendisine tanınan her fırsatı ne büyük bir beceriyle kullanabildiği açıkça görülmektedir. Türkiye'yi kendi kendisiyle problemli, kendi kendisiyle boğuşan ve sürekli kendi yolunu yine kendisi kapatan bir ülke olmaktan çıkarmak öncelikli meselemizdir.

Ülkemiz artık, ayrıştırıcı ve çatıştırıcı siyasal yorumlardan kendisini arındırmalıdır. Anavatan Partisi'nin siyasi ve felsefi yorumuna her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. Çünkü bu hareketin ruhu Türk milletinin, büyük tarihi tecrübesinin tezahürü olan engin sağduyusundan ve toplumsal barış pratiğinden damıtılmıştır. Anavatan Partisi'nin irrasyonel motivasyonlardan medet uman diğer siyasi partilerden en belirgin farkı budur. Onun için diyoruz ki, "ANAP olmazsa olmaz"!





ANAP IS A MUST


There is a clear relationship between ANAP losing power in Turkish politics and Turkey losing its balance. The inability to solve the problems which caused ANAP to lose the people's support is undoubtedly the party's own mistake. The people's political choices have the paradoxical quality of seeking what has been lost. The basic factor that makes the current crisis chronic is Turkey's inability to return to the political representation of ANAP and to the balance it entails.

The raison d'tre of a political party is to politicize that which is social; the social and political spheres overlap. Politics that defines itself with the country's realities has the best problem solving skills. Today Turkey lacks the realistic reference points which help it define itself, the world and its position in the world. The contradictory position adopted in problematic areas including foreign politics causes Turkey to lose time and resources. The confusion of "political guides" in the face of the problems makes lack of policies a policy in itself.

The question Turkey is faced with is whether it will be a passive subject to or an active partner of globalization. On the one hand, the world is trying to adapt to the necessities of globalization; on the other hand, it is trying to make its national existence one of the founding partners of this phenomenon. This is called nationalism. ANAP defends the type of nationalism which understands and adopts the "common attitude" of the world and aims at ensuring the contribution of the Turkish people to it.

Today the basic element of development is the individual; a system which does not put the individual at its center cannot succeed. Human rights that aim at protecting the individual and removing the obstacles against development form the basis of the contemporary value system. Our main objective is to make the citizens of the Republic of Turkey the freest individuals of the world. The only guarantee of a system built on freedoms in the economic and political domain is the rule of law.





# # # # # # # #