KEMAL KÖPRÜLÜ
ARI Hareketi Genel Koordinatörü
ARI Movement General Coordinator


KATILIMCI DEMOKRASİNİN TOPLUMSAL KAYNAKLARI


Tüm dünyada temsili demokrasi önemli bir kriz içindedir. Bu krizin altında yatan temel sebeplerin son zamanlarda dünyanın yaşadığı toplumsal, politik ve ekonomik değişimler olduğu önemli bir gerçeği ifade etmektedir. Bu değişimler ile klasik-geleneksel politikanın çehresi farklı bir boyuta doğru gitmektedir. Bu anlayış içinde tüm geleneksel politik anlayışlar-yaklaşımlar ve politika yapma biçimleri büyük bir değişim geçirmektedir.

Modern politikanın en önemli unsurlarından biri olan demokrasinin daha doğrusu temsili demokrasi olarak da adlandırabileceğimiz klasik demokrasinin siyasetin içine düştüğü krizden etkilenmemesi beklenemezdi. Bugün klasik demokrasi pek çok açıdan önemli eleştirilere uğramaktadır ve bu eleştirilerin bir bölümü temsili demokrasinin artık yetersiz kaldığı yönündedir.

Demokrasinin artık temsil yeteneğini kaybettiği; yeni dönemde anlamını yitiren klasik politika biçimleriyle birlikte yeni ortaya çıkan toplumsal-politik ihtiyaçlara ve olgulara cevap veremediği, gerek teorik düzeyde gerekse de gündelik politikada sık sık gündeme gelmektedir.

Dünyanın içinde bulunduğu değişimin temel unsurları ulus-devletler dünyasından global bir dünya sistemine geçiş; sanayi toplumunun yerini bilgi toplumuna bırakması; moderniteden farklı olarak yeni bir birey anlayışının doğması; bütüncül toplum anlayışından yeni cemaatçiliğe doğru bir evrilme olarak özetlenebilir.

Temsili demokraside insanlar belli aralıklarla yapılan seçimlerde oy kullanarak belirledikleri ve kendilerini temsil ettikleri kabul edilen elitleri aracılığıyla yönetime katılırlar. Temsili demokrasi bugün itibariyle geldiği noktada "halkın bizzat seçtiği vekilleri tarafından yönetildiği ve sadece seçim zamanlarında hatırlandığı; bunun dışındaki zamanlarda ülke yönetimine hiçbir etkisinin bulunmadığı aksak bir sistem haline gelmiştir. Temsili demokrasi bir başka deyişle halkın aracılar vasıtasıyla yönetildiği bir elitler-toplumdan kopuk temsilciler rejimi haline gelmiştir. Temsili demokratik sistemde temsil görevini üstlenen parlamenterler ve onların kurumları olan politik partiler seçim sırasında halka halkın görüşlerini temsil edeceği, halkın sorunlarını halkla beraber, halkın da katıldığı çözümlerle ortadan kaldıracağını beyan etmekte; seçim sonrasında ise politik süreç halktan kopuk, siyasetin mevcut kendi iç dinamikleri tarafından şekillenmekte ve halk bir dahaki seçime kadar etkin bir biçimde karar oluşturma ve karar alma mekanizmalarına katılamamaktadır. Bu sorun temsili demokrasinin bile tam olarak yerleşemediği ve büyük sorunlarla işlemeye çalıştığı ülkemizde değil, bu sistemin uygulandığı tüm dünyada geçerlidir.

Temsili demokrasi bu değişim unsurları karşısında yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaktır. Demokrasi modern politikanın tüm diğer kurumları gibi büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Yukarıda bahsi geçen sıkıntılarından farklı olarak çok parçalı toplum yapısı ve karar alma süreçlerinin merkezden yerele doğru gittiği yerelleşen politika, temsili demokrasinin en temel kurumu olan temsiliyeti bugünkü şekliyle neredeyse imkansız bir hale getirmektedir. Demokrasinin bu sıkıntısını bir an önce çözüp yeni açılımlarla yeni toplumun beklentilerine uyumlu bir hale gelmesi gerekmektedir.

Katılımcı Demokrasi: Yeni Bir Alternatif?

Katılımcı demokrasi temsili demokrasinin bıraktığı boşlukları doldurmak ve gerek teorik gerekse de pratik uygulamada demokraside yeni açılımlar yapmak amacıyla uzun bir zamandır gündemde olan bir kavramdır. Başka bir deyişle batı literatüründe uzun zaman tartışılan bir kavram "katılımcı demokrasi" temsili demokrasinin sıkıntılarını çözme yönünde yeni bir alternatif olarak belirmektedir. Nedir katılımcı demokrasi? Teorik açıdan bakıldığında katılımcı demokrasi temsili demokrasinin hem devamı hem de ona alternatif olarak sunulabilecek yeni bir paradigma olarak görülebilir.

Öncelikle katılımcı demokrasi siyaset, sivil toplum ve halk kitlelerinin oluşturduğu sorumluluk paylaşım alanı üstünde işlevsellik kazanabilecek yeni bir modeli öngörmektedir. Bu yeni modelde konunun tarafları "eşit" kabul edilerek karar alma süreçleri ortak bir çabanın ürünü olarak şekillenmektedir. Ortak çabalarla şekillenen bu süreç siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel bazlı tüm çalışmalarla, başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere siyasetçilerin de aralarında bulunduğu toplum kesimlerinin, yöresel, bölgesel ve ulusal düzeyde ihtiyaçları ve amaçları doğrultusunda gerçekleşeceğinden, bu çalışmalar hem siyaseti-siyasetçiyi sürecin içinde tutabilecek hem de halkı sürece dahil edebilecektir. Halkın görüşlerini doğrudan temsil etme yeteneğine ve bunu gerçekleştirmek için sivil toplum-yerel kalkınma enstitüleri gibi kurumsal araçlara sahip olacak yeni toplum liderleri bu anlamda toplumun, milletin konu bazında ve bölgesel bazda vekilleri olarak tanımlanabilecektir. Pratikte milyonlarca insanın ayrı görüşlerde olduğu, ayrı çıkarları bulunduğu bir toplumsal yapıda saf-ideal anlamda bir demokrasi uygulama olasılığı yoktur. Öte yandan katılımcı demokrasi temsili demokrasinin bir adım ötesine geçerek halkın görüşlerini kamuoyu nezdinde aracı olmadan doğrudan kendi oluşturduğu araçlar (sivil toplum kuruluşları-yerel kalkınma enstitüleri- devamlı veya geçici sosyal hareketler ya da protesto grupları-lobiler) vasıtasıyla doğrudan ifade etme olanağı sağlamaktadır. Bunun ötesine de geçerek yine bu araçlar sayesinde proje üretme ve sorunlara çözüm bulma fırsatları yaratmaktadır.

Katılımcı Demokrasinin Toplumsal Kaynakları

Yeni bir siyasi, toplumsal model olarak katılımcı demokrasinin yerleşmesi, işlerlik kazanması mevcut toplum içinde bir takım ön koşullara bağlıdır. Bu koşullar toplumda varolan siyasi kültüre göre şekillenebilmektedir. Katılımcı demokrasinin her yere uygulanabilir bir "model", bir "sihirli" formül olmadığı açıktır. Katılımcı demokrasi "zihinlerde" yaşayan ve günlük hayatta da çeşitli şekillerde kendini gösteren politik kültürün içinden doğmalı; eğer bu kültür katılımcı demokrasinin bütün boyutlarıyla uygulanmasını engelliyorsa bu yeni toplumsal-siyasal anlayışa toplumsal mühendislik yapmadan gerçekleştirilmesi gereken kalıcı bir zihniyet değişikliği ile işlerlik kazandırılmalıdır. Katılımcı demokrasinin toplumsal kaynakları olarak tanımlayabileceğimiz koşulları şu temel başlıklar altında toplayabiliriz:

Kuvvetli Bir Sivil Toplum

Katılımcı demokrasi için olmazsa olmaz şart toplumda çok kuvvetli bir sivil bilincin mevcut olmasıdır. Sivil duyarlılığın yüksek seviyede olmadığı toplumlarda katılımcı demokrasinin hayata geçmesi olanaklı değildir; çünkü katılımcı demokrasi olaylar, olgular karşısında kendi haklarını koruyabilecek kadar duyarlılığa ve sivil bilince; bu duyarlılığı harekete geçirecek bir örgütlenmeyi yaratacak sivil kurum-kurumsallaşma kültürüne ve sonunda da tüm bu faaliyetleri yürütecek bilgiye dayalı sivil toplum oluşumlara (NGO- sosyal hareketler- sivil toplum kuruluşları-demokratik kitle örgütleri-protesto grupları) ihtiyaç duymaktadır.

Katılım-Tartışma-Uzlaşma Kültürü

Katılımcı demokrasinin gelişmesi ve yerleşmesi için toplumda katılım, tartışma ve uzlaşma kültürünün olması gerekmektedir. Katılımcı demokrasi temsili demokrasiden ayrı olarak sorunu tespit etmeyi-sorunun kaynaklarını tespit etmeyi-sorunun taraflarını tespit etmeyi ve soruna bu süreçteki tüm tarafların aktif olarak katılmasını, sorunu tartışmasını ve uzlaraşarak çözümlemesini içeren bir yeni anlayış-model-sistemdir. Geçici ya da kalıcı işbirlikleri katılımcı demokrasinin önemli bir boyutudur.

Bireysel Duyarlılıktan Toplumsal Duyarlılığa Geçmek

Modern toplum bireyin, bireyselliğin ön plana çıktığı; bireyin kutsandığı, fetişleştirildiği bir yapıydı. Klasik demokrasinin bir boyutu da bireyin haklarını korumak olarak şekillenmişti. Bu bireysellik toplumsal duyarlılığın ve bireyin topluma karşı olan sorumluluğunun arka plana atılmasına neden olmuştu. Katılımcı demokrasi bireysellik vurgusunu yaparak toplumsal duyarlılığın yeniden toplumun gündemine gelmesini gerektirmektedir. Katılımcı demokraside adı geçen NGO, sivil toplum kuruluşları ya da hareketler gibi sivil oluşumlar toplumun bütününü ya da bir bölümünü ilgilendiren bir konuda ortak duyarlılığa sahip ve bunu kurumsallaştıran bir grup birey tarafından kurulmaktadır. Katılımcı demokraside birey aynı zamanda yurttaş haline gelmektedir.





SOCIAL SOURCES OF PARTICIPATORY DEMOCRACY


Representative democracy is going through a serious crisis all over the world as traditional approaches to politics and politics-making witness changes globally. Representative democracy has become a crippled system where countries are ruled by an elected elite where the people in question are remembered only at every election time. This is in fact the situation not only in Turkey, but in all democratic countries. Meanwhile, the notion of participatory democracy has long been on the agenda with a view to fill in the gaps of representative democracy and to bring about new expansions to democracy both in the theoretical and practical realms. This system envisions a new model of functionality that is based on shared responsibilities of politicians, civil society and large masses. However, for representative democracy as a new political and social system to get established and become functional, there are prerequisites on a social scale that need to be realized: These are namely a strong civil society, a culture of participation-discussion-reconciliation, and transition from individualistic sensitivity to social sensitivity.





# # # # # # # #