ORGENERAL HİLMİ ÖZKÖK
Genel Kurmay Başkanı
Chief of Staff General


ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE TARZI, GELECEK NESİLLER İÇİN ÇAĞDAŞ BİR İDEAL OLMAYA DEVAM EDECEKTİR


21. yüzyılın çağdaş Silahlı Kuvvetlerini yaratmak ve halkımızın göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetlerimizin sahip olduğu nitelikleri daha da üst seviyeye çıkarmak için, devamlı olarak devinen bir vizyonu gerçekleştirme çabası içerisindeyiz.

Değerli silah arkadaşlarımın üstün gayretleri ve titiz çalışmalarıyla, Silahlı Kuvvetlerimiz büyük bir gelişim göstererek bölgesinin en önemli istikrar unsurlarından birisi haline gelmiş ve dünya orduları arasında kendisine saygın bir yer edinmiştir.

Bugün, Silahlı Kuvvetlerimiz, yeni dünya düzeninin ve güvenlik anlayışının gereği olarak, dünyanın pek çok bölgesindeki barışı destekleme harekatı faaliyetlerine iştirak ve hatta komuta etmekte, bunun yanında birçok ülkeye askeri yardım yapmakta ve eğitim vermektedir. Bu sebeple Türk Silahlı Kuvvetleri bölgemizde bir cazibe ve saygınlık odağı haline gelmiştir.

Çeşitli vesilelerle söyleyegeldiğim gibi, 21. yüzyılın çağdaş Silahlı Kuvvetlerini yaratmak ve halkımızın göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetlerimizin sahip olduğu nitelikleri daha da üst seviyeye çıkarmak için, devamlı olarak devinen bir vizyonu gerçekleştirme çabası içerisindeyiz. Silahlı kuvvetlerimizi birlik ünitelerine dayalı bir yapıdan, daha dinamik, yetenek sistemlerine dayalı ve içinde bulunduğumuz yüzyılın özellikleriyle örtüşen bir şekle getirmek yolundaki gayretlerimize bu yeni vizyon yol gösterecektir. Hep beraber çağımızdaki büyük değişimi izliyor ve yeni güvenlik anlayışlarımızı oluşturuyoruz. Bir dönem çok sıkça tekrarladığımız "Soğuk Savaş"ın yerini bugün "Küreselleşme"nin aldığı yadsınamaz bir gerçektir.

Bu düşünce güvenliğin derinliğinin ve kapsamının arttığını ifade etmektedir. Bazı düşünürler, küreselleşmeyi sürekli olarak tekrarlanan bir yüz metre koşusuna benzetmektedirler. Ayrıca, "siz ne kadar kazanırsanız kazanın, ertesi gün tekrar yarışmak zorundasınız ve eğer sadece saniyenin yüzde biri ile kaybederseniz, bir saat farkla kaybetmiş gibi olursunuz" demektedirler. Bu benzetmede, yaşadığımız baş döndürücü sürecin sahip olduğu hız, bu hızın ivmesi ve arayı açanın bunu kapatmasının ne kadar zor olduğu çok güzel bir şekilde ifade edilmektedir.

Bu sebeple, bilginin baş döndürücü bir hızla kıtalar arasında dolaştığı bir çağda, aradaki farkın açılmasına asla müsaade etmememiz gerekmektedir. Çünkü açılan ara bu hız ve ivmesiyle orantılı olarak büyümektedir. Sahip olacağımız vizyonda; hıza ayak uydurabilmek için, teknolojik olanak ve yeteneklerimizi, sağlam bir güvenlik felsefesine istinat ettirmenin gerekliliği büyük bir önem taşımaktadır. Çağdaş dünyaya entegre olabilmemiz, medeni devletler cemiyetinde hak ettiğimiz saygın konuma ulaşabilmemiz ve geleceğin potansiyel tehditlerinin üstesinden gelebilmemiz ancak bu yolla mümkün olabilecektir. Diğer taraftan, çağımızın gereği ve bir gelişmişlik göstergesi olan sinerjiyi oluşturabilmek için, "Müşterek Harekat Kültürümüzü" daha da geliştirecek adımları atmalıyız. Malumları olduğu üzere, önceleri, ''kuvvetlerin birbirinden etkilenmesini önlemek'' temel düşünceydi. Daha sonraları ''kuvvetler arası koordinasyon'' ihtiyacı ortaya atıldı ve yoğun bir biçimde harekatın senkronizasyonundan bahseder olduk. Şimdilerde ise, bunun da yetmediği, ''kuvvetler arasında bir bütünleşmenin'' gerekli olduğu sonucuna varıldı. Gelişmiş ordular bu konuda büyük bir gayret içindeler.

Eskiden çok az sayıda olan müşterek talimname sayısında son yıllarda büyük bir artış var. Bu bağlamda, dünyada Harp Akademileri ve Doktrin Komutanlıklarının müşterek hale getirilmesi yönünde de ülkeler yoğun bir çaba içindeler. NATO'nun transformasyonunda teşkil edilecek "mükemmeliyet merkezleri" arasında "Müşterek Muharebe Merkezi"nin çok önemli bir misyonu olacaktır. Bu gelişim beraberinde biraz da yabancısı olduğumuz diğer bir öğeyi içermektedir. Bu öğe, askeri gücün her gün biraz daha büyük boyutta teknoloji ve düşünsel odaklarla iş birliği yapması zorunluluğudur. Bu nedenle, personelin düşünce sisteminde de gerekli değişimi sağlamak zorundayız. Çünkü sağlamak zorunda olduğumuz değişim ve hız, ancak sahip olacağımız kaliteli entelektüel personelle mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Türk tarihinde gelişimin, değişimin ve yeniliklerin daimi öncüsü olmuş Silahlı Kuvvetlerimizi sürekli olarak ileriye taşıyacak "insan"a daha fazla yatırım yapmaya ve iyi yetiştirilmiş sivil insan gücüyle daha fazla iş birliğinde bulunmaya bütün gücümüzle devam etmek zorundayız. Profesyonel askerler, taktik, teknoloji ve liderlik esaslarını tabii ki mutlaka öğrenmelidirler. Ancak, bunların yanında personelimize kuvvetli bir entelektüel fikri temel de kazandırmak zorundayız. Içinde bulunduğumuz güvenlik ortamı, personelin; ulusal hedeflerin tespitinde ve ulusal gücü oluşturan tüm unsurların uyumlulaştırılmasının sağlanmasında çok daha olgunlaşmış bir fikri yapıda olmasını gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde geçmişin kopyacısı olanlardan ve değişimin farkına bile varamadan yerinde sayanlardan kendimizi kurtarmamız mümkün olamayacaktır.

Türk Ulusu'nun, bir imparatorluğun külleri arasından silkinip dirilişinin ve var olma mücadelesinin dönüm noktalarından birini oluşturan 30 Ağustos Zaferi ile Türk Ordusu, sadece muharebe meydanında düşmanı mağlûp etmekle kalmamış, genç ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temellerini de atmıştır. Dünyanın en hassas bölgelerinden birinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti; aradan geçen süre zarfında lâik, demokratik yapısıyla uluslararası toplumun saygın ve örnek bir üyesi haline gelmiş, jeopolitik konumu, kriz bölgelerine yakınlığı ve sahip olduğu güçlü Silahlı Kuvvetleriyle de bölgesinde daimi bir güç ve istikrar unsuru olmuştur.

Bununla beraber; soğuk savaş sonrası dünya düzenindeki büyük değişim, gelişmiş ülkelerin silahlı kuvvetlerinde yaşanan dönüşüm ve yaşadığımız coğrafyadaki gelişmeler; Silahlı Kuvvetlerimizin de bölgesinde oluşan yeni güvenlik ortamının gerektirdiği ihtiyaçları karşılayacak şekilde, devamlı ve dinamik bir yapı içerisinde bulunmasını, kendisini düşünsel ve fiziksel anlamda sürekli geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, derin bir vizyonla Türk Silahlı Kuvvetlerimizi; niteliksel özellikleri yüksek, alçak yoğunluklu bir çatışma ortamından, yüksek yoğunluklu bir çatışma ortamına kadar değişen geniş bir spektrumda görev yapabilecek şekilde teşkilatlanmış; beka kabiliyeti yüksek, güvenli ve kesintisiz bir komuta-kontrol sistemine sahip, yaratıcılık özellikleri ön plana çıkmış, teknolojiyle barışık ve inisiyatif kullanabilen liderlere sahip, günümüzün karmaşık muharebe ortamında müşterek bir harekatı icra edebilecek seçkin bir milli güç unsuru yapmak için yoğun bir çaba içindeyiz.

Bir taraftan dünyada yaşanan son gelişmeler, enerji kaynaklarını kontrol altında tutma girişimleri, şiddetini gittikçe artıran etnik ve kökten dinci akımlar ve bunun sonucunda oluşan uluslararası terör ortamı, diğer taraftan ülkemizde yeniden hız artıran gerici ve ayrılıkçı cereyanlar Silahlı Kuvvetlerimize yeni ve zorlu görevler yüklemektedir. Öte yandan dünyada artan yeni demokratik değer yargıları ve değişen egemenlik kavramları bu yeni ve zorlu görevin başarılabilmesinde yeni konsept ve doktrinlerin üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yeni dünyada akıl bileğin gücünü etkisizleştirirken, kendi gücünü yüceltmekte, kanın, barut kokusunun yerini bilgi ve itidal almaktadır. Bu noktadan bakıldığında; dogmalardan uzak, akla ve bilime dayalı olan Atatürkçü düşünce tarzı, sürekli gelişime açık ve kendisini yenileyen yapısıyla gelecek nesiller için de yol gösterici bir ışık ve çağdaş bir ideal olmaya devam edecektir. Büyük Zaferin 81. yılını kutladığımız bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değerli mensuplarının; Atatürk ilke ve devrimlerinin yol göstericiliğinde, Cumhuriyetin temel niteliklerine yürekten bağlı olarak; içinde yaşadığımız yüzyılda birey ve ülke olarak büyük bir yarışın içinde olduğumuz bilincinden hareketle, dünyada sürekli gelişen ve değişen konsept ve teknolojileri yakından takip ederek, kendilerini 21. yüzyılın muharip ve aydınları yapacak gerekli atılımları yapacağına ve değişen dünyanın farkında olarak iç ve dış risk ve tehditlere karşı akılcı mücadeleye aynı azim ve kararlılıkla devam edeceğine olan inancımı teyiden ifade etmek isterim.


ATATÜRK'S THINKING WILL CONTINUE TO BE A MODERN IDEAL FOR THE FUTURE GENERATIONS


Thanks to the tremendous efforts and meticulous endeavour of my esteemed colleagues, Turkish Armed Forces have made great strides, becoming one of the most important elements of stability in its region. The Cold War, as we once called it, has been replaced by "globalisation" today. This spells that both the depth and the content of security have increased. Some thinkers liken globalisation to a sprint. In order to be able to keep up with its pace, focusing our capabilities on technology and a sound philosophy of security is of utmost significance. We should also take the necessary steps to further improve our Joint Operations Culture. Previously, the basic idea was to hamper interaction among military forces. Now even "coordination among forces" is deemed insufficient and "integration among forces" is required. Due to the grand change taking place in the post-cold war order and the transformation undergone by the armies of developed countries, Turkish Armed Forces has to adopt a constantly dynamic structure and to continuously improve itself intellectually and physically. For, in this new world, the scent of blood and gun-powder is replaced by knowledge and equanimity. 30th of August constitutes one of the junctures in the struggle of the Turkish Nation to rise from the ashes of an empire and to survive. The Turkish army did not only beat the enemy in the battlefield, it also laid the foundations of the young and honoured Turkish Republic. Meanwhile, the Turkish Republic, which is located in one of the hot-spots of the world, has become an honourable member of the international community with her secular and democratic structure and has always been an element of trust and stability as a result of her proximity to crisis-prone regions and her strong Armed Forces.



# # # # # # # #