CELAL BEYSEL
TÜGİAD Üyesi ve BUSİAD Başkanı

SİSTEMİ KORU, GERİSİNİ UNUT...


TİSK, eğer tedbir alınmazsa 2010 yılında işsizlik seviyesinin ikiye katlanacağını açıklamış... Bu uyarının hayal mahsulü olduğunu iddia edebilmek maalesef mümkün değil. "Hürriyetçi ve demokratik" bir ortam bulunsa da işsizlik seviyesi yüksek bir toplum huzurlu olamaz. Bu düşünceden hareketle uzun vadede ülkemizin en önemli sorununun işsizlik olduğunu ileri sürebiliriz. Her yıl 1 milyona yakın genç iş piyasamıza girmektedir. Oysa iş arayanlar ordumuza yeni katılanlara da mevcut işsizlerimize de işyeri sağlayacak tedbirleri almıyor, alamıyoruz. Dar piyasa, kıt kaynaklar, krediye ulaşmadaki zorluklar, katı ve kötü bürokrasi, yüksek istihdam vergileri ve istikrarsız ortamın getirdiği yüksek risk faktörler ve diğer nedenler sonucunda sinmiş, korkmuş, bezmiş girişimcimiz yatırım yapmıyor ve dolayısıyla yeni iş sahaları yaratılmasına öncü olamıyor. Sokaktaki işsizler ordusunun azalmasını sağlayabilecek yabancı sermaye girişi ise bir taraftan yukarıda sayılan nedenler, diğer taraftan da yabancı sermaye düşmanı "vatansever (!) ideologların" çabaları ile engellenmekte...

Türkiye'de işsizlik sorununun yanında bir de "vasıflı işçi bulma" sıkıntısı vardır ki bu durumun yıllardır bilinmesine rağ-men düzeltilemiyor olması bir başka komedidir...

Bir yanda - vasıfları olmadığından, şüpheli olduğundan, ya da nedense vazgeçemediğimiz YÖK eğitim planlaması yapamadığı için piyasada ihtiyaç duyulmamasına rağmen üniversiteye girip mezun olduğundan - iş bulamayan lise mezunları, üniversite mezunları, hatta meslek lisesi mezunları...

Diğer tarafta vasıflı ara eleman arayan, bulamadığı için katma değeri yüksek, yaratıcı kafalar gerektiren üretimleri yapmakta zorlanan sanayici, işveren...

Katma değeri yüksek üretim yapamayan sanayisi nedeniyle bu ürünleri ithal et-mek zorunda kalan, GSMH'sı yükselemeyen, işçisine, memuruna yaşamını insanca sürdürebileceği parayı veremeyen Türkiye...

Sorun ciddi olarak irdelendiğinde hatanın eğitim sistemimizde, YÖK sisteminde, değişimi reddeden, değişimden korkan bürokraside olduğu kolayca görülebilir. Her konuda olduğu gibi eğitim sisteminde de değişim için atılmaya çalışılan adımlar bir takım tabuların yıkılamaması sonucunda engelleniyor.

Sapla saman yine birbirine karıştırılıyor ve "sistemin kılına dokundurtmam"cıların yanlışlarıyla "sistemi çökertmek, aydınlık Türkiye'yi karanlığa sürüklemek" isteyenlerin yanlışları ve emelleri birbirine karışıyor.

Sokaktaki adamsa "istemezük"çülerden bıkmış, "birşeyler değişsin de ne olursa olsun" yaklaşımıyla bazı yanlışları kerhen kabullenme aşamasına gelmiş... Prens Sabahattin'in 1900'lü yılların başında "memur devlet" olduğu gerekçesiyle tenkit ettiği Osmanlı'nın sadece sistemi korumak için kurgulanmış, vatandaşı teba olarak gören, insan mutluluğunu düşünme gibi bir vizyonu ve misyonu olmayan bürokrat ruhundan kurtulamamamızın sonuçlarından biridir bu. Sonunda sistem kendini korur ama sokaktaki insanın eğitimsiz, işsiz, fakir, mutsuz kalmasına, sistemini değiştiren Yunanistan, Macaristan'ın arkasından nal toplamamıza neden olur.

2010 yılında işsizlik ikiye katlanacakmış...
Ne beis var? Sistem sağolsun!



# # # # # # # #