SEZEN CUMHUR ÖNAL
Şarkı Sözü Yazarı


JOHNNY HALLYDAY'İN SÖYLEDİĞİ 45'LİK TÜRKÇE PLAK MÜZAYEDEYE ÇIKTI


Öyle şarkılar vardır ki, yaşam boyunca peşimizi hiç bırakmazlar. Sabahın ilk aydınlığında, yağmurun damlalarında, kimi zaman da denizin köpüğünde daima, bütün diriliği ile karşımıza çıkarlar.

Solmuş yapraklarda veya açan çiçeklerde, daima o şarkılar vardır. İşte, benim Johnny HALLYDAY için yazdığım şarkı, 40 yıl sonra, aynı canlılıkla çıktı karşıma. Nereden nereye... Sonbahardı... Akşamdı... Rüzgar hoyrat esiyordu. Başımda kavak yelleri esiyordu. Paris'te bir stüdyoda, dönemin en seçkin yorumcusu, yazdığım şarkıyı seslendiriyordu. Önemli bir olaydı bu.

Johnny HALLYDAY'in söylediği bu şarkı, yalnız bana değil, Türk pop müziğine de şans getirdi. 40 yıl sonra Fransa'nın en ciddi gazetelerinden Figaro'da çıkan haberde bakın ne yazıyor: "JOHNNY HALLYDAY CHANTE EN TURC". Bu şarkıları içeren bir 45'lik, bunca sene sonra, Paris'teki en büyük müzayede salonlarından Bercy'de, Palais Omnisports'da satışa çıkarılıyor. Ve koleksiyonerler, bu plağa sahip olmak için 15.000 Euro (25 milyar TL) ödüyorlar. Dünyada ilk defa bir 45'lik plak bu fiyata satıldı. Johnny HALLYDAY'in Türkçe şarkısı , bizim tüm yorumcularımızı etkiledi. O dönem başkaydı. Rahmetli aziz dostun Fecri EBCİOĞLU'nun yazdığı şarkıyla yıldızı parlayan ADAMO, henüz isim yapıyordu. "Her Yerde Kar Var" Tombe La Neige, yeni yeni işitiliyordu. ADAMO'nun adını ve sesini Türkiye'de radyoda ben duyurmuştum. Ama EBCİOĞLU, onun sesinde Türkçe şarkının güzelliğini keşfetmişti bir kere. O yıl, Yeni Dünya, Frank SINATRA ve Ray CHARLES ile sarsılırken, İngilizler Cliff RICHARD ve Beatles ile eğlenirken,

İtalyanlar Mina ve Domenico MODUGNO ile dansederken, Fransızların rüyalarında Dalida, Françoise HARDY, Charles AZNAVOUR, Gilbert BECAUD ve Johnny HALLYDAY vardı. HALLYDAY, özellikle ezgilerle gençlik ateşi olmuştu. O tam bir gençlik ateşiydi. Evrende insanı neyin beklediğini kim bilebilir? Daha İstanbul'da plaklarını ilk dinlediğim zaman Sylvie'ye de Johnny'de, onlara Türkçe şarkı yazmayı kafama koymuştum. Ama, insan her aklına koyduğunu yapabilir mi? Johnny HALLYDAY'e Türkçe şarkı söylemesini teklif ettiğim zaman, nasıl büyük bir mesuliyete davetiye çıkardığımı bilmiyordum. Ona bunu teklif ettikten sonra aklım başıma geldi.

Düşünün bir kez, Philips bir dünya markası, Johnny HALLYDAY bir dünya yıldızı olmak yolunda, şarkıları milyonlarca insanın rüyası, kaderinde milyonlarca insanın alkışı var. Ama anlayacağınız bir kere o yaydan çıkmıştı. Johnny bir kraldı. Ben de krala yakışanı yapmalıydım. En güzelini yazmalıydım. 1966'da Rock evrenine, aşkla harmanlanan bir şarkı armağan etmeliydim. Johnny HALLYDAY'in sesinde güzelleşen sözcüklerde, hırçın da olsa, hoyrat da olsa, aşkın yankısı olmalıydı. Oldu da.

Sonbaharda Paris bir başkadır. Sararan solan bir dünyanın kapısında duygu adına ne ararsanız vardır. Siz duyguyu değil, duygu gelir sizi bulur. Gerçekten de kalemi kağıdı elime alınca öyle oldu. Jonhy'nin bestesi "Ne Joue Pas Ce Jeu La" bir çırpıda "Yeşil Gözler Için" oldu. Oldu diyorum, çünkü Sylvie'nin, Johnny HALLYDAY'e bakan gözleri yeşildi. O gözlerdeki sevgi yeşildi. Bana, sadece onların aşklarını yazmak kaldı.

O'nun sesi bu kadar coşkulu olmasaydı, ben bu şarkıları yazamazdım. Bilir misiniz, Johnny HALLYDAY müthiş bir aşıktı. Gözleri ve gönülleri kamaştıran bir aşkı vardı: Sylvie VARTAN. Sarı saçlı, yeşil gözlü, ufak tefek, minyon Bulgar kızı onu yüreğinden vurmuştu.

Genç kuşağın hülyasındaki şarkıları süsleyen bu iki aşık adeta simge olmuşlardı. Herkes bilir ki, bu genç karı koca o zamanlar, Paris'te aşkın markasıydı.

Radyo günleri başkaydı. Ben onları plaklarından tanımıştım, sesleriyle tanışmıştım. Sonra Paris'te karşılaştık, dost olduk. Malum mesleklerin akrabalığı vardır. Johnny, sıcak kanlı bir insandı. Sylvie'de öyle. Bir süre, gecelerimiz, günlerimiz birlikte geçti. Şarkı konuştuk, şarkıcıları konuştuk, ülkelerimizi konuştuk, özellikle İstanbul'u merak ediyorlardı. Ben onlara İstanbul'u anlattım, onlar da bana yaşamlarını anlattılar.

Paris'te gazeteler onları yazıyor, radyolar onları çalıyor, TV'ler onları gösteriyor. İkisi de ünlü... İkisi de aranan, alkışlanan kişiler... Her yerde onlar var. Şov dünyasının gözü kulağı olan, gençlik ve müzik dergisi, Salut Le Copain onlarla hayat buluyor. Yalnız Fransa'nın değil, tüm Avrupa'nın gözü onların üstünde. Gala, konser, basın toplantısı, TV programı, gazete, röportaj, fotoğraf çekimi derken, nefes alacak vakitleri yok. Johnny, bir yandan Philips için yeni bir albüm hazırlıyor. Stüdyo çalışmaları bir hayli yoğun geçiyor. Her gece şarkı söylüyor, Johnny şarkı söylemiyor, adeta gürlüyor. Ne de olsa Rock hırçın bir müzik. Rock'ın Fransız yıldızı da doğal olarak hırçın ve coşkulu. Ben de vakit buldukça onlara katılıyorum. Bir defasında dostları Eddie VARTAN, Long CHRIS ve Francis DREYFUS ile çalışırken Johnny'ye sordum: "Sana Türkçe şarkı yazmak istiyorum. Ne dersin?" Kahkahalarla güldü. "Neden olmasın?" dedi. Neden olmasın cevabı, Johnny HALLYDAY'in hayatında ki bir ilkin de sebebi oldu. Kendi dilinin, Fransızca'nın dışında, yabancı bir dilde şarkı söylemeyi deneyecekti. Türkçe söyleyecekti.

İçerden Johnny'nin beni çağıran sesi duyuldu: "Sezen gel başlayalım." Johnny HALLYDAY'in sesi hala kulaklarımda çınlıyor. Sanki kaybolan bir zamana yeniden dönmüştü. Tam ümidimi kestiğim zaman, Johnny'nin beni çağırdığını duydum. Stüdyoda Johnny'nin şarkıları öğrenmesi, tekrar tekrar okumasının ne kadar sürdüğünü bilmiyorum. Ama sabahın ilk aydınlığında çıktık dışarı. Birbirimize sarıldık, kutladık. Gecenin yorgunluğunu unutmuştuk. Biz uykuya giderken Paris, yeni bir güne uyanıyordu.

O günlerde, Sylvie, David'e hamileydi. David, bildiğiniz gibi bugün 37 yaşında. Kocaman bir adam. Şarkı yazıyor, şarkı söylüyor, babasıyla çalışıyor. Anladığım kadarıyla David HALLYDAY, hayırlı bir evlat. Tam anasının babasının evladı. Babasına yazdığı şarkılarla, Johnny HALLYDAY, stadyumları sallıyor. Zamanı yakalamak diye işte buna denir. Parc de Prince Stadyumunda başlayan 60. yaş konserlerinde, Johnny HALLYDAY'in sesinde oğlu David'in şarkıları var. Sylvie dostuma da, o zamanlar şarkı yazacaktım ama olmadı. Bakarsınız birgün o da olur. Yaşam bu. Çünkü, o da dünkü gibi, bugün de iyi bir şarkıcı.

Ama bana göre, 2003'de Paris'te Palais Omnisports'da yapılan bir müzayede de 37 yıl önce söylediği, Türkçe şarkının bir 45'lik plağının, 15.000 Euro'dan satıldığını duymuş olsa, eminim sevgili dostum Johnny HALLYDAY, hepimizden çok sevinirdi.

Belki birgün yine karşılaşırsak, şimdiden ona ne soracağımı biliyorum: "Sana yine Türkçe şarkı yazmak istiyorum, ne dersin?" Eski ve ünlü dostum Johnny HALLYDAY'in ne cevap vereceğini adım gibi biliyorum: "Neden olmasın Sezen?"



# # # # # # # #