TANIL KÜÇÜK
(ISO) İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of Board of ISO (Istanbul Chamber of Industry)


SON YILLARDAKİ HIZLI BÜYÜME VE İYİLEŞME DÖNEMLERİNİ, ÇOĞUNLUKLA KRİZLER VE KÜÇÜLMELER TAKİP ETMİŞTİR.


İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu çalışmamız, uzun süredir devam eden olumsuz gidişin ardından, 2002'nin nispi bir iyileşme yılı olduğunu ortaya koymuştur. Elde ettiğimiz sonuçlar, aynı durumun, İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu için de geçerli olduğunu göstermektedir.

İlk 500'de olduğu gibi, İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunun ekonomiye yaptığı katkı 2002 yılında artış göstermiştir. İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunun yarattığı brüt katma değerin GSMH'ya oranı 2001 yılında %1 iken, 2002'de bu oran %1.2'ye yükselmiştir.

İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun yarattığı katma değer, 2001 yılında, Türkiye sanayi sektörü katma değerinin %3.9'unu oluştururken, 2002'de bu oran, %4.6'ya yükselmiştir. 1000 büyük sanayi kuruluşu, 2002 yılında, Türkiye imalat sanayi katma değerinin %68.2'sini yaratmıştır. İkinci 500 büyük sanayi kuruluşu içindeki özel kuruluşlarda, üretimden satışlar, reel olarak %1.9 oranında artmıştır.

2002 yılında, İkinci 500 içindeki özel sanayi kuruluşları, ihracatta, İlk 500'dekiler kadar büyük bir artış sağlayamasalar da, %14.1 ile genel ihracat artış oranını yakalamayı başarmışlardır. İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu tarafından gerçekleştirilen ihracatın %50.9'unu Dokuma, Giyim eşyası, Deri ve Ayakkabı sektörleri oluşturmaktadır. %11.3 ile Metal eşya, Makine ve Teçhizat Sanayi ikinci, Gıda Sanayi ise %10.5 ile üçüncü sırada gelmektedir.

İlk 500 içindeki özel büyük kuruluşlarda, 2002 yılında finansal yapının 2001'e göre daha sağlıklı bir hale geldiğini görmüştük. Bu kuruluşlarda, toplam borçların varlık finasmanı içindeki payı, %66.5'ten, %61.2'ye düşmüş ve kısa vadeli borç oranında da önemli bir gerileme olmuştu. İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunun finansal yapısındaki olumlu gelişme ilk 500'e göre daha küçük çapta kalmıştır. İkinci 500 içindeki özel kuruluşlarda, toplam borcun varlık finansmanı içindeki payı, küçük bir azalma göstererek, %64.9'dan %63.8'e gerilemiş, uzun vadeli borçlar ise %16,8'den %15,2'ye inmiştir. Buna karşılık, kısa vadeli borçların payı, ufak bir artışla, %48,1'den %48,7'ye yükselmiştir.

Son on yıl, 1000 büyük sanayi kuruluşunun çok ağır bedeller ödediği bir dönem olmuştur. Bu dönemde, kuruluşların karlılıkları düşmüş ve mali bünyeleri çok zayıflamıştır. Üretime tahsis edilen toplam varlıklara karşılık, ne kadar net katma değer yaratıldığını gösteren ekonomik karlılık oranı, hem Birinci hem İkinci 500 kuruluşta, 2002'de, 2001 yılına göre bir miktar artış göstermiştir. Ancak artışa rağmen, elde edilen oranlar, bir kriz yılı olan 2001 hariç, son yıllardaki en düşük ekonomik karlılık oranlarıdır.

İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunda, 1997 yılında %21,5 olan ekonomik karlılık oranı, 2001'de 12,4'e gerilemiş, 2002'de ise %16,2'ye yükselmiştir. Birinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu kapsamındaki özel büyük kuruluşlarda, son beş yıldan bu yana ilk kez 2002 yılında, milli gelir anlamındaki kar payının küçük de olsa artı olarak gerçekleştiğini görmüştük.

Benzer bir iyileşme, İkinci 500 büyük sanayi kuruluşu kapsamındaki kuruluşlarda da görülmektedir. İkinci 500 büyük sanayi kuruluşu içinde yer alan özel büyük kuruluşlarda 2001'de - %67,7 olan milli gelir anlamındaki kar payı, 2002'de -% 4.1 olmuştur. Bu olumlu bir gelişmedir ama, İlk 500'den farklı olarak, İkinci 500'de rakamın hala negatif olduğu gözden kaçmamalıdır. Yaratılan net katma değerin dağılımında milli gelir anlamındaki kar payının uzun süredir negatif olarak gerçekleşmesinde, en büyük etken, ödenen faizlerin net katma değer içindeki payının çok büyük boyutlara çıkması ve bu sürede, üretimin yeterince artırılamamasıdır. İkinci 500 büyük sanayi kuruluşu kapsamındaki, özel büyük kuruluşlarda, varlık devir hızında 1997 yılından bu yana bir iyileşme görülmediği gibi azalma söz konusudur. Dolayısıyla, son yıllarda dayanılmaz boyutta küçülen karlılık oranlarına karşılık, 1000 büyük sanayi kuruluşunda varlık devir hızında, yani sürümde de bir gelişme kaydedilmemiştir. İkinci 500 kapsamındaki, özel büyük kuruluşlarda, faaliyet dışı gelirlerin satışlara oranı 2001'de %6 iken, önemli bir azalma ile 2002'de %4.4'e gerilemiştir. Yine aynı kuruluşlarda, 2001'de %8.2 olan ödenen faizlerin satışlara oranı 2002'de %4.7'ye gerilemiştir.

Alınan faizlerin satışlara oranı ise 2001'de %1.5 seviyesinden 2002'de %1'e düşmüştür. Basit bir hesaplamayla, ödenen faizlerden alınan faizleri çıkardığımız zaman, sanayi kuruluşlarımızın hala yüksek oranlarda net faiz ödedikleri açıkça görülmektedir. Bu hesaba göre, net ödenen faizlerin satışlara oranı 2001'de %6.7 iken, 2002'de %3.7'ye gerilemiştir. 2001'de - %1,5 olan satış karlılığı ise 2002'de %3,2'ye yükselmiştir. İkinci 500 büyük sanayi kuruluşu kapsamındaki özel büyük sanayi kuruluşlarında 2002'de görülen nispi iyileşmenin temelinde de, Ilk 500'de olduğu gibi, üretimdeki artıştan ziyade, finansman giderlerinde görülen iyileşme yatmaktadır. Kuruluşların girdi/çıktı oranlarındaki küçülme de bu olumlu tabloda önemli bir rol oynamıştır. Girdi oranlarındaki küçülme, yaratılan katma değerin, üretim değeri içindeki payının artmasına ve bu da, küçük de olsa karlılıkta bir artışa neden olmuştur. Kar marjları, bir ölçüde artmasına karşılık, sanayicinin kaynak yaratarak yatırım yapmasına ve istihdam yaratmasına hala imkan verecek düzeyde değildir.

Çalışmamızın sonuçları, İkinci 500 büyük sanayi kuruluşu kapsamında yer alan kuruluşların, Birinci 500'e göre daha kırılgan bir yapıda olduklarını ve ekonomideki istikrarsızlıklardan daha olumsuz etkilendiklerini ortaya koymaktadır.

Girdi maliyetlerinin yüksekliğine, kaynak yetersizliğin, finansman sıkıntısına rağmen, sanayimiz, şaşırtıcı bir şekilde üretimini ve ihracatını artırmaya devam etmektedir. Haziran ayında, geçen yılın aynı dönemine göre sanayi sektörü üretimi %11.7, imalat sanayi üretimi ise %12,8 oranında artış göstermiştir. İmalat sanayi kapasite kullanımının %80,9'la, Temmuz ayında son beş yılın en yüksek oranına çıkması, üretim artışının Temmuz'da da devam ettiğine işaret etmektedir.

Yılın ilk altı ayında ihracatımız %32.1 artış göstermiştir. Öte yandan enflasyon ve faiz oranları gerileme eğilimini sürdürmekte ve paramız değer kazanmaya devam etmektedir. Göstergelere bakıldığında ekonominin gidişi hakkında kaygılanmak için fazla bir neden görünmemektedir. Ancak, yakın tarihlerde yaşadıklarımız, iyileşme dönemlerinde bile dikkatli olmak gerektiğini hatırlatır niteliktedir. Çünkü, son yıllardaki büyüme ve iyileşme dönemlerini, çoğunlukla krizler ve küçülmeler takip etmiştir. İyileşmeler dönemlerinde rehavete kapılan hükümetlerin, yapısal değişiklikler konusunda isteksiz davranmışlar ve ülkemizi yeni krizlere taşımışlardır.

Türkiye ekonomisindeki istikrasızlıkların nedeni, kamunun yeterince gelir elde edememesi ve gelirinden fazla harcamasıdır. Dolayısıyla, arzu ettiğimiz kalıcı iyileşme için, kamu finansmanındaki yapısal sorunların çözülmesi şarttır. Acaba bu konuda ne kadar yol alınmıştır? Kamu finansmanında bir iyileşme söz konusu mudur? Kamu kesimi maalesef büyük bir iştahla borçlanmaya devam etmektedir. 2002 sonunda yaklaşık 180 milyar dolar civarında olan kamu kesimi borç toplamı, temmuz 2003 itibariyle 215 milyar dolara yaklaşmıştır. Bunun 127 milyar doları iç borçtur.

Kamunun borçlanma ihtiyacının azaltılması için, vergi tabanını genişletmeyi ve kayıt dışını azaltmayı hedefleyen bir vergi reformunun yapılması şarttır. Araştırmalara göre, gelişmiş ülkelerde, toplam faaliyetlerin %19'u, gelişmekte olan ülkelerde ise %30'u kayıt dışıdır. 1999 yılında odamız tarafından yapılan araştırmada, kayıt dışı oranı %45,1 olarak tahmin edilmişken, DPT kaynaklı son tahminde, ülkemizdeki kayıt dışı faaliyetlerin oranı %60 olarak belirtilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı oranı %30, Türkiye'de %60 ! Görüldüğü gibi azalmak şöyle dursun, kayıt dışı her geçen yıl artmış bulunmaktadır.

Vergi yükünü tabana yayan tedbirlerin alınması ve vergi mevzuatının basitleştirilmesi, acil eylem planında ilk üç ay içinde yapılacak işler arasında yer almıştır. Aradan geçen on aya rağmen maalesef bu konuda henüz somut bir gelişme yoktur.

Uygulanan programın başarısı açısından, mali disiplinin korunması ve faiz dışı fazla hedefinin tutturulmasının önemi tartışmasızdır. Ancak, 2003'ün ilk yedi ayında elde edilen faiz dışı fazla oranı, geçen yılın aynı dönemine göre %7,5 azalmıştır. Kalan beş aylık dönemde çok daha dikkatli davranılması gerektiği ortadadır. Yerel seçimler nedeniyle yapılan veya yapılabilecek hesapsız harcamaların faturasının er geç önümüze geleceği unutulmamalıdır! Sosyal güvenlik kuruluşlarının finansman açıkları artmaya devam etmektedir. Prim borçlarının yeniden yapılandırılması olumlu bir girişimdir ancak, milli gelirin %5'ine ulaşmak üzere olan açıkların bu yolla kapatılması mümkün değildir. Maastricht kriterlerine göre AB'ye girebilmek için, genel bütçe açığının GSYİH'ya oranının %3'ün altında olması gerekirken, bizde sadece sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları bu oranın üzerindedir. Kalıcı çözüm, primlerin taşınabilir düzeylere çekilerek kayıt dışı istihdamın önlenmesidir. Sosyal güvenlik kuruluşlarını yeniden yapılandırmak üzere başlatılan çalışmalar hızlandırılarak neticelendirilmelidir.

Hem vergi reformu hem sosyal güvenlik kuruluşlarının yeniden yapılandırılması, birkaç yıla yayılacak köklü değişikliklerdir. Bu nedenle gerekli adımlar vakit kaybedilmeden atılmalıdır. Yeniden yapılanma ve reform ihtiyacının en çok hissedildiği alanlardan biri de adli sistemdir. İşlemeyen veya geç işleyen adalet kamu vicdanında onulmaz yaralar açmaktadır. Türkiye yapanın yanına kar kaldığı bir ülke olmaktan artık çıkmak zorundadır. IMF'ye yapılacak borç ödemelerinin ertelenmesi, ekonomiye bir süre için rahat nefes aldırmıştır ama bu borç, bizim borcumuzdur, bu borç ödenecektir! Bu erteleme rehavete neden olmamalı, kazanılan zaman, yatırımları ve üretimi canlandırmaya, yapısal reformlara hız kazandırmaya dönük ek önemli bir fırsat olarak algılanmalıdır. Yatırım ortamı iyileştirilip, yeni bir yatırım ruhu yaratılmadan sorunlarımızın kalıcı olarak çözülmesine imkan yoktur. 2003'ün ilk altı ayında, teşviğe bağlı yatırımlarda gerçekleşen artış bu anlamda son derece sevindirici bir gelişmedir ama yeterli değildir! 2003'ün ilk altı ayında, 2002'nin aynı dönemine göre, teşviğe bağlı yatırımlar %190 oranında artarak, 6.2 katrilyon TL'den 18 katrilyona yükselmiştir. Uzun zamandır ilk kez böyle bir artış gerçekleşmiştir. Ekonomideki nispi iyileşme ve belirsizliklerin azalması yatırım niyetini olumlu etkilemiştir. Bu ivme artırılarak devam ettirilmelidir. Bir diğer önemli nokta da bu yatırımların mutlaka uygulamaya geçmesi ve bir an önce sonuçlanmalarıdır. İşsizlik en büyük sorunumuz haline gelmiştir. Gereken tedbirler alınmaz ise kemikleşecek ve giderek kalıcı bir problem haline gelecektir. İstihdam sorunu çözülemediği sürece Türkiye'nin canlı ve güçlü bir iç pazara sahip olmasını beklemek ne kadar gerçekçidir? Öte yandan araştırmalar, işsizliği azaltabilmek için Türkiye'nin yılda 700 bin kişiye iş yaratması gerektiğini söylemektedir.

Bu yılın ilk altı ayında düzenlenen teşvik belgelerinde yer alan bilgilere göre bir kişiye istihdam yaratmanın faturası 170,1 milyar TL'dir. Bu iki veriyi birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin ne kadar büyük miktarda sermaye ve yatırım ihtiyacı içinde olduğu açıkça görülmektedir. Rakamlar, uluslararası doğrudan yatırımları çekmek konusundaki başarısızlığımızın 2003'ün ilk altı ayında da devam ettiğini göstermektedir. Bu dönemde, uluslararası doğrudan yatırım girişi, bir önceki yıla göre 190 milyon dolar azalarak, 242 milyon dolara inmiştir. Aynı dönemde yurt içinden yurt dışına net 216 milyon dolar çıkış gerçekleştiği için, doğrudan yatırımlar yoluyla Türkiye'ye net 26 milyon dolarlık giriş olmuştur. Yabancı sermaye konusunda çıkması gereken 30 adet kanundan 10 tanesini, hükümetin kısa süreli bir çalışmayla çıkarması önemli bir gelişmedir. Kalan 20 kanun da bir an önce çıkarılmalıdır. Ancak bu olumlu gelişmenin yanında, acil eylem planında, yatırımları ve üretimi desteklemek üzere, ilk üç ay ve ilk altı ay içinde yapılacağı taahhüt edilenlerin pek çoğu henüz hayata geçirilmemiştir.

Devlet yardımları çerçeve kanunun çıkarılması ve bu kapsamda, yatırımcılara bedelsiz arsa tahsisi ile birlikte başka bazı muafiyetlerin de getirilmesi acil eylem planında ilk üç ay içinde yapılacak işler arasında yer almaktadır. Bu alanda da henüz bir gelişme kaydedilmemiştir. 4325 sayılı kanunun geçerliliği 31. 12. 2002 tarihinde sona ermiştir. Kişi başı geliri 1500 doların altında olan illerde uygulanacağı söylenen yatırım teşvikleri konusunda da istenilen süratte yol alınamamaktadır.

Yatırım niyetinin yükselme eğilimine girdiği bu dönemde, gerekli kanunlar bir an önce çıkartılarak, yatırımların önü açılmalıdır. Kurlardaki gerilemeden ihracatçı sanayicimiz son derece olumsuz etkilenmiştir. İhracat çok düşük kar marjlarıyla ya da karsız yapılmaktadır. Bu süreçte girdi maliyetlerinde yeterli bir indirim de söz konusu olmamıştır. Sanayicimizin bu durumu daha ne kadar devam ettirebileceği şüphelidir. Ağustos başında yayımladığımız durum tespit anketimizin yılın ikinci yarısına yönelik beklentiler bölümünde, işletmelerin %12.4'ü iç satışlarında, %14.5'i de dış satışlarında azalma beklediklerini belirtmişlerdir. Dış satışlarında azalma bekleyenlerin oranının iç satışlarda azalma bekleyenlerden yüksek olması dikkat çekicidir. Bu mucizenin yılın ikinci yarısında da devam etmesi için gereken tedbirler alınmalıdır. İhracatın tökezlemesi ekonomiyi çok zor durumda bırakacaktır. Kurlardaki gerileme, yabancı para cinsinden borçlanmanın ucuz hale gelmesi yönünde de bir etki yaratmıştır.

Mevcut verilerden, reel sektörün bu yöndeki eğiliminin boyutlarını ve açık döviz pozisyonunun miktarını tam olarak tespit etmek mümkün görünmemektedir. Ancak böyle bir eğilim olabileceği yönünde izlenimler mevcuttur. Kurlar uzun süredir enflasyonun gerisinde bir seyir izlemektedir. Fakat, dalgalı kurun her zaman lehte işlemeyeceğini ve yabancı para cinsinden borçlanırken risk hesabının buna göre yapılması gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyoruz.

20 Ağustos tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile, bu yıl yapılması gereken Oda ve Borsa seçimleri ile TOBB Genel Kurul delege seçimleri bir yıl süreyle ertelenmiş bulunmaktadır.Bu erteleme, TOBB Yönetim Kurulu ve Konsey başkanları tarafından da uygun olarak mütaala edilmiştir. Kuruluşumuza esas olan 5590 sayılı yasada yapılması planlan değişiklik süreci çok yavaş ilerlemiş ve yasa değişikliği tamamlanmadan seçimlere gitmemek yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır.

Gündeme geldiği andan itibaren, koyduğumuz çekincelere rağmen, erteleme süresi bir yıl olarak tespit edilmiştir.

Açıkçası, değişiklik sürecinin tamamlanması için bir yıla daha ihtiyaç duyulmasının mantığını anlamakta zorlanıyoruz ve bunu sizlerle paylaşmak ihtiyacı içindeyiz. Şu andan itibaren, ümidimiz, bu sürenin iyi değerlendirilmesi ve çıkacak yasanın bir yıllık ertelemeyi haklı çıkartacak şekilde iyi hazırlanmış, beklentilere cevap veren, çağdaş normlarda bir yasa olmasıdır.


RECENTLY, PERIODS OF GROWTH AND DEVELOPMENT HAVE BEEN FOLLOWED BY CRISES AND SHRINKAGE


The ISO 500 Industrial Companies study has shown that there has been a relative improvement in 2002 after a long negative period. The same situation holds for the second 500 industrial companies. The top 1000 companies have produced 68.2% of the added value in Turkey's manufacture industry. The financial structure of the private companies in the top 500 became healthier in 2002 when compared with 2001. The share of liabilities in asset finance decreased from 66.5% to 61.2%; there was also a decrease in the short-term debt ratio. The share of interest payments in net added value has been significantly high, thus keeping the profit ratios at negative levels; this is compounded by insufficient increase in production. In spite of the unbearably small profit margins, the top 1000 companies have improved their asset turnover. Although the profit margins have increased to a certain extent, they are not at levels which allow industrialists to make investments and to create employment opportunities. The study revealed that the second 500 companies have a more fragile structure and are more affected by economic instability than the top 500 companies. However, Turkish industrialists continue to produce and export more in spite of high input costs, insufficient resources and funding problems. Turkey's exports increased by 32.1% during the first half of the year. In addition, the inflation and interest rates continue to decrease and the Turkish Lira continues to appreciate. However, one should be careful even during periods of improvement since recently, periods of growth and development have been followed by crises and shrinkage. Governments that grew complacent during periods of growth have been unwilling to implement structural changes and have caused new crises.

The Turkish economy is instable due to the insufficient revenues of the public sector and the fact that the public sector spends more than it generates. Therefore, in order to achieve sustainable development, Turkey must solve the structural problems in its public finance. It is vital to implement a tax reform which aims at expanding the tax base and decreasing the share of the unregistered economy, in order to decrease the level of public debt. Improving the tax base and simplifying the tax legislation were part of the government's action plan for the first quarter; unfortunately, there have been no concrete developments in these issues during the past 10 months. Undoubtedly, establishing fiscal discipline and attaining the primary surplus targets are significant for the success of the program. On the other hand, unemployment continues to be the most important problem of Turkey. The results reveal that Turkey failed to attract international direct investments to the country during the first half of 2003; international direct investments decreased to $242 million in this period. In a short time, the government passed 10 bills about foreign capital; however, 20 more bills about this issue still need to be passed.



# # # # # # # #