KEMAL KÖPRÜLÜ
ARI HAREKETİ Genel Koordinatörü
ARI MOVEMENT General Coordinator


HESAP VERME SORUMLULUĞU DEMOKRATİK BİR TOPLUMUN OLMAZSA OLMAZ İLKELERİNDEN BİRİDİR


Demokratik sistemler çeşitli aktörlerin bir arada yer aldığı ve birbirleri ile çeşitli boyutlarda, kurumlar aracılığıyla ilişkiye girdiği yapılardır. Günümüzün karmaşık demokratik sistemlerinde sayısız aktörden bahsetmek mümkün olsa da bu bir demokratik sistemin temel olarak iki ayağı vardır: Yönetilenler ve yönetenler ya da seçenler ve seçilenler. Bunlar arasındaki ilişkiyi belirleyen en temel olgu da hiç kuşku yoktur ki seçimlerdir. Belli aralıklarla yapılan ve demokrasinin tek şartı olmayan ama vazgeçilmez bir kurumu olarak kabul edilen seçimler sadece ülkeyi yönetenlerin belirlendiği bir yarış değildir; aynı zamanda seçenler ve seçilenler arasında bir hesap sorma-hesap verme işlevi de görürler.

Yakın zamana kadar seçimler toplumun kendini yönetenlerin yaptıklarını değerlendirme şansları buldukları, uygulamalar hakkındaki görüşlerini kullandıkları oy aracılığıyla gösterdikleri bir kurumdu. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının gelişimi ve katılımcı demokrasi yolunda kat edilen yol, toplumun yönetenlerden hesap sorma olanaklarını çoğalttı. Hesap verme ve hesap sorma artık sadece seçimden seçime gerçekleştirilen bir olgu haline geldi.

Bugün gelinen noktada artık hesap verme sorumluluğu karar alma mekanizmalarının başında bulunanlar için yaşamlarının bir parçası haline gelmiş durumda. Hesap verme sorumluluğu eskiye oranla daha bir değer kazandı ve mevcut politik sistemlerin dayandıkları en temel değerlerden biri artık. Kamu yönetimi bilimi açısından bakıldığında hesap verme sorumluluğu devleti yönetenlerin, devlet yetki ve kaynaklarını kamu yararına kullanmalarını güven altına almak amacıyla uygulanan denetim ilke ve yöntemlerini kapsamaktadır. Eski anlayışta hesap verme sorumluluğu çerçevesi kanunlarla belirlenmiş bir idari konuydu. Hükümet ve bürokrasi üyeleri belirli dönemlerde çoğunluğu anayasal yetkilerle donatılmış yüksek mahkemeler ya da başka devlet kurumları ile parlamentolara belli dönemlerde çoğunluğu finansal işler olmak üzere çeşitli konularda bilgi verirlerdi.

Toplum karşısında hesap verilmesi ise ancak seçimden seçime o da üstü kapalı bir biçimde gerçekleşiyordu. Yeni anlayışla birlikte hesap verme sorumluluğunda bir takım değişikler oldu.

Öncelikle hesap verme zamanla ve mekanla sınırlı bürokratik bir olgu olmaktan çıktı. Medyanın gelişmesi ve sivil toplumun büyümesi sayesinde kamuoyu önünde her an gerçekleşebilecek bir politik-toplumsal kavram haline geldi. Eski anlayışta hesap vermek çoğunlukla finansal ve çok önemli politik faaliyetleri kapsıyordu.

Yeni anlayışla birlikte her türlü karar alma süreci hesap verme sorumluğu içine girmeye başladı. Yönetenler her yaptıkları işin hesabını vermek zorunda olduklarının bilincine varmaya başladılar. Hesap sorma hakkı olanların da hesap verme sorumluluğu olduğu kabul edilmeye başlandı. Eskiden sadece hesap sorması beklenen toplum ve toplumun temsilcisi olan sivil toplum kuruluşlarının da artık hesap verme sorumluluğuna sahip oldukları kabul edilmektedir. Aynı şekilde yönetenlerden hesap sormada önemli bir görev üstlenen medyanın hesap verme sorumluluğuna en az yönetenler kadar sahip olması gereğinin altı çizilmektedir.

Ülkemize geldiğimizde ise bu değişimin henüz tam anlamıyla anlaşılamadığını görmekteyiz. Hesap verme Türkçe'de çoğunlukla olumsuz anlamında kullanılan deyimdir. Örneğin "bu işin hesabını soracağım" dediğiniz zaman gelecekte yapacağınız olumsuz ve mutlaka birilerini rahatsız edecek- ve belki de onlara zarar verecek- bir eylemden bahsediyorsunuzdur. Hesap sorma kötülük yapma ile anılan bir eylemdir çoğu zaman.

Ayrıca hesap sorma-hesap verme eşit olmayan bir ilişki biçimini de akla getirmektedir: Daha güçlü olan, daha büyük olan hesap sorar. Hesap verme bu anlamda bir güçsüzlük ifadesi olarak kabul görmektedir.

Dilin mevcut kültürün ve dolaylı yoldan da kültürü etkileyen politik-toplumsal sistemin bir ürünü olduğundan hareketle hesap verme sorumluluğunun ülkemizde neden kabul görmediğini anlamak olasıdır. Hesap vermesi gerekenler hesap vermekten kaçmaktadırlar; hesap sorması gerekenlerin elinde ise hesap soracak araçlar mevcut değildir.

Kuruluşundan itibaren Türkiye'de yeni bir toplumsal anlayışı yerleştirmeye çalışan ARI Hareketi hesap verme sorumluluğunu yeni toplumsal anlayışının en temel değerlerinden biri olarak görmektedir. Katılımcı demokrasi, etik değerler, şeffaflık, objektif hukuk devleti ile birlikte hesap verme sorumluluğu ARI Hareketi'nin Türkiye'de acil olarak gerçekleştirilmesi gereken değişimin ana hatlarını ortaya koyduğu Yeni Toplumsal Anlayışı'nı oluşturan değerlerindendir. ARI Hareketi hesap verme sorumluluğunun bir değer olarak benimsenmediği bir toplumsal ve politik sistemin değişimini tamamlamadığına inanmaktadır.

Hesap verme sorumluluğu ARI Hareketi'nin en büyük amacı olan temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişte de en önemli araçlarından biridir. Hesap verme sorumluluğunun benimsendiği bir toplumda vatandaşlar ellerindeki araçlarla hesap sorabilecek; hesap sorduğu oranda da karar alma süreçlerine daha fazla müdahale edecek; süreçler hakkında daha fazla bilgi sahibi olacak, kısacası daha fazla katılacaktır. Aynı şekilde hesap vermesi gerekenler de toplumun bu katılımını kabul etmek durumda kalacaktır.

ARI Hareketi bugün itibariyle Türkiye'de her alanda bir etik sorunu yaşandığına inanmaktadır. Hesap verme sorumluluğu bir toplumun en önemli değerlerinden biri olan etik ile de doğrudan ilişkilidir. Hesap sorma sorumluluğunun kurumsallaştığı, toplum ve politik yapı tarafından içselleştirildiği oranda yolsuzluk olaylarında büyük azalma olacaktır.

Hesap verme sorumluluğu demokratik bir toplumun olmazsa olmaz ilkelerinden biridir. Öte yandan hesap verme sorumluluğu sadece politikacılarla ve yönetenlerle sınırlı değildir. Basın, iş dünyası ve sivil toplum da hesap verme sorumluluğuna sahip olmalıdır. Hesap verme sorumluluğu "ne yaparsak yapalım; yaptıklarımızdan sorumlu değiliz" zihniyeti ile devleti ve bürokrasiyi yönetenleri gücünü halktan almaya zorlayacak en etkili yoldur.

Hesap verme sorumluluğunun yaşama geçmesi için pek çok kuruma ihtiyaç vardır. Gelişmiş bir sivil toplum başta olmak üzere katılımcı demokrasinin toplumsal duyarlılık, yönetenler-yönetilenler arasındaki sağlıklı iletişim ve uzlaşma geleneği gibi bir takım değişikliklere ihtiyacı vardır.

Unutulmamalıdır ki hesap verme sorumluluğunun olmadığı yapı ve siyasi kültürler her türlü yozlaşmaya, yolsuzluğa ve kötü yönetime açıktır.Güçlü bir sivil toplum ile denetlenen hesap verme sorumluluğu siyasi ve ekonomik erkin keyfi yönetimleri önündeki en büyük engeldir.


ACCOUNTABILITYY IS ONE OF THE INDISPENSABLE PRINCIPLES OF A DEMOCRATIC SOCIETY


Democratic systems are structures where several actors coexist and interact with each other at various levels. A democratic system is based on two main pillars; the rulers and the ruled, namely the electorate and the elects. Elections, which are deemed indispensable for democracy, are not only a competition whereby the rulers of a country are determined, but also serve a function of bilateral accountability between the elect and the electorate.

Accountability has now ceased to be a bureaucratic phenomenon confined to a certain time and place. Thanks to the developments in the media and the flourishing of the civil society, it has evolved into a sociopolitical concept that can be practiced before the public at any time.

According to the previous understanding, accountability mainly encompassed financial and major political activities. With the new understanding, every kind of decision-making process has become subject to accountability. Rulers have come to realize that they have to account for whatever they do.

It has been accepted that those having the right to ask for accounts are also liable for accountability. It is generally agreed upon that NGOs, which were formerly expected to demand accounts, also bear the responsibility of accountability. It is also underlined that the media, which undertake a crucial mission of calling rulers to account for their actions, should stick to their responsibility of accountability as strongly as the electorate.

Accountability is also directly related to morality, which is one of the most important values of a society. To the extent that accountability is institutionalized and internalized by the society and the polity, corruption incidences will decline dramatically. ARI Movement believes that a social and political system, which has not internalized accountability as a value, has not concluded its transformation.

It should always be borne in mind that structures and political cultures, which are lacking in accountability are prone to every kind of corruption, degeneration and mismanagement. Accountability, controlled by a robust civil society, is the foremost obstacle in front of an arbitrary political and economic rule.



# # # # # # # #